Friday 24 April 2020

Londra - İNGİLTERE 🏴󠁧󠁢󠁥󠁮󠁧󠁿 2010

Yine bir okul gezisi. Sene 2010. Aylardan Şubat. Tarih 23-27 Şubat 
Oğlum, ilkokul 2. Sınıf öğrencisi.
Bir önceki yıl Mayıs ayında Malta’ya gitmişlerdi. Bu sene ise istikamet İngiltere. 

Avrupa Birliği’nin eğitime yönelik Comenius Projesi kapsamında gerçekleşecek bir seyahat. Bu kapsamda hem bir okula konuk olacaklar hem de Londra’yı gezecekler.
Şimdi her zaman olduğu gibi önce kısa bir İngiltere bilgisi paylaşalım.
NEREDE
İngiltere, aslında ülke içinde bir ülke. Birleşik Krallık, yani United Kingdom’ın bir parçası. Bu nedenle de kısaltmalarda UK olarak kullanılır. 
Türkçede Birleşik Krallık kadar Büyük Britanya olarak da ifade ediliyor. Birleşik Krallık içinde 4 ülke var ki bunlar İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda. Dolayısıyla dördünü birden barındıran genel isim Britanya. İngilizcede de bu ülke halkına British deniyor. Fakat bu hafta bizim konumuz British içindeki English’ler. 😊
İngiltere, Türkiye ile kıyaslandığında alan olarak %16’sı, nüfus olarak %68’i kadar. 
BAŞKENT: Londra
YÖNETİM ŞEKLİ:
Acaba İngiltere daha doğrusu Birleşik Krallığın kraliçesini duymayan var mıdır? Birleşik Krallık anayasal monarşi ile yönetiliyor. Hem bir kraliçesi hem de başbakanı var. 
DİL
Tabii ki İngilizce. 
DİN:
Nüfusun yarıdan fazlası Hıristiyan. İngiltere’de özellikle Londra’da 72 milletten insana rastlayabilirsiniz. Mesela, sömürge döneminden çok sayıda Hintli vardır. Kuzey Kıbrıslı çok sayıda Türk’e rastlarsanız da şaşırmayın. 
Burada gördüğünüz bayrak, pek çoğunuzun aşina olduğu Birleşik Krallık bayrağı. İngiltere bayrağı beyaz zemin üzerine kırmızı haç şeklinde yer alıyor. Yani bu bayrağın içinde İngiltere bayrağı da var. 
TRAFİK
Soldan trafiğin mucidi oldukları için belirtmeden geçemeyeceğim. Bugün bile dünyada sol trafik olan ülkelerin geçmişinde hep bir Birleşik Krallık sömürge dönemi vardır.
PARA
Birleşik Krallık, meşhur Brexit hareketi ile Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı almadan önce dahi sadece kraliçesi ve kendi parasına sadıktı.😊 Pound ya da sterlin olarak ( hem ülke içinde ülke, hem isim içinde isim ) ifade edilen ülke parası oldukça değerli.
1 GBP=8,59 TL
GBP, Great Britain Pound kısaltması. 
VİZE
İngiltere, AB üyesi olduğu dönemde dahi aynı parasında olduğu gibi kendini ayrı tutmuş ve Shengen kapsamına dahil olmamıştır. Epey çok belge isteyen ve pahalı bir vize süreci olmakla birlikte en azından farklılaşan süreler için farklı vize fiyatı uygulaması yaparak çektiğiniz çilenin sonunda “Acaba ne kadarlık vize verirler “ kaygısını ortadan kaldırdığı için kraliçeye teşekkür etmek gerek. 
GEZİLECEK YERLER 
Londra denince şehrin sembolü olmuş belli başlı yerler:
Meşhur saat kulesi Big Ben
Tower Bridge 
London Eye adını taşıyan dönmedolap
Kraliçenin ikametgahı olan Buckingham Sarayı 
Parlementoyu ağırlayan Westminster Sarayı,
St. Paul’s Katedrali
Meşhur Hyde Park, Green Park, The Regent’s Park, St James Park, Kew Gardens, Kensington Gardens...
Şehrin ruhunu hissetmek için Trafalgar Square ve Leicester Square
Alışveriş için Oxford Street ve Portobello Road, alışveriş ve opera için Covent Garden, tiyatro için Piccadilly Circus, müzik ve yemek tutkunları için Camden Town, yine yeme içme için Carnaby Street, Soho, Borough Market...
Londra çok sayıda ve dünyaca ünlü müzeye sahip. British Museum, Natural History Museum (Doğal Tarih Müzesi), Tate Gallery, Madame Tussauds, Victoria Andıç’ Albert Museum, Science Museum (Bilim Müzesi)...
Greenwich Gözlemevi
Cutty Sark
Say say yaz yaz bitmez...
NE YENİR? NE İÇİLİR? 
Ne içilir sorusuna karşılık bende ilk çağrışan şey şüphesiz sütlü çay. Anında da burnuma Earl Grey’in o bergamot aroması gelir. 
Ne yenir konusunda ise bir İngiliz mutfağından bahsetmenin pek mümkün olmadığını belirteyim. Bu nedenle Londra’da bol bol Dünya mutfağı seçenekleri arasında tercih yapabilirsiniz. 
İngiltere’de bar&restoran&cafe karışımı yerler olan pub’larda en çok fish and chips yani balık ve patates kızartması bulabilirsiniz. 
Bir de tabii ki kahvaltıları. Kızarmış ekmeğin üstüne yumurta, bacon, fasulye, sosis... bu İngiliz kahvaltısı oluyor. 
Birleşik Krallık ve Krallık içindeki baskın güç olan İngiltere’yi kısa anlatmak ne mümkün. Zira Dünya tarihini yazan, yön veren uluslardan biri. Bu nedenle tarihçe kısmına çıkamam endişesiyle girmeye dahi cesaret edemedim. 😊
İngiltere, benim kişisel tarihimde de önemli bir yere sahip. Zira benim ilk pasaport alışım Londra’ya gitmek içindi. Sene 1990. Üniversiteden mezun olmadan bir kaç ay önce karar vermiştim İngiltere’ye gitmeye. O dönemde en ekonomik şekilde İngiltere’ye gidip yaşayabileceğim ve İngilizcemi geliştirebileceğim bir yol keşfetmiştim çünkü. Au-pair’lik. 21 yaşında bir genç olarak 1 yıl yaşadığım, başta sütlü çayından nefret ettiğim ülkeden memlekete döndüğümde ise epey bir vakit sütsüz çay içemedim 😊 
Bir kez de eşim ve can arkadaşlarımız Alp ve Elif ile gitmiştik. 1998 yılıydı. Büyük Britanya turu yapmıştık. İngiltere, Galler, İskoçya, Kuzey İrlanda ve ilave olarak İrlanda... Muhteşem bir seyahatti. 
Hayatımda bu derece önemli bir yere sahip olan ülkeye ve şehre bu sefer oğlum gidiyor. Üstelik biz olmadan; okul arkadaşları ve öğretmenleri ile. 
Geçen yıl Mayıs ayında Malta’ya gitmişlerdi. O vakit bavul hazırlığı mevsim nedeniyle daha kolay olmuştu.
Şimdi mevsim kış, gidilen ülke yağmurun 12 ay eksik olmadığı İngiltere. Ne olur olmaz diye içlik bile koyduk bavula. 
Çocukları yolcu etmek için Atatürk Havaalanı’na gittik. Cıvıl cıvıl, coşku içindeler. 
Bu yazıda kullandığım fotoğrafların %99’u çocuklar tarafından çekilmiş. Bu nedenle kadraj, netlik ve içerik yönünden tam 7-9 yaş arası bir çocuktan ne beklerdeniz o kadarı😊 Örneğin aşağıdaki fotoğrafın kadrajı ve kadrajda yer alan Sünger Bob giydirmeli otobüs gibi.
Bu seyahat Avrupa Birliği’nin Comenius Projesi kapsamında gerçekleşiyor. Bunun içinde farklı ülkelerdeki çocukların kültürel yakınlığı, dil gelişimi... gibi bir çok hedef var. Bu nedenle de çocukların ziyaret edeceği ve konuk olacağı bir okul mevcut. Onlarla birlikte derslere katılacaklar. 


Kalan zamanlarında da çevreyi keşfedecekler.
 
İngiltere, neredeyse 365 gün yağan yağış nedeniyle hep sisli, puslu, nemli ve haliyle de yemyeşil bir ülke. Dağ taş park. Londra’nın göbeğini saymazsak suburb denilen banliyölerindeki evlerin hepsi müstakil ve bahçeli. Peyzaj düzenlemesi olmayan, doğal, bakir çayırlıklar var. Tam anlamıyla at koşturacak türden. Her yaştan İngiliz’i bu çayır çimen alanlarda yürüyüş yaparken, milli sporu olan köpek gezdirme😊 işiyle meşgulken ya da o meşhur İngiliz mizahıyla süslü sohbetlerinde gözlemlemek mümkün. 
Ziyaret adreslerinden birisi de bir hayvanat bahçesi olmuş. Ne görmüşlerse çekmişler. İçlerinden buraya koyabileceğim tek bir fotoğraf için 20-30 fotoğraf taradım. 😊
  

   
  
Seyahat dönüşü oğluma yemekleri nasıl bulduğunu sorduğumda sadece O değil herkes “Berbat” demişti. Bizim gibi şahane mutfağı olan bir ülke olmadığından, gittikleri okulda çevre keşifleri esnasında yemeleri için çocuklara hep soğuk sandviç hazırlanmış. Fakat içindeki malzemeler bizim alıştığımız türden değil. Örnek ançuezli sandviç. 😊 Oğlum sandviçlerini hep yemiş, hoşlanmasa bile. Bunu duymak içimi rahatlattı. Demek ki her koşulda girdiği ortama uyum sağlıyor.👍
Londra, İstanbul gibi çok kozmopolit bir şehir. İçinde sayısız gezilecek yer var. Saraylar, parklar, müzeler, meydanlar...
Birleşik Krallık adı üzerinde anayasal monarşi ile yönetiliyor. Gerçi baştaki Kral değil Kraliçe 👸 Kraliçe 2. Elizabeth ve ailesinin yaşadığı Buckingham Sarayı, bu şehre gelen şüphesiz herkesin ilk uğrak yerlerinden birisi. 
Saat kulesi olan Big Ben, şehrin ikonik sembollerinden.
Thames Nehri üzerindeki Tower Bridge de öyle. 
Aynı şekilde London Eye, yani bir dönme dolap olan Londra’nın Gözü, hem şehir manzarası hem de eğlence amaçlı popüler bir adres.
Londra, tam bir müzeler şehri. Her gün yağmur yağdığını düşünürsek, her gün müze ziyareti için ideal zaman. 
Londra’da aynen New York’ta olduğu gibi bir Doğal Tarih Müzesi; onun da orta salonunda dev bir dinazor iskeleti var. Bu yaş çocukları için müze adeta bir  film seti gibi. 
Aynı şekilde Bilim Müzesi de dev bir kitap ve laboratuvar havasında. Çok büyük. 1 günü sadece bu müzeye ayırsanız bile yetersiz. 


Şubat ayında herhangi bir Avrupa şehrini gezmek çok konforlu olmasa gerek. Zira oldukça soğuktur. Hele de İstanbul’un havasına alışık olanlar için.
Çocukların yurtdışına gitmesi, üstelik de bu mevsimde belki bazı aileler için kafasında soru işareti yaratabilir. Bu bizim için asla bir sorun olmadı. Zira zaten oğlumuzun gittiği okul, normalde de çocuklara “Üşürsün üzerini giy.”, “ Hava sıcak, ceketini çıkar.” diyen bir yer olmadı hiç bir zaman. Çok güzel ve büyük bir okul bahçeleri vardı ve yağmurda da çamurda da teneffüse çıktılar. Üzerlerine ne giyeceklerine ise her zaman çocuklar karar verdi. Kendi bünyelerini, üşüyüp üşümediklerini onlardan daha iyi kim bilebilir ki! 


Hatta oğlumun havanın karlı ve yağmurlu olduğu günlerde okuldan daha da neşeli geldiğine tanık olmuşumdur. Doğayla yakın temas, kesinlikle çocuğun enerjisini alıp rahatlamasına yardımcı oluyor doğal olarak. Oğlumun pantolonları aynen reklamlardaki gibi 😊 çimen ve çamur lekeli olurdu. En fazla 2-3 ayda bir de mutlaka pantolonlar dizinden yırtılır ve onlara sticker’larla yama yapmak durumuna kalırdım. 
İşte hal böyle olunca Şubat ayında İngiltere’ye gidilecek olması bizi zerre kadar endişelendirmedi. 
Beni zorlayan tek konu vize işlemleri oldu. O kadar fazla evrak ve o kadar çok işlem ve masraf gerekti ki! Evladım söz konusu olmasa, eğer kendim için keyfekeder bir vize başvurusu olmuş olsaydı vazgeçebilirdim.

Sadece 5 günlük bir seyahatti. Oğlumun İngiltere’ye gittiği gün, eğitim verdiğim için uğurlamaya gidememiştim. Dönüş gününde ise işlerimi ayarlayabildim. 
Oğlumuzu karşılamaya gittiğimizde gözüme çok büyümüş gözüktü. Eve dönüş yolunda bizi gülmekten kırıp geçirdi. Bugüne bugün nöronlara ilave İngiliz mizahı da yüklenmiş oldu.😊





Friday 17 April 2020

ANKARA 🇹🇷 2006

Sene 2006. Aylardan Nisan. Günlerden Pazar. Tarih 23 Nisan. 🇹🇷
Oğlumu yolcu ediyoruz. İstikamet: Ankara 
Yuva arkadaşları ve öğretmenleri ile birlikte Anıtkabir’i ziyaret edecekler. 23 Nisan kutlamaları kapsamında Cumhurbaşkanı’nın davetli listesindeler. 😊
Oğlum henüz 3.5 yaşında. Ankara’ya giden çocukların hepsi de okul öncesi. 
Oğlum yuva yaşına geldiğinde, tam gönlümüze göre bir anaokulunu evimizden neredeyse bir taş atımı mesafede buluvermiştik. Biricik oğlumuzun gittiği bu anaokulunun ne tesadüf ki adı da Biricik’ti. 
Sahipleri Lale Hanım ve Doli Hanım ile tanıştığımızda aradığımız yeri nihayetinde bulduğumuzu anlamıştık. 
Zira okul araştırması esnasında görüştüğümüz yöneticiler bize hep çocuklara ne verdikleri anlatılıp durmuştu. Oysa bizim odağımızda, çocuğumuza ne verileceğinden ziyade “çocuğumuzdan bir şey alınmaması” daha öncelikliydi. O bir şey de doğuştan getirdikleri deha ve yaratıcılıktan başka bir şey değildi. Daha doğrusu “almadan verilmesi” önemliydi.
Anne baba olarak en büyük dileğimiz ve hedefimiz evladımızın kendine yeten, bağımsız, fikri ve vicdanı hür bir birey olarak yetişmesiydi. 
Biricik ile tanışmamızın ilk gününden itibaren doğru yerde olduğumuzu, söylemlerin ötesinde, okulun eylemleri içinde bizzat deneyimledik. 
Okulda en küçükleri Kaplumbağalar’dan başlayan Ördekler ve Tavşanlar olmak üzere sadece 3 sınıf vardı. Poyraz şimdilik Kaplumbağa. İnsanlık için küçük ama kendisi için büyük adımlarla ilerliyor. 😊
Armağan, İrem ve Banu Öğretmenler çocukların hem zihnilerini hem kalplerini hem de ruhlarını besliyor. 
Okul, özel bir anaokulu olmakla birlikte çocukları el bebek gül bebek değil aksine hayatın içinde ve sorumluluk alarak yol almasını sağlayacak şekilde eğitimine devam ediyordu. Bu kapsamda yaptığı muazzam çalışmalardan birisi de işte bu Ankara ziyareti oldu. 
Malum, her sene 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kapsamında düzenlenen seremonilerden birisi de Cumhurbaşkanı’nın belirli sayıda okulu Köşk’te kabul etmesidir. İşte bu sene bizim anaokulumuz da bu kapsamda devletin en başındaki kişi ile yani Ahmet Necdet Sezer ile tanışacak. 
Çocukları sabahtan öğretmenleri ile birlikte Ankara’ya uğurladık. 
Okul, bu gezi için ülkenin en iyi turizm acentalarından biri ile anlaşmış ve o dönem için en güvenilir otobüs firmasından araç kiralanmış. 


Sadece öğretmenler ve çocuklar gidiyor. Tek bir veli yok. Seyahat bilgisi bize ulaştığında en ufak bir tedirginlik dahi yaşamadan oğlumuzun katılımına Evet dedik. 
Çocukken çok heves ederdim Ankara’daki 23 Nisan kutlamalarının içinde olmaya. Oğlumuza kısmetmiş. Hem de daha 3.5 yaşındayken. 
O yaşta çocuk ne hatırlar ki demeyin. Dün bu yazıyı hazırlamak için fotoğraf seçimi yaparken oğlum ne yaptığımı sordu. Söylediğimde ise geziyi hatırladığını söyledi. Aradan 14 yıl geçmiş olmasına rağmen hatırlıyor. 
Gerçi burada hatırlamaktan daha önemli bir konu var. Bu tür anlar, kavramlar, paylaşımlar bir binanın harcı gibi, ince ince çocuğun karakterine nakşediliyor ya da terim olarak söylersek kodlanıyor. Bu nedenle sizin hatırlamaz dediğiniz her olay çocuğun zihninde ve karakterinde kendine yer buluyor. 
Çocuklar için Ankara programının 3 ana etkinliği var. 
İlki şüphesiz Anıtkabir ziyareti. Böyle bir günde Ata’mızın ruhuna, onu ziyarete gelen çocuklardan daha çok ne ışık ve huzur verebilir ki!






Diğer ana etkinlik ise Cumhurbaşkanı ziyareti. 
Çocuklar Cumhurbaşkanına sunulmak üzere bir de mektup hazırlamışlar. 
Mektubun metni şöyle: 
“Sevgili Cumhurbaşkanımız,
Biz, laik, demokratik ve çağdaş bir Türkiye için akıl ve bilimin yolundan ayrılmayacağımıza söz verdik. 
Siz de bize görevinize devam etmeseniz bile bizim için bizimle beraber olacağınıza söz verir misiniz? 
Sizi çok seviyoruz. “
Cumhurbaşkanı da kendisini ziyaret eden çocukların herbirine teşekkür edip, bir hediye vermiş. Bir yapboz. 

Üzerinde “T.C. Cumhurbaşkanı Ahmet N.Sezer Armağanıdır.” yazıyor. Böylelikle oğlumun hükümet düzeyinde aldığı ilk armağan, üzerinde orman hayvanları bulunan pastoral bir yapboz. 😊
Çok efendi bir devlet adamıydı Necdet Sezer. Hani şu sosyal medyada işine metro ile giden İskandinav başbakanı ya da cumhurbaşkanlarını görüp imreniriz ya doğallık ve mütevaziliklerine. Aslında Sezer sayesinde bizim de tam öyle bir cumhurbaşkanımız olmuştu. Oğlumun bu ziyareti bana göre tarihi bir anlam taşıyor ve çok kıymetli.
Anıtkabir ve Cumhurbaşkanı ziyaretinin akabinde doğal olarak bir de şehir keşfi eklenmiş programa. Kaleiçi başta olmak üzere çocuklar üzerlerindeki kırmızı bando kıyafetleriyle 23 Nisan sayesinde cıvıl cıvıl çocuk sesleri ile yıkanan başkentin sokaklarını turlamışlar. 




Akşam konaklama mekanı ise öğretmenevi.  
Çocukların ne çok eğlendiğini fotoğraflardan görmek mümkün. 



Herkesin anne babası ararsa bizimki de meraklanmasın diye bir tur telefonla aradık oğlumuzu. Gerçi biliyoruz ki Poyraz öyle şeylere takılmaz. Zaten tahmin ettiğimiz gibi telefon görüşmemiz 60 saniye bile sürmedi. Poyraz “Nasılsınız?” sorumuza “İyi” deyip arkadan kuş şakıması gibi sesi gelen arkadaşlarının arasına katılmak için sabırsızlığını gösterip hemen “iyi geceler” deyip telefonu kapadı. 
1 gece ve 2 gün. Çocuklar, 23 Nisanda gittikleri seyahatten 24 Nisan’da döndüler. 
Çocuklar o kadar mutlu indiler ki otobüsten. Öğretmenlere çocukları yolcu ederken teşekkür etmiştim. Çocuklarımıza bu yaşta böyle bir deneyim yaşattıkları için. Geldiklerinde bir kez daha teşekkür ettim. Onlar gibi öğretmenler ve böyle çocuklar gerekli bize. 


Ne yazık ki bu güzel okul, etrafı saran, çocukları daha ana sınıfından alıp üniversiteye kada götüren dev kurumların gölgesi arasında güneşsiz kaldı; sahipleri okulu devretmek zorunda kaldı. 
Biz şanslıydık ki oğlum böyle bir anlayış ile okul hayatını adım attı. Ve yine çok şanslıydık ki bu anlayış çizgisinde bir ilkokul ile de yolumuza devam ettik. Okullar, oğlumun yaşı ile büyüdü, genişledi. Ana okulu, ilkokul, ortaokul... hepsinde de okullar, okuldaki tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin birbirini tanıyacakları kadar büyüklerdi, yani küçüklerdi. 😊 

Zira ben kampüs büyüklüğündeki okulları sadece üniversiteye yakıştırıyorum. Okulların nüfusu ve alan büyüklüğü çocuğun yaşı ile büyümeli, çocuk içinde kaybolmamalı, tüm arkadaşlarını ve öğretmenlerini tanıyabilmeli. Gidilen okulda gerçek çimen, ağaç ve toprak olmalı. Hem de öyle peyzajlı değil üzerinde koşmalık, yatıp uzanmalık, dallarına tırmanmalık. 
Okulları AVM gibi yaparsak... ne ekersek onu biçeriz... 
Atatürk demiş ki:
Küçük hanımlar, küçük beyler.
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.
Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz. !”
“ Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır.”
🙏🇹🇷