Bugünün
nesli tükenmek üzere olan komünist ülkelerinden biri
Laos...
Tayland-Kamboçya-Vietnam
seyahatinin ucuna, tamamen mühendis kafası ile “kıt kaynakların efektif kullanımı”😊 şeklinde
ve o kadar yol gitmişken diyerek eklemiştim bu ülkeyi. Seyahatin ana çatısını kurup
ince işini işlemeye başladığımda ise neredeyse en çok iple çektiğim ülke haline
geldi. Özellikle Luang Prabang’ta, sabahın sisi içinde tapınaklarından çıkan
binlerce Budist rahibin, turuncu bir nehir gibi sokaklardan aktığı anları zihnimde
o kadar çok kurmuştum ki!
Evvelinde
ise, zamanlama olarak 2009 sömestirine denk gelen seyahatimizin akışını hatırlatayım.
Bu seyahatimizde diğerlerinden farklı olarak üç değil dört kişiyiz. Eşim, ben,
oğlum ve kadim arkadaşımız Metin. Sadece Laos kısmında ise sayımız tekrar üçe düştü.
Bunun hikayesi ise günlük notlarımda:
1.
Gün, 23 Ocak Cuma : Türkiye İstanbul - Tayland Bangkok(uçak)
2.
Bangkok -Aran (Taksi)
3.
Aran Tayland-
Siem Reap Kamboçya (Taksi)
4.
Siem Reap (Angkor Wat)
5.
Siem Reap - Phnom Penh ( otobüs)
6.
Phnom Penh Kamboçya- Saigon-Vietnam (otobüs)
7.
Saigon-Mekong Deltası-Saigon (Ho Chi
Mihn City)
8.
Saigon-Hanoi (uçak)
9.
Halong Bay
10.
Halong Bay-Hanoi
11.
Hanoi
12.
Hanoi Vietnam- Luang Prabang - Laos
(uçak)
13.
Luang Prabang
14.
Luang Prabang-Viantiane (uçak),
Viantiane Laos - Tayland sınırı-Bangkok(tren)
15.
Bangkok
16.
Bangkok
17.
Gün, 8 Şubat 2009 Pazar: Bangkok Tayland -İstanbul Türkiye (uçak)
NEREDE:
Güneydoğu
Asya’da bulunan ülke, batısında Tayland, güneyinde Kamboçya, kuzeyinde Çin, batısında
ise Vietnam ile komşu. Bu tür denize kıyısı olmayan ülkelere İngilizcede “landlocked”
yana kilitlenmiş deniliyor. Öyle olunca da benim ister istemez bu tür ülkelere
karşı bir sempatim var. Yani bir tür mağduriyetlerine karşı şefkat. Denizleri
yok, yazıkkkk😊
Gidelim, gezelim de üzülmesinler, şeklinde.
Türkiye
ile kıyaslandığında alan olarak yaklaşık %30’u kadar olan Laos, nüfus olarak
ise sadece %9 oranında, sakin bir ülke.
BAŞKENT: Viantiane
YÖNETİM
BİÇİMİ:
Resmî
aldı Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti olan ülkenin yönetimi sosyalist tek
partili cumhuriyet.
KISA
TARİHÇE:
Laos’ta
yaşayanların, buraya 8-10 yüzyıllarda Çin’den gelen ve Tay yani bugünkü Tayland
halkının bir kolu olduğu kabul edilir. Bölgenin ilk devleti ise Khmer İmparatorluğu’nun
desteği ile 1354 yılında kurulan ve 18. Yüzyıla kadar hakimiyetini sürdüren Lan
Xang yani Milyon Fil Krallığı. Bir dönem Siyam Krallığı’nın egemenliğine giren ülke
daha sonra Vietnam ve Kamboçya ile birlikte bölgedeki Fransız sömürge alanına
dahil olur. Ta ki 19 Temmuz 1949’a kadar. Bu tarihte kısmı bağımsızlık kazanır.
Vietnam
tarihçesinde de belirttiğim gibi Fransızların bölgeden çekilmesinin ardından 1954 yılında, Cenevre Antlaşması ile Laos,
Kamboçya, Güney ve Kuzey Vietnam olarak bölgede 4 bağımsız devlet kurulur.
Vietnam
Savaşı süresince Amerika, Vietnam’a destek verdiği gerekçesiyle zaman zaman
Laos’a da saldırır ve ülke oldukça zor zamanlar geçirir. Savaşın sona ermesinin
ardından ise 1975 yılında Laos’ta komünist bir rejim kurulur.
DİL:
Lao,
( Eski Fransız sömürgesi olması nedeniyle Fransızca da hala yaygın olarak
kullanılıyor.)
DİN:
%65
Budist, %30 yerel inanışlar, kalan çok küçük yüzde ise Müslüman, Hıristiyan ve
ataist.
Vize
gerekiyor. Hatta değişiklik olmadıysa yeşil pasaportlular için dahi
gerekiyordu. Biz vizeyi ülkeye ulaştığımızda havaalanında almıştık. Fakat bu
bile zaman zaman değişebiliyor; zira evvelinden alınması gereken dönemler de
oldu. Bu nedenle seyahat zamanı en güncel uygulamayı kontrol etmek şart. Zira
bizden birkaç sene sonra “kapıdan alınıyor” duyumuyla giden bir arkadaş o
tarihte değişen uygulama nedeniyle ülkeye alınmamış yani resmen kapıdan geri gönderilmişti.
Gitmeden önce iyice sorup öğrenin.
PARA:
LAK
olarak kısaltılan Lao Kip’i tıpkı Vietnam parası Dong ve Kamboçya Rieli gibi
bol sıfırlı.
1$=
9.110 LAK
1TL=1.418
LAK
NERELERİ
GEZİLİR?
Tropikal
muson iklime sahip ülke Mayıs-Kasım arası bol yağış alıyor. Aralık-Nisan arası ise
kurak mevsim. Dolayısıyla seyahat zamanının hem sıcaklık hem de yağış gözetilerek
kurak mevsimde yapılması seyahat konforunu ve kolaylığını artıracaktır.
Bizim
seyahatimizde iki ziyaret noktamız vardı.
- İlki Luang Prabang
- Diğeri ise başkent Viantiane.
Eğer
zaman kısıtlı ise muhakkak gidilmesini tavsiye edeceğimiz yer kesinlikle Luang
Prabang olacak. Her sabah gün doğarken binlerce rahibin halk tarafından sunulan
yemek ikramlarını almak için tapınaklarından çıkıp şehrin sokaklarından turuncu
bir nehir gibi akışını izlemek, bu dünyadaki en etkileyici ritüellerden birisi.
Milyon Fil ülkesindeki Bin Rahip töreni, gerçekten de kaçırılmayacak bir
deneyim.
NE
YENİR? NE İÇİLİR?
Ülkenin
mutfağının hem komşuları Tayland ve Vietnam, hem de bir dönem sömürgesi olduğu
Fransızlardan etkilendiğini belirtelim.
Baharatı
bol noodle çorbaları, haşlanmış pirinçle sunulan baharatlı et yemekleri en
sevilenler.
Ayrıca
tatlılarda da bolca tropik meyve ve süt görebilirsiniz.
Benim
dikkatimi ise en çok acı ve tatlının birlikte kullanımı çekti. Sevene lafım yok
ama ben nedense bu acı-tatlı ortak yapımlarını sevemedim gitti. Acı soslar bile
içine yanlışlıkla reçel konmuş gibi. O nedenle masadaki sosları yemeğe boca
etmeden önce bir kaşığın ucuna azıcık koyup lezzet testi yapmanızı öneririm.
Aksi halde, yiyebileceğiniz bir yemek bile bu tür bir tat karışımını sevmiyorsanız
eğer sosladıktan sonra mundar olabilir.😝
Artık
yola çıkabiliriz. Bundan sonrasında günlük notlarıma emanetsiniz.
YOLCULUK GÜNLÜĞÜ
3 Şubat
Salı 2009 ( Hanoi Vietnam - Luang
Prabang Laos, uçak)
(
Laos’a gitmek epey maceralıydı. O nedenle filmi biraz geriye sarıp önce Vietnam’ın
başkenti Hanoi’ye dönelim.)
Havaalanına
gitme vakti geldi. Her noktada daha da ağırlaşan sırt çantalarımızı taksiye yükleyip
1 saat uzaklıktaki havaalanının yolunu tuttuk. Uzaklığı nedeniyle bu hatta çalışan
taksiler ayrı. Sadece havaalanına gidip geliyorlar. Uçağımız 18:30’da Laos’un
Luang Prabang şehrine uçuyor. Yolu yarıladığımızda, Arkan ve Metin Saigon’dan
aldığımız yerel sanatçılara ait orijinal resim rulolarını otelde unuttuklarını farketti.
Seyahatimizin bütçesiyle orantıladığımızda önemli bir para ödediğimiz resimleri
almak için Metin taksiyi durdurdu ve karşı şeride geçip otele geri döndü.
Uçağı
kaçırmasın, geldiğinde işlemleri pratik olsun diye onun eşyalarını da bizim üzerimizden
check-in’e sokmaya karar verdik. Bu nedenle de hem eşyalarını hem de
pasaportunu almıştık. Son dakikada yetişeceği malum olduğu için en azından
bagajsız doğrudan geçiş yapar diye düşündük. Bu noktada bizi bekleyen esas sürprizden
ise habersizdik.
( Otelde unuttuğumuz tablolar şimdi evimizi süslüyor. Aşağıdaki fotoğraflar bu tablolara ait. )
Belki Metin için o yokken dahi check-in yapabiliriz diye tüm pasaportları uzatınca görevli bir pasaportu geri çevirdi. Metin’inkini şimdi check-in'e almayacaklarını düşünürken uzattıkları pasaport Arkan’ınkiydi. 1 Ağustos 2009 tarihinde dolacak pasaport süresi nedeniyle sorun olduğunu söylediler. Laos en az 6 ay istiyormuş. (Dünyadaki diğer ülkeler gibi😊) Arkan’ın pasaport süresi ise 6 aydan 3 gün azalmıştı. “Nasıl olur? Vietnam bize ayın 7’sine kadar vize verdi. O da 6 aydan 7 gün eksik oluyor. Üstelik Laos’ta sadece 2 gün kalacağız. 7 Şubat’ta Bangkok’tan İstanbul’a dönüş biletimiz alındı.” dememize, “Biz bir aileyiz, bizi ayırmayın.” diye sızlanmamıza rağmen “kural kuraldır” dediler. Yine de çok rica ettik, bizi kırmayıp birilerine sormaya karar verdiler. Yarım saat sonra “ Hayır” yanıtı geldi. Ben inanmak istemiyorum. Yeryüzünde o kadar ülke arasında Laos’ seçmişiz, gelmişiz kapısına ve alınmıyoruz. Motomot düşünüyorlar, biraz inisiyatiflerini kurcalayalım diye bir girişimde daha bulundum. “Bakın otelin parasını ödedik. Luang Prabang’tan başkent Viantiane’ye uçak biletinin parasını ödedik. Luang Prabang’ta fil safarisi aldık, parasını ödedik. Biz çalışan insanlarız. Sizin ülkenizi seçip birikimlerimizi size vermişiz. Paramızı da ödemişiz. Şimdi nasıl ben eşimi, oğlum babasını bırakıp gidelim. Gitmezsek de o kadar para ne olacak?” diye sızlandım. Kadın görevli bir tur daha görüşmeye ikna oldu. Fakat sonuç yine “0”. Bu arada Metin geldi. Artık 5 dakika içinde uçağa binmezsek hiçbirimiz binemeyecek. Arkan haliyle çok şaşkın. Sabah bir ara bana aslında Laos’a gitmek istemediğini ben istediğim için gidiyor olduğunu söylemişti. Ben ise üzüntülü bir şekilde bir taraftan da eşime “Allahtan başka bir şey isteseymişsin olacakmış” diye sitem ediyorum. Oğlumuz Poyraz ise hem ağlıyor hem de “Babamı bırakmak istemiyorum ama fil safarisine gitmeyi de çok istiyorum” diye sızlanıp duruyor.
( Otelde unuttuğumuz tablolar şimdi evimizi süslüyor. Aşağıdaki fotoğraflar bu tablolara ait. )
Belki Metin için o yokken dahi check-in yapabiliriz diye tüm pasaportları uzatınca görevli bir pasaportu geri çevirdi. Metin’inkini şimdi check-in'e almayacaklarını düşünürken uzattıkları pasaport Arkan’ınkiydi. 1 Ağustos 2009 tarihinde dolacak pasaport süresi nedeniyle sorun olduğunu söylediler. Laos en az 6 ay istiyormuş. (Dünyadaki diğer ülkeler gibi😊) Arkan’ın pasaport süresi ise 6 aydan 3 gün azalmıştı. “Nasıl olur? Vietnam bize ayın 7’sine kadar vize verdi. O da 6 aydan 7 gün eksik oluyor. Üstelik Laos’ta sadece 2 gün kalacağız. 7 Şubat’ta Bangkok’tan İstanbul’a dönüş biletimiz alındı.” dememize, “Biz bir aileyiz, bizi ayırmayın.” diye sızlanmamıza rağmen “kural kuraldır” dediler. Yine de çok rica ettik, bizi kırmayıp birilerine sormaya karar verdiler. Yarım saat sonra “ Hayır” yanıtı geldi. Ben inanmak istemiyorum. Yeryüzünde o kadar ülke arasında Laos’ seçmişiz, gelmişiz kapısına ve alınmıyoruz. Motomot düşünüyorlar, biraz inisiyatiflerini kurcalayalım diye bir girişimde daha bulundum. “Bakın otelin parasını ödedik. Luang Prabang’tan başkent Viantiane’ye uçak biletinin parasını ödedik. Luang Prabang’ta fil safarisi aldık, parasını ödedik. Biz çalışan insanlarız. Sizin ülkenizi seçip birikimlerimizi size vermişiz. Paramızı da ödemişiz. Şimdi nasıl ben eşimi, oğlum babasını bırakıp gidelim. Gitmezsek de o kadar para ne olacak?” diye sızlandım. Kadın görevli bir tur daha görüşmeye ikna oldu. Fakat sonuç yine “0”. Bu arada Metin geldi. Artık 5 dakika içinde uçağa binmezsek hiçbirimiz binemeyecek. Arkan haliyle çok şaşkın. Sabah bir ara bana aslında Laos’a gitmek istemediğini ben istediğim için gidiyor olduğunu söylemişti. Ben ise üzüntülü bir şekilde bir taraftan da eşime “Allahtan başka bir şey isteseymişsin olacakmış” diye sitem ediyorum. Oğlumuz Poyraz ise hem ağlıyor hem de “Babamı bırakmak istemiyorum ama fil safarisine gitmeyi de çok istiyorum” diye sızlanıp duruyor.
Sonuçta Metin, ben ve oğlum programı planladığımız gibi sürdürmeye yani Laos uçağına
binmeye, eşimle de 2 gün sonra Bangkok’ta buluşmaya karar verdik. Sonuçta
istemediğimiz bir şekilde de olsa eşimin de dilediği oluyor, aslında gitmek
istemediği bir yere bunu planlamasa da zaten gidemiyordu. Tabii ki son dakikaya
kaldığımız için tüm eşyaları da uçağa taşımak zorunda kaldık.
Saat
20:00 civarı Luang Prabang’a vardık. Vize için normalde 30 $ veriliyor ama
18:00’den sonra 5$ fazla mesai ücreti alınıyormuş. 😊Poyraz için ücret alınmadı. Bir taksi
tuttuk. Daha doğrusu sıraya giriyorsun. Sıramız geldiğinde bindiğimiz araç (hepsi
öyle) üstü açık bir kamyonet. Arkaya kasayı çevreleyen bankvari koltuk konulmuş,
püfür püfür gidiyorsun.
Otelimiz o kadar küçük ki ev demek daha doğru. Alt ve üst
katında ikişerden toplam 4 oda var. Allahtan odalarımız çok güzel. Tam Lao
mimarisi.
Eşyaları
odaya bırakır bırakmaz hemen Arkan’ı aradım. Ne yazık ki 6 ay davası nedeniyle
onu bizim uçuşun ardından Tayland uçağına da almamışlar. Daha doğrusu koskoca
başkent havaalanında bilet satış ofisi yok. Kös kös Hanoi’ye dönmek zorunda
kalmış. Yine günlerdir kaldığımız Phuc Loi
Oteli’ne (Şanslı ve Mutlu😃) dönmüş. İşin komik tarafı Metin o
kadar son saniyede yetişti, resimleri almak için otele gidip riske girdi, taksi
parası verdi fazladan. Oysa zaten Arkan dönmek zorunda kaldı. Ben yine de Hanoi’deki
tapınakta yerel dilde yazdırdığı “Şanslı” yazısını unuttuğu için bunları yaşadığımıza
inandım. Daha en başından resimleri ve yazıyı yanımıza alsaydık belki şansımız
dönerdi. Bu arada bu sabah Laos ile ilgili yorumu haricinde bir de “Artık Hanoi’den
çok sıkıldım” demişti. Büyük lokma yiyip büyük konuşmamak gerek. ☹️
Metin
ile odalarımıza yerleştikten sonra hemen bir internet kafe bulduk. Ben seyahat
acentasına mesaj gönderip eşimin durumunu açıkladım ve yarınki programda eşimin
yer alamayacak olması nedeniyle ücret iadesi istedim. Tüm ödemeyi rezervasyon
anında kredi kartından yapmıştım.
Mesaj
işini hallettikten sonra da biraz kenti gezdik. O kadar güzel ki eşimin
gelememesi hem içimi sızlattı hem de biz vazgeçmeyip geldiğimiz için çok memnun
oldum. Bu geziyi planlamaya başladığımda önce sadece bu kadar yakınına gelmişken
burayı da bırakmayalım diye programa aldığım ülke, araştırmalarım ilerledikçe görmeyi
en çok merak ettiğim yer haline gelmişti. Özellikle de burası, Luang Prabang. O
kadar başka bir yer ki. Çok güzel ve huzurlu. Nefis restoranlar var. Tüm
binalar en fazla 2 katlı. Uzun bir ana caddesi ve her iki tarafta ana caddeye
bir sıra paralel sokakları var. Burası her iki yanından da nehir geçen uzun bir
burun gibi düşünülebilir. Dar ama uzun bir yerleşim.
Ana
cadde, sabahın ilk saatlerinde budist rahiplerin yemek yürüyüşüne şahit oluyor.
Bizim otelimiz de bu anayolun bir alt sokağında, 20 metre aşağısında sadece. Bu
konumda bir otel bulmak için günlerce uğraştım. O kadar doluydu ki her yer. Artık
neredeyse yer bulamayacağımızı düşünmeye başlamıştım. Otelimiz genel itibariyle
imkanlarıyla kıyaslandığında en pahalı otel konumunda. Gerçi otel bile denemez,
daha çok pansiyon havasında. Üstelik kahvaltı bile yok. Yine de yer bulabildiğimize
şükrediyorum. Otelimizin adı Sopha Hotel. Resepsiyondaki çocuk çok iyi İngilizce
bilmese de çok güleryüzlü.
Gece
kısa da olsa ana caddeyi dolaşırken kulağımıza Türkçe çalındı. Meğerse Anadolu Üniversitesi
öğrencileriymiş. Varuna Gezgin çalışanları. ( www.varunagezgin.com ) Gezilerimi hazırlarken iki ana kaynağım var. Biri Dünyaca
ünlü Lonely Planet, diğeri ise hemşehrimin sitesi olan Varuna Gezgin. Hatta bu
seyahat için de göz atmıştım. Gençlerle karşılaşmak çok hoşuma gitti. Dünya küçük.
🌏
4 Şubat
2009 Çarşamba (Luang Prabang )
Saat
06:00 gibi uyanıp bir üst sokağa yürüdük. Bizden önce gelip beklemeye başlamış bir
Hollandalı genç ile sohbet etmeye başladık. Onlar, bu tören için satış yapan
kadınlardan hasır bir kap içinde pirinç almışlar. Rahipler geçerken onlara
yiyecek sunmamız gerektiğini söyledi. Çiçek de verilebilirmiş. Eğer yiyecek aldıysanız
aldığınız kadın sizin için kaldırımın üzerine mat benzeri bir yaygı seriyor.
Biz de bir sepet pirinç aldık. İçinde bildiğimiz haşlama pirinç var. Yağsız,
tuzsuz. Birazdan uzaktan rahipler görünmeye başladı.
Gün de yeni yeni ışıyor.
Gencecik çocuklar. Burada aynen askerlik gibi belirli yaşa gelen çocuklar 3
hafta tapınağa gidiyor.
Sabahları bu yürüyüş esnasında omuzlarındaki askılarla
taşıdıkları kaplara halktan topladıkları yemeklerden dolduruyorlar. Ne
toplarlarsa paylaşarak yiyorlar. En son öğleden sonra 15:30’da yemek yiyorlar.
Bu toplanan yiyecekleri gün boyunca yetirmeleri gerekiyor. Önce 10-15 kişilik
gruplar halinde farklı tapınaklardan çıkıp yürümeye başlayan çocuk budistler
bir süre sonra günün iyice ışımasıyla adeta bir karınca sürüsü halini almaya başladılar.
Siz deyin 500 ben diyeyim 1000 tane turuncu giysili Budist ip gibi dizilmişler.
Yemek kordonunun önünde nazikçe eğilip yiyecek verenlere kaplarını açıp, yiyeceği
aldıktan sonra bir sonrakine, bir sonrakine şeklinde devam ediyorlar. Ben de
birer lokmacık birer lokmacık elimdeki pirinci bitirinceye kadar önümden geçenlerin
kaplarına koydum. Çok da kibar ve utangaçlar. Eğer ben elimle yiyecek uzatmıyorsam
asla kaplarını açıp beklemiyorlar. Yani istemek yok, biz sunarsak alıyorlar.
Biz
tesadüfen törenin başladığı rotanın başına yakın bir yerde konuşlanmışsız.
Rahipler ip gibi iyice kalabalıklaşınca ve pirincimizi de bitirince yerimizden
kalkıp ilerleyen bu turuncu ipi takip etmeye başladık. Ben ne yazık ki fotoğraf
makinemin şarjı bitmek üzere olduğu ve şarj aletim de Arkan’da kalan çantada
olduğu için o kadar düşüne düşüne fotoğraf çekiyorum ki. Adeta bu küçük
budistlerin yemek diyeti gibi fotoğraf diyeti yapıyorum. Oysa önümde dünyada
sayılı görebileceğim olaylardan biri vuku buluyor ve ben çatır çatır fotoğraf çekmeyi
dilerken fil safarisine de yetsin diye “Sophie’nin Seçimi” şeklinde fotoğraf çekiyorum.
Bu arada hafıza da doldu dolacak. Arada birbirine benzer ya da lüzumsuz çektiğim
fotoğraflardan eledim ama daha fazla gerilere de gidemiyorum. Malum bu da pil
yiyen bir işlem. Adeta “sen kocanı bırakır mısın al işte...” diyen bir durum.😇
Allahtan yanımda Metin var da benim çekemediğimi söylüyorum, o çekiyor. Yine de
benim gözümle görüp denklanşöre kendi basmam gibi değil ama yine d anı işte.
Tabii
ki bu erken saatte kalkınca etrafı da ilk kez gündüz gözüyle görmüş ve biraz da
gezmiş olduk. Köşebaşında bizim döner pilavcıların tezgahına benzer bir
tezgahta sandviç hazırlayan bir kadın gördük. Yan dükkandan aldığı elektrikle çay-kahve
de yapıyor. Hemen güzel bir peynirli sandviç ve kahve aldım. Burada kahveyi özellikle
“black” istemezseniz doğrudan süt katılmış olarak geliyor. İçine katılan süt de
aslında kıvamlı ve şekerli bir süt. Benim gibi şekerin zerresini çayına
kahvesine koymayan birisi için içimi mümkün değil. Kahvesi güzel ama şekeri
nedeniyle içemedim. Fakat sandviç nefisti. Seyahat programında en heyecanla
beklediğim kısmı görmüş oldum. Arkan gelebilse eminim O da çok beğenirdi.
Aynen
Halong gezisi öncesinde olduğu gibi bu sabah da fil safarisi için birisi bizi
gelip alacak mı diye heyecanla bekliyoruz. Ben kocamı, oğlum babasını, Metin de
kadim dostunu bırakıp gelmiş bu program uğruna.
Neyse
bir kez daha internet kanalıyla yaptığımız bir işlem daha pürüzsüz bir şekilde
halloldu. Şöför ve rehberimiz saat 08:30 gibi bizi aldılar ve yaklaşık 45
dakika uzaklıkta orman içinde bir alana götürdüler.
İçinden
nehir geçen güzel bir ormanlık alandayız. Fil sıramızı beklerken yaşlı bir fili
muzla besledik. Oğlum bayıldı.
Kamboçya’da Angkor Wat tapınak alanında, gün batımı
zamanı oğlumun sadece 20 dakikalığına binebildiği file şimdi 1,5 saat kadar
binip orman içinde dolaşacak, nehirden geçeceğiz.
Oğlumla
ben bir file Metin de tek başına ayrı bir file bindi.
Tabii ki filin sürücüleri
var. Bir süre sonra çocuk istersek yer değiştirebileceğimizi söyledi.Poyraz çok
hevesliydi, hemen yer değiştirip filin kafasına oturdu. Nehirde giderken bir
ara suyun sığlaştığı bir noktaya geldiğimizde ben de cesaretimi toplayıp oğlumun
yanına geçtim. Böylece neredeyse 1 saat filin kulaklarına yakın yolculuk ettik.
Filin
bu kadar yüksek olduğuna inanamıyorum. Bazı yokuşları inerken neredeyse yere
paralelmişiz gibi hissettim. Bazen çok hızlanıyor gibi geldi. Çok yavaştı ama
yavaşlık içinde birden hızlanınca sanki 100 küsürle gidiyormuşsunuz duygusuna
kapılıyorsunuz. Bir hayvana ve böylesine güzel bir doğaya bu kadar yakın olmak
gerçekten olağanüstü.
Eşimin
“Laos’a gitmeyi hiç istemiyorum, sen istiyorsun diye gidiyorum.” lafını hiç dememiş
olmasını ve şu an bizimle olmasını dilerdim. Bazen evren bir şeyi çok istersek bize
yardım eder. Eğer dün buraya gelmeyi çok istiyor olsaydı 6 aydan 3 gün az
pasaport konusu bir şekilde tolere edilebilirdi, buna inanıyorum.
Neşe
içinde fil safarimizi tamamlayıp, inince teşekkür olarak filimize bir sürü muz
verdik.
Öğle
yemeğimizi de nehre bakan bir tepede, olağanüstü bir manzara eşliğinde yedik.
Yemekler gayet güzel. Burası uzun yıllar Fransız sömürgesi olmuş. Fransız yaşam
tarzı ülkeye sinmiş. Yemeklerde bunu görmek mümkün.
Yemek
sonrası yaklaşık 3 saat sürecek orman yürüyüşümüze başladık.
Yolu yarıladığımızda
tepelerin eteklerinde çok ilkel koşullarda yaşayan bir köye uğradık.
Çırılçıplak
dolaşan çocuklar bile vardı. İnsanlar sazdan kulübelerde yaşıyorlar.
Köşe bucak köyü dolaştık. Okulunu gezdik. Tropik iklim nedeniyle okul da püfür püfür. Duvar yok. Onun yerine sadece aralıklı ahşap bir düzenek yapılmış.
Yürüyüşün
sonunda şelaleye geldik. Mevsim nedeniyle suyun en az olduğu dönem ama yine de
güzel. Yürürken epey piştik. Bu nedenle yüzmek iyi geldi. Çok da acıkmışız.
Sadece bira ve cips tarzı şeyler var. Bulduğumuzu yedik. Yemek ve su çok iyi
geldi.
Ara
ara eşimi arıyorum telefonla ama ulaşamıyorum. Pasaport işini halletti mi merak
ediyorum. Eğer çözdüyse dün binemediği uçağa bugün binip en azından Luang
Prabang’ın gecesini, sabah da rahipleri görür diye düşündüm. Evet safari için şansı
yoktu belki ama bu büyüleyici şehri ve rahiplerin sabah yürüyüşünü görmek için
bile bence değer. Saat 15:00 suları. Dün 18:30’da uçağa binmiştik. Belki görevliler
dün binemediği uçak biletini iade edeceklerini söylemişlerdi, onun yerine bugün
binebilir. Tam bu esnada Arkan’dan pasaport süresini uzattığına dair mesaj aldım
ama ne yazık ki birden kapsama alanının dışında kalarak Arkan’a ulaşamadım.
Pes... Arkan’ın gerçekten de Laos’a gelmemesi gerekiyor demek ki. Her işte bir
hayır vardır, diye düşünüp avunmaya çalışıyorum.
Saat
18:00 gibi otelimize geri döndük. Şehrin tepesindeki tapınağı gezdik. Ardından
yemek için çıktık. Poyraz ve kendim için istediğim spagetti çok nefir
olabilirdi eğer nefis et sosunun içine şeker konulmasaymış. Allahım burada her şeyin
içinde şeker var.
Bu
arada oğlumu televizyonda seyrettiği Ben10’den zor koparıp odamızdan çıkarmıştım.
Yemek sonrası gezdiğimiz mağazalardan birinde oğlum yaşlarında bir çocuk
televizyon izliyordu. O da Ben10 seyrediyordu. Poyraz hemen “Anne görüyorsuz.
Ben10 dünyada çok seviliyor. Nereye gitsem onu seyreden çocuklar var. “ dedi. 😊
Biraz
pazarı turladık. Çok renkli. Dilimlenmiş meyveler çok güzel ve ucuz. Biraz aldık.
Aynı şekilde dilimlenmiş envai çeşit kekler de nefis gözüküyor. Kahvaltı için oğluma
biraz kek ve meyve aldım. Sabahki tecrübemi kullanarak kahve siparişimi de sütsüz
olarak söyledim. Bu haliyle kahve gerçekten çok güzel.
Şehir
o kadar güzel ki yatmak istemiyoruz. Pazar toparlanana kadar dolaştık.
5 Şubat
2009 Perşembe (Luang Prabang- Viantiane Laos,
uçak )
Rahipleri
gitmeden bir kez daha görelim dedim.
Bu arada eşim de dün gece yarısı Bangkok’a
ulaşmış. Normal programımıza göre kalacağımız otelde yer yokmuş, ona yakın başka
bir otele yerleşmiş. Dün onun için epey zor geçmiş. Tabii ki bunda benim 7 kg
.lık sırt çantama karşın onun 20 kg.lık bir yük taşıması da etkili tabii ki.
Hepsi de kendi eşyası.
Hep
şehir diyorum ama yanlış söylüyorum aslında burası bir kasaba. Bu nedenle de
geldiğimizden beri tanışıp muhabbet ettiğimiz kişileri birkaç kez tekrar görme şansımız
oldu.
Rahiplerden
sonra kahvaltımızı ettik. Dünkü yerde aynı sandviç ama bu sefer çay içtim.
Fakat acı sostan biraz fazla koymuşum sandviçime ve sonuç olarak yiyemedim.
Fazla acı olduğu için değil, acı sosun bile çok şekerli olamsı nedeniyle...
Kahvaltı
sonrası sebze meyve pazarını gezdik. Gerçekten çok güzeldi.
Tapınakları,
nehir kenarını, mağazaları, kitapçıları, antikacıları dolaştık. Büyüleyici bir
yer. Keşke 1 gün daha kalabilseydik.
Bu
arada tanıştığımız kişilerden birkaçı da eşimle benzer durumda kalmışlar ama
kara sınırıyla geçiş yapıyorlarmış ve görevli ile biraz konuşmadan sonra “Bir
daha olmasın” diyerek geçmelerine izin verilmiş. Bizim bir talihsizliğimiz de uçakla
gelmek olmuş. O kadar ülke içinde uçarak gittiğimiz de bir tek Laos’tu.
“Kalbimiz
Ege’de kaldı” misali çok tatlı duygularla Luang Prabang havaalanına gittik. Öğlen
uçağı ile başkent Viantiane’ye uçuyoruz. Viantiane’yi gezme zamanımız yok. Bu
rotayı sadece ulaşım amaçlı kullanıyoruz. Başkente vardığımızda taksiyle
havaalanından şehir merkezine geçtik. Amacımız Tayland sınırında bineceğimiz tren
için ülke sınırına gitmek. Şehir merkezinde bizi sınıra götürecek araçlara
bineceğimiz bir ofis var. Burada bizim gibi trene binecek olanlar sınıra taşındı.
Açıkcası bu kısımda epey oyalandık. Havaalanı, şehir merkezi, sınır derken
Viantiane’yi gezmesek de şu turların dediği gibi bir tür “ şehir turu” yapmış olduk
aslında. Burası doğal olarak bir kent, üstelik de başkent. Luang Prabang’ın
sakinliği ve zerafetinin ardından burası bana fazla “kent” gözüktü.
Sınır
kapısından sonra tekrar başka otobüsle bu sefer dostluk köprüsünden geçerek
karadan Tayland’a geçtik. Burada 18:00’de kalkacak yataklı trenimize bindik. İlk
defa yataklı bir trende yolculuk yapıyoruz. Poyraz bayıldı. Hele 10 saniyede
yatakları yapan, olağanüstü güleryüzlü ve becerikli görevliler harika. Kompartıman
açık, biraz eşyalar konusunda huzursuz olsam da yine de bir noktadan sonra oğlumla
kıvrılıp uyuduk.
Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz kolye, bu ülkeden aldığım tel hediyelik. Etnik kolye koleksiyonumun nadide parçalarından birisi. Boncukların üzerindeki etamine benzeyen el emeği göz nuru, ülkenin sanatı hakkında da göz doldurucu bir fikir veriyor.
6 Şubat
2009 Cuma (Viantiane Laos -Bangkok Tayland,
tren)
Yaklaşık
13 saat sonra 07:00 sularında Bangkok’taydık.
...
Milyon
Fil Ülkesi...
Bin
Budist kasabası
Her
şeyin hem acı hem tatlı yendiği ülke...
Duygu
olarak da hem acıyı hem de tatlıyı yaşadığımız bir ülke oldu.
Yedek
listeden programa dahil etmiştik.
Dönerken
kalbimizin asil listesindeydi.
İyi
ki gitmişiz. 🙏