Thursday 15 April 2021

KAPADOKYA 🇹🇷 2014

Kapadokya’ya ilk kez 13 yaşındayken gitmiştim. Bir okul gezisiydi bu. Köyümde okuduğum yıllar... Tarihe not düşmek lazım zira katıldığım ilk okul gezisi ve de ilk turistik geziydi. Köy yerinde öyle kimsenin seyahat adeti yok. O yılların en önemli seyahati Hac’ca gitmek. Tabii ki bir de Almanya’da, Belçika’da çalışanlar var... O kadar. 

Şimdi neredeyse aradan 33 yıl geçtikten sonra, eşim ve ne tesadüf ki 13 yaşındaki oğlumla tekrar Kapadokya yolcusuyum.

İlk gittiğim yıllarda Kapadokya turizmle henüz yeni tanışmıştı. Gittiğimiz yerleri çok yoksul ve yoksunluk içinde gözlemlediğimi, hatta bir ara duygulanıp gözlerimin yaşla dolduğunu anımsıyorum. Üzülmüştüm memleketim için. Zira köyde yaşayan bir çocuk olarak gördüğüm gelir ve refah seviyesi, çocuk gözümle bizim köyden bile aşağıdaydı ve ben daha memleketin ortasındaydım. O yıllarda okulda zihnimize kazınan “Memleketin batı bölgesi daha gelişmiştir.” bilgisi ile yurdumun kalan Doğu bölgesinin içinde bulunduğu durumu tahmin etmek benim çocuk kalbimi fena sıkıştırmış, içimi acıtmıştı.

Şimdi ne mutlu ki bacasız sanayi sayesinde bu dünya harikası bölge kalkınmış, serpilmiş, sadece yerli değil Dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye gelen misafirlerin de olmazsa olmaz listelerinin baş sıralarına yerleşmişti.

Doğa anlamında ne varsa ilk gezimizde zaten görmüştüm. Şimdi göreceklerim ise o dünya güzelleri ile hasret gidermenin yanısıra geçen 33 yılda turizmin geldiği noktaya tanık olmak olacak. Tabii ki bir de balon turu yapmaktı amacımız. Bu sefer gözlerimin mutluluk ve gururla dolmasını bekliyorum. 🙏 

28 mart 2014 Cuma ( İstanbul - Nevşehir -Göreme ) 

Bu seyahat; tam anlamıyla çalışanlar, okula gidenler için tipik bir hafta sonu gezisi. Cuma akşamı git, pazar akşamı dön paketi. 

✈️ Bugün Kapadokya yolcusuyuz. Uçağımız 19:55'te. Bostancı’dan saat 18:00'deki deniz otobüsüne bindik ve Bakırköy üzerinden Atatürk Havalimanı’na ulaştık. Saat 21:30'da Nevşehir’deydik. 

🚗 2 güne sıkışan Kapadokya programımızda haliyle bir araca ihtiyacımız olacak. Hem THY’nin mil programı sahiplerine uyguladığı özel indirim hem de telefondaki yaklaşımlarını beğendiğim için Sixth'ten bir araç kiralamıştım. Havaalanı ofisinden Clio aracımızı aldık. 

🏨 Bu seyahatin bana göre en önemli 2 özelliğinden ilki balona binmekse, diğeri de tipik peri bacası mimarisinde bir otelde konaklayacak olmamızdı.  Göreme'deki Cappadocia Cave Suites Hotel'in fotoğraflarına vurulmuştum. 111 no.lu odamız gerçekten olağanüstü, fotoğraflarından bile daha güzel. Abartısız, bugüne kadar kaldığımız en güzel oda. 

Otele doğru yol alırken önce Uçhisar’a sapmıştık. Gece ışıklar altında şehir ve Uçhisar Kalesi düşsel bir güzellikte. Ortam büyüleyici. Bir yere gece ulaşmanın da ayrı bir havası olduğu kesin.

29 mart 2014 Cumartesi ( Göreme - Üçhisar ) 

Gece ayrı bir güzeldi odamız sabah apayrı. Bıraksalar iki günü odada geçirebilirim. O kadar göz alıcı ki! Her köşesinde ayrı ayrı vakit geçiresim, çayımı kahvemi içesim, kitap okuyayım, sohbet edesim var. Eğer balona binecek olmasak... 

Sabah çok erken kalktık, çünkü balonlarla gündoğumu izlenecek. Bizi balonların kalktığı alana götüren rehber “Hava rüzgârlı ama gidip bir bekleyelim zamanını. Belki hava yumuşar.” dedi. Iıııııh. Havanın bugün başı rüzgârlı. Sonunda bizim gibi gelen herkes uçuşun iptaliyle otellerine geri döndü.



Evet, balona binmeyi çok istemiştik ama etrafta o kadar çok güzellik var ki her şey teselli hediyesi şeklinde insanı hemencecik yumuşatıyor. Biz de zaten hiç ahlanıp vahlanmadan otelimize döndük. Çok etken uyandık ama günü bu kadar erken karşılamanın, o havayı solumanın da ayrı bir güzelliği var.

Üzerine bir de olağanüstü bir manzara eşliğinde, yediğimiz önümüzde yemediğimiz ardımızda dört başı mamur bir kahvaltı. Yeminle söylüyorum, bizim ülkede seyahat eden turistler çok şanslı. Bu kadar güzel kahvaltıyı hem de bu kadar uygun fiyata dünyanın başka hangi köşesinde bulacaklar.  

( Avustralyalı ve Güney Afrikalı çiftin YouTube kanalları Flying The Nest’te, gezdikleri 70’in üzerinde ülke arasında Türkiye’yi seçmeleri hiç boşuna değil. Gezdikleriyle ayrı yedikleri içtikleriyle ayrı kendilerinden geçmişlerdi. )

Bugün önce Göreme'deki Açık Hava Müzesi’ni gezdik. 13 yaşındayken geldiğimde en çok Göreme’yi beğendiğimi hatırlıyorum. “Göreme” adı “Gör Emi!”😊 den gelmiş olmalı diye düşünmüştüm. Gerçekten de gezilesi, görülesi bir güzellik. 






Ardından Çavuşin’in o güvercin yuvası gibi mağaralarını, oyuklarını gezdik. Poyraz gibi daha yürümeden önce tırmanmaya başlamış bir oğlan çocuğu için hala her türlü tırmanış müthiş keyifli bir aktivite anlamına geliyor. Tırmanış alanının hemen dibindeki taptaze sıkılan nar ve portakal suları ise ömre bedel. Ve fiyatları... Allahım ne kadar uygun. Allah onlardan razı olsun. Dağın tepesinde bize sundukları hizmet hem de üç kuruşa. 





Ve Paşabağları... Bana göre bu seyahatin sürprizi. 33 yıl önce geldiğimizde burayı ziyaret ettiğimizi hatırlamıyorum. Bembeyaz kayalar ve üstümüzde öbek öbek bulutlar. Sanki bilgisayarla yaratılmış bir sürreal, tematik parktayız. Etrafta yerli ve yabancı çok sayıda misafir de benimle hemfikir olmalı. Herkes bakmaya da fotoğraf çekmeye de doyamıyor.









Etrafta ata binenler, bisikletçiler, ATV’ler vızır vızır. Muhteşem bir aktivite alanı. Belki fazladan bir gün kalıyor olsak gezdiğimiz her yeri bir de bisikletle gezmek isteyebilirdik. Yoksa ATV ve ata binmede gözüm yok. Yine de ata binenleri izlemek çok keyifli. 


Nihayetinde Uçhisar'da gün batımı. Nefes kesici bir güzellik. 

🥘 Akşam testi kebabı yedik. Tüm o törenselliği içinde sunumu çok eğlenceliydi. Bilmemize rağmen etkilendik. Etraftaki turistler ise kahkahalar ve çığlıklar içinde seyrediyorlar servisi. 




Harika bir günün ardından otelimize döndük. Odamız cok keyifli. Sırayla jakuzi keyfi yaptık. 

30 mart 2014 Pazar ( Ürgüp -Avanos - İstanbul ) 

Bugün bir tur daha balona binme denemesi yaptık ama ııııııhhhh. Mart’ın son hafta sonu Kapadokya’da balonlar yerde kalmayı seçmiş.  

Bugünün gezi menüsünde mağaralar var. Derinkuyu Yeraltı Mağarası’nı gezdik. Eğilip bükülüp gezdiğimiz mağaralarda Poyraz’la epey eğlendik doğrusu. Bugün havada kuru bir soğuk ve ayaz var. 




Mağaraların ardından Ürgüp’e uğradık. Kapadokya denince birbirinden ayrılmaz isimlerdir Ürgüp ve Göreme. Buraya da gelmesek, görmesek olmazdı. Geçen zaman içinde Ürgüp daha da şehirleşmiş geldi gözüme. 
🥘 Şömine Restoran’da yemek yedik. Yemeğimiz çok keyifliydi. Poyraz, okuma listesindeki bir kitabı okuyor. Onunla ilgili komik yorumlarda bulunuyoruz. Öyle güzel bir andı ki kitabı saklıyorum. İçine adı gibi mutluluk bulaşmış bir kitap. 

Dilek Tepesi’nde dileğimizi diledik. Buradaki çay evi, adeta mabed gibi, ruhani bir havaya hakim. 

Avanos'a Kızılırmak kıyısına vardığımızda muhteşem bir aksam evveli ışık vardı. Su ve gün batımı... Mükemmel karışım. İlk geldiğim yıllarda kendi halinde bir Anadolu ilçesi olarak hatırlıyorum Avanos’u. Hatta o vakit geldiğimizde kaldığımız otel buradaydı. Kendi halinde bir ilçe oteliydi. Geçen vakit içinde burası da serpilmiş. Özellikle nehir üzerine yaptıkları köprüler bana Eskişehir Porsuk Nehri’ni anımsattı. 

Dönüş uçağımız 18:50'de. İstanbul'a 20:00'de vardık. 21:00 deniz otobüsüne yetistik. 22:00'de evdeydik.

Bu şahane seyahatin bütçesi: ✈️ Uçak 450 TL, 🏨 Otel 600 TL, 🚗 Araç kiralama 180 TL, 🎫 Müze kart 30 TL, ufak tefek harcamalar 30 TL, 🚕Taksi 20 TL, 🥘 yemek 100 TL

Toplamda 1.410 TL, kişi başı 470 

Biz ne balona bindik, ne ata, ne bisiklete, ne de ATV’ye. Sadece gezdik, gördük, yedik, içtik. Bu haliyle bile ömre bedel iki gün geçirdik. Zira zaten gittiğimiz yer dünya güzeliydi. Üzerine koyduğunuz her şey, güzel olanı sadece daha da keyifli yapar. 

Bana göre Kapadokya, sadece Türkiye’nin değil dünyanın en güzel yerlerinden birisi. Tekrar tekrar gezilmeyi hak ediyor. Bence bu bölge her mevsim başka güzel. Mevsimleri bahane edip her rengini ayrı ayrı tatmayı kendimizden esirgemeyelim. 



Thursday 8 April 2021

SARIKAMIŞ (2017) 🇹🇷

2013 Aralık ayında, Poyraz’ın okulunun Noel tatili olmasını fırsat bilip gittiğimiz Kars’ta olağanüstü günler geçirmiştik. Sarıkamış’ın o nefis toz karındaki kayak keyfimiz; Ani Harabeleri, Kars Şehir Merkezi ve Ardahan’daki Çıldır Gölü’ne yaptığımız ziyaretlerle iyice unutulmaz hatıralara dönüşmüş, tadımız damağımızda kalmıştı.  

Tekrar Sarıkamış’a gitme isteği ile doluyduk ama Aralık ayında yağan kar, kaldığımız 4 günün hepsine yetmemiş, son günlere doğru kayaklarımızın altı taşlara çarpmaya başlamıştı. Geçen sene ise farklı bir yer görelim diye Kayseri Erciyes’e ve yine Noel tatili için rezervasyon yaptırmış ama kar yeterince yağmayınca mecburen seyahati sömestire ötelemek zorunda kalmıştık. Üstelik seyahatimiz ekonomi yapalım derken, uçak biletleri değişim maliyeti ile daha da masraflı hale gelmişti. 

Bu sene bu riski hiç almamaya ve doğrudan planları sömestir tatiline göre yapmaya karar verdim. Bütçeyi aşağıda tutabilmek adına da dağdaki otellerde konaklamak yerine Sarıkamış ilçe merkezini araştırmayı düşündüm. Böylece hem ekonomi sağlamış hem de Sarıkamış’ın sadece dağını değil yerleşimini, insanını da daha çok görmüş, geçirmiş olacaktık.

28 Ocak 2017 Cumartesi ( İstanbul - Kars- Sarıkamış ) 

Beklenen gün geldi. 

Saatlerimizi 08:30'a kurduk.

✈️ Kars Yolcusu Kalmasın! 

Kahvaltı, ardından eşyalarımızı arabaya yerleştirmek... Saat 10:20, teker döner. Uçağımız 12:30'da. Anadolu Jet ile uçuyoruz. 

Arkan ve Poyraz'ı İç Hatlar Gidiş Terminali'nde indirdikten sonra aracı kapalı parka bıraktım. Arkan ve Poyraz'ın yanına geldiğimde onlar da tam check-in işlemlerini tamamlamışlardı. Kalan 1 saatin yarım saatinde Starbucks'ta oturduk. Americano eşliğinde... Bugün Hürriyet Gazetesi'nin Kelebek ekinde "Kışın en trend rotası Kars" haberini gördüm. Tam da ikinci kez Kars'a gittiğimiz gün böyle bir haber pek bir hoş.

Tam karşımızda cıvıl cıvıl bir grup kız öğrenci var. Bahçeşehir Kocaeli şubesinden geliyorlar, Antalya'ya gidiyorlarmış. 

Poyraz, George Orwell’ın 1984 kitabını okuyor. ( Poyraz bu sene artık lise öğrencisi.) Konsantre olmak için arka masaya geçti. Tam karşısında İngiliz bir kadın ve torunu yaşlarında bir çocuk oturuyor; neredeyse Poyraz yaşlarında; telefonuyla oynuyor. Kadın, Poyraz'ın okuduğu kitaba şaşkınlıkla bakmış. Doğal olarak bu yaşta bu kitap, hem de İngilizce...hem de Türk bir çocuk..hem de kendi İngiliz çocuğu mobil telefon kurcalarken...

🏨 Sarıkamış - Otel 

12:30'da İstanbul’dan kalkış. Kars’a varış 14:20... Eşyalarımızı alıp çıkmamız neredeyse 1 saat sürdü. Otel'e varmamız, yerleşmemiz neredeyse 16:00. Bildik Otel. 101 numaralı odamız güzel, sıcak.

🥙 Sarıkamış’ta Öğle Yemeği 

Resepsiyondaki Seher çok içten...Tam Anadolu insanı. 

Eşyalarımızı çok dip detay yerleştirmeden önce karnımızı doyurmaya karar verdik. Meydandaki Özçelik Lokantası’nda önce çorba, ardından beyler döner ben ise sulu köfte ile bir güzel karnımızı doyurduk. Garsonumuz Serkan müthiş ilgili, candan.... Masa numaramız da zaten 10:)

Herbirimiz önce bir çorba, ardından etli yemek. Ardından biri şirketten😊 iki tur çay içip toplamda 45 TL hesap ödedik. Bir İstanbullu için bu derece doyurucu bir yemek için oldukça makul bir bütçe. Ayrıca yemekle birlikte gelen salata, soğan ve sarmısaklı meze kıvamındaki yoğurt da enfesti. Ekmekler ise ayrı bir lezzet. Ekmeğin o çıtır kısmı buranın ekmeklerinde daha da çok, yoğun ve daha bir çıtır. Poyraz bu tür ekmeklere bayılıyor.


Biraz etrafı gezip ardından A101 markete girip meyve, çerez, çikolata aldık. Otel'e geldiğimizde çay, kahve eşliğinde kitaplarımızı okuduk. Poyraz 1984'ü bitirdi. Ben de Otel'in kitaplığında gördüğüm ve uzun süredir okuma listemde olan Grigoriy Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını bir solukta okudum. Bu kitaba burada hem de Azra Kohen’in Aeden'ini okurken rastlamam bir tesadüf mü? Köyden komşumuz rahmetli Şerife Teyze'nin küçükken beni "Beyaz Zambağım" diye sevmesini hatırladım... 103 sayfalık kitabı bir solukta okudum. Atatürk'ün neden bu kitaptan etkilendiği çok açık. Dünyada şu anda en iyi eğitim sistemi olarak Finlandiya ekolünün adının geçmesine şaşmamak gerek. Poyraz’ın ilkokulunun bu ekolden olması da hissi kable vuku bir şekilde bizim şansımıza olmuş. 

29 Ocak Pazar (Sarıkamış - Sarıkamış Kayak Merkezi)

Sabah 08:00'de uyandık. Ballı, tereyağlı, yumurtalı, nefis sıcak poğaçalı kahvaltımızın ardından giyinip lobiye inmemiz 09:30'u buldu. 

🎿 Kayak Merkezi 

İlk tur yolcular gitmiş geriye biz kalmışız. Tam o sırada beklerken kitaplıkta Yavuz Bildik adına iki şiir kitabı buldum, acaba Otel'in adı ile bu isim arasında bağlantı var mı diye düşündüm. Tam bu sırada Seher Hanım "Sizi Yavuz Bey bırakacak; kendisi otelimizin sahibi." dedi. Yavuz Bey Makine Mühendisi. Uzun yıllar Tekfen'de çalışmış. DSP'den Adana milletvekili olmuş yıllar önce. O da belli ki Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını okumuş. Zaten kitaplıktaki tüm eserler, bu memleket için iyi birşeyler yapma çabasında olan birilerinin o kitaplığı oluşturduğunu çok rahat ortaya koyuyor. 

Yavuz Bey bizi gişelere yakın bir noktada bıraktı. Saat 16:00'daki otele dönüş için son servise de aynı noktada bileceğimizi söyledi.

Günlük sınırsız pass kişi başı hafta sonu 45 TL

Yemek için Orta Kafe'de verdiğimiz molanın haricinde Poyraz neredeyse saat 14:30, Arkan 15:15'e  ve ben ise 15:45'e kadar kesintisiz kaydım. Hava yer yer buz ötesi soğuk. Hayatımda bana en sık yöneltilen “Üşümüyor musun?” sorusuna tüm kalbimle "Evet" diyeceğim bir noktadayım. Hele Poyraz ile birlikte çıktığımız son turda Poyraz neredeyse parmaklarında donma hissi yaşadı ve çok kötü hissetti. Aynı duyguyu geçmişte yaşadığım için insanı küfrettiren korkunç bir his olduğunu biliyorum. Kar kıyafetlerimiz bile bu kesif soğuğu kamufle edemiyor. Güneş sadece tahammülü sağlıyor ama gölgede hemen bir kutup soğuğu geliyor. Bir önceki gelişimde “Meşhur Kars soğuğu bu mu?” diye sorunumu hatırlıyorum da bu yaşadığımız işte o sorunun sopası olmalı. Bundan sonra burayı bu mevsimde pek kolay seçmeyiz diye düşünüyoruz:) 

Öğle yemeğimizi yemek için Orta Kafe’ye gittiğimize kalabalık nedeniyle masamızı 3 kişiyle paylaştık. Sarıkamış'ta 6 yıldır doktorluk yapan ve citta slow'da doz aşımı yasayan çok tatlı insanlardı. Bu soğuk havada böyle sıcacık bir  sohbet çok da güzel oldu. Masa no 16. 

Poyraz ile döndüğümüz son turun ardından ise sıcak çikolata ve salep molamızda bu sefer 6 numaralı masayı başka misafirlerle paylaştık ama bu sefer onlarla muhabbet etmedik. 3 kişi, ekmek arası köfte/sucuk, yanında iki çay, 1 Sprite, 46 TL. Sıcak çikolata ya da salep içelim demenin maliyeti ise her biri için 10 TL

Akşam, Otel'e döndüğümüzde saat 19:00'a kadar keyif yapıp, dinlendik. 

🥘 Sarıkamış Akşam Yemeği 

Akşam yemeği için Sarıkamış Kültür Evi'ni önermeme rağmen Arkan'ın "Bildiğimiz yere gidelim." demesi üzerine yine Özçelik'e gidip 10 numaralı masamıza oturduk. Bugün ben kelle paça çorbası içtim. Annemi hatırlayarak...

Sarıkamış Kültür Evi 

Yemeğin ardından Poyraz'ı Otel'e bırakıp Arkan ile Kültür Evi'ne gittik. Arkan'a kalsa otelde kalacaktık, zorlamamla geldi. Çok keyifli bir mekanmış. Hoşumuza gitti. Mekanın içi antikacı gibi, çok otantik. Önce güzel bir kahve, ardından da çay içtik. Masayı paylaştığımız genç ve güzel kız Şırnak'ta Aşağı Dere köyünde beden öğretmeniymiş. Adı Gülizar...Adanalı'ymış aslen.



Küçücük Kültür Evi’nin bir de ayrı bir odası var. Orada da çok keyifli bir grup vardı. Kaz sunulan çok zengin ve güzel bir sofranın etrafında toplanmışlardı. Burada kaz yemenin maliyeti tek bir kaz için 500 TL'ye kadar çıkabiliyor. Çiğ kaz bile 100-120 TL arasıymış. Öğle yemeği yediğimiz doktorlar çiğ kaz alıp Kültür Evi'nde 100 TL'ye pilav ve salata eşliğiyle pişirtebileceğimizi ve üçümüze yeteceğini söyledi. Kaz yemenin en uygun yolu buymuş. Biz bunun yerine kaz ziyafetini, memlekete köyümüze gittiğimizde annemin elinden yemeye ve bütçesini de başka bir seyahatimizde Michelen restoranına ya da İstanbul'da Nusret'e gitmek için kullanmaya karar verdik:) 


Akşam Otel'e döndüğümüzde Yavuz Bey'in iki şiir kitabını da okudum. Günlüğümü yazdım. Aeden kitabım ise çok heyecanlı bir noktaya geldi. Beyaz Zambaklar Ülkesinde, şiir kitapları ve Aeden... Hepsinin bir arada hayatıma girmesi tesadüf olamaz...
Otelin bir de misafirler için anı defteri var. Öyle laf olsun diye konulmamış, o çok açık. Zaten bu ebatta kaç otelde kitaplık olur ki! Gerçekten fikir ve paylaşım almak için konulmuş oraya. Kaldı ki zaten insan burada öyle güzel bir ruhla doluyor ki, bu mekanın sahiplerine bir iki güzel söz söylemeyeni vallahi de Allah affetmez.  
Bu arada ortak alanda notlarımı yazarken benim yaşlarımda 3 kadın misafir ile sıcak şömine başını paylaşıyorum. Tam kalkıp gitmeyi düşünürken bana şarap ikram ettiler. Bu gezide hep bir masayı paylaşmak, sohbeti paylaşmak, yolculuğu paylaşmak var. Çok güzel! İşte ben bunu seviyorum, işte ben bu yüzden seyahati ve seyahat ederken böyle sıcacık, insanları kaynaştıran yerlerde kalmayı seviyorum.

30 Ocak Pazartesi (Sarıkamış- Sarıkamış Kayak Merkezi ) 

Sabah kahvaltısının ardından saat 09:30'da servis aracını beklemek üzere Otel'in önüne çıktık. Güneş çok güzel. Dağda hava nasıl acaba diye içimizden geçiriyoruz. Dün o kadar üşüdük ki bugünü çok merak ediyoruz. 

Dağa ulaştığımızda biletlerimizi aldığımız noktada hava fena değil. Yine de teleferiğe  binip irtifa aldıkça hava değişiyor, rüzgar ekleniyor, buz kesiyor. Sol taraftan güneş çam ağaçlarının arasından enfes gözüküyorsa da sıcaklık duygusu yetersiz. Zaman zaman ağaçlardan silkelenen kar toz, zerrecikleri halinde yere inerken, bir de üzerine güneş düşünce büyüleyici bir görüntü oluşturuyor. Manzara muhteşem, yine de soğuk o kadar kesif ki güzelliği görecek gözde olmak zorlaşıyor. 

Öğlene kadar üst teleferik de dahil Cıbıl Tepe'yi birkaç tur baştan sona kaydık. Öğle molası verdiğimizde masamızı, adını annesi Berrin ve Babası Serkan'dan alan Berkan ile paylaştık. Bir de kayak hocaları. Muhtemelen 3 sene önce Toprak Otel’de kaldığımızda biz de bu hocadan ders almış olabiliriz. Hocamız 15 yıldır bu dağda çalıştığını ve son 2 gündür ilk kez yüzüne maske takarak kaydığını söylüyor. Özetle görülmemiş bir soğuk varmış ve bu da bu sene bize denk geldi. Gerçi şu anda tüm kayak merkezleri çok soğukmuş. Geçen hafta ise hava çok güzelmiş. En azından 3 sene önce geldiğimizde güneşin o insanın içini de dışını da ısıtan güzelliğiyle kaydığımız ve Çıldır ile Ani'yi öyle bir havada gezdiğimiz için gerçekten çok şanslıyız. Yoksa bu soğukta her yer Survivor modunda. 

Geçen sene, Uludağ’ı bile sollayan yaya misafir nüfusunun yarattığı kaosu ile Erciyes canımızı sıksa da kapalı kabinin kayak merkezleri için ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi farkettik. Ayrıca bu kadar soğuk bir kayak deneyimimiz olmadığı için üzerimizdeki malzemelerin bu tür bir soğuğa dayanma konusunda yetersiz olduğunu da donarak bizzat üzerimizde keşfetmiş olduk:(

Öğleden sonra birkaç tur daha kaydık. Her seferinde " Bu soğukta teleferiğe dayanılmaz. Bu son." desemde yamacın güneş gören noktasında kayağın keyfiyle eriyip kendimi tekrar teleferik sırasında buldum. Fakat artık saat 15:00 olduğunda yamaçta bile güneş kalmayınca “Elvada Kayak” zamanı geldi. 

Orta Kafe'ye uğradığımda Poyraz'ı Kocaeli'den gelen, kendisinden 1 yaş büyük Aras ve 21 yaşında kuzeni ile koyu bir sohbet halinde buldum. Çok tatlı çocuklar. Aras okçuluk yapıyormuş. Ne kadar pahalı bir spor olduğunu anlatması çok komikti. 

Yarın kar yağışı bekleniyormuş. Normalde kar yağarken hava yumuşak olur ama biz emin olamadık. Yarın gelmemeyi, bütün gün kitap okuyup sıcacık odamızda keyif yapmayı düşünüyoruz:)

Otele gelince Poyraz'ı odaya bırakıp Arkan ile sokak turuna çıktık. Ahşap ürünler satan bir dükkandan ev, Mevhan ve annem için magnet, Aylin ve Suna'nın yaklaşan doğum günleri için de çok güzel ahşap aynalar aldım. Suna için bej, Aylin için mor renkli.


Akşam yemeği öncesinde yine lobide çay ve kitap okuma saati yaptık. 

🥘 Sarıkamış Kültür Evi -Yemek Ziyafeti 

Bu gece yemek için adresimiz Kültür Evi.

Evilik çorbası ile başladık. Çorba enfesti. Otlar ve içindeki buğday çok yakışmıştı. Karar veremediğimiz ve ikisini de tatmak istediğimiz için ana yemek olarak hem mantı hem de saç kavurma sipariş ettik. Aslında Hangel isimli mantılarını merak ediyordum. O mantının içi boşmuş. Hem biz hem de Kültür Evi sahipleri cömert olduğu için :) içinde kıyma olan mantıyı tercih ettik. Her iki yemek de muhteşemdi. Özellikle saç kavurma beraberinde gelen ve buraya özgü bulgur çok lezzetliydi. Yemeklerle otomatik olarak ortaya gelen salata ve turşu da çok güzeldi. Ardından da 2 sade kahve ile midemize muhteşem bir final yaptırdık. Tabii ki tüm bu yemek faslının başından itibaren çapraz masadaki Sinan ve Adem ile sohbetimiz de ayrı bir keyifti. Herhalde hayatımızın en muhabbetli gezilerinden birisi bu oldu. Tam bir gezgin ve hostel ruhu yaşandı 2 gündür ve ben bu işe bayıldım. Kayak kadar kafelerde, lokantalarda, lobide ve hatta teleferikteki sohbetler çok güzeldi, doğaldı, sıcaktı, insaniydi. 



Bu enfes yemeğin rakamı 44 TL. Özetle buraya geldiğimiz cumartesi akşamından beri gerek Özçelik Lokantası, gerek dağdaki Orta Kafe gerekse Kültür Evi'nde 3 kişi yemeli içmeli yemek ortalama 45 TL aralığında.  Genelde 44-46 TL aralığında hesap ödedik:) Sadece ilk akşam Özçelik'te 50-55 arası bir hesap ödemiştik. İçinde fazladan tatlı vardı.




31 Ocak Salı ( Sarıkamış ) 

Huzurun 4. günü.

Bugün kar yağışı var. Fiziken havanın daha yumuşak olmasını bekliyoruz. Fakat güneş yok. Bu nedenle riske etmek istemedik. Daha da önemlisi dinlenmek, bu citta slow şehirde citta'nın dibine vurmak istedik. Ben de bu 5 günlük tatilde kendime ayırdığım, saatlerin peşinde koşturmadığım bir gün olsun istedim. Gerçekten de öyle tatlı, öyle usul usul akan, dinlendiren, huzurla dolu, doygun bir gün oldu ki! 

Öncelikle geç uyandık. Daha doğrusu saati 9:15'e kurmuşken kendiliğimden 08:45'te uyandım. Saat 09:15 gibi kahvaltıya indim. Ardımdan Arkan sonra da Poyraz geldi. Usul usul kahvaltımızı ettik. Kahvaltıdaki bal harika, 3 gündür en büyük keyfim bu bal oldu. Bir de kırmızı pul biber enfes. Domates, peynir ve yumurtanın üstüne serpiyorum, muazzam oluyor. 

Kahvaltının ardından koltuklara geçip öğlene kadar okudum, yazdım, çizdim, gelecek tatillerin hayalini kurdum. Bir müddet de odada herbirimiz yataklara uzanıp kitaplarımızı okuduk. Poyraz 1984'ü bitirip Sineklerin Tanrısı'na başlamıştı. İki gündür rekor seviyede okuyor. Odada olduğumuz süre zarfında   🎬 Cesur Yürek seyrettik. Evlenmemiştik bile bu filmi seyrettiğimizde. 1996'dan önce oynamıştı. Dile kolay! Şimdi o meşhur savaş sahnelerini oğlumla birlikte seyretmek pek hoş. 

Karnım acıkmaya başlayınca Poyraz kitabını bırakmak istemediğini söyledi. Biz de Arkan ile dışarı çıktık. Kar yağışı çok keyifli.


Babacan Köfte adında dışı ahşap içi ahşap minik bir lokantayı gözümüze kestirdik. İçi gerçekten de çok güzeldi, ortada yanan sobanın üzerinde bir güğüm, duvarlarda sahibinin ve oğlunun kayak madalyaları, duvarda pirinçten yapılmış Kars Kalesi, Kars kazı ve Sarıkamış Şehitleri özel tabakları.... Arkan köfte bense menemen seçtim. İkisi de çok lezzetliydi. Lokanta sahibiyle sohbet ettik. Uzun yıllar Laleli'de otellerde çalışmış, Ruslar azalınca memlekete dönmüş. Yemekleri beklerken çalan müzikler o kadar mekana uygundu ki... bayıldım. Herbiri beni çocukluğuma ışınlayan nostaljideydi. Poyraz'a da ekmek arası köfte yaptırdık. Hesap 25 TL. Bu kadar muhteşem bir yemek, gönül doyuran sohbet, mekan ve müzikler için paha biçilemez bir fiyat. 





Otel'e döndükten sonra yağan karın keyfi dimağımda kaldığı için tekrar yürüyüşe çıktım, 1 saat kadar sokaklarda, yumuşacık havanın keyfiyle ve toz karın altında gezdim.



Otele döndüğümde akşam yemek saatine kadar kitabımı okudum.

Bu gece yemek vakti müzik var. Sabahtan beri lobideki koltukları kaldırıp yeniden düzenlediler. Yemek saatine yaklaşırken şömineyi de yaktılar. Ben de neredeyse gözüm görmeyinceye kadar şöminenin ışığında Aeden'i okudum. Sona yaklaşıyorum. Böyle bir ortamda bu kitabı okumak çok ilginç bir tesadüf. Geçen yıl da Kayseri'deyken de Pi'yi okuyordum.




Müzik başlayıncaya kadar lobide kaldım. 3 müzisyen var, biri kadın ve bağlama çalıyor. Öyle güzel çalıyor ve öyle güzel söylüyor ki! Arkan ve Poyraz da kısa bir süreliğine indi lobiye. Poyraz, açık büfeden yiyecek kadar çok acıkmamış. Baba oğul Özçelik'e akşam yemeği yemeye gittiler. Menemen beni o kadar doyurmuş ki akşam yemeği yiyecek açlıkta değilim. Odamıza çıkıp günlüğümü yazdım. Yarın uçuş sonrası eve döndüğümüzde belki yapamayabilirim diye de yedekleyecek şekilde iki tur egzersizimi yaptım.

Bugün sergisi başlayan kardeşimi, doğum günü olan eşi Ömer'i ve sergi için İstanbul'a gelen annemi aradım, hepsiyle konuştum. 

Yarın uçağımız 14:55'te. Sabah 2 saat kayak yapılabilir. Acaba koşturup araya bir veda kayağı sıkıştırsam mı yoksa uzun uzun kahvaltı ve okuma keyfi mi yapsam karar veremedim. Yarın ola hayrola. 

Bu akşam televizyonda Hayat Şarkısı dizisi var. Bu nedenle aşağıdaki müziklerin bir kısmını izleyip ardından odada dizi keyfi yaptık.

Dün ise sadece yarın saat Paramparça seyrettim. Lobide kitap okumanın keyfini diziye kesinlikle tercih ettim. Fakat Hayat Şarkısı'nın anlamı farklı...

1 Şubat 2017 Çarşamba ( Sarıkamış -İstanbul) 

Kışın en son ayı başladı. 

Belki de son yılların en sert kışının son ayı. Bu durumda takvim olarak kış bitse de etkileri Mart ve Nisan aylarında bile devam edebilir.

Dün lobide sohbet ettiğim misafirlerden birisi Adana'dan gelmiş. Aslen buralılar ve Otel'in sahibin akrabaları. Cuma günü başlayacak Çıldır Gölü festivali için gelmişler. Adana'da sıcaklık -16'ya kadar düşmüş ve kar yağsa da hava yumuşasa diye dua etmişler. Özetle, bu yıl sıcağıyla meşhur Adana bile Sarıkamış kadar soğukmuş. Bu durumda Sarıkamış'ın bu kadar soğuk olmasına şaşmamak gerek. 

Bu sabah ben yine odanın erkenci kuşuyum. 09:00'a kurduğum saat çalmadan kalktım. Saat 08:30 suları. Sakin ve uzun bir kahvaltı için salona geçtim. Hepimiz için tabakları hazırladım. 

2 saatlik kayak fikrinden vazgeçtim. Bu vakti lobide çay eşliğinde yazıp çizerek geçirmek daha cazip geldi. Hele de yarın bu saatlerde ofiste olacağımı gözetince bu sükuneti mümkün olduğunca uzatmak niyetindeyim. Hafta sonu da annemle birlikte Eskişehir'e gidip geleceğim için bu dinlenmeleri stoklamamda fayda var. Uçağımız 14:55'te. Tahminimce 12:00-12:30 arası Otel'den çıkarız. 

💰⛷ Bütçe 

Seyahatin bütçesine gelince:

✈️ Uçak bileti Anadolu Jet ile 836,94 TL, gerçi bu bileti promosyon döneminde evvelinden alıp 3 kişi için 500TL'nin altına inmek mümkündü ama ben kendi işlerimin karmaşasından o kadar da yakından takip edemedim. 

🏨 🍳 Otelimiz 4 gün ve 3 kişi için toplam 300 Euro (1.116 TL), bu fiyata kahvaltı dahil

🚗 Uçak-otel-uçak transfer kişi başı 20 TL, yani totalde 120 TL

🎫 Sabiha Gökçen Havaalanı 5 günlük otopark ücreti, 4 günlük paket artı 1 gün şeklinde ödeyince 150 TL diğer türlü 210 TL

Kayak günlük pass hafta sonu kişi başı 45 TL'den üç kişi 135 TL, hafta içi 30 TL'den 90 TL, biz pazar ve pazartesi olmak üzere iki gün kaydık ve toplamda 225 TL ödedik.

😊Otel ile pist arası servis ücretsiz. 

🥘 İster kayak merkezi ister ilçe merkezi olsun öğle, akşam yemekleri, üç kişi için çorbası, ana yemeği ve içeceğiyle birlikte ortalama 45 TL. Burada 4 akşam, 3 öğle yemeği zamanı geçirdik. Bu da yaklaşık 7 öğün ve 315 TL demek.

Odada yemek için aldığımız meyve, çerez vb. atıştırmalılar için de yaklaşık 60 TL  verdik. 

🎿 Poyraz'a kiraladığımız kayak ayakkabısı, kayak ve batonun günlük kirası 30 TL'ydi. 2 günlük 60 TL. Ayakkabısı parçalanınca 1 günlük Arkan da ayakkabı kiraladı 10 TL. Bu rakam kayak merkezinde 20 TL'ydi. Her ne kadar ilçe oteli ile kayak merkezi oteli arasında iki kat fark olsa da 20 TL bile Uludağ ya da Kartalkaya ile kıyaslandığında hala çok uygun fiyatlar anlamına geliyor. 

🎁 Hediyelikler aldım, 30 TL verdim. 

Alt alta toplayınca rakam 3.000 TL yapıyor. Yani kişi başı 1000 TL. Biz bir gün kaymadık. Kaysaydık eğer pass ücreti olarak hesaba 90 TL ekleyecektik sadece. Dolayısıyla bu bütçe, ulaşım nedeniyle 5 gün gözüküp aslında 3 gün kayak, 4 gece otel gecelemesi anlamına gelen bir bütçe. Hatta son gün koşturmaktan korkmayan birisi için 2 saat daha kayak imkanı var. Bu da 3 gün kayak için kişi başı 1000 TL demek ki bu sezonda bu rakam tam anlamıyla mucize. 

Bu rakam Kartalkaya ve Uludağ otellerinde sadece otel için 3 kişi 7000 TL'den başlıyor. 

Bütçe deyince 2013 yılı Aralık ayındaki tatilimizin bütçesi aklıma geldi. Notlarıma açıp baktım ne kadara mal olmuş diye. Aradan geçen zamanı şimdilik gözardı edelim. O vakit bu seferden farklı olarak kayak merkezindeki otelde kalmış, 1 günlüğüne araç kiralamış ve Poyraz için kayak dersi almıştık.  

Harika seyahatimizin bütçesi: Uçak 500, 4 gece otel konaklama 1582, Wings vale 60, araç kiralama 400, hediyeler 60, peynirler 40, kayak kiralama 100, 3 saat kayak dersi 360, kafe keyfi 30,  2013 Aralık ayı bütçemiz toplamda 3132 TL’ymiş. Gene kabaca kişi başı 1.000 TL 

Aradan geçen 3 yıla rağmen, Sarıkamış merkezde kalarak sömestir döneminin fahiş fiyat alazından kendimizi korumuş ve benzer bir bütçeyi muhafaza etmiş olduk. 

SARIKAMIŞ İLÇE MERKEZİNDE KONAKLAMANIN GÜZELLİĞİ

Bütçenin güzelliğinin yanı sıra ilçe oteline kalmanın getirdiği çevreyi gezebilme, insanların günlük hayatına kaynaşabilme fırsatı benim en hoşuma giden kısım oldu.

Yurtdışı seyahatlerimizde de şık otellerden ziyade mümkün oldukça hostel tercihini kullanan birisi olarak bir kayak tatilinde de benzer duyguyu veren bir otelde kalmak çok hoşuma gitti.

Hele de dün geceki gibi müzisyenler eşliğinde yemekli bir gece sunulması işin bonusu oldu. Çok memnun kaldım.


Bir de her gün odayı temizleyip tertemiz havlu ve terlik bırakmaları... Bana kalsa ben havluları 4 gün boyunca kullanırdım. 

Saat 12:15 gibi servis aracımız geldi. Bizimle birlikte Otel'den 4 konuk daha havaalanı yolcusu. Kayak merkezine uğrayıp otellerden de 6 kişi daha aldık. Arkan ve Poyraz şoförün yanındaki koltuklara geçtiler. Hal böyle olunca da yol boyunca sohbet muhabbet.

Şoförümüz, Sarıkamış'taki üniversitenin ( Spor Akademisi ) güvenliğinde görevliymiş, aynı zamanda sürücü kurslarında eğitmenlik yapıyor ve ayrıca da üniversitede Güvenlik ile ilgili okuyormuş. Nerelisin sorusuna Sarıkamış’lı diye cevap veriyor. Kars’lı demezlermiş eğer Sarıkamış’lılarsa. O kadar farklı hissederlermiş kendilerini.

Yol kenarında tilki görmek bizi olduğu kadar en çok da Poyraz'ı mutlu etti. Kara batmadan ilerleyebilirmiş tilkiler. Kar faresi dedikleri gelincikleri, yaralanıp düşen kuşları arar bulur yerlermiş. Yerleşim yerlerine de yakın dolaşırmış ki arada bir tavuk da sebeplenebilsinler:)

Laf Ermeni’lerden açıldı. Şoförümüz bu konuda esas mağdurun kendileri olmasına rağmen zalim gösterilmekten rahatsızlık duyduklarını söyledi. O günleri yaşayanlardan birisi yaşadıklarını kaydetmiş ve yıllar önce TRT'de yayınlanmış ama daha kaydın sonuna gelmeden yayından kaldırılmış. Bu mesele uluslararası ilişkilerin güç dengesi içinde günümüzün ve gerçeğin ötesinde bir noktaya taşınmış belli ki. Aeden geldi aklıma şoförün anlattıklarını dinlerken. Sınır kapalı olmasına rağmen Arpaçay kıyısında balık avlayan Türk ve Ermeniler takas yaparmış ufak tefek şeyleri, sigara vb. 

“Sınır açılırsa, Ermeniler gelip sakladıkları altınları arar, öyle olursa da her gelenin ardına bizden birisi takılır”, dedi gülerek....

Havaalanına varıp hızlıca check-in işlemlerini tamamladıktan sonra uçuşa hala 1 saatten fazla olduğunu gözeterek karnımıza sıcak bir şeyler girsin diyerek üst kattaki lokantasına çıktık. Arkan ve ben Ezo Gelin çorbası Poyraz ise karışık tost istedi. Ardından içtiğimiz çay ise içindeki karanfil, tarçın ve portakal kabuğu ile adeta spa sonrası ikram edilen bir içecek kıvamında huzur doluydu. Tam da böyle bir seyahatin finaline yaraşır güzellikte. 55 dakika rötarımız var ve bu bizim için eziyet değil huzurun 55 dakika uzaması anlamında. Bu esnada kitabımı bitirdim, üstüne bir bardak çay daha içtik. 

İstanbul Havaalanı’na geldiğimizde eşyalarımızı alıp, park parasını ödeyip eve gelmemiz neredeyse saat 20:00'yi buldu. Akşam yemeği, ardından bavulu boşaltıp çamaşır makinesine kirlileri atmam... derken saat 21:00'i buldu. 

Bu sefer o Sarıkamış deyince hepimizin zihninde ilk dolaşan ve kalbini titreten soğuğu yaşadık. Bedenimiz belki çok üşüdü ama onun haricinde her şey inadına ruhu ısıtan, kucaklayan, huzurla sarıp sarmalayan emsalsiz anlarla doluydu. Yorgunluk alan, gönül dolduran. Fahri Sarıkamış’lıyım ben artık.