Sunday 3 April 2022

Katmandu NEPAL 🇳🇵 2016

2016 Temmuz ayı... Oğlum Poyraz ve o dönemde TEOG sınavına girmiş tüm öğrenciler için sınav sonucunun açıklanacağı dönem. Bundan bir önceki Ege Seyahati notlarında uzun uzun bu dönemi anlattım. 

Vatandaşına eziyet çektirmek istemeyen bir Milli Eğitim Bakanlığı hayaliyle 😁 sonuçların bayramdan önce açıklanacağını ve dolayısıyla da kaydımızı tamamlayıp ağız tadıyla bayramı karşılayacağımızı umut etmiştim. 

Uzun ve yorucu bir yılı huzurla çağrışan bir rotayla taçlandırmaktı amacım. Bu nedenle seçmiştim Nepal ve Hindistan’ı. Ne var kı, evdeki hesap çarşıya uymadı; sonuçlar tam bayram arifesi açıklandı. Gezeceğiz diye oğlumun geleceğini etkileyen bir tarihte ülke dışında olmayı riske edemeyeceğimiz için 🙄 biletleri değiştirip seyahati öteledim. 

Gerçi bu sayede de bayramda muhteşem bir Ege turu yapmak ve Eskişehir’e uğrayıp bayramda anne ve babamın hayır duasını almak nasip oldu. Eğrisi doğrusuna. 

Huzur için seçmiştim Nepal’i. Sınav yorgunluğu için hedeflesem de başka bir vesileyle bize huzuru bahşetmiş oldu. Nasıl mı? Seyahat tarihini öteleyince yeni uçuş günümüz de 15 Temmuz Cuma oldu. Ta ta ta taaaaam! 

Bu arada önemli bir not. Nepal ve Hindistan seyahati günlük notlarım sevgili ipad’imde duruyor ama nedense açılmıyor. Galiba bu derece vukuatlı bir dönemin temsili olsa gerek, yıllar sonrasında tam da onu kullanacağım zaman dosya bir türlü açılmıyor. Haliyle artık zihnimde ne kaldıysa... Çok vurucu bir rota. Yüzlerce detayı, bütçe, mekan bilgisini dantel gibi işlediğim notlar yok. Yine de duygusu hala taptaze. 

Gerçi bir tarafta da o kadar çok fotoğraf var ki! Onlar bile kendi başına bir hikaye anlatıyor zaten. Bu nedenle burada daha az laf, daha çok fotoğraf yer alacak. 

Nerede kalmıştık? 

✍️ SEYAHAT GÜNLÜĞÜ 

✈️ 15 Temmuz 2016 Cuma (İstanbul 🇹🇷 - Katmandu🇳🇵

Bayramdan sekip bugüne ötelediğim uçuşun bu derece tarihi bir güne denk geldiğinden o sabah tabii ki hepimiz bihaberdik. Biletleri THY’den almıştım. Hatta bir bileti puanlarla alma mutluluğu yaşadım. Sonuçta bilet rakamının kıyasla yüklüce olduğu bir rota için sponsorlu bir bilet büyük mutluluk. 

Uçuşumuz Nepal’in başkenti Katmandu’ya. 4 gün Nepal’de kaldıktan sonra Hindistan’a geçeceğiz. Yaklaşık 1 hafta Hindistan’dayız. Doğum günümü Buda’nın doğum yeri olan Bodhgaya’da kutlayacağım. Dönüşümüzü Delhi’den yapacağız. 23 Temmuz’da İstanbul’dayız. Toplam 13 gün. 

Uçuşumuz saat 20:00’de. Vakitlice havaalanındayız. Zira Atatürk Havalimanı’nın en güzel launch’u olan HSBS’de zaman geçirmek istiyoruz. 



Sağlığa ve huzura kaldırıyoruz kadehlerimizi. Oğlum artık liseli, Saint Joseph’e kaydı yapılmış, hemen ardından Ege tatili. Ve şimdi Nepal-Katmandu. Daha ne olsun!  🧿 Tabii ki sağlık, huzur. 

                             

Sosyal medyayı çok yoğun kullanmıyorum o vakitler. Pek çok uygulama ya da program yeteneklerini hiç denememişim bile. Dünyanın gidişatı kaygılandırıyor beni. Yakın bir tarihte Mad Max filmini izlemiştik, distopik bir yapım. Her ne kadar kurgu olsa da bana asıl dünyanın kendisi bir Mad Max film seti gibi geliyor. Dünya çıldırmış bir şekilde çivilerini çıkartıyor... O an içimden geliyor, Facebook’a girip ilk defa yer bildirimi yapıyorum. İstanbul’dan Katmandu’ya gidecek olan uçuşumu işaretleyip altına da kısacık bir not iliştiriyorum: Tek istediğim dünya barışı. 

Dünyanın beni iplemediği aşikar. Uçağımız havalandıktan sonra yaşananlardan haberdar bilmem kaç feet yükseklikte, bulutların üzerindeyiz ve istediğimiz tam da bu. Bulutların üzerinde bir huzura ve de yaşarken 😄 kavuşmak. 

16 Temmuz 2016 Cumartesi 

Uçuş süresi yaklaşık 7 saat. Türkiye ve Nepal arası saat farkı ise 2 saat 45 dakika. İlginç değil mi? Sanki hep tam saat olması gerekirmiş diye düşünürdüm. 

Nepal saatiyle sabahın 06:00 gibi Katmandu’dayız. Geceyi uçakta geçirdiğimiz için haliyle bir uyku sersemliği var. Yine de gördüğümüz her detaya dikkatle bakıyoruz. Her şey o kadar dikkat çekici ki aksi mümkün değil. 


Ayrıca, inanamıyorum tabii ki! Nepal’deyim, Katmandu’dayım. Hayal ülkelerden birine daha ayak basmışım. Olayın kendisi zaten rüya gibi. 🙏 

Pasaportlarımızı uzatınca görevliler kendi aralarında heyecanla bir Türkiye sohbet

yapıyor. Bizim olan bitenden haberimiz yok tabii ki! Havaalanında WiFi de yok. Telefonlarımızdan da güncelleme alamıyoruz. Öyle her şeyden bir haberiz. Adamların bu kadar yoğun Türkiye konuşmasının pasaport harici olduğunu seziyor ama pek de anlam veremiyoruz. Herhalde Türkiye’yi seviyor ve takip ediyorlar diye düşünüyoruz. Bir şeyler diyorlar gerçi ama bizde temel bilgi olmadığı için anlam veremiyoruz. 

🏨 Ne zaman ki eskiden bir Saray olan otelimiz Hotel Shanker’e ulaşıp odamıza yerleşiyoruz, ondan sonra jeton düşmeye başlıyor. Tabii ki ilk adımda değil. Önce şahane odamızı gözden geçiriyoruz.


Poyraz ve Arkan benim gibi yolculukta gece uykusu rahat insanlar değil. Biraz daha uyumak istiyorlar. 


                             

O esnada doğal olarak telefon şarjı vs hareketi oluyor. Wıfı bağlantısı derken mesajlar bombardıman halinde akmaya başlıyor. Darbe oldu sözlerini okuyunca yüreğimiz ağzımıza geliyor. 

Saliseler içinde Tom Hanks’in ülkesinde rejim değiştiği için havaalanında kaldığı filmi aklıma geliyor. Allahım, geri dönebilecek bir ülkemiz olacak mı? 

Hemen televizyonu açıyoruz. Korkunç görüntüler geçiyor. Hala ne olup bittiğiniz anlayabilmiş değiliz. Kafamız karışık. 

Bu arada gittiğimiz dönem tam da muson mevsimi. O nedenle hepimize yağmurluk alışverişi yapmıştık. Hava daha ülkeye adım attığımız saniyeden itibaren yağmurlu. Gökyüzünde bir grilik. Hani hava kapalı olur ama ortam mistik, huzurlu falan olur diye düşünürdüm. Ne gezer. Tam bir kaos. Kim burayı huzurla çağrıştırmış, Allah iyiliğini versin. 

Aldığımız memleket haberiyle içimiz buruldu. Bir taraftan iyi ki her şeyi şimdi duyduk diyoruz. Olan biteni dakikası dakikasına yaşamak çok travmatik olurdu. 

Programımızı uygulayalım ki kafamız dağılsın. Önce Swayambunath Tapınağı’na gidiyoruz. Tabii ki yağmur yağmaya devam ediyor. 



Tapınak oldukça gösterişli ama nedense o hissetmeyi beklediği huşu ve uhrevi duygudan eser yok. Hele ortalıkta dolaşan maymunlar. 🐒 Normal şartlarda “Ay ne şirin” dersin ama sürekli uyarıyorlar bizi, sakın yiyecek vs, yemeyin, çantanızda bulundurmayın, elinizden kaparlar, çantanızı çalarlar diye. Hatta bir ara içlerinden biri çantamı içinde tahrik edici hiç bir şey olmamasına rağmen kapmaya çalışıyor, çekiştirirsen çok az bir tırnak hissediyorum. Mazallah! Gri hava, sırnaştık maymunlar... Huzur için gelmiştik değil mi ☹️ Memleket haberleri enerjimi düşürdü, kesin o yüzden. 





Neyseki birazdan havaya giriyoruz. Yağmurun, çamurun içinde de olsa yepyeni bir ülkedeyiz. Dünyanın çatısı Everest’e ev sahipliği yapan ülkedeyiz. 

Şans çanlarının olduğu yeri en çok seviyorum. Tam tur tüm çanları döndürerek dilek tutuyoruz. O çanların minyatürlerinden alıyorum eve hatıra olarak. Bir de sevgili Nazan’a ev hediyesi. Arkan da bir kase alıyor eve hatıra. Havan kolu gibi bir parçası var ve onu çanağın etrafında dokundurarak gezdirince çok ilginç bir tınlama sesi çıkıyor. Hem şans çarkı hem de bu ses, işte bize o aradığımız huzurun kapısını aralıyor. 


Artık yağmura alıştık. Zaten yağmurluklarımız da -özellikle benimkisi- tam balıkçı usulü olduğu için çok korumalı. Seyahatin bu zamanda olmasını özellikle istemiştim. Musonu deneyimlenmek için. Şimdi gelip de yağmurdan şikayet etmek olmaz. 

Sırada Durbar Meydanı var. Burası Katmandu için bir tür Sultan Ahmet Meydanı diyebilirim. Peşpeşe o kadar çok tapınak var ki! Giriş ücretli. 







Teker teker her bir tapınağı ziyaret ettikten sonra meydan manzaralı bir restoran seçip, balkonuna geçtik.






Yörenin en geleneksel yemeklerini sipariş edip yorgunluk attık. 

Sırada yürüme mesafesindeki Thamel var. Burası da tıpkı Durbar Meydanı gibi bir tapınak merkezi.



Ben burayı daha çok sevdim. Geldiğimden beri aradığım Nepal duygusu bana daha çok Thamel’de yaklaştı. 





Bizim sıra sıra çarşılarımızı andıran, minik hediyelik eşya dükkanları var. Her biri de artizan ürünler. Mümkün olsa şöyle bir kamyonet dayayıp, hepsini yüklenip gelmek istiyor insan. Hepimiz birer Nepal tişörtü aldık. Benim seçimim uzun sürdü. Malum kollu hiç bir şey gidemediğim için istediğim gibi kolsuz bir tişörtü ara ara nihayetinde buldum. Gerçi rengi pembe üzeri kırmızı baskı, pek kullandığım bir renk kombinasyonu değil ama bu da buranın hatırası olsun. 



Kaldığımız otel, daha önce saraymış. Bir tür Çırağan gibi düşünün. Gerçi en fiyakalı kısmı renovasyonda. 



Akşam ötele döndüğümüzde bizi çok tatlı bir sürpriz karşıladı. Otelde düğün var. Konuklar çok gösterişli, gelin ve damat da öyle. Bugünün ödülü bu düğün oldu.


Otelin kocaman bir bahçesi var. Başkent olsa da öyle ışıl ışıl bir şehir değil. 

1400 metre rakımı olan bir şehirde gece manzarası bana göre gündüzden daha güzel. Zira yıldızlar muhteşem. 

17 Temmuz Pazar 

Otelimiz çok güzel. Kahvaltı salonu da öyle. 



Güne güzel bir kahvaltıyla başlamak gibisi yok. 

Bugünün programında ilk olarak ölü yakma törenlerinin yapıldığı Pashupathinath Tapınağı var. Otelden bir taksi şoförü ile pazarlık yapıp geliyoruz. 



Etraf oldukça etkileyici. O turuncu kıyafetleri içindeki yaşlı gurulardan bol bol görüyoruz. 

Tören için gelen insanlar, çoluk çocuk, yaşlı genç. Festival alanı gibi. 





Gerçi suyun rengi de çok bulanık. Hayalim neydi hiç bilmiyorum ama daha berrak bir su olduğu kesin. Bu ise daha çok sel suyu gibi akıyor. Çamurlu gibi. Sonumun böyle bir nehir olmasını istemezdim diye düşünüyorum. 



Ölü yakım alanının dumanları yükseliyor. Havadaki keskin tütsü kokusunun gücüne hayran kalıyorum. Zira yakılan vücut kokusunu kamufle ediyor. Büyük iş doğrusu. 





Baktığımız her yeri fotoğraflamak istiyoruz. O derece göz alıcı. 




Sırada Tibetli rahiplerin bulunduğu Boudha Stupa var. Dünden beri gezdiğimiz yerler içinde en temiz ve sanırım bu yüzden de bende en çok huzur ve arınma çağrıştıran yer burası oldu. 


Ne ilginç diye düşündüm. Nepal’deyim ve en sevdiğim tapınak Tibetli rahiplere ait. Demek bir gün Tibet’e gidersem orayı çok seveceğim. 


Etrafta bir sürü güvercin. Tapınakların içlerini geziyoruz. Birinde bir rahip hepimizi kutsuyor ve saten şallar veriyor her birimize. Tabii ki biz de bağışta bulunuyoruz. 


Hazır kendimize huşu içinde bir tapınak ziyareti yaşatmışken buradaki bir restoranda oturup bu huzuru bir şey yiyip içerek kutlayalım diyoruz. Buranın mimarisine kıyasla daha modern dokunuşlu bir kafeyi gözümüze kestirip oturuyoruz. 


Sokaklarda çok sayıda motosiklet var. Asya ülkelerinin efsane ulaşım aracı bu. Sokakların en tanıdık görüntüsü ise şüphesiz muson zamanı şemsiyeler oluyor. 


Arkan bana doğum gün hediyesi olarak Himalayalar’a giden bir helikopter uçuşu düşündüğünü söylemişti. Tabii ki çok heyecanlandım. Tur için firma baktık. 

Gerçi bu dönemde hava oldukça kapalıymış. Dağlara yaklaşık sis nedeniyle hiç görüş alamamak mümkünmüş. O nedenle vazgeçtik. Onun yerine yarın dağlarda trekking yapacağız. 




Şehir türünün ardından Katmandu evimize dönüp, otelde havuz keyfi yaptık. Bu kadar fiyakalı bir otelde kalıp imkanlarından yararlanmamak olmazdı. 



Akşam yemeği büfesi de oldukça göz alıcı. Ne varsa fotoğraflıyorum.  






18 Temmuz Pazartesi 

Katmandu’nun güzel köşelerinden biri de Garden of Eden yani Cennet Bahçesi. Ona uzanan sokak da guzel. 


Sokakların keşmekeşi, o garip elektrik telleri, vızıl vızıl motosikletleri düşününce, tüm o kaotik görünümden izole olunan bu bahçe gerçekten de cennet gibi. 






Buranın bizim Emirhan Parkı’nı andıran bir havası var. Gelin ve damat fotoğraf alanı aynı zamanda. 

İçinde yer alan kafesi de çok şık. 

                               

Bugün şehrin dışına doğru trekking yapıyoruz. Bir firmayla anlaştık. Rehber ve şoförümüzle birlikte yola koyuluyoruz. 


Yağmur yağıyor hem de Forest Gump’taki gibi. Sadece gökten değil sağdan soldan ve hatta aşağıdan yukarıya doğru 😂 Artık yağmura karşı çeliklendik. Yağmurda yürümüyor sanki yüzüyoruz, o derece kuvvetli bir suyun içindeyiz. Muson mu merak ediyordum, diline kadar muson oldum. 😄 



Geldiğimizden beri yağmurun yapmadığı süre 1 saati geçmez herhalde. Gün içinde 50 kez yağıyor. 






Köylerden geçiyoruz. Manzaralar çok güzel. Hedef Nagarkot. Yüzüklerin Efendisi filmini çağrıştırıyor bana bu isim. 



Sevgili rehberimiz yokuş çıka çıka ulaştığımız zirvede bizi bir restorana götürüyor. O esnada öyle usul usul bir sis denizi dağılıyor ki etrafınızda sanki bir prodüksiyon firması süper starını sahne show’u için gösteri alanına taşıyor. O derece muazzam güzellikte bir sis. 

Koruluk bir alanda ilerliyoruz, Sis, ağaçların arasından süzülüyor. Resmen duman gibi izliyoruz sisi. İşte, diyorum. Hayalimdeki Nepal tam burası! Derken öyle güzel bir müzik duyuyorum ki! Adeta göklerden geliyor. İşte Nepal burası! 

Burası bir otel, spa,restoran. Dağların tepesinde bir dağ manzarası noktası. Buradan Himalayalar’ı görmek mümkün. Gerçi sisten göremedik ama o sisin arkasındaki ufukta olduğunu bilmek bile yeterli. Manzara ve ortam gerçekten de uhrevi. 

Restorana geçiyoruz akşam yemeği için. Mekan oldukça şık. Şoför ve rehber bizi bekleyeceklerini söyleyip tam dışarı çıkmak üzereyken onları da davet ediyoruz, şaşırıp çok mutlu oluyorlar. 

Hep birlikte sohbet ederek yemeklerimizi yiyoruz. Sunumlar çok güzel. Yemekler de öyle.





Bu esnada anlatmayı unuttum. Arkan ve Poyraz’ın yürüyüş esnasında ayaklarına sülük yapışmış. İlk farkettiğimde içim çekildi ama rehber çok sakindi. Belli ki çok başlarına gelen bir durum. Kaldı ki bu işi için para bile veriyor insanlar, bizimkiler bedavadan aldı. 😄 Zaten SPA’ya geldiğimizde farkettik. Hemen tuz istedi rehber. Üzerlerine tuz serpilince pat diye düşüverdiler. 

Sonuç olarak, gri bir havada 15 Temmuz kabusu ile başlayan Nepal seyahatimiz bir düş gibi sisler içinde, Himalaya manzaralı akşam yemeğimizle huzura ulaştı. 

19 Temmuz 2016 Salı (Katmandu -NEPAL🇳🇵 Delhi HİNDİSTAN 🇮🇳

Nepal’e veda günü. Uğurlar olsun. Hayatımızda bu kadar yoğun yağmurda gezdiğimiz başka bir ülke olmamıştı. Artık benim için Nepal yağmur demek. Ve huzur. Özellikle de Nagarkot. 

                              

Sırada Hindistan var. Bakalım bize ne sürprizleri var Bollywood’un.