Sunday 20 February 2022

EGE TATİLİ - 2016 🇹🇷

 

30 Haziran Perşembe 

2015 Haziran ayı son haftası ortaokul son sınıfta okuyan tüm öğrenciler ve velileri için önemli bir tarih. TEOG sonuçları belli olacak. Geçmiş yılın zamanlamasını baz alarak ben de 2 Temmuz itibariyle başlayan ve içine bayramı alan haftaya yılın tüm yorgunluğunu atacağımız, huzur çağrışımlı bir seyahat programlamıştım. Epey de baba bir program: Nepal&Hindistan. Gelin görün ki bu sene sonuçların açıklanma tarihi epey karıştı. Huzur için gideceğimiz seyahatin kendisi ilave stres yaratmasın diye uçak bileti için ceza ödemeyi göze alarak seyahati 2 hafta sonraya öteledim. 

Hem heyecanla hem de huzur içinde listeleri takip ediyoruz. Oğlumun tercihleri arasında yer alan okullar bayramdan önceki son gün belli oldu. İçlerinde hem bizim hem de onun aklına en çok yatan, bizi en çok etkileyen, gözümüzde en çok yıldız toplayan SJ yani Saint Joseph Fransız Koleji’nde karar kalıyor oğlum. Kayıt yaptırıyoruz hemen. 

Bayram tatilindeki yarım iş günü için ekibin tamamına izin vermiştim. Çok tatlılar. Teşekkür için video çekip göndermişler. Şarkıyı çok beğendim, meğerse son günlerin meşhur bir şarkısıymış: Ayla Çelik’ten Bağdat. 

Öğlen yağmur yağdı, ardından muhteşem bir güneş açtı. Öğle yemeğini işyerine yakın Şeftali Kafe’de yedim. Notlarımı yazarken bir taraftan da kulaklarımda Bağdat Şarkısı. Derken tekrar yağmur başladı. Tente altında yağmuru seyrederek çayımı yudumlamak, güzel müzik, yazılarım derken uhrevi bir andı.

Bir kaç aydır işin yoğun stresli anlarında dinlenmek ve sorunlara sükunetle çözüm bulmak için kendime bir rehabilitasyon 😁 şarkısı seçmiştim: Özdemir Erdoğan’ın “Bana Ellerini Ver Hayat Sevince Güzel..,”. Bağdat, benim yeni "hayat sevince güzel"im oldu. Daha ilk notadan itibaren ruhuma bir sıcaklık ve umut yayılıyor.🙏 

Saat tam 16:00'da SJ'ye kayıt paramızın EFT işlemini tamamladım.

Akşam iş çıkışı Kozzy'ye gidip annem ve babam için bayram hediyesi aldım.

Akşam benim gibi gezgin arkadaşım Ümmühan ile Cafe De Paris'de iftar buluşması yaptık. Oğlumun tam da Fransız okuluna girdiği gün tesadüfen bu restoranda buluşuyor olmamız çok manidar. Restorandan denize doğru baktığımda muhteşem bir gün batımı vardı.

1 temmuz cuma

Ekibe uğradım sabahtan.  Her biri için kurumsal isimlikler hazırlamıştım hediye olarak. Önce ekibe veda etmek üzere olan Nesibe için hatıra olarak 1 adet hazırladığımı söyledim. Haliyle sadece Nesibe için zannettiler. Ardından onlar için de tek tek kutudan çıkarınca bayıldılar. Ardından Nesibe'ye, bizi hep hatırla gönülle anması için kahve fincanı seti hediye ettim. Aynı şekilde bir set de Deniz'e, evliliğini kutlamak için...

Kesintisiz bayram tatilleri nedeniyle hepsi de çok mutlu. Ben de video için teşekkür ettim onlara. Kulaklarımızda Bağdat şarkısı, yeni sözleriyle zihnimde dansediyor. 😁 

2 Temmuz cumartesi  ( İstanbul -Gölcük-Karacabey) 

Bu bayramda aslında Nepal ve Hindistan'da olacaktık. Fakat hesap etmediğim bir husus vardı: TEOG yerleştirmeleri. “Bayram'ın ortasına koymazlar herhalde" derken tam da Bayram'ın ortasına koydular. Üstelik de biz 1 temmuz-13 Temmuz tarihleri arasında seyahate gidecekken, okul tercih dönemini gelip tam bu tarihlerin arasına 30 Haziran-14 temmuza koyuverdiler. Gerçi bizim SJ seçimimiz 30 haziranda belli oldu ve kesin tercihimizi de 1 temmuzda yaptık ama o kadar ucu ucuna bırakmaya riske edemedik ve biletleri bu sebepten 15-27 temmuza değiştirdim. 

31 aralıkta süresi dolacak millerimle Nepal-Hindistan biletlerini alırken aslında seyahat dönemi olara ilk etapta doğum günümü (22 Temmuz 🎂) aklımdan geçirmiş ama Poyraz'ın okul tercih dönemini gözeterek bayramı içine alan bir haftayı ve devamında da iki günü izin almanın emniyetli olacağını düşünmüştüm:) Eğrisi doğrusuna derler ya oralara doğum günümde gitmek kısmetimmiş demek ki! 

Üstelik bu sayede hem bir taraftan epeydir aklımdaki, oğluma Türkiye yaz turu yaptırma projesini hayata geçirmek hem de bayramda annemlerin elini öpmek kısmet oldu.

Bu seyahatte aklımda birkaç seçenek vardı ama hiçbiri de net değildi. Yol nereye götürür, vakit neyi gösterir, canımız neyi çekerse onu yapalım istedim. Sonuçta, kendi memleketimizdeyiz, altımızda arabamız, bagajda çadırımız... Aç açık kalmayacağımız açıktı. 

Önce; Ankara, Tuz Gölü; ardından Eskişehir, sonra  Isparta Lavanta tarlaları, Pamukkale ve Muğla alternatiflerden biriydi. Diğeri ise doğrudan Muğla, ardından bu rotanın tersi... Fakat mesafeler ve bayram trafiği bu rotayı biraz zorluyordu. 

Gölcük

Cuma günü yani 1 Temmuzda sevgili Ali Türkşen'in annesi vefat edip cumartesi Gölcük'te öğle namazında defnedileceğin öğrenince zaten 2 temmuz gününün çıkış rotası belli oldu. Saat 12:00 gibi Gölcük'teydik. Böylelikle bir önceki gün hizmete açılan Osman Gazi Köprüsü’nü de kullanmış olduk. Köprü gerçekten de çok güzel, üzerindeki dev bayrakla oldukça etkileyiciydi.

Gölcük’e ulaştığımızda cenazeye 1 saat vardı ve deniz kenarındaki çay bahçesinde oturduk, biraz etrafı dolaştık.


Camiye gittiğimizde Ali için yaptığımız buluşmalardan aşina olduğumuz ve görmeye alıştığımız asker tayfası da oradaydı. Ve tabii ki Sevim'in cenahı da. Ayşegül, İpek Hanım...

Ali'nin annesi epeydir komadaydı ve tam da Kadir Gecesi hakkın rahmetine, huzuruna kavuştu. Izdırabı sonlandığı için cenaze töreni de bu huzuru taşıyordu.



Cenaze, bizi bayram arifesi döneminde bir araya getirerek başka bir huzur da yarattı. Vefanın birleştirdiği bir grup, benzer karakterdeki insanlar olarak bir araya gelmek güzeldi. İyi günde kötü günde...

Karacabey

Cenazenin ardından dostlarla vedalaşıp saat 14:00 civarı yola koyulduk. İşte bu noktadan sonra müthiş bir trafik yaşamaya başladık. Zar zor bir noktada Köfteci Yusuf bulup karnımızı doyurduk. İnanılmaz kalabalık. Yine de karnımızı doyurmayı başardık:)

Ardından tekrar yola koyulduğumuzda adım adım ilerleyerek ya da ilerlemeyerek :) bitmeyen bir Bursa yolunda seyretmeye başladık. Git git Bursa bitemedi. Kimi zaman trafik durma noktasına geldi, dakikalarca milim ilerleme olmadı, insanlar araçlarından indi, yürümeye başladı.

Bu hızda ya da yavaşlıkta :) Karacabey sapağındaydık ki saat 22:00 olmuş ve hala akşam yemeği yememiş haldeydik. Burada kalmaya karar verdik. 


🏨 Hotel Coşkun isminde buranın en iyi otelinin Penthouse :) dairesine yerleştik. 3 kişi kahvaltı dahil 150 TL. Oda çok güzel ve temiz. Taşlı yastıklarımız ve mobilyalarımız var. Poyraz, yatağa dönüşen çekyata bayıldı. Bugüne kadar gördüğüm en iyi çekyat yatak dönüşümü! Matrisi muhteşem, değme yataklardan daha rahat... Odanın içinde çay ve kahve makinası ve bir de devasa terasımız olunca, doğal olarak gece manzarasına karşı kahve keyfi yaptık. Otel tam da ilçenin meydanına bakıyor.

Tabii ki evvelinde karnımızı doyurduk. Bir de çalgılı çengili bir çay bahçesine uğradık, bir otoparkın içinde, ilginç bir yerleşimdi. Hiç böylesini görmemiştim. Düğün salonu kıvamında bir çay bahçesi. Bir tür Ramazan etkinlikleri alanı gibi...


3 temmuz pazar ( Karacabey -EFES- ŞİRİNCE- Selçuk) 

Sabah erkenden uyanıp terasa çıktım. Bizimkiler uyanıp toparlanıncaya kadar ben bir sabah kahvesi hazırladım, kulaklıklarımı da takıp yeni favorim Ayla Çelik'in Bağdat Şarkısı'nı dinlemeye başladım. O kadar güzel bir sabah güneşi var ki! Dün gecesini gördüğümüz meydan şimdi güneşle yıkanıyor. Mis gibi hava. Bayrama iki gün kaldı. 


Kahvaltımız gayet güzeldi, rahatça yemeğimizi yiyip hazırlanmamız ve otelden çıkışımız saat 10:45'i buldu. Dolayısıyla dün trafik olmasa " Belki Çeşme'ye uğrar gece orada kalır ardından yola devam ederiz " planı iptal olmuş oldu. Şu anda fikrimiz Poyraz'a Efes'i  göstermek ve oradan Muğla'ya ilerlemek.






Yine yer yer trafik yaşayarak Selçuk'a ulaşmamız saat 17:00'yi buldu. Müze kartlarımızı çıkartıp antik kenti gezmeye başladığımızda saat 17:30 olmuştu. Antik kenti gezmek için geriye 2 saatimiz var. Burayı böyle büyük ve görkemli hatırlamıyordum. Hatırladığımdan daha güzel, daha görsel, daha profesyonel bir turizm noktası olmuş. Şirketten arkadaşım Selim Topçu ve ailesi ile rastlaşmak da hoş bir tesadüf oldu, 

Saat 19:30'da "Ne muhteşem bir yerdi" diyerek antik kentten çıkarken geceyi burada geçirmeye karar verdik. 

Bu nedenle de gün batmadan Poyraz'a Şirince'yi de göstermek istedik. Akşam yemeğimizi Şirincem isimli bir restoranda tam da bir Ege menüsü eşliğinde yedik. Tam da iftar vaktine denk geldi. Sondan bir önceki iftar. Geriye kaldı Arife.

Etrafı dolaşmaya çıktığımızda meydanda iftar daveti verildiğini gördük. Eşraftan birinin ikramıymış. Turistler de vardı, yemek alanlar arasında. Onlar için ne hoş bir olay olmalı. Hem topluca yemek yemek, hem de ücret ödememek:) Biraz evvelinde dolaşmış olsak biz de iftara katılabilirdik. Diğer taraftan yediğimiz yemeğin parasını ödeyerek, yıllar sonra geldiğimiz bu güzel köye katkıda bulunmak da ayrı bir güzeldi. 😁 

Çok hoş bir yerde oturup çay içtik. Loş ışıklar altında ağaç dallarına tüller bağlanmış, kenarda şırıl şırıl bir küçük şelalesi olan çok niş bir kafe. Tam benim tarzım; hafif etnik, hafif mistik ve su sesi... Süper! 

🏨 Konaklamak için booking.com'dan bulduğum Villa Dreams'e gittik. Saat 22:00'yi geçiyor. Kahvaltı dahil 3 kişi 136 TL olan fiyatı bize 120 TL yaptılar. İkiz villadan otele dönüştürülen bu büyük mekana bayıldım, Tanzanya'daki Tree House havasında. Havuzu ve kale manzarası da cabası. Bu yorgunluğun üstüne gece havuzu yapmak müthiş dinlendirdi bizi.

Oteli işleten Veysel Bey de çok nazik birisi. Otelde bizim haricimizde kalanlar hep yabancı. Gökyüzü, gece ve yıldızlar muhteşem; kalenin manzarası büyüleyici, havuz harika, bir de ardından Veysel Bey'in hazırladığı kahve... Daha ne olsun! Tam çölde vaha durumları. Çalan müzikler de ayrı şahane. Selçuk'un bu kadar güzel ve huzurlu bir yer olduğunun farkında değildim ve çok hoşuma gitti. Otelde iki köpeğimiz var. Büyük olanın ismini unuttum, küçük olanı Lucy.

4 temmuz Pazartesi (Artemis Tapınağı-Meryem Ana-Bodrum-Akyaka) 

Bugün, arife. Erkenden kalktım, havuza girdim; Bağdat Şarkısı'nı dinledim. Derken bizimkiler de uyandı. Kahvaltımız ise süper ötesi. 




Bahçeyi keşfe çıktığımda iki muhabbet kuşu gördüm. Birinin adı Chucky diğerisi ise Şakir'miş. Ayrıca bahçenin bir köşesinde de bir sürü kaplumbağa var. Burası gerçekten de vaha gibi. Hem bu kadar uygun fiyatlı hem bu kadar güzel manzaralı hem de huzurlu bir yer bulabilmiş olmamız gerçekten de Evrenin kıyağı olmalı:) Adının hakkını tam anlamıyla veren bir yerdeyiz. 😇

Dün Efes'e yaklaşırken yoldan aradığımız rehber arkadaşımız Taner bize Saint Jean Katedrali, Artemis Tapınağı ve Meryem Ana'yı da gezmemizi salık vermişti. Hepsini yaptık, bir de fazladan İsa Bey Camisi’ni gezdik; dua ettik. Arife gününe de yakıştı. 




Daha önce geldiğimde burada sadece Efes ve Meryem Ana'yı gezmiştim. Saint Jean, çok büyük ve güzeldi.


Artemis Tapınağı'nın bir gölet kenarı olduğunu bilmiyordum. Peşi sıra yüzen 10 beyaz ördek göletin üzerinde tablo gibi duruyordu. Sütunlardan birinin üzerinde leylek yuvası vardı. Biri yuvada biri uçan iki leylek görmeyi uğur olarak saydım. Bu mekanın bereketini almak için dua ettik. Sonuçta Artemis Bereket Tanrıçası😉 Ardımızda gölet ve ördeklerle çekilmiş fotoğrafımız çok güzel oldu. ( Bu fotoğraf yarın benim bayram kutlaması için kullanacağım fotoğraf olacak. )



Meryem Ana'da da dilek duvarı yapılmış; kağıtlar, yazılar.... Bense yerden bir yaprak alıp bağladım. Her şeyin en doğal haliyle olmasını ve kalmasını dileyerek...


Bugün Arife. Sanki günün kutsallığı sinmiş etrafa. O kadar huzurlu ki! Gezdiğimiz tüm yerler çok güzel. Özellikle de Meryem Ana... Çok güzel yapılmış, organize edilmiş. Hem estetik açıdan hem de işletme, fiyatlar... O kadar güzel ki! Hem bir konuk hem de Türk olarak gördüklerim beni çok mutlu etti.

                                      

Meryem Ana'dan saat 15:00 civarı Bodrum için yola çıktık. Bodrum'a vardığımızda saat 17:00 civarıydı. İlk istikamet Bodrum Kalesi oldu. Bu güzel kaleyi unutmuşum. Yeniden hatırlamak çok hoş oldu.






Kalenin ardından kıyı şeridi boyunca ve sokak aralarında yürüdük. Gece
Akyaka'da konaklayacağız. Akyaka gecesine duyduğumuz heyecan Bodrum gecesine olan hislerimizin çok üzerinde😊, zaten aile profili olarak Bodrum merkezindeki o “gecelere akma” kavramına uzağız. Bu nedenle saat 20:30 civarı bundan sonraki hedefimiz için yola çıktık.

Yol üzerinde Yatağan Termik Santrali gecenin karanlığında uzay tesisi gibi gözüküyor. Gerçekten de çok karanlık bir gece. Özellikle bir yer daha da karanlıktı ki adı da zaten Karaltı'ymış. 😁 

🏨 Sonuçta saat 22:00 civarı yine booking.com üzerinden bulduğumuz Villa Marine'e ulaştık. Geç girişimizi pazarlık konusu yapınca 3 kişi kahvaltı dahil 350 olan konaklama ücretini 250'ye indirdik. Resepsiyonda bizi karşılayan Hüseyin, Güzel Köylü dizisinin başrolündeki çocuk gibi. Saçlar havalı, yakışıklı... Odamız ise bir harika. Havuza, Azmak Çayı’na ve Gökova Körfezi’ne bakıyor. Tabii ki bu muhteşem manzaranın esas farkına yarın gün doğunca varacağız.

Gece, Arkan ve Poyraz'ı odada bırakıp etrafı keşfe çıktım. Burada gece havuzu yapamıyoruz, yarın sabahı beklemek gerekecek. Azmak Çayı hemen otelin karşısında. Restoranlardan birine oturup çay söyledim. Çay kenarında çay sefası harika. 🧿



Etraf gerçeküstü güzellikte. Dayanamadım ve hemen Arkan'ı aradım, onları da çağırdım. Poyraz da Arkan da gelince gördükleri güzellik karşısında şaşırdılar. Onların geldiğimiz yer hakkında hiçbir fikri yoktu. Ben bile bilir halimle gördüğümden bu kadar etkilenmişken onlarınki beklenen ötesi bir güzellik oldu. 

Yatmamız saat 01:00'i buldu ama bu güzel geceyi ve manzarayı bırakmak da kolay değil.

5 temmuz Salı ( Azmak - Gökova Körfezi -Dalyan) 

Bayram sabahı. Otelin 🍳 Karadut isimli restoranının havuz kenarında öyle güzel bir kahvaltı büfesi hazırlanmış ki inci gibi. O estetik, o tazelik mis gibi.... Keyifle kahvaltımızı edip ardından da havuza girdik. 





Poyraz bir ara bu muhteşem manzaralı terasımızda gitar çaldı.

Otelden saat 11:00 gibi çıkış yapıp önce otelimize çok yakın Orfoz Restoran’a gittik. Oradan çay kenarını izledik. Suya girenler,  yüzenler, sudaki masalarda ayakları su içinde kahvaltı edenler... O kadar sıradışı ve güzel bir manzara ki! Su bu arada buzzzzz gibi. Bir taraftan da tur tekneleri gelip geçiyor. Kalkış yeri şehir merkeziymiş. Hemen biz de oraya gittik. Tur kişi başı 10 TL. Şehir merkezinden Orfoz Restorana kadar cam gibi, akvaryum kıvamındaki suyu seyreyleyerek gidip geldik. Ardından biz de yüzenlere katıldık.




Öğlen balık ekmek molası verip Gökova Körfezi tarafında kumsal yürüyüşüne çıktık. Karşı sahildeki kite surf yapanları izledik, fotoğrafladık. Ben az da olsa denize girdim. Burada nehir denizden daha güzel. Bu nedenle biz de son bir kez daha ve bu sefer Orfoz kıyısından çaya girmeye karar verdik. Bu güzel buz gibi suya zor veda ederek sonraki durağımız olan Dalyan'a doğru yola çıktık.

Dalyan'a vardığımızda epey otel aradık. Sonunda sahibi 40 yıl Hollanda'da yaşamış 🏨 Tulip'i bulduk. 3 kişi kahvaltı hariç 150 TL. Havuzlu bir apart. Oda fena değil. Konukların hepsi Hollandalı. 

Hızlıca havuza girip çıktıktan sonra teknelerin kalktığı kıyıya yakın 🥘Panaroma Restoranda çok güzel bir akşam yemeği yedik. Domates çorbası ve otlu gözlemem harikaydı. Çorbanın güzelliği bana Uganda ve Ruanda tatilimizi anımsattı. (Bu seyahatin notları için Arşiv alanında 2021-Mart klasörüne bakabilirsiniz.)


Yemeğin ardından Kardak Tur isimli bir firmadan yarın için kişi başı 35 TL'ye bilet aldık. 

Kıyı boyunca yürüdük ve tam da Kale Mezarlarına bakan noktada uzanıp yıldızları seyrettik. Burası çok güzel. Tam benim sevdiğim türde bir yer. Bana Kamboçya’dayken Angkor Wat’ı ziyaret için konakladığımız Siem Reap’i çağrıştırdı. Buraya tekrar gelmek ve o vakit Dalyan'ın dibindeki pansiyonlardan birinde kalmak isterim. Belki de kendi başıma gelir kafa dinlerim.😊

6 Temmuz Çarşamba (Dalyan -Kale) 

Kahvaltımızı 🍰 Parlar isimli buranın epey popüler bir pastanesinde yaptık. Çeşme'de bir türlü kısmet olmayan boyozu burada buldum ve iki tane yedim. Poyraz da çikolatalı kruvasan yedi. Ne de olsa artık Fransız ekolü.😊

Turumuz 10:30'da başladı. Önce deniz yönünde ilerledik. Dün gece gördüğümüz Kaya Mezarlarını bu sefer gündüz gözüyle gördük. 



Bir noktada durup mavi yengeç görmeyi bekledik.🦀 Rehberimiz, bizi anlaşmalı😊mavi yengeçleri Ramazan ile tanıştırdı. Ardından da yengeç tatmak isteyenler için siparişler alındı:) Ben de tatmak adına 1 porsiyon sipariş ettim.




Sıradaki adres İztuzu Plajı idi. Bu cennet güzelliğindeki plajda iki saat geçirdik. Ardından da teknede mavi yengeçlerimizi yedik. Geriye kalanları denize atarak günde 30 kiloya kadar yengeç yiyebilen Caretta Carettaların 🐢 dikkatini çekmeye çalıştık. Ucundan da olsa bir tanesinin kafasını görmeyi başardık. 

Yengeç ve kaplumbağaları gördükten sonra öğle yemeği molası verdik. 

Molanın ardından çamur banyosu için farklı bir noktaya götürüldük. Programın bu başlığını ilk duyduğunda söylenen Poyraz, işlem başlayınca bu işe bayıldı. Sivilcelerimiz ve siyah noktalarımız için gül kürü uyguladık. Kas ağrıları için ben biberiye kürünü denedim. Finalde de sıcak havuz. 10 numara 5 yıldız bir final oldu. 

Çamur banyosunun ardından Köyceğiz Gölü yönünde ilerlememizi sürdürüp bir noktada yüzme molası verdik ve tatlı suda bir tür duş alma fırsatı yakaladık. 



Başladığımız noktaya döndüğümüzde saat 18.00'i geçiyordu. Ardından geri kalanlarla Kaunos turu yaptık. Burası karşı kıyıda yaklaşık 1 km.lik yürüyüşle ulaşılan antik bir kent. Tiyatrosunu özellikle çok beğendik. Saat 19:15'e kadar gezdik ve Dalyan'a ulaşmamız saat 20:00'yi buldu. 

Bizimkilere bundan sonda doğrudan Isparta'ya gitmek yerine Pamukkale'ye gitmeyi önerdim. Bu sayede hem Pamukkaleyi görecek hem de yolumuzu sadece 50 km uzatmış olacaktık. Zaten bu şekilde gece yarısından önce Isparta'ya da ulaşma imkanımız yoktu.

Önce Kumrucu Erol'da karnımızı doyurduk ve yola koyulduk.

Kestirme bir orman yolu üzerinden hayatımda gördüğüm en kıvrımlı ve hiç mola yeri olmayan karanlık bir yolda ilerledikten sonra nihayetinde saat yine 22:00 civarı olunca riske etmemek adına ( benzinimiz de az kalmıştı) Kale İlçesi’nde kalmaya karar verdik. Yol kenarında gördüğümüz ilk otel olan 🏨 Önür Otel'e daldık. Bizi, otelin sahibi ve dünyanın en hiperaktif, girişken insanlarından biri olan Zekeriya Bey karşıladı. Çay ikram edip sohbet etti. Geceliği 140 TL'ye kahvaltı dahil odamıza yerleştik.

Yıkanıp paklanıp gece yarısından önce rahat yataklarımıza kendimizi bıraktık.


7 Temmuz Perşembe (Pamukkale -Isparta-Eskişehir ) 

Ben dün ve evvelki günkü gibi çekirdek aile ahalisinden önce, erkenden kalkıp egzersizimi yaptım. Bizimkiler de uyandıktan sonra kahvaltımızı yaptık. Tereyağından peynirine, reçelinde yumurtasına her şey organik, ev yapımı, el imalatı...

Saat 11:00 gibi yola koyulduk. Pamukkale'ye öğle sularında ulaştık. Aman allahım! Nasıl bir sıra var!

Allahtan müze kartlarımız sayesinde saatlerce sürebilecek sırayı ekarte edip alana girdik.




Burası hatırladığımdan daha güzel, daha büyük ve daha beyaz. Üstelik içindeki havuzlarda yüzme imkanı var. Poyraz da Arkan da bayıldı. Bense bilirken bayıldım:) Saatlerce fotoğraf çektik, yüzdük. Ardından antik havuzu gezdik. Travertenler içindeki havuzlar o kadar keyifliydi ki antik havuza girmeyi istemedik bile, görmek yetti. 




Müzesi ise gerçekten de çok güzeldi; keyifle, hayranlıkla gezdik. Buranın tıpkı Çanakkale'deki gibi huzurlu bir enerjisi var. Acelemiz olmasa tüm günü aheste aheste geçirmek mümkün.

Sit alanının hemen karşısında White Dragon isimli bir Çin restoranı var ve Türk yemekleri de sunuyor. Çok güzel bir tercih yapmışız. Hem yemekler hem de hizmet harikaydı. Fiyatlar da çok makul. Nar suyu içtik, buz gibi. Dün teknede de içmiştik. Bu bölgede nar suyu her yerde var ve mükemmel lezzette. 

Yemeğin ardından saat 15:00 gibi Isparta Keçiborlu ilçesi Kuyucak Köyü için yola koyulduk. Saat 17:00 civarı oradaydık. 

Lavanta tarlarında çek çek fotoğraf çekmeye doyamadık. Hem görsellik hem koku müthiş. Lavantaların üzeri arı kaynıyor ama arıların lavantadan bizi gördüğü yok zaten.


Tarlaları gezdikten sonra köye uğradık. Çay içeriz diye durduğumuz kahvehanenin kahvecisi az önce gitmiş. Biz de oturup biraz sohbet ettik. Hüseyin Tetik dedemiz hiç İstanbul'a gitmemiş. 80 yaşında ama hiç göstermiyor. 65 kıvamında maşallah.

Onların tavsiyesiyle Yörük Çadırına gittik. Orada lavanta dondurması tattık; paketi 4 YL. Gözleme yapıyorlar, çay ile birlikte 5 TL. Arkan ve ben kabaklı, Poyraz peynirli gözleme yedi. Gül kolonyası ve kremi aldım. Kolonyaları 8 TL, krem 10 TL. Lavantadan ortaya çıkan bu girişim hoşuma gitti.

Tarlaların kıyısında demet halinde ve kesede lavanta satan bir teyze vardı. 1 demet lavanta ve bir kese almıştım annem için, 5 TL verdim. Onlarla tarlaların önünde çektirdiğim fotoğraf da ayrıca çok güzel oldu.

Gelmemize değen bir ziyaretin tadı ve kokusunu içimize çekerek yola koyulduk. Arabamın içi o kadar güzel kokuyor ki! ( Bu arada tekrar hatırlatayım. Sene 2015. Daha kimsenin bilgisi olmayan zamanlar. Memleketin bir güzelliğini daha erkenden keşfetmenin keyfi de paha biçilemez. Tıpkı Çıldır Gölü gibi. Lavanta tarlalarından haberdar olmamın hikayesi ise ayrı bir hikaye:) Yıllardır Isparta’ya gül hasadına gelmek isterdim ama tam vakti olan Mayıs ve Haziran’da bir türlü kendi vaktimi tutturamamıştım. Dünyanın en büyük gül üreticisiyken neden memleketimizde gül turu yapılmıyor diye de hayıflanır dururdum. İşte bir yılın daha gül hasadını kaçırdık derken lavantayı o vesile ile keşfettim. Sonuçta, gül hasadı da 2019 yılında kısmet oldu ve mükemmel bir seyahatti. )

Lavanta tarlalarını ardınızda bırakıp bozkırın tarlalarına yöneliyoruz. İstikamet Eskişehir, Kaymaz. Köye ulaşmamız saat 23:00'ü buldu. Babam çoktan uyumuştu, annemi öpüp hemen yataklarımızı hazırlayıp uyuduk. Nihayetinde son saati de olsa bayramda köye ulaşmış ve annemin elini öpmüş oldum. 🙏 

8 Temmuz cuma (Kaymaz Eskişehir) 

Saat 10:30'a kadar uyumuşuz. Bu tatilde ilk defa bu kadar geç uyandım. Neredeyse tüm tatil boyunca saat 08:00'de uyanmıştı; havuz keyfi, egzersiz ve kahvaltıyı kaçırmama adına. Artık Slow Village'deyiz. 😊 Acele etmeye gerek yok. Annem harika kabartmalar yapmış.


Enfes bir kahvaltının ardından dinlendik, bahçedeki meyveleri keşfettim, okuluma gittim, bahçesinde ses sek oynadım, babaannemin bahçesinden kozalak ve kayısı topladım, fotoğraf çektim...

Akşam üzere annem ile önce Emsal Teyzeme (nurlar içinde uyusun🙏) gittik. Binay da vardı. Bizden önce dün sabah Mevhan ile Ömer buradaymış. Arife günü gelmişler. Binay, Ömer'in adını hatırlayamadı. Kadife miydi dedi durdu. 

Bu arada köyde o kadar çok boşanan olmuş ki. 17 yıllık bir evlilik bitenler arasında. Boşanmayı da kadın istemiş. Nedeni ise " aynı pencereden bakmamak..." Köydekiler için bu çok uzaysal bir açıklama:)


Annem eve dönerken ben önce Sıdıka Ebe'ye (Nurlar içinde yatsın🙏) ardından Döne Yenge'ye ve Nursel Abla'ya uğradım. Torunu Tuna, Murat'ın oğulları Mert ve Yiğit ile Fehmi'nin kızı Cemre ile avluda halı sahada futbol oynamaya başlayınca ben de eve gidip Poyraz'ı çağırdım. O da dahil oldu oyunlarına. Poyraz'ı onlarla bırakıp Cevrik Yenge'ye tekrar uğradım, az önce yoktu çünkü. Ayşe Teyze ve Vildan da gelmişti. Cemre'nin annesi Zülbiye, derken Cemre, Poyraz ve nihayetinde annem de bize katıldı. Kalabalık bir komşu grubu olduk. Sohbet, muhabbet, selfie'ler... 🥰

Poyraz'ın köy çocuk grubuyla kaynaşması çok hoşuma gitti. Evimiz çok güzel, huzurlu...Poyraz mest bir halde. 

9 temmuz cumartesi (Kaymaz Eskişehir) 

Annem ile Orhan'ın oğlunun sünnet düğün yemeği için düğün salonuna gittik. Çocukluk arkadaşım Figen ve bir sürü eş dost, akraba gördüm.

Eve döndüğümüzde babam dün bitirdiği ekini getirdi, Arkan ile birlikte ambara yıktık. Buğday kokusu çok güzeldi.



Buğday operasyonunun ardından kahvaltımızı yaptık. Poyraz sucuklu yumurta yedi, çok mutlu oldum. Malum kendisine kamufle ederek yumurta yedirmek çok zor oluyordu. Sucuğun sevdasına yanındaki yumurtayı kabul edişine şükürler olsun:)

Annem bize yolluk hazırlıklarına başladı. Önce Poyraz sonra ben haşhaş çektik.


Ardından bir tur daha komşu ziyareti yaptım. Fahriye Yengem, Küçük Saide (Mehmet Amcam ), Koca Saide (Asuman Ablam ), Kezban Teyze( Fazilet ve oğlu; İrfan, eşi ve kızları Gizem ile İrem)... Ne kadar nostalji dolu bir gün.




Öğle yemeğinde annemin sıcak bazlamaları üzerine tuzlu tereyağ ve cacık klasiğimizi yedik. Poyraz bayıldı. Oğlum ilk defa bu kadar doya doya ve yemesi içmesi, adetiyle köy ritmine kapıldı. Anneme ve babama da sık sık sarılıyor, öpüp kucaklıyor. Bu da tabii ki onları mest ediyor.

Dün kahvaltı esnasında Poyraz'ın SJ'ye gideceğini konuşurken babamın "Atatürk de Fransız ekolünden etkilenmiş, devrimleri o sayede yapmıştır. " demesi Poyraz'ı çok mutlu etti.

Yemeğin ardından Fetik Hala’ma gittim. Sohbet çok tatlıydı. Rahmetli Naime Halamdan ( Nurlar içinde yatsın 🙏) bahseden kısmı da epey hüzünlüydü. Falıma baktı, güzel şeyler söyledi.

Akşam ziyafet var. Annem nefis barbekü yaptı. Yemeğin ardından biz ana kız düğüne gittik. Figen ile ve iki defa da Alev ile oynadım. Bir sürü eş dost gördüm.

Yıldızlar harika. Köy çok güzel.


10 temmuz pazar (Eve dönüş, İstanbul) 

Şu an saat 21:35, 10 temmuz pazar

Dün bu saatlerde Orhan'ın çocuklarının sünnet düğünü için Kaymaz Düğün Salonu'ndaydım. Belki tam şu an çocukluk arkadaşım Figen ya da annemin sweatheart'ı Alev ile oyun oynuyordum:)

İnsan kuş misali dün orada bugün burada ve bu hafta boyunca yaşananlar da tam anlamıyla düş misali! O kadar güzeldi ki!


Kahvaltımızı ettikten sonra saat 10:15'te tekerlek döndü. Saat 14:30 gibi evdeydik. 15 dakika ihtiyaç molası dahil. Mucize gibi. Hiç trafiğe takılmadık. Oysa dün öğlen yola çıkan kimi arkadaşlar gecenin 4'ünde konvoy halinde ancak gelebilmişler. Bu sabah yola çıkmak gerçekten de iyi fikirmiş.

Evde eşyaları boşaltıp çamaşır yıkadım. Hemen ardından Arkan ile birlikte Caddebostan'da Taner ile buluştuk. Buluşmanın ardından Küçükyalı'ya kadar yürüdüm. Sonra bir kez daha ve bu sefer oğlumla birlikte çıkıp sahildeki Beltur’a gittik. Poyraz orada akşam yemeğini yerken ben de günlüğümü yazdım. Ne kadar güzeldi! 

Eğrisi doğrusuna diye bir laf vardır. Bu tatil tam da böyle oldu. Okul sonuçları nedeniyle Nepal&Hindistan seyahatini öteleyince bayram tatili haftası kendi başına son dakikada niyet edip yola koyulduğumuz şahane bir memleket gezisine dönüştü. Üstelik de bu 1 haftalık bayram tatilinde ülkemizin harikalarını keşfedip ardından 1 hafta iş sonra asıl plan olan Nepal&Hindistan seyahatine geçiş yapınca hayatımın en doyurucu yolculuk zamanlarından birini de geçirmiş oldum. 

Ne güzel bir bayram tatili! Özellikle Poyraz ile bugüne kadar memleketimizde böyle uzun gezmeli bir yaz tatili yapmamıştık. Tadı çok farklıydı, çok güzeldi. Çok da yorulduk. Kabaca bir çerçeve vardı ama hiç ince plan yoktu. Günün getirdiği ile gezdik. Yer yer özellikle Arkan ile onun yorgunluğa tahammül gösterememesi ve kötümserlik eğilimi nedeniyle sürtüşmeler yaşasak da bunun haricinde mest eden, "Memleketim harika" dedirten bir rota ve seyahat oldu. En önemlisi de Poyraz bayıldı. Hem ana gezme kısmı hem de köyde yaptığımız citta slow final, ağzımızda ve dimağımızda güzel tatlar ve anılar bıraktı. Şükür! Çok şükür! 🙏