Sunday 29 August 2021

Bratislava SLOVAKYA 🇸🇰 2015


Polonya, Slovakya, Avusturya, Slovenya ve ucundan Belgrad’ı içeren seyahatimizin kalbi Slovakya’da atıyor. POLONYA yazısında uzun uzun anlattığım için burada sadece özet geçeceğim. Harika Slovak arkadaşlarımız Olga ve Miro’yu 2012 yılında, Poyraz 10 yaşındayken ziyaret etmiştik. Bir sonraki yıl, yani 2013’te bu sefer onlar İstanbul’a gelerek iade-i ziyaret yapmışlardı. Almanya Detmold’da yaşayan müzisyen arkadaşlarımızla bu sefer anavatanlarında bir araya geleceğiz. 

2015 tarihli seyahatimizin akış planını hatırlayacak olursak:

7 Ağustos Cuma İstanbul -Varşova POLONYA 🇵🇱 ✈️ 

8 Ağustos Varşova 

9 Ağustos Pazar Varşova - Krakow (Tren 🚂)

10 Ağustos Krakow (gece treni ile Slovakya 🚂

11 Ağustos Salı Bratislava SLOVAKYA 🇸🇰

12 Ağustos Bratislava

13 Ağustos Bratislava

14 Ağustos Cuma Bratislava -Viyana AVUSTURYA 🇦🇹 ( Otobüs 🚌

15 Ağustos Viyana - Bled SLOVENYA 🇸🇮 (Kiralık araç 🚗

16 Ağustos Pazar Bled -Ljubljana 

17 Ağustos Ljubljana 

18 Ağustos Salı Ljubljana- Belgrad SIRBİSTAN 🇷🇸  ✈️

19 Ağustos Belgrad - İstanbul 🇹🇷

🌎

✍️ SEYAHAT GÜNLÜĞÜ 

10  Ağustos  2015 Pazartesi   

Krakov POLONYA 🇵🇱 

10 Ağustos Pazartesi

Polonya notlarında bugünü canlı yayın tadında uzun uzun anlattım. Burada sadece “geçen bölümün özeti” 😄 babında ana hatlarına yer vereceğim. 

Krakow’da, Auschwitz ve Birkenau Yahudi Toplama Kampları’nı ziyaret ettiğimiz, ruhu çökerten, çok yoğun duygular yaşadığımız ağır bir gün geçirdik. Ve bu ağırlık kendini farklı bir şekilde de devam ettirdi. Seyahat planına göre; kamp ziyaretlerinin ardından bölgenin ünlü Tuz Madeni’ni gezip gece olduğunda, Varşova’dan kalkıp Krakow’a uğrayan yataklı trene binecek, Olga ve Miro ile buluşacağımız SLOVAKYA’nın başkenti Bratislava’ya gidecektik.  Olmadı! Zira, hayatımda ilk defa hatalı bir bilet almışım. Elimdeki tren biletine göre trenimiz Krakow’da durup yolcu almıyormuş. Tüm omuriliğim boyunca akan bir sinir dalgasının ardından hızla kendime gelerek güncelleme yapmış, Tuz Madeni turunu iptal ederek, Varşova’ya dönmüştük. 

Varşova’dan kalkıp Bratislava’ya gidecek trenimizde 355 no.lu vagondayız; 22,24 ve 26 No,lu koltuklar bizim. Burası 3 kişilik bir kompartıman ve yataklarımız hazırlanmıştı. Odada 3 su ve su bardağı, 3 çikolatalı kruvasan ve kapalı poşet içinde 3 sabun ve havlumuz vardı.

Koridordaki tuvaletin içinde çok temiz bir duş alanı olduğunu keşfetmek bizim için cennet müjdesi gibiydi. Yıkanıp paklandık, şükürler olsun. Hayatımda altına girdiğim en güzel ısıda ve dinlendirircilikteki su buydu. Dün geceden beri o kadar gerilmiş ve havanın da etkisiyle o kadar terleşmiştim ki bu su bana tarifsiz bir rahatlık hissi verdi. 

Bu arada kondüktör, sabah içecek olarak ne istediğimizi sordu, saat tam 05:00 

‘te yani durağımıza yarım saat kala bizi uyandıracak ve içecek tercihimiz olan kahvelerimizi getirecekmiş. Bu kadar yorgunluktan sonra böyle bir hizmet almak ruhuma iyi geldi. Zira bir de sabah uyanamayıp durağımızı kaçırma endişesi taşıyordum. Uyandırma hizmeti sayesinde bu kaygıya da yer kalmadığı gibi üstüne bir de ikram sabah kahvesi, ruhumda kaymaklı kadayıf etkisi yarattı.

11  Ağustos  2015 Salı   

Tren 🚂 - Bratislava  SLOVAKYA 🇸🇰 

Saat 22:00 gibi mis gibi serinlemiş, temizlenmiş, kaygıları geride bırakmış ve rahatlamış bir şekilde yıldızları izleyerek uykuya daldım. Saat 05:00 gibi Miro'nun telefonu ile uyandım ve trenin gitmediğini farkettim. Meğerse 2 saat rötar varmış. Anladığım kadarıyla aslında en başta almak istediğim doğru bileti yani Krakow-Bratislava'yı alabilmiş olsaydım şu an içinde bulunduğumuz trene aktarma yapacaktık. Miró; bizim son dakikada yaşadıklarımızı bilmediği, Krakow treninde olduğumuzu zannettiği için Krakow rotasındaki trenin saatlerini kontrol edip gecikme ve aktarmanın farkında değilsek diye bizi uyarmak istemiş. Açıkçası, eğrisi doğrusuna denk gelmiş oldu. Eğer o trende olsak sabahın köründe uyanıp tren değiştirmeyi bekleyecek, bir de 2 saat arada kalacaktık. Bu sayede Poyraz'ı uyandırmayı 2 saat ötelemiş olduk. Biz de telefonun ardından tekrar uyuduk. Saat 07:00'de mis gibi kahvelerimiz geldi. Miro'larda bizi muhteşem bir kahvaltının beklediğini bildiğimiz için kruvasanlarımıza dokunmadık bile. 

Saat 07:30'da Bratislava Tren İstasyonu'ndaydık. Bu sayede normalde geleceğimiz abuk 05:30 yerine daha makul bir vakitte gelmiş olduk. Perona indiğimizde sevgili Miro bizi bekliyordu. 

Anne ve babasının yaşadığı, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yapılmış ve Komünizmin yıkılışının ardından yaklaşık 2000 dolar ödeyerek aldıkları evlerine gittik. Tıpkı Miro'yu andıran babası (Sümbül) 😁 ve annesi Eva ile birlikte sevgili Olga heyecan içinde bizi bekliyorlardı. Tabii ki çok harika bir sofra hazırlamışlardı. Hele o böğürtlen, yaban mersini ve blueberry'den oluşan tabak muhteşemdi. Kahvaltıya oturmadan önce hediye merasimi yaptık. Poyraz'a çanta ve buz hokeyi tişörtü almışlar. Arkan'a Bratislava ile ilgili bir kitap ve içecek, her iki annelerimize parfüm, evimize ahşap bir tabak... Bana da doğum günü hediyesi olarak Swarowsky'den muhteşem bir değerli taş... Ben de 3 aileye ikişer havlu, her iki anne babaya fincan seti, 3 aileye üzerinde Kız Kulesi olan kaşıklık, 3 aileye lokum, 3 muhteşem kadına el yapımı Osmanlı stili yüzük, babaya Çanakkale 100.Yıl hatırası kurşun kolye, Miro'ya Çanakkale madalya replikası kolye, Olga'ya Lale Festivali'nden el yapımı lale kolye ve ayrıca Olga'lara kahve, çay, sakızlı Alaçatı kurabiyesi, sakızlı reçel, fındık ezmesi hediye ettik. Bir de 2 yıl önce geldiklerinde alıp bizde unuttukları not defterlerini getirdik. Sohbet esnasında beğendiğim pembe porselen takımına benzeyen servis tabağını da annesi ısrar ederek bana hediye etti. Bu ailenin cömertliği beni benden alıyor. Onlara 100 hediye getirsem bile karşılığında 1000 hediyeyle sarıp sarmalıyorlar bizi.

Kahvaltı çok keyifli geçti, Bu keyfi hemen özçekim😄 çubuğumuzla

Özçekim çubuğumuzla çektiğimiz fotoğraflar gerçekten de çok eğlenceliydi. Hele konuşmalarımızda özellikle Poyraz'ın politika sohbetine eşlik etmesi Miro'nun babasını etkiledi. Bu yaşta çocukların başbakanın ismini bile bilmediklerini söyledi. Bu arada bize nefis espresso yapıp hizmet ederken de kendini Sümbül olarak tanımladı. Meğerse onlar da koyu bir Muhteşem Yüzyıl izleyicisiymiş. Şimdilerde de Adnan Bey yani Aşk-ı Memnu'yu, Binbir Gece ve Sıla'yı izliyorlarmış. 

Kahvaltının ardından saat 11:00 gibi anne babaya veda edip ayrıldık. Poyraz vedalaşma anında anne babanın elini Türk usulü öptü.🥰 

Miro'lar tam şehrin kalbinde yer alan Hotel Perugia'da bize erken check-in olanağı ayarlamışlar. Poyraz dinlenmek ve kendini wi-fi'ın kollarına atmak isteyince biz de yetişkinler olarak zaten küçücük olan Old Town böylesinde Miró ve Olga rehberliğin şehir turumuza başladık. St. Martin Kilisesi'ni gezdik. Tepesinde gerçek, altın bir taç var. Eskiden Avusturya Macaristan Kralları burada taç takınırmış. Bu nedenle oldukça kıymetli eserlerden oluşan bir sergi alanı bulunuyor. Ayrıca kilisenin içinde, St Martin'in at üzerinde ünlü bir heykeli yer alıyor.

Yol üzerinde gezdiğimiz bir kilise ise yüzyıllardır ibadete kapalıymış. Nedeni ise kilisenin rahibinin tüm insanların günahlarını üzerine alma arzusuyla intihar etmesiymiş. Fakat intihar çok büyük bir günah sayıldığı için kilise kirlenmiş kabul ediliyor ve bu nedenle de ibadet edilemiyor. Kilisenin içinde “I Saw All Slovak Churches” isimli bir sergi vardı; yani “Slovakya’daki Tüm Kiliseleri Gördüm”.  Sergiyi yapan kişi 8 yılda tüm kiliseleri gezmiş. 4000 küsür... Fotoğraflamış, istatistiki olarak tasnif etmiş. Doğrusu epey ilginç bir sergiydi. 

Aşırı sıcak hava nedeniyle gezilecek alan küçük olsa bile turlamak insanı zorluyor. Öğle yemeği için Olga'ların gençliğinde Faşist olarak bilinen bir restoranın komşusu olan bir yere oturduk. Ben haluşka isimli yerel yemeklerini tercih ettim. Patates ve hamurla yapılan mantı benzeri bir şey, içinde et falan yok. Üzerine de yoğurt yerine sadece Slovakya’ya özgü olan ve yoğurt kıvamında bir peynir dökülüyor ve çok lezzetli. 

Turumuz ve keyifli yemeğimizin ardından Olga ve Miró ile bugünlük vedalaşıp otelimize döndük. Şimdi sıra oğlumun karnını doyurmaya gelmişti. Hemen otelimize yakın meydana bakan tarihi ve şık Roland Restoran'da Poyraz'a dev limonata ve şnitzel ısmarladım; canlı müzik eşliğinde yedi. Çok yaşlı ve sevimli bir teyze piyano çalışıyordu. Hesap 24,20 Euro. 1 kişi için pahalı ama mekanın konumu ve ambiyans düşünüldüğünde yakışır:) 


💰AB üyesi olan ülke, Euro kullanıyor. 2015 Ağustosunda 1€ yaklaşık 3,1 TL. 

Tam meydanda yer alan Town Hall


içinde özel bir gösteri vardı. 2 Yetişkin ve 1 çocuk için toplamda 5 Euro verilen etkinlikler kapsamında 3 gösteri izlemek mümkün ve biz de hepsine katıldık; katıldığımıza da çok memnun kaldık. Ilk gösteri 18:30'daki kılıç ve her türlü geçmiş zaman kesici aletiyle yapılan bir tür kostümlü döğüş gösterisiydi. Yaklaşık kız erkek 10 kadar dönem kostümü giymiş artist, hem erkek erkeğe hem kız kıza hem de karışık olarak döğüş sanatı sergilediler. Esprili bir üslup içinde yaptıkları için çok sevimlilerdi. 


Bir sonraki gösteri 19:15'teki tiyatroydu. Bunda da yine döğüş vardı ama daha Shakespeare tarzı, gecmiş zaman sokak tiyatroları usulündeydi. 

Son gösteri ise 20:30 gibi hava kararmaya yakın başladı ve en havalısı da buydu: Ateş Gösterisi. Özellikle kızların binbir gece masallarını andıran kıyafetlerle yaptıkları danslar çok güzeldi, çok hünerlilerdi. Gece, müzik, ateş... Gerçekten de güzel bir karışım olmuştu.

Gösterinin ardından Arkan ve ben biraz acıktığımızı hissederek yine meydana yakın bir noktada minestrone çorbası içtik. Bu çorbayı çok seviyorum. Hem porsiyon büyüklüğü hem de içindeki iri sebze taneleri çok hoşuma gidiyor.

Yemeğin ardından UFO ve Apollo Köprüsü'nü gören noktada nehir kenarında bir kafede oturduk. 2 çay ve 1 soğuk içecek için hesap 4.40.

12  Ağustos  2015 Çarşamba   

Bratislava SLOVAKYA 🇸🇰

Miro'larla saat 11:0'deki buluşmadan önce kahvaltımızı hemen meydanda bulunan Bagel & Coffee Story'de aldık. Bir adet French Bagel, 1 adet kruvasan, tereyağ, reçel, kahve, 1 adet Ranajkovi Bagel, 1 kahve ve 2 taze portakal suyu için 17,20 Euro verdik. Konum harika, sabahları tek gölge olan noktada yer alıyor. Yiyecekler de çok lezzetli. Tek dezavantajı sadece nakit kabul etmesi. Bageller gerçekten de çok lezzetliydi. Ekmek çok küçük gibi gözükse de içine konulan malzeme, özellikle peynirler o kadar yoğun ve lezzetli ki kesinlikle çok karın doyurucu.

Bugün Miro'larla ana programımız ünlü Modern Sanat Müzesi Danubiana



Müze için 20 km kadar şehir dışına çıkılıyor. Tuna üzerinde, Macaristan ile Slovenya arasında kalan baraj alanına yakın, nehir kıyısındaki bu müze hem mimarisi hem de eserleri ile çok etkileyici. Müzeye şehirden haftasonları nehir üzerinden yapılan tekne seferleri ile de gelmek mümkünmüş. Müzeyi, ana koleksiyonu ve o anda bulunan 2 ilginç sergiyi gezdik. 



Poyraz bizden önce bitirip kafeteryasına geçmişti. Biz de bahçe ve çatıdaki eserleri gezip programımızı tamamlamadan önce kafede mola verdik. Olga'nın tavsiyesi üzerine içinde haşhaş ve meyve olan hamurlu bir tatlı ile ballı bir tatlıyı denedik. İkisi de çok güzeldi. Bu ülkede haşhaş görmek bizi şaşırttı. Dün Arkan haşhaşlı dondurma denemişti. Tadını çok sevince daha sonra ben de bir tane almıştım. Burada 1 kup dondurma 1 Euro, yani 3 TL. Kafe molamızın ardından bahçe ve çatı turuna çıktık. 




Poyraz’ın yanına döndüğümüzde midesinin kötü olduğunu ve pek çok kere kustuğunu söyledi. Otele dönüş yolunda Poyraz bir kez daha ve bu sefer arabada kustu. Bir tur da arabadan indikten sonra kustu. Odaya gelip duş aldıktan sonra Poyraz'ım derin bir iyileşme uykusuna daldı. Bir müddet sonra Poyraz'ı odada istirahat etmesi için bırakıp yemek yemek için dışarı çıktık. 

Arkan ile Mc Donalds koleksiyonumuzun Bratislava ayağını tamamladık. NewYorker isimli menüyü patates yerine salata, soğuk içecek yerine çay ile değiştirerek aldık. Rakam toplam 11,20 Euro. Burada Mc Donalds’lar normal dekorda. Polonya'dakiler ise epey mimari detay ve güzellikler içeren daha özel restoran şıklığındaydı. Tuvaletler ücretli. 0,50 bozukluk ile turnike açılıyor.

Otele döndükten sonra Arkan ve Poyraz dinlenirken ben tekrar dışarı çıkıp sokakları turladım; arkadaş, eş dost için hediyelik baktım. Hediyeliklere 18,90 Euro verdim. 1 şapka, 4 magnet ve 1 ahşap düdük. Çok güzel tasarım ürünler satan bir mağazadan çok güzel 2 kolye ucu aldım, toplam 2 Euro.

Saat 19:00'da Poyraz'ı odada bırakıp Olga ve Miro ile buluşup kaleyi gezmeye gittik. Kale gezimizin ardından yine kalenin bulunduğu noktada çok güzel bir içecek molası yaptık. Ben kök zencefil çayı içtim. Huzur vericiydi. 


Otele döndüğümüze Poyraz'ı da alarak bir tur daha dışarı çıktı. Akşam yemeği için Filarmoni Orkestrası ve Ulusal Tiyatro'nun olduğu noktaya yakın restoran bölgesi'ne gidip Zylinder isimli bir yeri beğenip oturduk. Poyraz için et, Arkan için Pressburg usulü şinitzel, benim için de şehriye çorbası söyledik. Hepimizin yemeği çok güzeldi. 

13  Ağustos  2015 Perşembe   

Bratislava SLOVAKYA 🇸🇰 

Kahvaltı için tercihimiz yine Bagel &Coffee oldu.

Yine saat 11:00'de Miró ve Olga ile buluşup önce Mavi Kilise’ye ardından yarınki otobüs biletlerimiz için feribot iskelesine, sonra da oraya çok yakın olan Eurovia AVM'ye gittik. 

Bratislava denince bir turistin en dikkatini çekecek unsurlardan birisi de sokakların, banklarım, kaldırımların üzerine sessiz sedasız, abartısız bir şekildr yerleştirilmiş heykeller. Alışılmış heykellerden çok farklılar.  Kanalizasyon kapağından çıkan bir işçiyi yorumlayan yerleştirme ise en ünlülerinden.  



Bir sonraki durağımız ise UFO Tower. Kulenin tepesinde sipariş ettiğimiz içeceklerimiz çok güzeldi. Nihayetinde bu hesabı biz ödeyebildik. Poyraz'ın burger menüsü, limonatası ve dördümüzün birbirinden güzel içecekleri toplamda 36,30 Euro. Ben fesleğen ve çilekli bir içecek aldım; Sicilya içeceğiymiş,




Ardından Olga'nın annesini ziyaret gittik. Onun için aldığımız hediyeleri takdim ettik. O da Poyraz'a şapka, Arkan'a biradan yapılan kozmetik seti, bana porselen çay kaşığı takımı ve çay hediye etti. Bununla yetinmeyip bir de her yerden bir örneğini gördüğüm çok geleneksel bir porselen setinden 3 parçayı hediye etti. Bu şekilde tamamen Olga ve aileleri için ayırdığımız bavul yine onlardan aldığımız hediyelerle tekrar dolmuş oldu.🥰 Sadece arkadaşlıkta bile bu kadar yoğun hediye alışverişi yapan bu insanların kız alıp verdiğindeki nişan bohçaları 😁 nasıl olur çok merak ediyorum. Tır ile taşırlar o vakit. 


Akşam yemeğini otelimiz Perugia'nın ünlü restoranında yedik. 

Sonra da Roland'da canlı müzik ( çok güzel piyano ve keman eşliğinde ) kahve keyfi yapıp sevgili muhteşem Slovak arkadaşlarımıza veda ettik. 



Slovakya ile ilgili dikkatimi çeken bir konu, burada hem ev hem de otellerde tuvalet ve banyonun ayrı konumlandırılmış olması oldu. 

14 Ağustos  2015 Cuma   

Bratislava SLOVAKYA 🇸🇰 -Viyana AVUSTURYA 🇦🇹 

Harika Slovak arkadaşlarımıza veda günü. 

Blaguss firmasının 09:05 Viyana otobüsü neredeyse tam vaktinde kalktı. Biletlerimiz yetişkin için kisi başı 7.50, çocuk 3,80  Euro. Toplamda 18,80 Euro gibi bir rakam tuttu. Bratislava-Viyana seyahati için karayolu haricinde bir de nehir yolu alternatifi var ama sefer olup olmaması değişkenlik gösterebiliyor.    Hayallediğimiz gibi eğer Slovak feribotu çalışıyor olsaydı, 15 yaşına kadar çocuklardan ücret alınmadığı için iki kişilik bilet 40 Euro ya da zamanı sorun etmeyip Avusturyalı Twin Liners ile gelseydik çocuk için sadece 12 yaş altına indirim yaptıkları için 3 kişi için 60 Euro'luk bir bütçesi var.

Bratislava Viyana arası otobüs ile sadece 1 saat. Bir başkent ile başka bir başkent arası sadece 1 saat uzaklık olması inanılır gibi değil. Bu nedenle zaten Bratislava’ya gitmek isteyenler için Viyana’ya gidip oradan şehre ulaşmak en çok tercih edilen yollardan birisi. Slovak arkadaşlarımız sayesinde sanki bir Türk akrabamızın evinde kalmışız gibi misafir edildik. Birlikte olduğumuz anlarda bize kuruş ödetmemek için yarıştılar. Bizi evlerinde konuk edemediler diye gizlice otel ücretimizi bile ödemişler. Getirdiğimiz hediyelerin kat be katı ile bavullarımızı doldurup bizi yolcu ettiler. Hayatımda tanıdığım en yüce gönüllü ve cömert insanlar onlar. Sanki anamın babamın evine gitmiş gibi hissediyorum onları her görüşümde. İyi ki varlar! Ve iyi ki onları görmeye geldik! İyi ki onları dünyaya getiren, büyüten aileleri ile tanıştık. İçimiz sımsıcak oldu. Yer görmekten çok dost gördüğümüz, şahane bir seyahat oldu. Çok şükür.🙏 



Sunday 15 August 2021

POLONYA 🇵🇱 2015


Hazır gitmişken, birbirine akış içinde bulunan 4 ülkeyi gezme imkanı tanıyan bir seyahat rotası daha. Yolculuğumuz 7 Ağustos 2015 Cuma başladı, 19 Ağustos Çarşamba sonlandı. 

Bu seyahatimizin merkezinde Almanya’da yaşayan Slovak arkadaşlarımız Olga ve Miro’yu, bu kez anavatanlarında görme motivasyonu var. Blog arşivinde Aralık 2020 tarihine bakarsanız eğer, Almanya Detmolt başlığı altında sevgili arkadaşlarımıza yaptığımız seyahat detaylarını görebilirsiniz. Teeeee Çekoslavakya zamanlarında Macaristan’da müzik eğitimi gören; ardından Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ülke ikiye ayrıldığında resmen Slovak olan; hayatlarına Almanya’da devam eden arkadaşlarımızı ilk kez 2012 Aralık ayında, tam Noel öncesinde Almanya evlerinde ziyaret etmiştik. 

Bu ziyaretten yaklaşık 1 sene sonra Olga ve Miro Türkiye’ye gelmiş ve onları evimizde konuk ettiğimiz harika bir hafta geçirmiştik. Olga ve Miro, her yıl biri Noel’de diğeri yazın olmak üzere en azından iki kez ailelerini ziyarete Slovakya’nın başkenti Bratislava’ya gidiyorlar. 

Seyahatin detayları aşağıda, günlük notlarında. Ondan önce Polonya, Slovakya, Avusturya, Slovenya ve ucundan Belgrad’ı içeren seyahatin akışına bir göz atalım. 

Bu seyahat için ülke künyesi kısmını bu seferlik es geçiyorum. Artık meraklı okuyucu o kadarını da kendi araştırır. 😄 

7 Ağustos Cuma İstanbul-VarşovaPOLONYA 🇵🇱 ✈️ 

8 Ağustos Varşova 

9 Ağustos Pazar Varşova - Krakow (Tren 🚂)

10 Ağustos Krakow(gece treni ile Slovakya 🚂 

11 Ağustos Salı Bratislava SLOVAKYA 🇸🇰

12 Ağustos Bratislava

13 Ağustos Bratislava

14 Ağustos Cuma Bratislava -Viyana AVUSTURYA 🇦🇹 ( Otobüs 🚌

15 Ağustos Viyana - Bled SLOVENYA 🇸🇮 (Kiralık araç 🚗

16 Ağustos Pazar Bled -Ljubljana 

17 Ağustos Ljubljana 

18 Ağustos Salı   Ljubljana-Belgrad SIRBİSTAN 🇷🇸  ✈️

19 Ağustos Belgrad - İstanbul 🇹🇷

🌎

✍️ SEYAHAT GÜNLÜĞÜ 

7 Ağustos  2015 Cuma  

İstanbul - Varşova POLONYA 🇵🇱 

Bu seyahati neredeyse 6 ay kadar önce, Berlin'den başlayan sonra Polonya'da Krakow, Slovakya'da Bratislava şeklinde devam eden ve Avusturya'da Viyana ile noktalanan bir şekilde tasarlamıştım.  Aslında  amacımız Bratislava'da muhteşem Slovak arkadaşlarımız Olga ve Miró ile buluşmaktı. Temmuz ayındaki Şeker Bayramıyla birleştirmeyi düşündüğüm seyahati Miro'ların o tarihte Slovakya'da olmayacaklarını öğrenince rafa kaldırmıştım. Sonrasında birkaç defa karşılıklı telefon görüşmesi yapınca bu dünya tatlısı arkadaşları tekrar canlı kanlı görme isteği içimde iyice dayanılmaz hale geldi. O kadar tatlı ve içtenler ki! Bize karşı çok sevgi dolular ve bir araya tekrar gelmek için taşıdıkları yoğun isteği görünce bu seyahati kati şekilde planlamak artık neredeyse manevi bir sorumluluk haline geldi. Bunun üzerine, bu sefer onların Slovakya'da olacakları Ağustos ayını gözeterek bir plan hazırladım. Araya bayramı alamadığım için yıllık iznimden kullanmak zorunda kalacağım fazla gün sayısını gözeterek programın Berlin ayağını sildim. Seyahati Varşova'dan başlayıp, Krakow, Bratislava, Viyana şeklinde devam edecek ve Bled ile Ljubljana'da yani Slovenya'da noktalayacak şekilde yine tilkinin kuyrukları gibi dizdim. Almanya'yı çıkarıp Slovenya'yı dahil etmek istememin bir nedeni de Avrupa'da buz hokeyine en meraklı 2 ülkeden birinin Slovakya diğerinin ise Slovenya olduğunu keşfetmemdi. Bu sayede o tarihlerde buz hokeyi oynayan Poyraz için kamp araştırması yapmak ( özellikle Bled ) ve belki de ekipman almak mümkün olabilecekti.

✈️ Uçuş detayları

JAT Air Serbia JU 634, 7 Ağustos Cuma, Belgrad aktarmalı İstanbul-Varşova 

İlk uçuş : 15:40-16:20

İkinci Uçuş : 18:10 -19:45

Eşim, ben, oğlum için uçak biletlerini 3 Mayıs'ta Akbank Wings'in Gezginler Alemi sitesinden 1568 TL'ye aldım. Çok uygun bir rakam. Vakit Ağustos ayına geldiğinde aynı koltukların değeri  3.500  TL'nin üzerine, yani nerdeyse iki katına çıktı. 

Varşova’dan Krakov’a, oradan da Bratislava’ya gideceğimiz tren biletlerini ise hareket zamanından 1 ay önce aldım. Zaten bu biletlerin daha önceden alınmasına da imkan yoktu. 

Az bir rötarla havalanan uçağımız Belgrad'a vardığında saat 16:40'ı gösteriyordu. Türkiye saatiyle ise 17:40. Belgrad Nicola Tesla Havaalanı'na ilk kez bundan yaklaşık 1.5 sene önce gelmiştim. 2014 Mart ayında bir hafta sonu Arkan ile birlikte burada çok keyifli bir hafta sonu geçirmiştik. 8 Mart Kadınlar Gününe denk gelen o hafta sonu, Poyraz İstanbul’da bir arkadaşımızda kalmıştı.

Havaalanında sıkılmadan vakit geçirdik. 30 dakikalık bedava wi-fi hizmetini sonuna kadar kullandık, dükkanları gezdik, birşeyler atıştırdık. Bu uçağımızda da ufacık bir rötar olacak, iyi ihtimalle 15-20 dakika. 

Varşova Frederic Havaalanı'na geldiğimizde para bozdurdum. Seyahatimizin kapsadığı ülkeler arasında sadece Polonya’da yerel para birimi kullanılıyor. PLN ya Zloty'si. Kalanı hep Euro ülkesi. ( 1 €’nun 3,29 olduğu zamanlar) Bu nedenle elimizdeki Euro'ları bozdurmak yerine dolarları bozdurmak daha uygun olacaktı. 

Başlangıç olarak 100 dolar bozdurdum. 100 USD, 302 PLN etti. ( 1 $’ın 2.92 TL olduğu zamanlar ) Bu tabii ki havaalanı rayiciymiş, Devam eden günlerde dolar kuru genelde 1 dolar 3.8 şeklinde işlem gördü.

🚕 Seyahatle ilgili okuduğum yazılarda Ele, Sawa ya da SuperTaxi firmalarını kullanmamız, resmi olmayan taksilere dikkat etmemiz öneriliyordu. Ben de para bozdurduktan sonra hemen döviz bürosunun komşusu olan Ele Taxi ofisine elimdeki otel rezervasyonunu gösterdim. Yaklaşık 45-50 PLN tutacağı söylendi. Zaten otele daha önceki yazışmalarında sorduğumda da bu rakam bilgisini vermişlerdi. Otele toplu taşıma kullanarak da gitmek mümkün ama 2 vasıta değiştirmek gerekiyor ve yaklaşık taksinin yarı ücreti kadar tutuyor. 50 PLN ortalama 35 TL gibi bir rakam, konforumuzu ve zamanı gözeterek otele taksi ile gitmeyi tercih ettik. 

Taksiye bindiğimiz aracın gösterge paneli NASA kumanda merkezi gibiydi. Her tarafta bir kumanda, ışıklı rakamlar. Şoförümüz çok nazik. Günün sürprizi ise taksiyi kredi kartı ile ödeme kolaylığıydı. Birçok taksinin bu şekilde olduğunu farkettik. Bu arada aracımız gıcır bir Yaris Hybrid. Ücret de beklediğimizin altında tuttu: 37.50 PLN kredi kartı ile ödedik, 2 PLN bahşiş verdik. Otele varmamız yaklaşık 20 dakika sürdü.

🏨 Hotel Lazienkowski Oda 113, süit içinde 2 kişilik 1 yatak ve 2 tane tek kişilik yataktan oluşuyor. Ana kapının haricinde her bir odanın ayrı kapısı ve anahtarı var. Otelimiz çok güzel, yeşillikler içinde.


🌳 Otelimizin yakınındaki en önemli atraksiyon olan Lazienski Parkı büyüleyici doğallık ve güzellikte. Park'ın içindeki bulunan ve aynı ismi taşıyan sarayı gece karanlığında görmek düş gibiydi. Hele Çin fenerlerinin olduğu kısım, bir erkeğin sevdiği kadına evlenme teklifi için hazırlayabileceği en romantik sürpriz ambiansı gibi duruyor. Gördüğüm güzelliğe inanamadım. "Allah'ım ne kadar güzel!" diye diye dolaştım. 

Tam sarayı cepheden gören mini köprünün karşısında bir heykel var. At üzerinde bir kahraman, atın ayakları altında bir adam. Belli ki bir Osmanlı askeri. Çünkü atın her iki tarafında da iki Osmanlı saltanat sarığı var. Belli ki bir dönem Osmanlı bu bölgede sanata ilham veren bir korkunun ve kahramanlık hikayelerinin kaynağı olmuş. 

8  Ağustos  2015 Cumartesi  

Varşova POLONYA 🇵🇱 

🍳 Otelimiz yeşillikler içinde ve sakin bir bölgede. Sessizlik ve sakinliğe uyandığımız bir sabahta duş alıp güne mis gibi başlayıp ardından da çok güzel bir kahvaltı büfesinin bizi beklediğini görüp iyice keyiflendik. Tam televizyonun karşısında bir masa seçip orijinal ses ile dublajın birbirine girdiği bir belgeseli seyrederek kahvaltımızı yaptık. Daha önce Ukrayna'da da bu şekilde dublaj yapıldığını görmüştüm. Oldukça kafa karıştırıcı.

Bu sabah ilk durağımız yanıbaşımızdaki park.

🌳 🌲 Lazienski Parkı

🍧 Parkın içindeki Trou Madame'da Poyraz'a 2 kup dondurma aldık. 5,40 PLN, parayı bozamadıklarını görünce kartla ödedik. Bu iyi haber. Dün taksi bugün bu kadar küçük rakamı bile kartla ödeme imkanı. Demek ki nakit zorluğu yaşamayacağız bu ülkede

☕️ Dondurma almak için adım attığımız mekanın güzelliğine dayanamayıp asırlık ağaçların altındaki masalardan birine oturduk ve bir çay ısmarladık. 7,50 PLN. Mekanı ve hizmeti çok beğendik 2 PLN bahşiş bıraktık, neredeyse bir kup dondurma parası.😊

Mekan. 1779 yılında yapılmış, Dominik Merlini tarafından. Başlangıçta amusement pavillion yani eğlence merkezi olarak kullanılmış ve içinde o dönem çok popüler bir oyun olan ve fildişi topların belirlenmiş aralardaki kapılara girmesini hedefleyen Trou Madame oynatılmış. Sonrasında The Small Theatre ismini taşıyan bir tiyatroya dönüştürülen mekan, derken heykellerin depolandığı bir mekana dönüşmüş. 1830 yılında klasik tarzda yenilenen bina günümüze ulaştığında 1990 yılında Cafe olarak kullanılmaya başlanmış ve eski günlere bir alıntı olarak meşhur oyunun adını almış. Bu huzur verici güzellikteki parkta, huzurlu ve estetik bir mola vermek isteyen herkese önerebileceğim enfes bir adres. İstanbul'a da böyle huzur dolu bir yer ne kadar yakışırdı dedirtiyor insana.

Parkın ağaçlarla dolu ve peyzaj kullanılmamış doğal ortamında yer yer heykeller sürpriz gibi karşınıza çıkıyor. O kadar ağaç ve yeşille çevrelenmiş ki! 

Parkı gezdiğimiz süre boyunca göletin üzerinde ve etrafında yeşil gagalı dost canlısı ördekler, güvercinler, tavus kuşları, sincaplar ve bilimum kanatlı böcekler, yusufçuklar, kelebekler... gördük. Poyraz her birinin ardından koşturdu, fotoğraf çekti. Biz binaların estetiğine vurulmuşken oğlum da doğanın sunduğu hayvanların peşinde çok keyif aldı; biz de onun keyif aldığını görmekten mutlu olduk.

Parkta son ziyaret noktamız Chopin'in heykeli oldu. Bu bölgede ünlü müzisyenin eserlerini çalan bir mekanizma hazırlanmış. Banklara oturup müziği dinleyip heykeli izlemek mümkün.

Parktan çıktıktan sonra Botanik Müzesi'nin yanından -ki orası da çok güzel gözüküyordu - ilerleyerek meşhur Nowy Swiat Caddesi’ne geldik. Burası çeşit çeşit restoranları ve dükkanları ile gözde bir cadde. Tam öğle saati olduğu için caddede yer alan masalarda çok fazla kişi yok. Hava gerçekten de çok sıcak, fakat nem yok, bu nedenle dayanabiliyoruz. 

Sokaklarda yer yer itfaiye hortumları var, fıskiye gibi. Hem sokakları serinletiyor hem de dilerse kendini sulara bırakan halkı. Biz de her gördüğümüz noktada bu fıskiyelere dalıp yıkandık. Aksi takdirde buharlaşmamak imkansız gibi. 

Bu fıskiyelerden ilkini Chopin heykelinin olduğu alanda çimler üzerinde görünce önce park için zannetmiştim. Fakat daha sonra Kopernik heykelinin olduğu alan da dahil olmak üzere ortada dikkat çekici, turistik bir eser olmayan noktalara da hayat kurtarma amacıyla konulmuş olduğunu gördüm. İtfaiyenin he türlü yangına çözüm üretiyor olması çok güzel. 


🎵 Sıradaki durağımız Nowy Swiat'a çok yakın olan Chopin Müzesi. Müzeden önce yolda gördüğümüz ilk büfeden Sprite ve su aldık. Elimizdeki su ısınınca artık ferahlatmamaya başlamıştı. İki içecek 5,40. Parayı bozamadılar, kartla ödedim. Moskova'da yıllar önce son 200 yılın en sıcak yazı yaşanırken yaptığımız seyahati hatırladım da orada hem soğuk su bulmak sorundu, hem  çok pahalıydı ve hemen hemen her yer nakit aldığı için kuruşun hesabını yapmak durumunda kalmıştık, üstelik Ruslar hayatımda gördüğüm müşteri hizmeti en kötü millet olarak karşımıza çıkmıştı. Burada ise halk hem çok sıcak hem de çok yardımsever. Havaalanından geldiğimiz taksi şoförünün araçtan inerken "lütfen acele etmeden inin, eşyalarınızı dikkat edin," demesi bile çok incelikli ve müşteriyi gözeten bir yaklaşımdı. 

🎫 Chopin Müzesi'nin iki yetişkin ve bir çocuk tarifesi 57 PLN. Kartla ödeyip biletleri aldım, manyetik kart şeklinde hazırlanan biletler çok estetik. Müze gezisi esnasında birçok alanı bu kart sayesinde aktive edip izleyebiliyorsunuz, çıkışta kartları geri istiyorlar. Oysa çok güzel oldukları için magnet yapmayı düşünmüştüm.

Müzede 4 kat gezilebiliyor. Giriş, 1, 2 ve zemin. Özellikle zemin katta piyano ve keman dinletisi çok güzeldi. Poyraz keman çalmayı denedi. Mekan olarak da bina çok güzel. Müzecilik açısından da küratörlüğünü çok beğendim. Hem estetik hem yaratıcı. Üzerine, binanın tarihi dokusu ve Chopin'in müziği de eklenince "muhteşem" bir sonuç ortaya çıkıyor. 

Müzenin tuvaletlerine de değinmeden geçemeyeceğim. Zira ıhlamur kokuyor. Kendimi parkta, ıhlamur ağaçlarının arasında dolaşıyor gibi hissettim. 

Müze ziyaretimiz arkasından müzenin karşısında yer alan ve aynı zamanda çok şık bir restoranı da barındıran dükkanını ziyaret ettik. Arkan; Chopin'in büstü ve el replikası ile birlikte kendisi ve Metin için çok güzel grafikle süslenmiş kupalarından aldı, 42,45 USD ödedi ki 156 PLN anlamına geliyor.

🍔 Keyifli müze ziyaretimizi bitirdiğimizde saat 13:00'ü geçiyordu ve hem yorulmuş hem de açıkmıştık. Müzeye en yakın noktadaki Mc Donalds zaman kaybetmemek adına öğle yemeği için tercihimiz oldu. 2 Big Mac ve 1 adet Beef -ki Poyraz bayıldı lezzetine -menü ve nugget için için 59,20 PLN ödedik. Ayrıca restoranda Hotspot olması da ayrı bir güzellikti. Bu esnada Miró ile whatsapp’ten konuştuk. Salı sabahı bizi trenden alacaklarmış. Önce Miro'nun ailesiyle birlikte erken bir sabah kahvaltısı yapıp ardından 11:00 gibi otelimize erken giriş yapabilecekmişiz. Bu kadar erken kahvaltının ailesi için çoooook erken olacağını söyleyince de hava sıcaklığının şu anda onlar açısından öldürücü seviyede olduğunu ve bu nedenle o saatte kahvaltı etmenin hem yaşlılar hem de herkes için en insani koşullardaki zamanlama olacağını söyledi.😊

🌍 Şimdi hedefimiz önce Kopernik heykeli ardından da müzesi. Heykel gerçekten de çok güzel. Etrafında dizilim sırasına göre gezegenler var. Klasik ayakbastı fotoğrafımızı, dünyanın olduğu noktada yaptık.

📚 Nehrin yanındaki Kopernik Müzesi'ne giden yolda rastladığımız kütüphane alanı çok etkileyiciydi. Mimarisi, önünde yer alan siklamen renkli metal blokları, yeşil metal bloklar üzerine yükselen sarmaşıkları ile çok sıra dışı bir görüntüsü vardı. 


🍊 Bizi burada en çok etkileyen ise anında taze portakal suyu sıkan otomatik makine oldu. Her bir bardak 5 PLN. Önce Poyraz'a elimizdeki tek bozuk beşlik ile bir bardak aldık. İçinde mandalina çekirdeği kokusu ve tadı var, ardından da kart kullanımını keşfedip hepimize bir tur aldık. Poyraz iki, Arkan iki ben 1 bardak içtik ve bu aleti yılın icadı seçtik.😊

🧬 Kopernik Müzesi 

Müze, bulunduğumuz noktaya yaklaşık 5 dakika yürüme mesafesinde. Müzeye vardığımızda saat 16:00 olmak üzereydi ve kasa girişi kapatılmıştı. Belirli sayıya ulaşınca artık kapanış saatine kadar başka kişi alınamayacakmış. Neyse bize sıra geldi. Beklerken de bir zeka oyunu -isterşen tabii ki- yapabiliyorsun ki bence ziyaretçileri oyalamak için adı bilim müzesi olan bir yer için harika bir fikir. Poyraz ile ben oyuna katıldık ve çözdük. Bilim Müzesi, yüzün üzerinde   interaktif istasyonla dolu. Saat 19:00’a kadar hepsini tamamlayamadık bile ama gezebildiğimiz kadarıyla bile Poyraz mest oldu, biz de öyle. İstanbul'un da kesinlikle böyle bir yere ihtiyacı var. Ana sponsor Samsung. 

🎫 2 Yetişkin 1 çocuk bilet 66 PLN

Kapanışına zor yetiştiğimiz kafesinde harika blueberry tart ve espresso ( 18 PLN, su dahil ) ile bu muazzam müzeye veda ettik. Poyraz, kafe kısmına katılmadı ve son dakikaya kadar gezmeye devam etti. Çıkışta ise “Anne, bu tarihi bir gün. İlk kez bir müzeden senden sonra çıkıyorum.” dedi. 😊 ( İstanbul’da ne yazık ki bu ayarda bir Bilim Müzesi yok hala. Ne mutlu ki, Eskişehir Sazova’da Kopernik Müzesi’nin minyatürü mahiyetinde bir Bilim Müzesi var. 👍


🌞 Müze kapanınca rotamızı eski kente çevirdik. Gün batımından 10 dakika önce ulaştığımız bu noktada manzara kulesine çıktık. 2 Yetişkin 1 öğrenci 14 PLN.

Güneşin batışı kuleden harikaydı. Işıklar yanmaya başladıktan sonra uzakta kalan stadyumun aydınlatmasının da ne kadar etkileyici olduğunu farkettik. Arkan, ışıklar altındaki şehri manzara kulesinden çekmeye devam ederken biz de Poyraz ile sarayın dibindeki çimenlerin üzerine uzanarak yorgunluk attık.

🥘 Gün batımının ardından Old Town Market alanındaki meydanda Bistro Warsowa isimli bir restorana oturduk. Arkan ve Poyraz, beef ve bacon içeren bir burger menü söyledi. Ben ise içinde kaz eti olan ve çilek sosu ile servis edilen yöresel bir mantı istedim. Yanına da yine çilekli bir içecek sipariş ettim. İçeceğim içinde votka olsaydı aynı Xuxu tadında, yani harikaydı. Yemeğimin sunumunu da çok beğendim, lezzeti de hiç fena değildi, çok değişik ve şık. Yine de mantıyı sarmısaklı yoğurtla yemeyi tercih ederim. Yoğurt yerine çilek sosu düşünen zihniyetle aramızda epey fark olduğu açık. 😊

Arkan ve Poyraz'ın burgerlerinin sunumu da çok güzeldi. Poyraz içecek olarak limonata istedi, Arkan ise yerel bir bira. Yemeklerimiz ve mekanın turistikliğini gözetirsek hesap da ona göre geldi. 148 PLN

Yemeğin ardından Old Town alanında henüz görmediğimiz diğer noktaları gezdik. Kale ve civarındaki sokaklar... Kilisenin önünde yapılan ateş gösterileri çok güzeldi. Kent, genel olarak çok fazla aydınlatılmıyor, aydınlatmaların hepsi eski dönemlerin formunda. Sanki meşalelerin yandığı dönemler gibi tasarlanmış. Bu nedenle de ateş gösterisini izlerken sanki 1500'lerdeymişiz daha doğrusu elektriğin hayatımıza girişinden önceki dönemlerdeymişiz gibi hissettim. 

Otelimize taksi ile dönmeye karar verdik, sabah gezdiğimiz parkın gecesini Poyraz'a gösteremeyeceğiz. Zaten artık O da çok yoruldu. Hali hazırda harika bir gün geçirdiği için ayrıca bir "Orayı da göremedim" kaygısı olmayacak.

Gece Uprising Monument alanından otelimize taksi 35,60 PLN. 

Yine tesadüfen Ele ataksi ile geldik. Daha da uygun fiyat olabilirdi zira taksi şoförü şehir içi yerine çevre yolunu kullanarak, epey geniş bir daire çizerek bizi getirdi. Otele geldiğimizde saat 23:00'ü geçiyordu, duş alıp cuppa yatak yaptık.😄 

9  Ağustos  2015 Pazar  

Varşova -Krakov ( 🚂 Tren yolculuğu) 

Sabah 08:00 olmadan uyandık. Duş, bavulları toplama ve harika kahvaltı büfemizle vedalaşma derken saat 09:00'dan önce hazırdık. 

🏨 🍳 💵 Otelimizin 3 kişilik kahvaltı dahil konaklama bedeli 478PLN yani ortalama günlük 80 USD. Avrupa için çok iyi bir rakam. Özellikle de kahvaltının harika ve otelin konumu sayesinde keşfettiğimiz parkın muhteşemliğini sayarsak bu oteli seçmiş olduğuma çok memnun oldum. Bu arada her ne kadar hiç kullanmasak da bize verilen 3 anahtar vardı. Biri ana kapı diğer ikisi ise her bir süit odanın. 

Otel - ana tren istasyonu arası taksi 23 PLN. Bu sefer nakit ödedik.

🚂 Tren istasyonuna 40 dakika önce varınca yakında tüm heybetiyle yükselen ve Polonya'nın en yüksek binası olan o ünlü Sovyet gotik binasının yanına gittik.

Trenimiz 09:50'de hareket ediyor. 10 no.lu vagon. 54/55/56 koltuk. Kompartıman formundaki trenimizde 8 koltuk var. Allahtan 6 kişiyiz. Şansımıza, bu sefer saatindeki tren klasik. Bu nedenle de eski tip, insanın etini kavuran kadifemsi koltukları var, klima yok. Her ne kadar nostaljik gözükse de bu sıcakta insana basıyor. Neyse ki tren hareket edince esinti hayat kurtarıyor.

Trende kahve 7 PLN. 

Günlüğümü yazıyorum, Arkan müzik dinliyor. Poyraz Simyacı'yı okumaya başladı. Bence bu kitabı okumaya başlamak için müthiş bir zamanlama. 

Çok güzel bir seyahat oluyor. Varşova'yı çok çok sevdik, hatta bayıldık, hepimiz... Hatıralarımızda çok güzel yer edecek, o kesin. Hele Poyraz'ın kenti gezerken tarih bilgisiyle mekan ve kişileri birleştirmesine bayıldım. Tam bir yaşayan tarih ve coğrafya dersi oluyor onun için, bizim için de tabii ki. 

🎫 Tren biletlerini Polrail üzerinden aldım. Krakow'a giden tren epey uygun fiyatta. 09:50'de hareket saat 13:00'ten önce Krakow'dayız. Fiyat 186 PLN vagon, 3 kişi...

Uluslararası treni ise epey düşünmek zorunda kaldım. Zira bütçesi epey yüksek. Ama bu sayede hem Krakow'da bir gecelemeniz  eksik olacağı hem de bize koca bir gün hediye edeceğini gözeterek gece trenini almaya karar verdik. Sonuçta Avrupa'da tren her noktada pahalı bir ulaşım aracı. Diğer taraftan ise çok rahat. Özellikle Poyraz, treni hareket kabiliyeti nedeniyle çok seviyor. Otobüs seçeneği çok uygun fiyatlara sahipti ama hem iki aktarma gerekiyordu hem de sabah 10'da başlayıp akşam 18:00 gibi Bratislava'ya varınca, tüm günü yolda geçirmiş olacaktık. 

🎫 🚞 🇵🇱 🇸🇰 Sonuç ne dersek...1488 PLN Krakow-Bratislava yataklı gece treni, 3 kişilik özel kompartımanda.

Krakow bileti online olarak düzenlendi. Uluslararasi bilette online kopya uygulaması yok. Krakow'a vardığımızda oradaki ofisten biletlerimizi alacağız.

Bu notları yazarken içimden "Aman Allah'ım. Bratislava biletimiz ne kadar pahalıymış." diye içimden geçirmiştim. Varşova hareketli trenimiz saat 12:40'ta Krakow'a vardığında ilk işimiz hemen tren garı ile entegre Galleria SVM 'nin içinden geçerek biletlerimizi alacağımız postaneye gitmek oldu. Kontrol amaçlı biletlere baktığımda faturanın 1458 yerine 513 PLN indirimle 975 PLN olarak düzenlendiğini gördüm ve tabii ki havalara uçtum. İndirim neredeyse 440 TL'ye karşılık geliyor. Bu şekilde de hem geceleme otel ücretini ödemiyor olmamız hem de bize kazandırdığı zaman gözetildiğinde bilet rakamı çok daha mantıklı bir hal alıyor.

Tren istasyonundayken, yarın katılacağımız ve nakit olarak ödeyeceğimiz tur için 220 USD daha bozdurdum ve karşılığında 638.97 PLN aldım.

🏨 Bu gece konaklayacağımız Pergamin Aparments eski şehrin kalbinde, tam meydana çıkan sokakta. Bracka 3-5 numara, 15 no.lu odamıza yerleşmeden önce oda ücreti olan 320,80 PLN'yi ödedim. Bu rakama kahvaltı dahil değil. 

🗺 Ayrıca yarın katılacağımız iki tur için üçümüze toplam 825 PLN ödedim, Kişi başı 275 PLN! 

Fiyatlara ayrı ayrı baktığımda Auschwitz için toplamda 435 yani kişi başı 145, Wieliczka Tuz Madeni için de toplam 390 yani kişi başı 130 PLN ödemiş olduk. Yarın bizi saat 07:10'da otelden alacaklar, akşam 19:00'da da yine otele bırakacaklar.

Sabah tren kalkıncaya kadar o kadar bunalmıştık ki otele gelir gelmez ilk iş duş almak oldu. Ailecek temizlenip paklandıktan sonra bir güzel kahve yaptık kendimize. Öğle yemeği için Arkan ile birlikte çıkarken Poyraz odada kalmak istedi. Biz de onaylanınca havalara uçtu.


🥘 Arkan ile meydanda biraz dolaştıktan sonra Dobra isimli bir yerde karar kıldık. Yemekte group denen bulgurla pişen, çömlekte servis edilen bir yemek seçtik. Arkan etli olanı ben ise kabaklı olanı seçtim. Ahşap bir platform üzerinde sunulan yemeğin hem görünümü hem de lezzetini beğendik. Ben greyfurt, Arkan ise Miroslav isimli 4 çeşitli Malt özünden bir bira istedi ve çok beğendi. 50 PLN hesap ödedik. Mekanın kapalı yerinin dekoruna ise ayrıca bayıldım, zaten burada tüm restoranlar çok estetik.

Turu ödeyince geriye çok az Zloty kaldığı için 20 USD daha bozdurdum.

Sabah, tur nedeniyle çok erken saatte yola çıkacağımız için kahvaltı edemeyeceğiz. Carrefour Express'ten sabah için 3 muz, 3 mandalina, 2 yeşil çay, 3 çikolata ve 1 kutu sakız aldım. USD olarak yaklaşık 16,33 USD yapıyor. PLN olarak 60. Fakat işlemi yapan çocuğun hata yapmış olabileceğini düşündüm. Çok yüksek bir rakam çünkü. O an farketmemişim ama şimdi düşününce kafama dank etti. Ya da belki de buralarda muz ve mandalina gerçekten pahalı olmalı. 😁 

Dönüşte buranın kapalı çarşısından geçip tüm ekip için şanslı para aldım. 20 adet. Bir baykuş figürünün gövdesine monte edilmiş şans parası. 

Carrefour'daki çocuğun günahını almışım. Meğerse hesap 24,90 PLN tutmuş dolar karşılığı 6,84. Ekibe aldığım hediyelerle bu fişi karıştırmışım. 

Otelimize uğrayıp Poyraz'ın aldım ve bu sefer de Arkan'ı bıraktım. Poyraz'a Arkan ile yaptığımız Old Town turunu yaptırıp ardından da Mc Donalds'a gittik. Mc Beef menü ve kahve için 23,50 PLN ödedik. 

🥯 Bu arada buralarda tıpkı bizim simitlere benzer simitler ve simitçiler var. Simitlerin bazısı susamlı bazısı da haşhaşlı. Ben denemek için susamlıdan aldım ve  tadını hem bizim simitlere benzettim hem de sevdim. Simit fiyatı da çok uygun. 1,5 PLN. 

Daha sonra gece yürüyüşüne çıktığımızda, sabahki kahvaltımız için de iki tane simit aldım. Aslında saat 19:00 gibi olduğunda tüm simitçilerin simidi aynen bizde olduğu gibi bitmişti. Gece yürüyüşünde bu simitçiyi arka sokaklarda buldum ve onda da çok az kalmıştı. 

🎵 Yürüyüşümüz esnasında bu bölgenin ilk Barok kilisesi olduğu söylenen oldukça ihtişamlı bir kilisenin önünde, harikulade akordeon çalan bir amcayı oturup hayranlıkla epey dinledik. Önce bir miktar bahşiş vermiştik ardından da 30 PLN verip CD'sini aldık Alexandria Amca’nın.



Yol boyunca müzik yapanlar, dans edenler çeşit çeşit. En çok seyirciyi ise çocuklar için onlarca dev köpük yapan bir genç çekiyordu. Seyahat etmek için para topluyormuş. Biz de 5 PLN ile katkıda bulunduk. Bu paraya Polonya'da 3 simit ya da iki top dondurma ya da 2 su ya da bir kahve ya da berry tart alması mümkün, yani hiç fena bir para değil. 😁 

Otele dönüşte Arkan acıktığı için Mc Donalds'a giderken biz de Poyraz ile Carrefour’a uğrayıp yeni keşfedip çok beğendiğimiz Aloe Vera ve Yeşilçaylı içecek ile 2 su aldık ve 8,60 PLN verdik. Poyraz'ı otele bıraktıktan sonra sokak müzisyenlerini dinlemek için ben tekrardan meydana gittim. İçim kıyıldığı için yakındaki bir marketten 3,55'e sandviç aldım, yere oturup müzisyenleri dinledim. Hava sıcaklığı ancak şu saatte makul bir seviyeye geldi, etraf keyifli. 

Gece yürüyüşümüz esnasında nehir kıyısına da gittik. Belgrad ya da Varşova'ya kıyasla burada nehir kıyısında yine de hayat var. 

Saat 24:00'ten önce yatmaya çalışıyoruz. Yarın 07:10'da Auschwitz turumuz başlıyor. Yarın sabah eşyalarımızı otelin emanetine bırakıp check out yapacağız. Zira yarın gece trende uyuyacağız. Tur dönüşünde duş alma fırsatımız olmayacağı için umarız çok bunalıp terleyeceğimiz bir gün yaşamayız.  

Sokak sanatçılarına 1-5 PLN derken her fırsatta bahşiş verdik, bu tür gösterileri İstanbul dahil dünyanın her yerinde sempatiyle karşılıyor ve çok seviyorum. Özellikle de sokak müzisyenlerinin şehri güzelleştirdiğini düşünüyorum. 

Yarın Polonya'da son günümüz. Oteli ve turu ödedik, kahvaltı alışverişimizi yaptık. Öğle ve akşam yemeklerimiz ve arada yiyip içeceklerimiz ile belki hediyelik olarak alacaklarımıza para harcayacağız, nakit olarak cebimizde 40 PLN kaldı. 

10  Ağustos  2015 Pazartesi   

Krakow- Varşova POLONYA ( 🚂 ) - Bratislava SLOVAKYA ( 🚂

10 Ağustos Pazartesi

Polonya'da son gün. Polonya söz konusu olduğunda akla ilk gelen, Yahudi soykırımının sembolü olan Auschwitz ve ardından da tuz madeni turumuz var bugün... diye başlamıştım güne. Devamı ise gerçek bir ters köşe

Dün akşam yatmadan önce akşam bizi BRATİSLAVA'ya götürecek trenin biletine baktığımda kalkış yerinin Varşova olduğunu gördüğümde tedirgin oldum. Arkan ise bu trenin mutlaka Krakow'dan geçeceğini söyleyerek beni rahatlatmaya çalıştı, Turumuz akşam saat 19:30 gibi bitecekti. Gelince hemen tren istasyonuna gider ve trenin Krakow’da olacağı saati öğreniriz diye düşünmüştük.

Bugünün gezi programı düşündüğümden farklı çıktı. Sabah önce Auschwitz ve Birkenau kamplarını gezdik. Hava o kadar sıcaktı ki gerçekten de orada yaşananları, güneşin bedenimizde yarattığı fiziki zorlama ile daha iyi anlıyor gibiydik. Yıllardır “Eğer Polonya'ya gidersem, toplama kamplarını görmek istemem.” derdim. Bugün. "Gelmesem de olurmuş", "Gelmeseymişiz." diye düşündüm. Birinin buraya gelip "İyi ki gördüm" demesi imkansız. Fotoğraf çekmek bile tuhaf geliyor insana. Kim, içinde 1.5 milyon insanın derin bir mühendislik ve sistematik iş akışı içinde, proje gibi öldürüldüğü bir yerde hatıra fotoğrafı çektirmek isteyebilir! Böyle bir yerde fotoğrafta gülümsemek mümkün olabilir mi? 


Biz kampın ardından Tuz Madeni turu da almıştık. Meğerse kampın ardından önce şehre dönülüyormuş. Saat 14:00 gibi Krakow'daydık. 15:15'te tuz madeni için buluşacağımız durakta turun aracından indik.

Mc Donalds'ın Barbican'a yakın, alt katları sanki bir mahzen havasında olan şubesinde serin serin öğle yemeğimizi yedikten sonra hala 1 saatimiz kaldığını gözeterek tren biletimizi gösterip Krakow'dan bineceğiniz saati iyice anlamaya karar verdik. Eğer tren takribi 23:00 gibi burada olacaksa otelin emanetine bıraktığımız eşyalarımızı o vakte kadar almamıza gerek kalmayacaktı. 

Krakow Glowny Tren İstasyonu'nun Müşteri Hizmetleri’ne gittiğimizde ise hayatımızın şokunu yaşadık. Biletimiz Varşova'dan hareket eden trene aitti ve Krakow'da durmuyordu. Krakow'da duran trende ise bu gece için yer yoktu.  Görevli bayan bize gece 21:50'de tren geldiğinde kondüktör ile görüşüp durumumuzu anlatabileceğimizi söyledi ama sonuçta kondüktörün insafına kalan bir durumdu. Hayır dese otel arayıp ertesi sabah için tren ya da otobüs bileti bakmak gerecekti. Evet dese gece boyunca mülteci gibi koridorda uyuklayacaktık per perişan. Üstelik biletimiz iade alınmayan türdenmiş. Bu durumda geriye tek seçenek kalıyordu, Varşova tenini yakalamak. Tuz madeni turunu iptal edip otelden eşyaları alıp Varşova’dan kalkacak treni yakalayabileceğimiz tek sefer olan 16:00 için biletimizi aldık; 315 Euro ödedik. Görevli bayan bize indirimli aile bileti kestiğini söyledi. Eşyalarımızı almak için otele döndüğümüzde saat 15:00'ti ve tuz madeni turumuzun hareket saatine 15 dakika kalmıştı. Durumu anlatmamıza rağmen bize normal prosedür gereği sadece turun yarı parasını ödediler. Bu durum canımızı sıksa da zararın neresinden dönülse kârdır, Tuz Madeni de ayrıca kısmet değilmiş diyerek tren istasyonuna doğru yola koyulduk. 

5 no.lu terminalden yola çıkacak olan trenimize geldiğimizde müşteri hizmetlerindeki bayanı orada buldum. Nedeni ise meğerse telaştan Varşova-Bratislava biletlerimizi masasında bırakmışız. O da vermek için bizi bineceğimiz kompartımanın başında bekliyormuş. Sarılarak teşekkür ettim. Gerçekten de beterin beteri var. Bir de Varşova'ya varıp bileti bulamamak vardı. Düşünmek bile istemiyorum. 

Trene binmeden heyecan içinde 1 su ve 2 kahve aldım. 14,50 PLN.

Allahtan bu trenimiz çok modern. Koltuklar gıcır, klima süper. Tam arkamızda oturan Güney Afrika'lı çiftle gayet keyifli ve içimizi ısıtan bir sohbet içine girerek normal ayarlarımıza döndük. Yolculuk esnasında bir içecek de trenin ikramıymış. Ben tercihimi kahveden yana kullandım. Arkan çay, Poyraz da son dönem favorisi olan yeşil çaydan aldı. 

Bu arada Poyraz dünkü Varşova-Krakow yolculuğu esnasında Simyacı'yı okumaya başladı ve neredeyse kitabın üçte birini geride bıraktı. Büyük ihtimalle de bugün bitirir.  Şu anda kitabı okuyor.

Varşova Tren İstasyonu’na yaklaşırken Chopin çalmaya başladı, çok hoş. Saat 18:30 gibi Varşova'daydık. Trenden iner inmez danışmaya gidip trenimizin kalkış terminalini (3) ve ismini teyit ettirdik. Trenin üzerinde Wien Praha Budapest yazacakmış. Yani Bratislava yazmayacak. 

Tren için 2 saatimiz var. Kalan süreyi tam istasyonun karşısındaki Galleria'da geçirmeye karar verdik. Sabun baloncuğu şeklinde son derece modern, aydınlık ve mimari açıdan çok estetik bir AVM. Poyraz'ı wi-fi bağlantısı ve mini ipad'i ile başbaşa bırakıp 😁 Arkan ile katları, mağazaları turladık. NewYorker isimli ve çok sayıda Türk malı ürün içeren bir mağazadan kendime 3, Poyraz'a da 1 tişört aldım. Hesap 75,70 PLN. 

Akşam yemeğimizi yine AVM yemek katında yer alan bir makarnacıda şarap eşliğinde yedik. Spagetti bolonez, şarap ve salata; çok nefisti.

Geriye kalan Zloty'leri ( 227,88 ) 54 Euro'ya çevirttim. Kalan birkaç Zloty'yle de su ve çikolata aldım.

🚂 Varşova-Bratislava ( Gece Yataklı Tren)

Trenimizde 355 no.lu vagondayız; 22, 24 ve 26 No,lu koltuklar bizim. Burası 3 kişilik bir kompartıman ve yataklarımız hazırlanmıştı. Odada 3 su ve su bardağı, 3 çikolatalı kurasan ve kapalı poşet içinde 3 sabun ve havlumuz vardı. Koridordaki tuvaletin içinde çok temiz bir duş alanı da olduğunu keşfetmek bizim için cennet müjdesi gibiydi. Yıkanıp paklandık, şükürler olsun. Hayatımda altına girdiğim en güzel ısıda ve dinlendirircilikteki su buydu. Dün geceden beri o kadar gerilmiş ve havanın da etkisiyle o kadar terleşmiştim ki bu su bana tarifsiz bir rahatlık hissi verdi. 

Bu arada kondüktör sabah içecek olarak ne istediğimizi sordu, saat tam 05:00 te yani durağımıza yarım saat kala bizi uyandıracak ve içecek tercihimiz olan kahvelerimizi getirecekmiş. Bu kadar yorgunluktan sonra böyle bir hizmet almak ruhuma iyi geldi. Zira bir de sabah uyanamayıp durağımızı kaçırma endişemiz vardı. Uyandırma hizmeti sayesinde bu kaygıya da yer kalmadığı gibi üstüne bir de ikram sabah kahvesi, kaymaklı kadayıf durumu yarattı.

Kondüktör trende bize bir makbuz bıraktı. Üzerinde 230,58 + 546,56 PLN yani 54 +128 Euro yazıyor. Krakow'dan bileti alırken fatura üzerinde hizmet bedeli dahil 975 PLN yazıyordu. Bir ara Polrail'e yazıp tahsilat rakamında düzeltme istemeliyim. 

Saat 22:00 gibi mis gibi serinlemiş, temizlenmiş, kaygıları geride bırakmış ve rahatlamış bir şekilde yıldızları izleyerek uykuya daldım. Saat 05:00 gibi Miro'nun telefonu ile uyandım ve trenin gitmediğim farkettim. Meğerse trenimizde 2 saat rötar varmış. Anladığım kadarıyla aslında en başta almak istediğim treni yani Krakow-Bratislava'yı almış olsaydım şu an o trenden içinde bulunduğumuz trene aktarma yapacaktık. Miró bizim son dakika yaşadıklarımızı bilmediği için Krakow rotasındaki trenin saatlerini kontrol edip gecikme ve aktarmanın farkında değilsek diye bizi uyarmak istemiş. Açıkcası eğrisi doğrusuna denk gelmiş oldu. Eğer o trende olsak sabahın köründe uyanıp tren değiştirmeyi bekleyip bir de 2 saat arada kalacaktık. Bu sayede Poyraz'ı uyandırmayı 2 saat öteledik. Biz de tekrar uyuduk. Saat 07:00'de mis gibi kahvelerimiz geldi. Miro'larda bizi muhteşem bir kahvaltının beklediğini bildiğimiz için kruvasanlarımıza dokunmadık bile. 

POLONYA’YA VEDA

Polonya, aynı anda hem müthiş bir huzuru hem de son derece rahatsız edici anları bir arada yaşadığımız ve finali de huzur içinde noktaladığımız bir ülke oldu. 

İnanılmaz bir huzurdu orası. 

İnanılmaz bir huzursuzluktu Auschwitz. 

Yanlış tren bileti aldığımı farkettiğimde hissettiğim duyguyu tarif etmem imkansız. Bugüne kadar eşim ve oğlumla 50’den fazla ülkeyi gezdik. Yüzlerce uçak, otobüs, tren ve gemi bileti aldım. Bugüne kadar  tek bir yanlışlık olmamıştı. Hala o bileti nasıl yanlış alabildiğimi bilmiyorum. Sonuçta işler yoluna girdi. Bunun tamamen Tuz Madeni ile ilgili olduğuna inanıyorum. 😁 Zira yıllardır Türkiye’de de Tuz Gölü’ne defalarca gitme girişimime karşın hep bir engel çıktı. Hala gidebilmiş değilim. 

Sonuç olarak Polonya hem huzurlu hem aksiyonlu bir ülke. 

İyi ki gitmişiz.