Thursday 30 January 2020

Antakya-HATAY 🇹🇷 2008

Başını izlerken sonunu asla tahmin edemediğiniz filmler vardır. İşte bu seyahat de öyle oldu. 2007-2008 sezonunun öne çıkan dizilerinden Asiyi izledikçAntakyayı da görmek henüz kısmet olmadı” cümlesini her hafta hatırlamaya başlamıştım. Üzerine bir de THY, İstanbul-Hatay direkt seferlerini başlatınca, artık işaretleri takip etmem gerektiğine iyice inandım.😊Gerçi bilet ücretini fahiş bulunca “ Bu ne kardeşim, yurtdışına mı gidiyoruz.” diyerek önce vazgeçer gibi oldum. Derken gözüm Suriyeye ilişip
rotayı oraya kadar uzatınca, ortaya yerli ve yabancı ortak yapımı bir seyahat çıkıverdi. Hızımı alamayıp uçak biletini de gidiş Adana, dönüş Hatay olacak şekilde düzenleyince, nihayetinde ilk duruma kıyasla oldukça ekonomik bir ulaşım maliyeti ve harika bir seyahat programı çıkıverdi. 
Yolda geçen günler dahil tam yedi güne dağılan Antakya-Suriye seyahatimizin yurtdışı ayağını, geçen Cuma yani 24 Ocak tarihli BLOG yazımda paylaşmıştım. Bugün sıra memleket ayağında...
Seyahat notlarına geçmeden önce kısaca bir Hatay’ı hatırlayalım:
Nerede:
Hatay herhalde Türkiye haritasının en göze çarpan, dikkat çeken noktalarından birisi. Ülkemizin güneyinde, Akdenizin Orta Doğu ile kucaklaştığı İskenderun Körfezi manzaralı, Suriye ile sınır, memleketten de Adana, Osmaniye ve Gaziantep ile komşu.
Plakası 31, şehirlerarası telefon kodu ise 326. 
Hatay, toprak büyüklüğü olarak ülkemizin %1i kadar bile alan kaplamazken; nüfus olarak %2sini barındırıyor. 
Hatay, isim karışıklığı yaşadığımız illerimizden birisi. Tur programlarında hep Antakya olarak geçtiği için ben de sıklıkla bu ismi kullanacağım. Diğer taraftan resmî adı Hatay; Antakya ise merkez ilçesi. Tıpkı Kocaeli-İzmit, Sakarya-Adapazarıİçel-Mersin durumu gibi. Gerçşimdi İçel de Mersin oldu değil mi😊
Kısa Tarihçe: 
Hatay’ın 2 Eylül 1938-23 Temmuz 1939 tarihleri arasında tam 10 ay 21 gün müstakil bir devlet olduğunu ve Hatay Millet Meclisinin aldığı karar ile 23 Temmuzda o dönem için Türkiyenin 63. Vilayeti olarak anavatana katıldığını biliyor muydunuz! Bu bile başlı başına burayı bambaşka bir kulvara sokuyor. 
1. Dünya Savaşı’nın peşi sıra işgale uğrayan memlekette, Misak-ı Milli kapsamında yer almasına rağmen bu bölge ne yazık ki Kurtuluş Savaşı’nın ardından Suriye sınırları içinde ve dolayısıyla Fransız mandası altında kalır. Asla vazgeçilmez ve en azından ilk etapta özerk bir statüde kalması sağlanır. Genç Cumhuriyetin ilk yıllarında aşılacak bir dünya dağ varken her daim Atatürk’ün aklında olan Hatay, Gazinin ölümünden kısa bir süre sonra ait olduğu vatanına kavuşur. Ne mutlu bize! 
Burası aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın ilk kurşununun atıldığı yerdir. Tarih 19 Aralık 1918. 
Tarihi bu şekilde hatırlayınca, Hatay’ı Suriye ile birlikte gezerek aslında yapılabilecek en doğru ve anlamlı seyahati, hissi kable vuku bir şekilde oluşturduğumuzu farkettim. 
Gezilecek Yerler:
Seyahat günlüğümde bu konuda epey detay var. 
En başta şehir merkezi Antakya, seyahatin kalbi. Dünyaca ünlü Mozaik Müzesi, eski evlerin, daracık sokakların olduğu Kurtuluş Mahallesi, her dinin hayat bulduğu kardeşçe yaşadığı ibadethaneleri... 
Hem mitolojik hikayeleri sevenler hem de doğayla haşır neşir olmak isteyenler için Harbiye Şelalesi...
Trekking, dağ bayır yürümeye bayılanlar ve yediklerinin eritmek isteyenler çin Titus Tünelleri...
Siyah kumsalı ile ismine o noktada tezat oluşturan Akdenize bir de buradan bakalım
diyenler için deniz, siyah kum ve güneş😊
Güneş demişken, Orta Doğu ile kucaklaşan bir şehir olduğu için yaz aylarında asfaltta yumurta pişirilecek kıvamda çok sıcak bir bölgeden bahsediyoruz. Bu nedenle seyahat için benim tavsiyem Nisan ayı. Hele de portakal çiçekleri zamanı. Etraf öyle güzel kokar ki bu dönemde. Hem yeşilin en yeşil zamanı hem de doğanın mis gibi kokusu ile ılıılık sizi rahatlatacağı bir dönem. Özellikle şimdilerde okullara iki ara tatil getirdiklerini düşünürsek yurtdışı ile paralellik arzetmesi açısından tam Paskalya zamanına denk gelen Mart sonu Nisan başı dönem, çoluk çocuk gelmek isteyenler için mükemmel bir ziyaret zamanı
Ne Yenir Ne İçilir?
Hatay mutfağı salçasız ve baharatsız düşünülemez. 
Meyve ve sebzenin bol olduğu bölgede, yazdan kurutulan domates, biber ve patlıcan; kışın yemeklerde bol bol kullanılıyor. Benim gibi kurutulmuş biber ve patlıcanın hastasıysanız bir tür cennet. 
Yöresel yemeklerden içli köfteye benzeyen oruk, 
Çorbasız açılışı yapmam diyenler için şişperek veya ekşi aşıçorbası
Yeşil görmeyen göz ve mide olmaz diyorsanız nar ekşili zahter salatası
Etseverler için kağıt kebabı, tepsi ya da sini kebabı ( kebap aynı da kabı mı değişik😊
Ve tabii ki künefe ile (ben pek bayılmasam da seveni çok) kireçte kabak tatlısı
Ayrıca yöreye özgü sürk peyniri, çay saatine eşlik eden kömbe, envai çeşit meze;
muhammara, humus, mütebbel.
İçecek olarak da bunaltıcı günler için buz limon ve yemeklerin ardından kakuleli kahve...

Artık yola çıkabiliriz. Bundan sonrasında günlük notlarıma emanetsiniz. 

SEYAHAT GÜNLÜĞÜ 
15 Mayı2008 Perşembe (İstanbul-Adana/uçak - Adana-Antakya/otobüs) 
17:30da Sun Express uçağı ile Sabiha Gökçenden Adanaya uçuyoruz. Ne yazık ki Antakyada konaklayacağımıotelinAdanadan yarım saatte bir Antakyaya otobüs var, lafı ile
Suriyeye gideceğim acentadan duyduğum AdanaHavaalanı’ndan Antakyaya servisimiz var” sözleri yalan değilse de eksik çıkıyor. Adanadan Antakyaya son otobüs uçağımızın iniş saatinden neredeyse 15 dakika sonra. O vakte kadar neredeyse yarım saatte bir varmış. Bagajımız olduğu için o otobüse yetişemediğimiz gibi zaten yer de yoktu. Acentanın da en son servisi zaten 17.00de kalkıyormuş. Herkese en başından beri uçağımızın saat kaçta Adanada olacağını söylememe rağmen herkes ezbere konuştuğu için gerçekleri ancak yaşarken öğrenebildik. 
Neyse ki 19:00 gibi geldiğimiz Adananın uçarcasına gittiğimiz otogarında Nar Seyahatin 21:30da Antakyaya bir seferi olduğunu öğrenip
rahatladık. Biraz etrafta yürüdük ama görülecek pek de bir şey yok. Biz de Madem Adanadayız;kebap yiyelim” diyerek oturup kebabımızı yedik, çayımızı içtik. Uzun süredir otobüs seyahatlerimi Ulusoy ya da Varan gibi özel markalarla yaptığıve hep onların kendilerine ait otogarlarından gidip geldiğim için; bu tür, eski Türk filmlerinin nostaljisini yaşatan otogarları unutmuşum. Gerçekten de çok otantik ve oryantelist.😊 Etrafbir an için kendimi yabancı bir turist gibi hissedecek kadar ilginç geldi. Etraf ışıışıl. Tuvaletlerin süsü bile çok egzantrik. Poyraza seyahatin başlangıç hediyesi olarak ışıklı bir yoyo aldık. Satıcı çocuk Poyraza nasıl oynanacağını gösterdi. Bunlar kesinlikle o gösterişli mağazalarda satılanlardan daha eğlenceli ve daha da güzel yo-yolar. Poyraz da işçok güzel kaptı, nefis numaralar yapıyor. 
Otobüsümüz tam kapasite dolu olarak yola çıktık. Videoya bir Kemal Sunal filmi koydular: Sakar Şakir. Çok keyifliydi. Hava parçalı bulutlu. Zaman zaman öyle uzaklardan şimşek çakıyor, yer gööyle bir aydınlanıyor ki zaten ilk kez geçtiğimiz topraklar gözüme daha da masalsı gözüküyor. 
Kalacağımız Mozaik Oteldeki görevliAdanadan aradığımda bile Gelemiyorsanız haber verin; hafta sonu için çok doluyuz.” dediği için huzursuzumİkide bir arayıYoldayız, geliyoruz” diyorum. Antakyaya varışımız saat 00:30u buldu. Otelimize iki adıötede, Nar Seyahatin servis aracından indik. Karanlıkta tam algılayamasak da otelimiz Asi Nehrinin kıyısında. Otelin neredeyse tam karşısında yani nehrin diğer tarafında Büyük Antakya Otelini gördüm. Otelimize gelirken sanayi mahallesi kılıklı yerlerden geçip geldiğimiz için otelin yerinden bir an şüpheye düşmüştüm ama şimdi hemen karşımızda Antakyanın en köklü otelini görünce iyi bir yerde olduğumuzu anlayıp rahatladım. 
Çok yorgunuz. Evden saat 15:30 gibi çıkmıştık yani tam 9 saat önce. Belediye otobüsü, uçak, taksi, şehirlerarası otobüs, servis aracı ve beklemelerle 9 saat. Uykudan gözlerimiz dönmesine rağmen Arkan, Poyraz’ı da alıp duşa girdi. Saat 01:00 gibi yataklarımızdaydık. 
16 Mayı2008 Cuma (Antakya ) 
Sabah 09:00 gibi uyanıp kahvaltı katına çıktık. Otelimiz güzel, yeri de öyle. Gündüz gözüyle görünce daha iyi anladık. 
Kahvaltı servisi yapan garsonun da önerisiyle gezimize önce dünyanın en eski kiliselerinden olduğu söylenen St. Pierreden başlamaya karar verdik. Fakat restorasyondaymış. Sadece tepedeki Meryem Ana suratına benzetilen kayayı gördük. 



Ardından eski Antakya evlerinin olduğu Kurtuluş Mahallesine gittik. 
Yol üzerinde; methini çok duyduğum ama daha iki ay öncesinden tüm rezervasyonları dolmuş olan meşhur Savon Otelini gezdik.
Kurtuluş Mahallesindeki ise evler, kiliseler, camiler arasında dolandık. Buraları hep Asi dizisinden hatırlıyorum. Antakyayıllardır aklımdaydı ama bu sene Asi dizisini düzenli seyretmesem dahi ara ara baktığım bölümlerde, başrolleri Antakyanın paylaştığını görüyor ve gezme isteğim daha da artıyordu. 
Eski evlerden sonra şelaleleriyle ünlü, mesire yeri Harbiyede karar kıldık. Kurtuluş Mahallesinden geçen minibüslerden birine atladık ve 20 dakika sonra Harbiyedeydik. Burada neredeyse 2-3 saat geçirdik. 




Otele döndükten sonra biraz da Asi Nehrinin diğer tarafınıgezelim dedik. Antakya Otelini dolaştık. Atatürk Caddesi boyunca yürüdük. Eski valilerden birinin adını taşıyan bir parkta soluklandık. Sonra otele döndük ve giriş katında yer
alan Sultan Sofrası’nda akşam yemeğimizi yedik. Ben kağıt kebabını denedim. Tuncel Kurtiz de oradaydı(Rahmetliyi ne çok severdik, nur içinde yatsın.) Yemek sonrası otelin barında Asi dizisini seyrettik. Dizinin çekildiği yerde, dizinin oyuncularından biriyle aynı mekanda yemek yiyip sonra da diziyi seyretmek çok ama çok keyifliydi. Bütün seyahati yaratan Asi hikayesini böyle yaşamak çok hoşuma gitti. Zamanında Asmalı Konak tutkunlarının yaptığı seyahatleri daha iyi anlayabiliyorum. 
Gece 24:00te belediyenin önünden otobüsümüz Suriyeye yola çıkacak. 

17 Mayı2008 Cumartesi (Antakya -Maalula -Şam) 
Seyahat notları 24 Ocak tarihli BLOG yazısında
18 Mayı2008 Pazar (Şam-Palmira)
Seyahat notları 24 Ocak tarihli BLOG yazısında
19 Mayı2008 Pazartesi (Palmira-Hums-Hama-Halep-Antakya) 
Seyahat notları 24 Ocak tarihli BLOG yazısında

Sonunda Cilvegözü’nden gözbebeğimiz ülkemize giriş yaptık. Otelimize gelmemiz gene saat 01:00i buldu.
20 Mayıs 2008 Salı (Antakya) 
3 günün ve hatta 4 günün yorgunluğüzerimizde. Antakyadaki otelimize dönünce evimize dönmüş gibi olduk. Sabah kahvaltımızı demleme çayla yapmak çok güzel doğrusu. Bugün için planımışöyle: Önce Mozaik Müzesini gezeceğiz. Ardından araç kiralayıp Titus Tünelleri ve Beşikli Mağarası’nın olduğu bölgeye gideceğiz. Final kısmında iseyüzüp yorgunluk atacağız. 


Müze ziyaretimizi yaptık. Bu eşsiz koleksiyona sahip müzeyi, her köşesi ve eserinin hakkını vererek gezdik. Müze güzel ama bana göre sunum yetersiz. Çok donuk. (Şimdi çok güzel, yeni bir müze var. )







Araç kiralama işinden de vazgeçtik. Tünellerin olduğu yer deniz kenarında. Yarım gün için kiralamayı anlamsız bulduk. 2 minibüs değiştirerek yaklaşık 40 dakikada Titus Tünellerinin olduğu yere geldik. 

Önce Beşikli Mağarasını gezdik. Sonra da tünele gittik. Ben eşyalarımınedeniyle tünelin sadece başlangıç kısmını yürüdüm sonra geri döndüm. Poyraz ve Arkan eşyaları ben alınca tüm tüneli gezip geldiler. Tünele giden yol bahçeler arasından geçiyor. Yol üzerindeki bir bahçede iki kadın yufka pişiriyor. Patatesli, peynirli ve semizotlu. Yanında da ayran. Yemeden, içmeden geçmek olmaz. Semizotlu yufka söyledik, yanında da nefis ayran. Gelirken de yine aynı kadınlardan bir torba taze erik alıp yemiştik. Her şey 1 YTL. 1 torba erik 1 YTL, Yufka 1 YTL. Öğle yemeğimiz için 5 YTL bile harcamadık. Üstelik mis gibi açık havadataptaze, nefis, el emeği bir ziyafet çektik.

Saat neredeyse 16:00 oldu. Sahile ulaştığımızda bir yorgunluk çayı içip denize koştuk. Kum kapkara. Kömür tozu dökülmüş gibi. Poyraz çok keyifli. Yine de açık deniz ve bilmediğimiz yer diye biz sadece kıyıda şap şap yaparak keyfini çıkarmaya çalışıyoruz. Deniz sezonunu açtık, Akdenizde. İlk defa Antakya Denizinde. Her sene deniz sezonunu açmak, denize ayak basmak benim için bir seremoni. Ne kadar farklı ve sıradışı yerler olursa bana o derece keyif veriyor. 
Seneye bu mekanın neresi olacağını sabırsızlıkla bekliyorum. 


21 Mayıs 2008 Çarşamba ( Antakya -İstanbul ) 
THYnın ilk direkt uçuşu başlatmasıyla hayat bulan seyahatimiz, bilet fiyatının yüksekliği sayesinde bize Suriye seyahatinin kapılarını araladıİşte her işte bir hayır
vardır buna denir herhalde. Bütçeyi ferahlatmak için geliş uçağını Adana üzerinden almıştık. Şimdi direkt uçuş hakkımızı😊dönüşte Antakyadan kullanıyoruz. Öyle dolu dolu bir seyahat oldu ki! Antakya, Gaziantep... Bu şehirler için Suriye, özellikle de Halep,  gerçekten bir taş adımlık mesafe, tam anlamıyla komşu kapısıymış. Komşumuzla bu derece içli dışlı hasbihal halinde olduğumuzu bilmiyordum. Açıkcası çok hoşuma gitti. Aklımda hiç yokken gerçekleşen bir gezi oldu ve harikaydı.  
Şimdi bu seyahat sayesinde zihnimde yeni rotalar aralandıSıradaki tatil
planım, Ağustos sonu Trabzona uçup Eylülde Gürcistan-Batumdan dönüşü yapacağımıDoğu Karadeniz seyahatimiz. THYnin Batum uçuşu başlıyor. Yıllar yıllar var ki hep Karadeniz turu istedik ve kısmet oğlumuzun 6yaşgünü imiş. Ne mutlu ki seyahatlerimiz, benim onları planlarken hayallediğimden bile daha harika geçiyor. Eminim ki Karadeniz seyahati de öyle olacak. Memleketin güneyinden bu sefer kuzeyine geçip, dağlar, sisler, nehirler boyunca bir yolculuk. Ve yine baştan sona benim planladığıbir rota. Haydi rastgele!