Saturday 14 May 2022

HİNDİSTAN 🇮🇳 2016

15 Temmuz 2016 Cuma akşamı İstanbul - Katmandu uçuşu ile başlayan seyahatimizin ikinci ayağı HİNDİSTAN. 

Tarih 19 Temmuz 2016 Salı. Katmandu’dan Yeni Delhi’ye uçuyoruz. Bu ikinci etabın, 100’ü aşkın ülkeyi kapsayan seyahat torbamın en ağır taşı olduğunu söylemeliyim. Huzur çağrışımı nedeniyle gittiğim Hindistan seyahatimiz, bana göre hayatımın en huzursuz edici gezi anlarıydı. 

Ne yazık ki bu seyahate ait gezi günlüğüm bilgisayarımda bir türlü açılmadı. NEPAL’a ait kısmı tamamen fotoğrafların çağrışımı ile yeniden kaleme aldım ve bir önceki ay paylaştım. 

HİNDİSTAN’ı yazmak zor olacak. Duygularımı en iyi yansıttığım günlük notlarımdan biriydi kaybolup giden, geri gelmeye inat eden dosyanın içindekiler. Dip detaya girmeden sadece akışı, bir kaç anıyı ve yaşadıklarımızı kesinlikle kamufle eden o büyüleyici fotoğrafları paylaşacağım sadece. 

Hindistan bana göre bu dünyanın en büyük pazarlama mucizelerinden biri. Bu derece rahatsız edici bir ülkenin huzur ile çağrışması inanılır gibi değil. Bu ülkeye Ferrari’sini satıp aydınlanmaya gidenlerin bir aydınlanma yaşadığı kesin. 

Dünya nüfusunun yaklaşık yedide birinin ne büyük bir sefalet içinde olduğunu görmek insana sahip olduklarına şükretme yönünde bir bilinç getiriyordur kesinlikle. Sanırım aydınlanma denilen de bu olsa gerek.

Yine de bu derece yoksulluk, pislik, hayatımda gördüğüm en büyük engelli ve dilenci nüfusu içinde sahip olduklarıma şükretmeyi düşünmek de son derece huzursuz edici. Dünyada ne kadar çok insanın insanlık dışı şartlarda yaşadığına tanık olup halime şükretmek de beni ferahlatmıyor. 

Diğer tarafta yoksulluktan sokağa düşmüş insanların bilmem kaç kiloluk kırmızı et pınarı, protein kaynağı ineklere kutsal gözüyle bakması, adak saçmalığı altında adeta süt ırmakları akıtması da insanı öfkelendiriyor. Bunu bir kültür olarak algılayıp kabullenmekte zorlanıyorsunuz.

Dünyanın en zalim kast sistemlerinden birini muhafaza eden, insan hakları ihlallerini gelenek görenek adı altında yaşatan bu 1 milyarın üzerindeki nüfusa bir anlam vermek -en azından benim açımdan - mümkün değil. 

Bu seyahate en başta yalnız çıkmak istemiştim. Oldukça yorucu ve yıpratıcı hale gelen iş ve özel hayat tempomdan uzaklaşma, huzur bulma, sıfırlama ihtiyacı içindeydim. Sonra fikir değiştirdim. Oğlumun bu derece sofistike ülkeleri görmesini istedim. İyi ki de öyle yapmışım. Eğer çekirdek ailecek gelmek yerine tek başına gelmiş olsam benim için daha da huzursuz edici bir seyahat olurdu. 

Belki de dönem yanlıştı. Yani zaten huzursuzken gelinecek bir ülke değilmiş 😁 

Mevsim de yanlışmış :( Muson zamanı Hindistan, yeryüzündeki cehennem provasıymış. 

O kadar da gözünüzü korkutmayayım. Tekrar gider miyim? Evet, kesinlikle giderim. 

Şimdi önce seyahat akışını paylaşalım. 

Katmandu-Yeni Delhi ✈️ 

Agra 

Jaipur

Varanasi 

Bodhgaya

Yeni Delhi

Yeni Delhi - İstanbul ✈️ 

Yeni Delhi - Agra 

19 Temmuz Salı 

Evlilik yılımız 1996. 20. yılımızı, aşk için inşa edilen en meşhur yapılardan biri olan Tac Mahal’de kutlamak anlamlı olur diye düşünmüştüm. Bu nedenle seyahatin tek 5 yıldızlı otelini Agra’ya sakladım. İyi ki de öyle yapmışız. 

Neyse şimdi başa dönelim. Bu seyahati yüzlerce yazışma yaptığım Yeni Delhi merkezli bir acente ile planladım. Seyahat boyunca bizi planladığımız yerlere götürecek ve yol boyunca da memleket sohbeti yapacak bir şoförümüz olacaktı. Havaalanı’nda bizi şöförümüz karşıladı. 

Delhi Havaalanı oldukça gösterişli. Fakat oradan çıkıp şehre gidilen yol aşırı sevimsiz. Bu arada dehşet bir sıcak var. Müthiş bir nem. İstanbul’un meşhur nem geyiği onun yanında kupkuru kalır. Adeta sıcak suya batırılıp sıkılmış bir kıyafeti suratınıza dayamışlar ve üzerine de fön makinesi tutmuşlar gibi. Hani şu havanın ısınıp ısınıp nemin sizi boğar hale geldiği ve keşke bir an önce yağsa da gökler de biz de kurtulsak dediğiniz türden bir iklim işkencesi. Küresel Isınmanın bir merkez üssü varsa orası kesinlikle Hindistan. 

Önce ofise gidip ödememizi yapıyoruz. Karşımda Yasemin Yalçın’ın o harika Yasemince komedisindeki Şuayip tarzı bir tip. Kıpır kıpır, bir yandan da keser kendine keser türü bizi daha da borçlu çıkarak hesaplamalar yapıyor.  Cem Yılmaz komedisi İngilizce aksanı zaten beni benden alıyor. 

Sadece rezervasyon yapın dediğim biletleri daha en başta almışlar. Oysa TEOG sonucu ne zaman açıklanacak belli olmadığı için ben zaten hiç bir ara bileti aldırmamış, sadece rezervasyon yapın demiştim. Ancak her şey netleşip ana uçuşlara ait THY biletimizi öteledikten sonra yeni tarihler üzerinden onlara da kati tarihleri iletmiştim.

Yok efendim onların jargonunda “booking” demek “bileti satın al” anlamındaymış. Bu nedenle iki kez bilet aldık deyip ekstra para talep ediyorlar. Daha neler!  Bir tatlı huzur almaya geldiğim yerde daha dakika bir para hesabı.  Acaba yıllar önce bizim paragöz vatandaşlarımız da gelen turistleri böyle mi keklemeye çalışıyordu?

Neyse, sonuçta benim Nuh deyip Peygamber demeyen, gerekirse sizinle tüm programı iptal ederim diyen, tüm köprüleri yakmaya hazır tavrım nedeniyle insafa geldiler. Anlaştığımız rakamı ödedim ve yola koyulduk. 


Delhi-Agra arası yol uzun ve müthiş sevimsiz. Mesafe sadece 222 km ama o memleketimiz gibi otoban hayal etmeyin. Şose yoldan daha kötü bir yol ve yola habire inek çıkıyor. Bir Hintlinin araç kullanım tarzı bir Türk’e bile korku yaşatabilir türden. Adam bir de bu yolda direksiyona telefonunu koyup dizi seyrediyor. 

Şehre yaklaşırken Poyraz feci açıktığını söylüyor. AVM kılıklı bir yerde durup içindeki Mc Donalds’ta yemek yiyoruz. Hindistan’a ait aklımızda kalan güzel şeylerden biri de bu menülerdi Bugüne kadar yediklerimizden farklı ve güzel. Malum burada kırmızı et onların kırmızı çizgisi. 



Otelimiz çok güzel. Hayallediğim Hindistan’a nihayet geldik. Bizi otel müdürü karşılıyor. Türkiye’den geliyor olmamız ilgisini çekiyor, heyecanlanıyor. Zira zamanında bir müddet İstanbul’da Swiss Otel’de çalışmış. İstanbul’dan aşkla bahsediyor. 

Bu arada otelde düğün var. Çok mutlu oluyorum. Katmandu’da kaldığımız otelde de bir düğüne denk gelmiştik. Nasıl gösterişli bir düğün. Gelini ve arkadaşlarını görüyorum. Sanki bir kumaş firmasının defilesi gibi herkes. 




O akşam dolunay var. Ayışığında Tac Mahal’i görebilir miyiz diye düşünüyoruz. Otel Müdürüne soruyoruz hemen. Tac Mahal’i gören bir başka oteli tavsiye ediyor bize. Kafesine giderseniz görebilirsiniz diyor. Hemen bizi oraya götürecek br araç ayarlıyor. Golf arabası gibi bir şey geliyor. Şoförün kıyafeti de pek havalı. Kendimizi çok zengin hissettiren bir mekan ve tavır içindeyiz. Gittiğimiz otel de kafesi de çok güzel. Kalanı ise hayal kırıklığı. Zira bu muhteşem yapı gece ışıklandırılmıyor. Ayışığı da onu görmemiz için yeterli olmuyor. Bu durumda mecbur sabahı bekleyeceğiz.

Bizi dışarıda geri götürmek için bekleyen aracımıza binip otelimize geri dönüyoruz. Arkan havaya girip adama bahşiş vermek istiyor. Hatayla yanlış cebe sokuyor elini ve farketmeden 20€ veriyor. Adamın suratındaki gülümsemeyi görünce farkediyor ne yaptığını. Boşver diyorum. Bu yaşadığımız ana ve ortama da zaten 20 €’dan aşağı bahşiş yakışmazdı 😁 Tüm seyahat tarihçemiz boyunca 5 yıldızlı otelde kalma sayımız bir elin parmaklarını bile geçmez. Hatta konakladığımız yerlerin bir kısmının gecelik konaklama maliyeti gecelik belki ancak 20 €’dur. Adamın kısmetiymiş. ( O tarihte euro kuru yaklaşık 3 TL). 

Otele dönünce şahane odamızda biraz TV izliyorum. Tüm seyahat boyunca Hindistan hakkında fikrimin değişmediği tek şey müzik ve danslar. Recep İvedik tipli karakterlerin John Travolta gibi dansediyor olması beni hep şaşırtıyor. 

Agra - Tac Mahal  

20 Temmuz Çarşamba 

Sabah, 5 yıldızlı otel sefahati içinde kahvaltımızı ediyor ve ardından Tac Mahal’in yolunu tutuyoruz.



Bize mekanı gezdirecek rehberle tanışıyoruz. Tac Mahal’in kuleleri bakım altında, iskelelerle çevrilmiş. Ortodonti tedavisi geçiren gençler gibi gülümsüyor bize. Öyle bir beyazlık ki göz kamaştırıyor. 

Diğer taraftan etraf o kadar kaotik ki bu güzelliğin tadını ancak ortama biraz alıştıktan sonra çıkarıyoruz.

Rehberimiz gerçekten de çok tecrübeli. Sadece anlatım açısından değil, çok da iyi bir fotoğrafçı. Bize en güzel fotoğrafları çekeceğimiz kadrajları gösteriyor. Sanki dergi kapağı çekimi gibi poz veriyoruz. 



Tac’ın konukları arasında yerli turistler de çok sayıda. Sariler içindeki kadınları izlemekten kendimi alamıyorum. Hava oldukça kapalı ve sıcak. Renkleri tadıyla tuzuyla algılamama engel oluyor. Arada temiz bir güneş çıkıyor, o zaman mekan bir mücevher gibi renkleriyle parlamaya başlıyor. 

Mekanın güzelliğini takdir etmeye başladığım anda istiyorum ki bir yere oturup bir çay kahve içelim ve bu güzeller güzeli aşk mabedini seyredelim. Yapabildik mi peki? Hayır. Neden? Çünkü öyle bir mekan yok. Koskoca Tac Mahal’de ne yorgunluk atacak, ne mekanı doyasıya seyredecek bir kafe ya da restoran yok. Ne kadar yazık! 

Agra’da gezdiğimiz yerlerden biri de Fatehpur Sikri. Çok güzel, kiremit renkli bir bina grubu. Daha girişinde adeta galaya gelmiş bir film yıldızı gibi ilgi görüyoruz.



Benimle, Arkan’la, Poyraz’la fotoğraf çektirmek istiyor insanlar. Şoföre soruyoruz ne oluyor diye. O da “Çok güzelsiniz. O nedenle sizinle fotoğraf çektirmek istiyorlar.”
🥰 diyor. Seyahatimiz boyunca böyle anlarımız çok olacak. 

Bir yerde sincap görüyoruz, Poyraz eline alıyor. O kadar mutlu ki! Oldum olası hayvanlara bayılır. 

Agra - Jaipur

Bu yorucu ziyaretin ardından sırada yaklaşık 240 km ötede Jaipur var. Haliyle Jaipur’a ulaşmamız akşamı buluyor. 

Otel odamızda yatak sayısı yetersiz. Poyraz için yatak getiriyorlar ama uyduruk. İtiraz ediyoruz. Biraz daha düzgün bir yatak geliyor. Fakat bu sefer de çarşaflar çok pis. Kan benzeri lekeler var. İtiraz ediyoruz, getirdikleri sanki dalga geçer gibi daha lekeli. 

Banyoda sıcak su yok, söylüyoruz tamam diyorlar ama değişen bir şey yok. Acente temsilcisi olan şoförümüze söylüyoruz, O da konuşuyor ama değişen bir şey yok. 

Epey bir sinir harbinin ardından çarşaflar düzeltiliyor, su az biraz ılık akmaya başlıyor. 

Jaipur  

21 Temmuz Perşembe 

Jaipur, Hindistan seyahatimizde en çok beğendiğim, etkilendiğim şehir oldu. 













Jaipur‘un Disney şatosu gibi bir tepede yer alan kalesi çok etkileyici. Özellikle oraya fil üzerinde ulaştığımızı düşünürsek daha da masalsı bir hava çıkıyor ortaya.





Bizi bu masaldan devirip arada bir yere düşmemizi sağlayan satıcılar oluyor. Habire birileri bizi dürtüklüyor, çekiyor ve hatta çimdikliyor. Yıllar önce Bali Adası’na gittiğimizde çok yapışkan satıcılar vardı. Hatta Bali yapışkanlı acaba bu satıcılardan mı 😂 geliyor diye düşünmüştüm.

İşte Hindistan 2. bali vakası. 1 milyarın üstünde insanın ayda 100 $’lık gelir ortalaması ile yaşadığı bir ülkede turist olduğu anlaşılan herkesin üzerine çekirge sürüsü gibi binen satıcılar, dilenciler kabus gibi.



Onların haline anlasam da bu kadar fiziksel temas hele de bu kadar boğucu sıcak altında insanın sinirlerini test ediyor. 




Kale gerçekten de çok güzel. Her bir yerine keyifle geziyoruz. 

İşin güzel tarafı, buranın alışveriş yapmak için medeni bir mağazası, gayet temiz ve estetik gözüken bir restoranı var. 

Öğle olmuş, acıkmışız zaten. Arkan ve Poyraz tavuklu bense peynirli sandviç sipariş ediyorum. Önce 2 sandviç gelince tavuklu olduğunu düşünüp Arkan hemen yemeye başlıyor. Derken gelen sonuncu sandviçin de tavuklu olduğunu öğrenince peynirli hangisiydi diye soruyoruz garsona. Meğerse Arkan’ın yediğiymiş. Bunu niye anlatıyorum? Hindistan’da her şeyin içine o kadar aşırı baharat konuyor ki! Özellikle de kimyon. Hal böyle olunca peynirli sandviçi yiyip tavuk yediğinizi, tavuk yiyip peynir yediğinizi zannedebilirsiniz. Özetle, içine aynı baharat basılan her şey tıpkı bir kaç tur estetik ameliyat yaptırmış herkesin birbirine benzemesi gibi aynı tadı vermeye başlıyor. 

Hındıstan da tıpkı Turkıye gıbı bır tekstıl cennetı Bır atolyeye gıdıyoruz Uzerınde hayat agacı olan kıremıt rengı bır yatak ortusu begenıyorum Bır de beyaz zemın uzerıne mavı boya ıle baskı fıllerın oldugu bır ortu daha. Bıze baskı ıslemlerını nasıl yaptıklarını anlatıyorlar. Demo olarak bızım buldan bezımız gıbı bır kumasın uzerıne 3 tane kıremıt rengı fıl basıyorlar Alısverısımızın ardından bu 3 baskıyı bıze hedıye ettıler ( Bu 3 fılı ayrı ayrı cercevelettık Her bırı bızı temsıl edıyor Anne baba ve cocuk ) 




Adamların halinı anlasam da bu kadar fiziksel temas hele de bu kadar boğucu sıcak altında insanın sinirlerini test ediyor.

Bır nokta mola verıp yemek yıyoruz Ortaya karısık bır seyler Fakat o kımyon ve keskın korı kokusu benı cok rahatsız edıyor

Tum bunlara ragmen Jaıpur benım Hındıstan duygusunu hıssetmeye basladıgım ılk yer oldu

Jaipur’da en sevdiğimiz yerlerden biri ise geçmişin en eski astronomi merkezlerinden biri olan alanı ziyaretti. Bir tür bilim parkı. 









Akşam otele geldiğimizde su yine akmıyor. Çok sinirleniyoruz. Esas, bir ajanstan hizmet almamıza rağmen bunlarla uğraşmak zorunda kalmak bizi sinirlendiriyor aslında. 

Nihayetinde düzeltiyorlar ve bir de özür yemeği öneriyorlar. En azından bir çaba ve mahcubiyet sinyali diyoruz, yemeğe geçiyoruz. Yemeğin sonunda utanmadan hesap getirmesinler mi? İçtiğimiz suların parası. Yemeği ısmarlamışlar meğerse, içecekleri değil. Sade su içmiştik, utanmadan onların parasını adisyona yazmışlar. Bu adamlar gerçekten proteinsizlikten kafayı yemişler. Yaparken bozuyorlar. Doğal olarak ödemiyoruz. Yılların müşteri hizmetleri tecrübesi ile sağlam bir ültimatom geçiyorum onlara. 

Adamlar bu derece çingeneliğe girişince ben de yarın sabah erkenden yola çıkacağımız ve kahvaltı etmeyeceğimiz için 3 adet kahvaltı ücretini hesaptan düşmelerini talep ediyorum. Epey bir görüşme trafiğinin ardından nihayetinde hesaptan düşmeyecekleri ama kahvaltı paketi hazırlayabileceklerini söylüyorlar ve ben de “Tamam” diyorum. 

Jaipur  - Bodhgaya

22 Temmuz Cuma  

Sabah uyanınca ne oldu dersiniz? Kahvaltı paketimiz hazır değildi. Sabah vardiyasında bizim paketten haberdar adam da yoktu. Sevgili şoförümüz ise öyle kazık gibi ortaklıklarda dolanıp duruyordu. Adam şoför ona ne kızıyorsun demeyin. Acentanın tüm programını sahada uygulamaktan sorumlu kişi o, yani aynı zamanda acente temsilcisi ve rehber. 

“ Bugün benim doğum günüm ve bunun güzel bir başlangıcı olması gerekir. Oysa sizler tam aksi için uğraşıyorsunuz.” diye söyleniyorum çalışanlara. Bir taraftan da yetişmemiz gereken bir uçak var. Kahvaltı paketi alacağım diye uçak kaçıramam. Bakıyorum ki adamlar Nato kafa Nato mermer. Allah’ından bulsunlar diyerek yola koyuluyoruz. 


Hindistan seyahatinin özünü huzur arayışı oluşturuyor. Bulabildik mi, o ayrı mesele 😊 Hal böyle olunca Buda’yı hesaba katmamak olmazdı. Seyahat rotasını oluştururken, Buda’nın aydınlandığı an altında olduğu ağaca ev sahipliği yapan Bodhgaya kentini ziyaret etmek farz oldu. 

Benim için bu kıymetli şehri tam da doğum günümün olduğu tarihe denk getirdim.

Oraya ulaşmak ise gerçek bir dayanıklılık testiydi. 

Jaipur’da güne uyanıp kahvaltı için Delhi’deyiz. Havaalanı tabii ki! Öğlen uçakla Varanasi. Oradan da araçla uzuuuuuun ve sarsıcı bir yolculuğun ardından akşam yemeğine Buda’nın aydınlandığı Bodhgaya. 


Dolayısıyla ulaşımın tüm güne, öğünlerin 3 şehre yayıldığı bir günde, en başta Arkan’ın caz yapma, Poyraz’ın da yorgunluk nedeniyle sitem etme riskini doğum günü kartı ile dengelemeyi hedefledim 😁 

Yeni Delhi Havalanı’nda Varanasi uçuşumuzu beklerken duvarda bu hayat ağacını gördüm. Doğum günümde bundan daha anlamlı bir fon olamazdı. 🙏 



Varanasi-Bodhgaya arası 250 kilometrelik yol o kadar yorucuydu ki! Poyraz bir taraftan doğum günüm olduğu için nazik diğer taraftan duygularını paylaşma konusunda da oldukça samimi. Bir ara dedi ki “Anne, şu an şeytan gelse ve bana dese ki ruhunu bana sat, seni İstanbul’a ışınlayayım, ona evet diyebilirim.” 😂 Çok güldük tabii ki! 


Yine bir ara şunu söyledi: Anne, her ne kadar yorucu olsa da beni bu yaşta buraya getirdiğin için mutluyum. Zira malum TEOG nedeniyle oldukça yorucu ve stresli bir yıl geçirdim. Her ne kadar siz üzerimde bir baskı uygulamasanız da ortamın yarattığı gerginlik bile yeterliydi. Eğer iyi bir lise kazanamazsam iyi bir üniversite kazanamam, iyi bir üniversite kazanamazsam iyi bir iş bulamam... diye düşünüyordum. Oysa şu ana kadar gördüklerime bakınca Türkiye’de kasiyer bile olsam dünya nüfusunun önemli bir kısmından daha yüksek bir hayat standardına sahip olacağımı görüyorum.” Bu lafı 14 yaşındaki oğlumdan duyunca ben de “İşte buna aydınlanma diyorlar oğlum.” dedim. 😁 Bazı insanlar bu deneyim noktasına bir orta yaş krizinin ardından geliyor. Oğlum ise daha ergenlik arifesinde bu bilince ulaştın. 👏 👏 

Çok şükür, bu akşam konaklayacağımız otel daha doğru dürüst çıktı. Doğum günü akşamı en azından daha sakin ve huzurlu bir yemek yeme imkanı bulduk. 





23 Temmuz Cumartesi 

Bodhgaya



Şehir tapınaklarla dolu. İlk hedefimiz Buda’nın aydınlandığı ağaç. Bu tapınak gerçekten de huzur verici. 


Ardından tek tek diğer tapınakları dolaşıyoruz. 



Hele o dev Buda heykeli ve önündeki Om pozumuz 🙏 

Yağdı yağacak gibi gözüküp bir türlü yağamayan o sıcak ve gri hava burada da hakim. Yine de ufaktan bir huzur var ortamda. 




Dün geldiğimiz yolu gerisin geri alıyoruz. Ver elini Varanasi. 

Buradaki otelimiz 4 yıldızlı. Fotoğraflarda havuzu çok güzel gözüküyordu. Tam bir yalanmış. Otel çok pis. Havuz da öyle. İnsanda hemen kolera hissi uyandırıyor. 

Afrika’nın ve dünyanın en fakir ülkelerine gittiğimde bile pislik konusunda bu derece irkildiğim başka bir ülke hatırlamıyorum. 

Köyde doğmuş büyümüş biri olarak aşırı hijyen takıntılı biri asla olmadım. Zaten öyle olsa bu derece 3. dünya ülkesi gezemezdim ama Dünya bir yana Hindistan pisliği başka bir yana. Pislikte son nokta, zirve... 



Hindistan’da irkilme duygusundan uzaklaşılan tek yer 5 yıldızlı oteller ki o da sadece otel sınırları içinde. 4 yıldız ile 3 ya da 2 yıldız arasında hiç fark yok. Bütçe oluştururken ya 5 yıldız seçmek ya da en uygununu seçmekte fayda varmış. Zira dediğim gibi 1-4 yıldız arası aynı standart ya da standartsızlık. 

24 Temmuz Pazar 

Varanasi

Hindistan’da en merak ettiğim yerlerin başında gelen şehir Varanasi.  








O bayıldığım Varuna Gezgin’in adı da Hint mitolojisinden geliyor ve bana otomatik olarak Varanasi, Ganj nehrini çağrıştırıyor. 


25 Temmuz Pazartesi 

Varanasi 

Ölü yakma törenine ilk Katmandu’da tanık olmuştuk. Meğerse orası bir ameliyathane temizliğindeymiş. Burası ise tam bir bataklık.



Yol boyunca dilenen, kolu bacağı eksik, kör o kadar çok insan var ki! Gördüklerinden kaçmak için beynim her an şalteri kapatabilir. İnsanın hafzalasını zorlayan bir görüntü. 



Bir tarafta ölmeye gelmiş insanlar.

Törenler için odun satanlar. 

Burası Varanasi değil, cehennem olmalı. 

Gelmeseydim olurmuş diyorum. 


Akşam, sabahın kuduruk sıcağı biraz kırılıp, gökyüzü parliament mavisine döndüğünde izlediğimiz gece törenleri biraz gönül alan mahiyetteydi. Aksi takdirde buradan ruhum topuklayarak kaçmak isterdim. 


Varanasi’nin benden helallik istediği bir kaç saat. Helal olsun diyerek otele dönüyoruz. 




25 Temmuz Pazartesi 

Yeni Delhi 

Hindistan, benim kutsal gezgin yiyeceği olan muzdan bile şüphe duymama neden oldu. Sokaklar pislik içinde. Yer yer minik bataklık benzeri su birikintileri var. Sokak satıcılarının tezgahındaki meyveler, sebzeler bazen bu pisliğin içine düşüyor, satıcı alıp tekrar tezgaha koyuyor. 

Bizdeki Bağdat Caddesi ya da Taksim Meydanı gibi müthiş merkezi yerlerde gayet eli yüzü düzgün kılıklı adamların bile haşırt diye kıyafetini kaldırıp büyük tuvaletini yola yaptığına şahit oldum. En saygın kılıklı şahsın bile memleketin ana caddesinin içine etmesinin normal kabul edildiği bir kültür. 😱 Her türlü kültüre saygılıyım ama Hindistan benim saygı ve tolerans sınırlarımı gerçekten zorluyor. 

Hindistan’ın her yerinde tapınak geziyoruz. Farklı farklı inanışlarda ya da farklı tanrılara adanmış bir dünya tapınak. 

Çiçeklerle dolu tapınaklarda, bir deri bir kemik insanların sunakları sütle yıkaması gerçekten şok edici. Güzel kardeşim, o sütü bilmem ne tanrısına adayacağına midene girsin de bir parça kafan çalışmaya başlayıp nimeti ziyan ettiğini, şahsının da açlıktan ölmek üzere olduğunu farket diyorum ama duyan kim, anlayan kim. 


Gezdiğimiz tapınaklar içinde temizlik duygusu hissettiğim yegane yer Sih Tapınağı oldu. Bundan sonra favorim onlar. 😁 



26 Temmuz Salı

Yeni Delhi 

Hindistan denince ziyaretin olmazsa olmaz adreslerinden biri de şüphesiz Gandi’nin anıtı. Ah Gandhi! Sen onlar için neler çekmişsin ama bu adamlar hala  gördüğüm en büyük pislik ve sefaletin içinde yüzüyor. 



Arkan, İngilizlere atfen “Sömürmek için dahi burada yaşamak istemezdim.” diyor.

Delhi’de en sevdiğim yer Lotus Tapınağı oldu. Ne güzel bir mimari. Üstelik de tüm dinlere açık, ortak bir ibadethane. Çok sade, çok aydınlık. Tam bir mimari harika.





27 Temmuz Çarşamba 

İstanbul 

Uçuşumuz gece yarısını geçerken.






Sabahın şafağıyla memlekete ulaşıyoruz. İşte ülkemi Norveç gibi gördüğüm an. Zaten hiç bir zaman yermemiştim. Her seyahatimin en güzel tarafı, o tatlı anılarla memlekete dönmekti. Şimdi hem Hindistan gibi müthiş örseleyici bir ülkenin yorgunluğu hem de 15 Temmuzun ardından vatana kavuşmanın sevinci içimdeyim. Şükür kavuşturana! 





No comments:

Post a Comment