Friday 22 January 2021

İSPANYA 🇪🇸 Barselona 2013

 Barselona doğurdu. 😊

Evet! Aşağıda tüm akışını gördüğünüz, 4 ülke ve 7 şehri kapsayan seyahatin varoluş amacı aslında Barselona’ya gitmekti. Barselona mayası kabardı da kabardı; bereketi ile geldi:

İtenary

26 Ocak 2013 Paris, FRANSA 🇫🇷 

28 Ocak Disneyland, FRANSA

29 Ocak Nice, FRANSA

30 Ocak Nice -MONAKO 🇲🇨 -Nice

31 Ocak Nice -Toulouse- ANDORRA 🇦🇩 

1 Şubat Andorra - Barselona İSPANYA 🇪🇸 

5 Şubat Barselona -İstanbul TÜRKİYE 🇹🇷 

2012 yılı Ağustosunda, Poyraz’ın doğumgününü kapsayan Avrupa seyahatini ( İsviçre, Lihtenştayn, Avusturya, San Marino, Vatikan ve İtalya)  hazırlarken gözüm İtalya’nın batısında kalmıştı: Nice, Monaco, Andorra, Barselona... 

O tarihlerde bu rotayı da en kısa sürede gezmeyi kafama koymuştum. 

Poyraz’ın bir gün Aralık 2012’deki Almanya seyahatimize atfen ( daha henüz Almanya’ya gitmemiş ama biletlerimizi almıştık. ) “Bize bir kutu çikolata geldi diye Almanya’ya gitmeye karar veriyorsunuz ama arkadaşım Alex’i görmek için Barselona’ya gitmiyoruz.”😊 demesi üzerine Barselona seyahatini çok bekletmemek farz olmuştu artık. Kaldıki 6 aylık süre ile aldığımız vizelerimiz de 13 Şubat’ta bitiyordu ve bu tür bir seyahati yapmak için elimizdeki en uygun zaman da Poyraz’ın sömestir tatili olacaktı. 

Alex, oğlumun ilkokul arkadaşı. Ütopya İlkokulu’nda okudukları dönemde tanışmış, bu vesile ile biz de annesi İspanyol Anna ve babası öz be öz Türk kardeşimiz Emir ile çok iyi dost olmuştuk. Yıllardır Türkiye’de yaşayan çift, önemli bir karar alıp İspanya’ya taşınmaya karar vermişti. Okul ve okul dışı sık sık görüştüğümüz arkadaşlarımız olduğu için Poyraz Alex’i, ben ve eşim de Anna ve Emir’i özlemiştik.
Özetle, her zaman yaptığımız gibi “kıt kaynakları efektif kullanarak” Barselona’ya kadar gitmişken yol üzerinde gezebileceklerimizi de içine alan bir program ortaya çıktı. Finali; programın assolisti, ana fikri, nihai hedefi Barselona olan bir program. 

Bu, ailecek İspanya’ya ikinci gidişimiz. İlki 2007 Ocak ayında, o muazzam Orta Amerika seyahatimiz dönüşü, tadımlık mahiyetteki Madrid soluklanmamızdı. ( Orta Amerika seyahatimiz kapsamında Meksika, Guatemala, Honduras, Belize, Küba ve 1 günlük Madrid var. Bu seyahate ait blog yazıları 2019 Aralık ve 2020 Ocak ayında yer alıyor. ) Bu sefer ise menüde İspanyol ve Türk arkadaşlarımızla doyumluk bir Barselona var. 🙏

Madrid blog yazısını yine bu adreste 7 Ocak 2020 tarihinde yayınlamıştım. Orada İSPANYA ile ilgili kısa bir tanıtım yazısı var. O nedenle burada bir kez daha yer vermeyeceğim.

🌏 ✍️ SEYAHAT GÜNLÜĞÜ

1 Şubat 2013

Andorra - Barselona 

Akşam hava kararmadan 18:15 gibi tren garının hemen yanındaki otobüs garına vardığımızda sevgili Anna’yı bizi bekler bulduk. 

Ben de zaten “Anna buralı. Otobüsün nereye parkedeceğini öğrenip bizi orada bekler herhalde.” diyordum. Adamım benim. Tam karşımızda canlı kanlı, neşeli haliyle duruyor. Öpüşüp koklaştıktan sonra bizi Anna’ların yaşadığı Casteldefel’e götürecek treni bekledik. Yaşadıkları yer, havaalanından az ötede Barselona’ya yaklaşık 20-25 dakika mesafede deniz kenarı bir yerleşim. Casteldefel bu sene Avrupa’nın Spor Şehri seçilmiş. Yaşam alanı olarak popüler bir yer. Anna da bu özelliği nedeniyle burayı seçmiş.  


🏡 🏝 Casteldefel’deki Evimiz 

Saat 19:00 gibi müstakil evlerine varmıştık. Tripleks evleri muhteşem. Bahçesi, terası, bodrumu... Anna bizim için deniz ürünlü nefis bir makarna hazırlamış. Yanında şaraplar... Ardından espresso eşliğinde tatlılar, çikolatalar. Tabii ki en önemlisi de arkadaşlarla buluşmak harika. Caddebostan’daki evlerinde defalarca buluştuğumuz Anna-Emir ve Alex ile tekrar ve bu sefer İspanya’da, Anna’nın memleketinde buluşmak çok güzel. 



Arkan ve ben Alex’in odasında kalacağız. Alex ve Poyraz da çatı katında, Emir’in ofis olarak kullandığı odada kalacaklar. 

Sohbet muhabbet derken geceyarısını edip, artık yatmak gerek diyerek odalarımızın yolunu tuttuk ve güzel bir uyku çektik.



2 Şubat Cumartesi 2013

Barselona 

Nefis bir kahvaltının ardından yürüyerek tren garına gittik. Önce ana gara ve oradan da Sagrada Familia’ya gittik. 

Çok sıra olduğunu görünce rotamızı Diagonal’e çevirdik. Plaza Espanya’ya kadar olan  yol boyunca  Gaudi’nin eserlerini geze geze yürüdük. 



Bir Tapas Bar’da envai çeşit tapas yedik. Tapas buranın en meşhur kayıntılarının başında geliyor. Çok farklı iç malzemesi ile sunuluyor.  



Ardından meşhur La Ramblas’a gittik. Burası şehrin en kalabalık adreslerinden birisi. Hem yerel halk hem de turistlerle dolu. Etrafta çiçek satıcıları, sokak performans sanatçıları... Kaldırımda sürrealist sanatçı Joan Miro’nun mozaikleri... Gerçi insanın etrafa bakmaktan ayağının altına bakmaya gözü pek kaymayabilir. 


La Ramblas’ta Arkan’ın da benim de bayıldığım Boccaria açık pazarını ziyaret ettik. Burası bildiğiniz bir sebze, meyve ve aynı zamanda da yemek pazarı. Yemek hazırlayanların önünde sanki bar masası gibi bir alan var. Şanslıysanız orada yer bulup oturarak yemek yiyebilirsiniz. Ortamın pazar olduğuna bakmayın. Yanında şarap vb. içkilerin de mevcut olduğu ve yemek sunumlarının şık restoranları aratmadığı efsane güzellikte bir yer. Her gün farklı öğünleri buranın farklı noktalarında yemek bile başlı başına bir Barselona deneyimi olabilir. Burası Avrupa’nın en büyük yemek pazarıymış. 




La Ramblas’ın hemen yanındaki (Gotico) Gothic Quarter’daki Plaza Real bölgesinde dolaştık. Neoklasik mimarinin mücevherlerini ve Gaudi’nin ilk eserini barındıran sokağı boylu boyunca yürüdük. 


Gotico’da, hem şahane galeriler hem de göz alıcı butikler var. Ayrıca biraz ilerleyince yolun sonunda Katalan Hükümetine ev sahipliği yapan bina ile tam karşısında belediye binası bulunuyor. 

Çeşit çeşit kafeler arasında dolandıktan sonra Opera Cafe’de oturup Katalan tatlılarından tattık. Sonra da bugünlük bu kadar diyerek ve bu sefer otobüsü kullanarak evimize döndük. 

Anna, bize yine nefis Katalan mutfağından örnekler sunduğu harika bir akşam yemeği hazırladı. Ardından yine espresso, tatlılar, çikolatalar. Bu kadar yemek, içmek. Ben alışık değilim... ☺

3 Şubat Pazar  2013

Barselona

Bu sabah yine nefis bir kahvaltının ardından sahile gittik. Poyraz ve Alex kumların arasında keyif yaptı. Kumsal harika. Çöl gibi bir kum var ve genişliği çok fazla. 


Sonra otobüsle şehir merkezine gittik. Minik minik sandöviçler sunan 100 Modeditos isimli oranın çok meşhur bir yerinde öğle yemeği yedikten sonra Park Guell’e doğru yola koyulduk. 

Yol üzerinde de bir yerde durup kahve içtik. Çok gülüyorum. Zira 2 gündür gezmekten çok yemek yiyoruz ve aralarda geziyoruz. Adeta mehter marşı temposundayız.







Genelde bizim ritmimiz bunun tersi idi. Gezip gezip aralarda yemek yiyor ve hatta gerekirse yemiyorduk. Bu kadar çok yemeli ve sakin sakin gezmeli bir olaya pek tanık olmadığım için anlıyorum ki Katalanlar için en önemli şey yemek yemek. Yemek yemek onların hayatının merkezi ve keyfi. Hal böyle olunca biz de havaya girdik. Burada gerçekten de insan habire oturup bir şey yemek içmek istiyor. 

Guell Park gerçekten de çok güzel. Hele parkın içinde müzik yapan bir gitarist, kanuna benzer bir enstrüman çalan bir Cezayirli ve saksafonu ile caz müziği yapan bir zencinin sesleri ile park daha da güzelleşti. 




Akşam olup eve döndüğümüzde Anna yine harika bir sofra hazırlamıştı. Kızarmış yeşil biberler, İspanyol omlet, kızarmış kuşkonmazlar...Ve yine ardından espresso, tatlı, çikolata. Biz bu klasik ikrama pek alıştık. 🙏

 4 Şubat Pazar  2013

Barselona

Bugün Alex’in okulu var. Anna ve Emir de Barselona’da bir toplantıya katılacak. Önce hep birlikte sahil kenarına gittik. Olimpiyatlar sonrası yaratılan sahil alanı çok modern. Hava 2 gündür rüzgarlıydı. İlk defa bugün yumuşadı. Deniz kenarında güneşlenilebilecek bir hava var. 




Bize sahil turu attıracak bir otobüse binip etrafı gezdik. Sonra da adım adım eski şehri yani Ciutat Vella’yı dolaştık. Meşhur katedrale gittik. Burası Katalanların meşhur gotik katedrallleri. Orijinal ismi pek uzun ve akılda kalıcı değil. 

Barselona şehir merkezinin harika bir sahili var. Şubat ayında olmamıza rağmen kış güneşinin tadınıçıkarma fırsatı veren böyle bir günde şehir sahilini ve marinayı gezmek gerçekten de çok keyifli.




Müzik Müzesi kapalı günündeymiş, dışarıdan gördük. Sonra da yürüyerek Sagrada Familia’ya gittik. Çok etkileyici bir yapı. 





Oradan metro ve otobüs kullanarak Monjuic tepesine ulaştık. Yürüyerek meydana vardık. Oradan da otobüsümüze atlayıp eve gittik. 

Anna bize yine fevkaladenin fevkinde bir sofra hazırladı. Bugün son gecemiz. Yarın sabah 09:30’da uçağımız kalkıyor. Havaalanı 10 dakika uzaklıkta. Dolayısıyla çok çok erken kalkmaya gerek yok. 


5 Şubat Pazar  2013

Barselona

Sağolsun Anna sabahın körü dememiş bize kahvaltı hazırlamış. Bu kadar erken saatte normalde yemek yemesem da hazır sofrayı ve nefis espresso kokusunu duyunca oturup kahvaltı ettik. 

Taksi bizi 10 dakikada havaalanına götürdü. 

Beklediğimiz süre zarfında ben de biraz hediye alışverişi yaptım. Arkadaşlarım Tanya ve Elif’e hediye aldım. Suna’nın doğumgünü hediyesini seçtim. Oğluma beğendiği dev kalemtraş formundaki kalemliği aldım. Arkan’a da cep telefonunu koyacak yer olmadığında doğrudan prize takıldığı noktada kalmasına olanak tanıyan zihni sinirlikte ve haliyle kullanıcı dostu tasarımda bir  şarja takma aparatı aldım hediye olarak. Tam anlamıyla akıllı bir alet. Serpil Anneme de bir ev ayakkabısı aldım. 

Şimdi Barselona denince belki bir çok kişinin aklına ilk gelenlerden birisi de futbol ve meşhur Camp Nou stadyumudur. Belki kendi başımıza geziyor olsak şu ana kadar gezdiğimizin iki katı yeri sağlam gezerdik. Fakat iş bir Barselonalı ile gezmeye gelince bu süreye ancak bu kadar sığabilirdi. Gerçi böylesi de en güzeli. Bir Barselonalı gibi gezilen Barselona. Kaldıki farkında olmadan gurme turu yapmış olduk. Üstelik de gurme sözünün sapına kadar yaşanacağı bir şehirde.

İşin komik tarafı yıllar önce ( 1995 yılıydı galiba) Arkan ile İstanbul Swiss Otel’de düzenlenen bir İspanya festivaline katılmıştık. Ortam şahaneydi. Fakat ben aç kaldım. Başta ikram edilen iki çorba çeşidinden ikisini de sevmemiştim. Biri domates öbürü ise kavun çorbasıydı; ikisi de soğuk servis ediliyordu ve benim damak tadıma göre kabus ötesiydi. Meşhur yemekleri paella ise ( içinde deniz ürünleri bulunan pilav) o yoğun yosun kokusu nedeniyle ( bana öyle kokuyordu) yememin imkanı olmayan bir yemekti. Kaldıki o dönemde karides, midye... gibi kabuklu deniz canlılarını da yiyemiyordum. Demek geçen süre zarfında gurmeleşmişim.😊

Eve Dönüş   

Zürih’teki transferimiz için yine 1 saatlik vaktimiz olduğundan  uçaktan inip diğer uçağa geçinceye kadar zaten sıkılmaya vakit kalmadı. Saat 16:30’da da memlekete gelmiştik.  

Eşyalarımızı hızla alıp taksi ile Bakırköy’e ulaştık. Kalkış saatini beklerken uçaktaki yemekleri yiyememiş olan Poyraz’a Ayvalık tostu söyledim. Keyiften mest olmuş bir şekilde sesler çıkararak tostunu yerken biz de halis Türk çaylarımızı yudumlayarak hasret giderdik.

Deniz otobüsüne binip Bostancı’ya varmamız 18:00’i geçti. Serpil Annem gelip bizi karşıladı. Akşam yemekte kuru fasülye-pilav var. Memleket hasreti gidermek için birebir. 😊

Ne mutlu ki hayal ettiğim bir seyahat daha sağsalim gerçek oldu. Ayrıca 6 aylık Shengen  vize dönemimizde rekor sayıda seyahat gerçekleştirmiş olduk. Tam 12 Avrupa ülkesi  ülke gezdik. 

Bunlar:

  1. 23 Ağustos – 2 Eylül: İsviçre, İtalya, Lihtenştayn, San Marino, Vatikan , Avusturya 
  2. 26 Ekim : Yunanistan 
  3. 7-9 Aralık : Almanya 
  4. 26 Ocak – 5 Şubat : Fransaİspanya – Andorra- Monaco 

Mavi renkli olanlar daha önce giriş yaptığım ülkelerdi. Dolayısıyla 6 ayda 6 yeni ülke ziyaret etmiş oldum. 

Bununla  birlikte bu seyahatler esnasında daha önce ziyaret etmediğim 19 şehri gezme fırsatım oldu. Daha ne olsun☺ :

  1. Zürich, Lugana, Heidiland, Feldkirsh, Como, Verona, Floransa, Roma, San Marino, Vatican, Vaduz, Triesenberg 
  2. Sakız Adası
  3. Detmold
  4. Nice, Toulouse, Monte Carlo, Andorra La Vella, Barselona
Bu şahane seyahat bilançosunun Poyraz versiyonunda ise 10 yeni ülke ( Fransa ve İspanya hariç ) ve 22 şehir ( Paris, Disneyland'in bulunduğu bölge ve Venedik dahil) bulunuyor. 

Daha nice yollara!