Başını izlerken sonunu asla tahmin edemediğiniz filmler vardır. İşte bu seyahat de öyle oldu. 2007-2008 sezonunun öne çıkan dizilerinden Asi’yi izledikçe “Antakya’yı da görmek henüz kısmet olmadı” cümlesini her hafta hatırlamaya başlamıştım. Üzerine bir de THY, İstanbul-Hatay direkt seferlerini başlatınca, artık işaretleri takip etmem gerektiğine iyice inandım.😊Gerçi bilet ücretini fahiş bulunca “ Bu ne kardeşim, yurtdışına mı gidiyoruz.” diyerek önce vazgeçer gibi oldum. Derken gözüm Suriye’ye ilişip
rotayı oraya kadar uzatınca, ortaya yerli ve yabancı ortak yapımı bir seyahat çıkıverdi. Hızımı alamayıp uçak biletini de gidiş Adana, dönüş Hatay olacak şekilde düzenleyince, nihayetinde ilk duruma kıyasla oldukça ekonomik bir ulaşım maliyeti ve harika bir seyahat programı çıkıverdi.
rotayı oraya kadar uzatınca, ortaya yerli ve yabancı ortak yapımı bir seyahat çıkıverdi. Hızımı alamayıp uçak biletini de gidiş Adana, dönüş Hatay olacak şekilde düzenleyince, nihayetinde ilk duruma kıyasla oldukça ekonomik bir ulaşım maliyeti ve harika bir seyahat programı çıkıverdi.
Yolda geçen günler dahil tam yedi güne dağılan Antakya-Suriye seyahatimizin yurtdışı ayağını, geçen Cuma yani 24 Ocak tarihli BLOG yazımda paylaşmıştım. Bugün sıra memleket ayağında...
Seyahat notlarına geçmeden önce kısaca bir Hatay’ı hatırlayalım:
Hatay herhalde Türkiye haritasının en göze çarpan, dikkat çeken noktalarından birisi. Ülkemizin güneyinde, Akdeniz’in Orta Doğu ile kucaklaştığı İskenderun Körfezi manzaralı, Suriye ile sınır, memleketten de Adana, Osmaniye ve Gaziantep ile komşu.
Plakası 31, şehirlerarası telefon kodu ise 326.
Hatay, toprak büyüklüğü olarak ülkemizin %1’i kadar bile alan kaplamazken; nüfus olarak %2’sini barındırıyor.
Hatay, isim karışıklığı yaşadığımız illerimizden birisi. Tur programlarında hep Antakya olarak geçtiği için ben de sıklıkla bu ismi kullanacağım. Diğer taraftan resmî adı Hatay; Antakya ise merkez ilçesi. Tıpkı Kocaeli-İzmit, Sakarya-Adapazarı, İçel-Mersin durumu gibi. Gerçi şimdi İçel de Mersin oldu değil mi😊
Kısa Tarihçe:
Hatay’ın 2 Eylül 1938-23 Temmuz 1939 tarihleri arasında tam 10 ay 21 gün müstakil bir devlet olduğunu ve Hatay Millet Meclisi’nin aldığı karar ile 23 Temmuz’da o dönem için Türkiye’nin 63. Vilayeti olarak anavatana katıldığını biliyor muydunuz! Bu bile başlı başına burayı bambaşka bir kulvara sokuyor.
1. Dünya Savaşı’nın peşi sıra işgale uğrayan memlekette, Misak-ı Milli kapsamında yer almasına rağmen bu bölge ne yazık ki Kurtuluş Savaşı’nın ardından Suriye sınırları içinde ve dolayısıyla Fransız mandası altında kalır. Asla vazgeçilmez ve en azından ilk etapta özerk bir statüde kalması sağlanır. Genç Cumhuriyetin ilk yıllarında aşılacak bir dünya dağ varken her daim Atatürk’ün aklında olan Hatay, Gazi’nin ölümünden kısa bir süre sonra ait olduğu vatanına kavuşur. Ne mutlu bize!
Burası aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın ilk kurşununun atıldığı yerdir. Tarih 19 Aralık 1918.
Burası aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın ilk kurşununun atıldığı yerdir. Tarih 19 Aralık 1918.
Tarihi bu şekilde hatırlayınca, Hatay’ı Suriye ile birlikte gezerek aslında yapılabilecek en doğru ve anlamlı seyahati, hissi kable vuku bir şekilde oluşturduğumuzu farkettim.
Seyahat günlüğümde bu konuda epey detay var.
En başta şehir merkezi Antakya, seyahatin kalbi. Dünyaca ünlü Mozaik Müzesi, eski evlerin, daracık sokakların olduğu Kurtuluş Mahallesi, her dinin hayat bulduğu kardeşçe yaşadığı ibadethaneleri...
Hem mitolojik hikayeleri sevenler hem de doğayla haşır neşir olmak isteyenler için Harbiye Şelalesi...
Trekking, dağ bayır yürümeye bayılanlar ve yediklerinin eritmek isteyenler çin Titus Tünelleri...
Siyah kumsalı ile ismine o noktada tezat oluşturan Akdeniz’e bir de buradan bakalım
diyenler için deniz, siyah kum ve güneş😊
diyenler için deniz, siyah kum ve güneş😊
Güneş demişken, Orta Doğu ile kucaklaşan bir şehir olduğu için yaz aylarında asfaltta yumurta pişirilecek kıvamda çok sıcak bir bölgeden bahsediyoruz. Bu nedenle seyahat için benim tavsiyem Nisan ayı. Hele de portakal çiçekleri zamanı. Etraf öyle güzel kokar ki bu dönemde. Hem yeşilin en yeşil zamanı hem de doğanın mis gibi kokusu ile ılık ılık sizi rahatlatacağı bir dönem. Özellikle şimdilerde okullara iki ara tatil getirdiklerini düşünürsek yurtdışı ile paralellik arzetmesi açısından tam Paskalya zamanına denk gelen Mart sonu Nisan başı dönem, çoluk çocuk gelmek isteyenler için mükemmel bir ziyaret zamanı.
Hatay mutfağı salçasız ve baharatsız düşünülemez.
Meyve ve sebzenin bol olduğu bölgede, yazdan kurutulan domates, biber ve patlıcan; kışın yemeklerde bol bol kullanılıyor. Benim gibi kurutulmuş biber ve patlıcanın hastasıysanız bir tür cennet.
Yöresel yemeklerden içli köfteye benzeyen oruk,
Çorbasız açılışı yapmam diyenler için şişperek veya ekşi aşıçorbası,
Yeşil görmeyen göz ve mide olmaz diyorsanız nar ekşili zahter salatası,
Etseverler için kağıt kebabı, tepsi ya da sini kebabı ( kebap aynı da kabı mı değişik😊)
Ve tabii ki künefe ile (ben pek bayılmasam da seveni çok) kireçte kabak tatlısı
Ayrıca yöreye özgü sürk peyniri, çay saatine eşlik eden kömbe, envai çeşit meze;
muhammara, humus, mütebbel.
muhammara, humus, mütebbel.
Artık yola çıkabiliriz. Bundan sonrasında günlük notlarıma emanetsiniz.
SEYAHAT GÜNLÜĞÜ
17:30’da Sun Express uçağı ile Sabiha Gökçen’den Adana’ya uçuyoruz. Ne yazık ki Antakya’da konaklayacağımız otelin“Adana’dan yarım saatte bir Antakya’ya otobüs var”, lafı ile
Suriye’ye gideceğim acentadan duyduğum ”AdanaHavaalanı’ndan Antakya’ya servisimiz var” sözleri yalan değilse de eksik çıkıyor. Adana’dan Antakya’ya son otobüs uçağımızın iniş saatinden neredeyse 15 dakika sonra. O vakte kadar neredeyse yarım saatte bir varmış. Bagajımız olduğu için o otobüse yetişemediğimiz gibi zaten yer de yoktu. Acentanın da en son servisi zaten 17.00’de kalkıyormuş. Herkese en başından beri uçağımızın saat kaçta Adana’da olacağını söylememe rağmen herkes ezbere konuştuğu için gerçekleri ancak yaşarken öğrenebildik.
Suriye’ye gideceğim acentadan duyduğum ”AdanaHavaalanı’ndan Antakya’ya servisimiz var” sözleri yalan değilse de eksik çıkıyor. Adana’dan Antakya’ya son otobüs uçağımızın iniş saatinden neredeyse 15 dakika sonra. O vakte kadar neredeyse yarım saatte bir varmış. Bagajımız olduğu için o otobüse yetişemediğimiz gibi zaten yer de yoktu. Acentanın da en son servisi zaten 17.00’de kalkıyormuş. Herkese en başından beri uçağımızın saat kaçta Adana’da olacağını söylememe rağmen herkes ezbere konuştuğu için gerçekleri ancak yaşarken öğrenebildik.
Neyse ki 19:00 gibi geldiğimiz Adana’nın uçarcasına gittiğimiz otogarında Nar Seyahat’in 21:30’da Antakya’ya bir seferi olduğunu öğrenip
rahatladık. Biraz etrafta yürüdük ama görülecek pek de bir şey yok. Biz de “Madem Adana’dayız;kebap yiyelim” diyerek oturup kebabımızı yedik, çayımızı içtik. Uzun süredir otobüs seyahatlerimi Ulusoy ya da Varan gibi özel markalarla yaptığım ve hep onların kendilerine ait otogarlarından gidip geldiğim için; bu tür, eski Türk filmlerinin nostaljisini yaşatan otogarları unutmuşum. Gerçekten de çok otantik ve oryantelist.😊 Etraf, bir an için kendimi yabancı bir turist gibi hissedecek kadar ilginç geldi. Etraf ışıl ışıl. Tuvaletlerin süsü bile çok egzantrik. Poyraz’a seyahatin başlangıç hediyesi olarak ışıklı bir yoyo aldık. Satıcı çocuk Poyraz’a nasıl oynanacağını gösterdi. Bunlar kesinlikle o gösterişli mağazalarda satılanlardan daha eğlenceli ve daha da güzel yo-yolar. Poyraz da işi çok güzel kaptı, nefis numaralar yapıyor.
rahatladık. Biraz etrafta yürüdük ama görülecek pek de bir şey yok. Biz de “Madem Adana’dayız;kebap yiyelim” diyerek oturup kebabımızı yedik, çayımızı içtik. Uzun süredir otobüs seyahatlerimi Ulusoy ya da Varan gibi özel markalarla yaptığım ve hep onların kendilerine ait otogarlarından gidip geldiğim için; bu tür, eski Türk filmlerinin nostaljisini yaşatan otogarları unutmuşum. Gerçekten de çok otantik ve oryantelist.😊 Etraf, bir an için kendimi yabancı bir turist gibi hissedecek kadar ilginç geldi. Etraf ışıl ışıl. Tuvaletlerin süsü bile çok egzantrik. Poyraz’a seyahatin başlangıç hediyesi olarak ışıklı bir yoyo aldık. Satıcı çocuk Poyraz’a nasıl oynanacağını gösterdi. Bunlar kesinlikle o gösterişli mağazalarda satılanlardan daha eğlenceli ve daha da güzel yo-yolar. Poyraz da işi çok güzel kaptı, nefis numaralar yapıyor.
Otobüsümüz tam kapasite dolu olarak yola çıktık. Videoya bir Kemal Sunal filmi koydular: Sakar Şakir. Çok keyifliydi. Hava parçalı bulutlu. Zaman zaman öyle uzaklardan şimşek çakıyor, yer gök öyle bir aydınlanıyor ki zaten ilk kez geçtiğimiz topraklar gözüme daha da masalsı gözüküyor.
Kalacağımız Mozaik Otel’deki görevli, Adana’dan aradığımda bile “Gelemiyorsanız haber verin; hafta sonu için çok doluyuz.” dediği için huzursuzum. İkide bir arayıp “Yoldayız, geliyoruz” diyorum. Antakya’ya varışımız saat 00:30’u buldu. Otelimize iki adım ötede, Nar Seyahat’in servis aracından indik. Karanlıkta tam algılayamasak da otelimiz Asi Nehri’nin kıyısında. Otelin neredeyse tam karşısında yani nehrin diğer tarafında Büyük Antakya Oteli’ni gördüm. Otelimize gelirken sanayi mahallesi kılıklı yerlerden geçip geldiğimiz için otelin yerinden bir an şüpheye düşmüştüm ama şimdi hemen karşımızda Antakya’nın en köklü otelini görünce iyi bir yerde olduğumuzu anlayıp rahatladım.
Çok yorgunuz. Evden saat 15:30 gibi çıkmıştık yani tam 9 saat önce. Belediye otobüsü, uçak, taksi, şehirlerarası otobüs, servis aracı ve beklemelerle 9 saat. Uykudan gözlerimiz dönmesine rağmen Arkan, Poyraz’ı da alıp duşa girdi. Saat 01:00 gibi yataklarımızdaydık.
16 Mayıs 2008 Cuma (Antakya )
Sabah 09:00 gibi uyanıp kahvaltı katına çıktık. Otelimiz güzel, yeri de öyle. Gündüz gözüyle görünce daha iyi anladık.
Ardından eski Antakya evlerinin olduğu Kurtuluş Mahallesi’ne gittik.
Yol üzerinde; methini çok duyduğum ama daha iki ay öncesinden tüm rezervasyonları dolmuş olan meşhur Savon Oteli’ni gezdik.
Kurtuluş Mahallesi’ndeki ise evler, kiliseler, camiler arasında dolandık. Buraları hep Asi dizisinden hatırlıyorum. Antakya, yıllardır aklımdaydı ama bu sene Asi dizisini düzenli seyretmesem dahi ara ara baktığım bölümlerde, başrolleri Antakya’nın paylaştığını görüyor ve gezme isteğim daha da artıyordu.
Yol üzerinde; methini çok duyduğum ama daha iki ay öncesinden tüm rezervasyonları dolmuş olan meşhur Savon Oteli’ni gezdik.
Kurtuluş Mahallesi’ndeki ise evler, kiliseler, camiler arasında dolandık. Buraları hep Asi dizisinden hatırlıyorum. Antakya, yıllardır aklımdaydı ama bu sene Asi dizisini düzenli seyretmesem dahi ara ara baktığım bölümlerde, başrolleri Antakya’nın paylaştığını görüyor ve gezme isteğim daha da artıyordu.
Eski evlerden sonra şelaleleriyle ünlü, mesire yeri Harbiye’de karar kıldık. Kurtuluş Mahallesi’nden geçen minibüslerden birine atladık ve 20 dakika sonra Harbiye’deydik. Burada neredeyse 2-3 saat geçirdik.
Otele döndükten sonra biraz da Asi Nehri’nin diğer tarafınıgezelim dedik. Antakya Oteli’ni dolaştık. Atatürk Caddesi boyunca yürüdük. Eski valilerden birinin adını taşıyan bir parkta soluklandık. Sonra otele döndük ve giriş katında yer
alan Sultan Sofrası’nda akşam yemeğimizi yedik. Ben kağıt kebabını denedim. Tuncel Kurtiz de oradaydı. (Rahmetliyi ne çok severdik, nur içinde yatsın.) Yemek sonrası otelin barında Asi dizisini seyrettik. Dizinin çekildiği yerde, dizinin oyuncularından biriyle aynı mekanda yemek yiyip sonra da diziyi seyretmek çok ama çok keyifliydi. Bütün seyahati yaratan Asi hikayesini böyle yaşamak çok hoşuma gitti. Zamanında Asmalı Konak tutkunlarının yaptığı seyahatleri daha iyi anlayabiliyorum.
Gece 24:00’te belediyenin önünden otobüsümüz Suriye’ye yola çıkacak.
17 Mayıs 2008 Cumartesi (Antakya -Ma’alula -Şam)
Seyahat notları 24 Ocak tarihli BLOG yazısında
18 Mayıs 2008 Pazar (Şam-Palmira)
Seyahat notları 24 Ocak tarihli BLOG yazısında
19 Mayıs 2008 Pazartesi (Palmira-Hums-Hama-Halep-Antakya)
Seyahat notları 24 Ocak tarihli BLOG yazısında
Sonunda Cilvegözü’nden gözbebeğimiz ülkemize giriş yaptık. Otelimize gelmemiz gene saat 01:00’i buldu.
20 Mayıs 2008 Salı (Antakya)
3 günün ve hatta 4 günün yorgunluğu üzerimizde. Antakya’daki otelimize dönünce evimize dönmüş gibi olduk. Sabah kahvaltımızı demleme çayla yapmak çok güzel doğrusu. Bugün için planımız şöyle: Önce Mozaik Müzesi’ni gezeceğiz. Ardından araç kiralayıp Titus Tünelleri ve Beşikli Mağarası’nın olduğu bölgeye gideceğiz. Final kısmında iseyüzüp yorgunluk atacağız.
Müze ziyaretimizi yaptık. Bu eşsiz koleksiyona sahip müzeyi, her köşesi ve eserinin hakkını vererek gezdik. Müze güzel ama bana göre sunum yetersiz. Çok donuk. (Şimdi çok güzel, yeni bir müze var. )
Araç kiralama işinden de vazgeçtik. Tünellerin olduğu yer deniz kenarında. Yarım gün için kiralamayı anlamsız bulduk. 2 minibüs değiştirerek yaklaşık 40 dakikada Titus Tünelleri’nin olduğu yere geldik.
Önce Beşikli Mağarasını gezdik. Sonra da tünele gittik. Ben eşyalarımız nedeniyle tünelin sadece başlangıç kısmını yürüdüm sonra geri döndüm. Poyraz ve Arkan eşyaları ben alınca tüm tüneli gezip geldiler. Tünele giden yol bahçeler arasından geçiyor. Yol üzerindeki bir bahçede iki kadın yufka pişiriyor. Patatesli, peynirli ve semizotlu. Yanında da ayran. Yemeden, içmeden geçmek olmaz. Semizotlu yufka söyledik, yanında da nefis ayran. Gelirken de yine aynı kadınlardan bir torba taze erik alıp yemiştik. Her şey 1 YTL. 1 torba erik 1 YTL, Yufka 1 YTL. Öğle yemeğimiz için 5 YTL bile harcamadık. Üstelik mis gibi açık havada, taptaze, nefis, el emeği bir ziyafet çektik.
Önce Beşikli Mağarasını gezdik. Sonra da tünele gittik. Ben eşyalarımız nedeniyle tünelin sadece başlangıç kısmını yürüdüm sonra geri döndüm. Poyraz ve Arkan eşyaları ben alınca tüm tüneli gezip geldiler. Tünele giden yol bahçeler arasından geçiyor. Yol üzerindeki bir bahçede iki kadın yufka pişiriyor. Patatesli, peynirli ve semizotlu. Yanında da ayran. Yemeden, içmeden geçmek olmaz. Semizotlu yufka söyledik, yanında da nefis ayran. Gelirken de yine aynı kadınlardan bir torba taze erik alıp yemiştik. Her şey 1 YTL. 1 torba erik 1 YTL, Yufka 1 YTL. Öğle yemeğimiz için 5 YTL bile harcamadık. Üstelik mis gibi açık havada, taptaze, nefis, el emeği bir ziyafet çektik.
Saat neredeyse 16:00 oldu. Sahile ulaştığımızda bir yorgunluk çayı içip denize koştuk. Kum kapkara. Kömür tozu dökülmüş gibi. Poyraz çok keyifli. Yine de açık deniz ve bilmediğimiz yer diye biz sadece kıyıda şap şap yaparak keyfini çıkarmaya çalışıyoruz. Deniz sezonunu açtık, Akdeniz’de. İlk defa Antakya Denizi’nde. Her sene deniz sezonunu açmak, denize ayak basmak benim için bir seremoni. Ne kadar farklı ve sıradışı yerler olursa bana o derece keyif veriyor.
21 Mayıs 2008 Çarşamba ( Antakya -İstanbul )
THY’nın ilk direkt uçuşu başlatmasıyla hayat bulan seyahatimiz, bilet fiyatının yüksekliği sayesinde bize Suriye seyahatinin kapılarını araladı. İşte her işte bir hayır
vardır buna denir herhalde. Bütçeyi ferahlatmak için geliş uçağını Adana üzerinden almıştık. Şimdi direkt uçuş hakkımızı😊dönüşte Antakya’dan kullanıyoruz. Öyle dolu dolu bir seyahat oldu ki! Antakya, Gaziantep... Bu şehirler için Suriye, özellikle de Halep, gerçekten bir taş adımlık mesafe, tam anlamıyla komşu kapısıymış. Komşumuzla bu derece içli dışlı hasbihal halinde olduğumuzu bilmiyordum. Açıkcası çok hoşuma gitti. Aklımda hiç yokken gerçekleşen bir gezi oldu ve harikaydı.
vardır buna denir herhalde. Bütçeyi ferahlatmak için geliş uçağını Adana üzerinden almıştık. Şimdi direkt uçuş hakkımızı😊dönüşte Antakya’dan kullanıyoruz. Öyle dolu dolu bir seyahat oldu ki! Antakya, Gaziantep... Bu şehirler için Suriye, özellikle de Halep, gerçekten bir taş adımlık mesafe, tam anlamıyla komşu kapısıymış. Komşumuzla bu derece içli dışlı hasbihal halinde olduğumuzu bilmiyordum. Açıkcası çok hoşuma gitti. Aklımda hiç yokken gerçekleşen bir gezi oldu ve harikaydı.
Şimdi bu seyahat sayesinde zihnimde yeni rotalar aralandı. Sıradaki tatil
planım, Ağustos sonu Trabzon’a uçup Eylül’de Gürcistan-Batum’dan dönüşü yapacağımız Doğu Karadeniz seyahatimiz. THY’nin Batum uçuşu başlıyor. Yıllar yıllar var ki hep Karadeniz turu istedik ve kısmet oğlumuzun 6. yaşgünü imiş. Ne mutlu ki seyahatlerimiz, benim onları planlarken hayallediğimden bile daha harika geçiyor. Eminim ki Karadeniz seyahati de öyle olacak. Memleketin güneyinden bu sefer kuzeyine geçip, dağlar, sisler, nehirler boyunca bir yolculuk. Ve yine baştan sona benim planladığım bir rota. Haydi rastgele!
planım, Ağustos sonu Trabzon’a uçup Eylül’de Gürcistan-Batum’dan dönüşü yapacağımız Doğu Karadeniz seyahatimiz. THY’nin Batum uçuşu başlıyor. Yıllar yıllar var ki hep Karadeniz turu istedik ve kısmet oğlumuzun 6. yaşgünü imiş. Ne mutlu ki seyahatlerimiz, benim onları planlarken hayallediğimden bile daha harika geçiyor. Eminim ki Karadeniz seyahati de öyle olacak. Memleketin güneyinden bu sefer kuzeyine geçip, dağlar, sisler, nehirler boyunca bir yolculuk. Ve yine baştan sona benim planladığım bir rota. Haydi rastgele!