Friday 3 July 2020

ABD New York 🇺🇸 2011

NEREDEYİZ?

Bu BLOG yazısı, hayatımın en efsane seyahatlerinden birinin ilk durağına, New York’a ayrılmıştır.

Sizlerle önce rotayı, ardından bu akışa ulaşma hikayemi ve son olarak da seyahat günlüğümü paylaşacağım.

Birisi ülkemizi, diğeri Amerika’yı ve sonuç olarak da Dünyayı etkileyen iki yaralı tarihe, 17 Ağustos ve 11 Eylül arasına yerleşen bu seyahat, başlangıç ve bitiş tarihlerinin acı çağrışımına rağmen bizim için hayatımızın en harikulade seyahatlerinden birini bünyesinde barındırarak zihnimizdeki eşsiz yerini aldı.

İngilizcede, seyahatin akışı anlamına gelen bir sözcük vardır: Itenary. Ben de her seyahat hazırlığında, önce işin omurgası olan bu “ITENARY” yi hazırlar; evirip çevirip demler; iyice oluruna kanaat getirdikten sonra ana uçak bileti, ara uçak-ulaşım ve konaklamaları ince ince işlemeye başlarım. İşte bu şahane seyahatin belki daha önce benzeri hiç yapılmamış akış haritası yani itenary’si.😊

Kuzey ve Güney Amerika’ya yayılan, 6 ülkeyi kapsayan, bolca kara geçişi ve aynı zamanda da uçuş içeren bir seyahat maratonu. 

🌏🌏🌏🌏

🇺🇸 17- 21 Ağustos 2011, ABD, New York

🇵🇪 21-30 Ağustos 2011, Peru: Lima, Cusco, Pisac, Urubamba, Ollaytaytambo, Aguas Calientes, Machu Picchu, Puno, Titicaca, Uros, Taquile  

🇧🇴 30 Ağustos-5 Eylül, Bolivya: La Paz, Amazonlar (Rurrenabaque) 

🇵🇾 5-6 Eylül 2011, Paraguay: Asuncion

🇧🇷 6-7 Eylül 2011, Brezilya 1. Etap : Foz Do Iguaçu

🇦🇷 7 Eylül 2011, Arjantin: Iguazu Falls

🇧🇷 7-11 Eylül 2011, Brezilya 2. Tur: Foz do Iguaçu, Rio de Janeiro

🌏🌏🌏🌏

BURAYA NASIL GELDİK?

Bu seyahatten 4.5 sene önce oğlum Poyraz 4.5 yaşındayken, Kuzey ve Orta Amerika’ya ve hatta ucundan Karayipler’e ( Meksika, Guatemala, Honduras, Belize ve Küba) gitmiş ve Güney Amerika yolunda ilk adımı atmıştık. O tarihten beri benim Güney Amerika ile ilgili sıradaki hayalim Patagonya idi. Fakat malum oraya, onların yazının doruk yaptığı dönemde gitmek gerekti. Poyraz’ın Şubat tatilinde bu işi gerçekleştiremeyeceğimizi farkedince ben de dümeni Peru-Bolivya hattına kırdım. Tabii, inceden inceye ve gizlice çalışıyorum; çaktırmadan. Bilet fiyatları o kadar yüksekti ki uzunca bir süre bu araştırmalarımın geziyi hayal tadında tutacağını düşünmeye başladım.  Araştırdıkça, gitmişken daha çok yeri görme ve dolayısıyla yol parasının hakkını verme dürtüsü güçlendi. 

Bu arada kendi kendime tuhaf bir rota ortaya çıkardım: Peru-Bolivya-Paraguay- Iguassu Şelaleleri için Arjantin ve son durak Rio olacak şekilde Brezilya. 

İnanılmaz, fakat bu rota sayesinde uçak biletlerinde süper fiyatlar buldum. Hem de British Airways’ten. Artık hayalden gerçeğe dönmek için araştırmalarımı Arkan ile paylaştığımda O da heyecanlandı. Fakat çok sevdiği büyüğü Cihangir Bey’in “Senin gibi mesleği yaratıcılık üzerine kurulu birisi, hele de bu derece gezerken mutlaka New York’u görmeli .” demesi üzerine yörüngesini NY (New York) üzerine kilitlemişti. Garip ama gerçek, rotamızı “NY üzerinden Peru” şeklinde revize edince daha da uygun uçak biletleri bulup şok oldum. Haliyle artık kaderimizin bu şekilde çizildiği de belli oldu. 

 www.expedia.com sitesinden British Airways’in Londra aktarmalı İstanbul-NY gidiş ve yine Londra üzerinden Rio-İstanbul dönüş uçak biletini yetişkin fiyatı 900 USD.nin az üzerinde bulduk. Poyraz için de indirim vardı ve rakam 700 USD. civarındaydı. ( 1 $=1,50 olduğu ve bizim de bunun kıymetini bildiğimiz yıllar🙏) Tabii ki bu rakamları yılbaşından beri takip ediyordum. Mart sonu gibi fiyatlar oynamaya başlayınca artık kararımızı verelim dedik, yoksa seyahatin olabilirliği elden gidecekti. Dolayısıyla 1 Nisan 2011 tarihinde biletlerimizi aldık. 17 Ağustos’ta uçuyoruz. 11 Eylül’de dönüyoruz. Bayramın içinde olduğu haftayı da içine alacak şekilde uzun bir seyahat bizi bekliyor. 

Amerika’da yaşayan arkadaşımız Kadir’in bu seyahatin gerçekleşmesinde katkısı büyük.🙏        NY-Lima arası uygun bir uçuş bulamasak belki de bu seyahati yapamazdık. Zira ilk baktığımda söz konusu hatta kişi başı bilet fiyatları 1500 USD civarıydı. Kadir’in önerdiği www.sidestep.com sitesinden ulaştığım Spirit Airlines’tan Arkan, ben ve Poyraz için aldığımız biletin toplam fiyatı 1.200 USD.nin az üzerinde. Bu havayolu Pegasus gibi. Bagaj için, yemek için ayrı fiyat ödüyorsunuz. Üstelik biletleri alırken bu hizmetleri alırsanız daha ucuz, alanda kiosklarından satın alırsanız biraz pahalı, check-in esnasında satın alırsanız daha pahalı olacak şekilde bir düzen kurulmuş.  Allah razı olsun! Bu şekilde İstanbul-NY-Lima gidiş, Rio-İstanbul dönüş şeklinde yetişkin uçak bilet fiyatımız toplamda 1.300 USD.nin az üzerinde.  En güzeli ise biletleri aldığımız tarihte doların 1.50 civarı bir kura sahip olması. 17 Ağustos tarihinde ise dolar 1.70-1.80  arası yürek hoplatmaya başlamıştı bile. (1.50’den 1.80’e geldi diye bile yüreğimiz hoplamış...) İlk defa bir Batılı gibi seyahatimizi 6 ay evvelinden organize edip, ağır yükü olan uçakları da peşinen ödeyince rahat ettik, tasarruf ettik. 

Bu adreste 18 Ekim’den beri 32 Ülke/Şehir yazısı paylaştım. Hepsinde de bir ilköğretim talebesinin kes-yapıştır yapsa, noktasına virgülüne dokunmadan coğrafya ödevi yerine kullanabileceği detayda😊 bir girizgahta bulundum. Bu ultra detaylı ülke tanıtımının ardından ise seyahat anında sıcağı sıcağına tuttuğum günlük notlarımı ( tabii ki an itibariyle varsa değişiklikler gerekli ekle-çıkart yaparak) paylaştım. 

Gezmeye ve araştırmaya bu kadar meraklı kişilere bu kadar hazır lokma vermenin gerekmediği düşüncesi ile artık bu yazıyla birlikte yeni bir dönem başlatıyorum. 😊

Bundan sonra bu uzun brifinglerin yerine; gittiğim ülke, şehir nerede zihnimizde daha iyi canlansın diye sadece bir harita ve önemli bir sembol olduğu için bayrağını paylaşmaya devam edip ardından doğrudan günlük notlarıma geçeceğim.  

Kaldı ki zaten günlük notlarımda da ülke hakkında çok sayıda detay yer alıyor. 

ABD haritasına bakarsanız tüm eyaletlerin iki harf kısaltması ile adreslendiğini görürsünüz. New York’un kısaltması NY. Dolayısıyla ben de sıklıkla NY olarak kullanacağım.

✍️ SEYAHAT GÜNLÜĞÜ

17 Ağustos 2011 Çarşamba  (İstanbul –New York)

Uçak Yolculuğu (İstanbul-Londra-New York ✈️ )

Uzun süredir hayali kurulan, program yapılan, epey bir parası ödenen seyahatimiz sonunda başlıyor. Dün, bugün yolda olacağımız için bir gün evvelinden arkadaşımız Alp’in doğum günü kutlaması için akşam yemeğinde bir araya geldik. Keyifli bir geceydi. Bizi uykusuz bıraksa da seyahat için harika bir başlangıç oldu. 

Uçağımız 08:50’de. Biz de Küçükyalı’daki evimizden önce taksi ile Kozyatağı’ndaki Havaş’a gidip 05:00’teki otobüse bindik. Havaalanına vardığımızda 06:00 olmak üzereydi. Allahtan British Airways, kontuarını erken açtı. Check-in işlemlerimizi zaten evvelinde on-line yapmıştık. Eşyalarımızdan da kurtulunca seri bir şekilde pasaport geçişimizi yaptık. 

Havaalanının (Atatürk Havaalanı) dış hatlar kısmındaki HSBC Lounge benim için her zaman seyahatin artık gerçek olduğunun sembolü. Orada keyifle çayımı yudumlayıp, memleket lezzetleri ile vedalaşıyorum. Ayrıca son dakika mesajları ve gelen e-postaları kontrol etmek de iyi oluyor. Vaktimiz de müsait olunca keyifle, geniş geniş kahvaltımızı ettik.  

 Oradayken kontrol ettiğim e-posta mesajlarım arasında Amazon turu için görüştüğümüz Swiss Bolivian Adventures’tan Julian’ın Western Union ile gönderdiğimiz parayı aldığı yönünde teyit mesajı gelmesi de içime su serpti 

Sıradaki etap uçağa binmek ve havalanmak. Evet. Gerçekten yolculuk başlıyor. Gidiyoruz. NY’a ve ardından muhteşem bir Güney Amerika turuna…

08:50 kalkışlı uçağımız yerel saatle 11:00’de Londra’ya ulaştı. Uçaktan çıkış kontrolü- biniş kontrolü derken, 13:00’te NY için havalanacak uçağımızı bekleyip de sıkılacak hiç vaktimiz olmadı. NY’a oranın saati ile 15:40’ta varıyoruz. Biraz gecikme ile varışımız 16:00’yı geçti. Bu hattaki uçağımızda TV vardı; dolayısıyla uçuşun nasıl geçtiğini anlamadık bile. 

Otel 🏨 

Otelimiz Chelsea’de, Savoy Hotel. Seyahatin, uçaklar dışındaki ağır topu NY oteli. 4 gece, mütevazi bir kahvaltı dahil olacak şekilde 2 yetişkin ve 1 çocuk olarak odaya toplamda 963 USD. ödüyoruz.  (tekrar hatırlatayım, ödemeyi yaptığımız tarihte 1$=1,50 TL) 

Açıkcası, bu otelde karar kılma evvelinde o kadar çok seçeceği araştırdık ki ilk başta kalp çarpıntısı yaratan bu rakam bir sure sonra “çok uygun bir fiyat “olarak görünmeye başladı. ( O tarihlerde otellerin astronomik rakamlarına alternatif olarak -henüz airbnb icat edilmemişken- fiyatları nedeniyle oldukça rekabetçi ve bu nedenle de akıl çelici çok sayıda apartman ve ev teklifleri vardı ama hepsi ile ilgili detaylı araştırma sonrası peşpeşe “Dolandırıldık” mesajları okuyunca “Dolandırılacak kadar zengin değiliz!”😊 diyerek paşa paşa otel rezervasyonu yaptık.

Havaalanı -Otel Ulaşım 🚞 🚇 

Otelimize, havaalanından önce ücretsiz Air Train ve akabinde metro kullanarak ulaştık. Air Train sonrası ulaştığımız istasyonda ATM benzeri makinalardan bir görevlinin de yardımını alarak Metro Card aldık ve kredi kartı ile dolum yaptık. Burada metro 2.25 USD. Air Train sonrası otelimize ulaşmak için 2 hat değiştirerek geldik. Dolayısıyla totalde 3 kişi 13.50 USD ödedik.  

Buranın İ.E.T.T.sinin adı MTA. Süper bir web sitesi var. Nereden nereye ne kadar sürede gideceğinizi, gideceğiniz rotada yol yapım vs. varsa alternatifleri çok güzel açıklıyor. Arkan da evvelinde siteden rotamıza göre gideceğimiz hattın bilgisini almıştı. Çok da iyi yapmışız. Zira burada metro bizimkisi gibi son dönemde yapılmadığı için epey köhne, havasız ve feci sıcak. Anonslar da rahat anlaşılmıyor. Gerçi insanlar fevkalade yardımsever. Suratımızdaki soru işareti bakışını görerek bize yardımcı olmaya çalışan o kadar çok Amerikalı oldu ki şaştık kaldık. Şu geleneksel Türk konukseverliğinin Amerikan versiyonuna şahit olduk. Otele ulaşmamız saat 18:00’i buldu. Otelimiz de, yeri de, odamız da çok güzel. Çok para verdik ama doğrusu değdi. Memleket saati ile ise geceyarısını çoktan geçiyor. Çabucak bir duş alıp yolun yorgunluğunu, kirini, pasını üzerimizden attık ve hemen uyuduk.

18 Ağustos Perşembe  (New York)

NY saati ile 20:00 bile olmadan uyuyunca 07:00 gibi uyandık. 08:00 gibi kahvaltıya indik. Önce kahvaltıda sadece yağ, reçel var zannedip “O kadar fiyat farkı verdiğimiz kahvaltı bu mu ? “ oldum fakat sonra gelenlerle “Oldukça güzel bir kahvaltı oldu.” diyerek masamızdan kalktık. 

NY, benim için hep elinde kahve sokaklarda dolaşan ya da işyerine elinde kahve ile giden insanların şehri. (Şimdi artık tüm dünya böyle oldu. En azından İstanbul öyle) Bu nedenle önce gayri ihtiyari sonra da bu detayı hatırlayarak NY’taki ilk fotoğrafımda elimde bir kahve vardı. Tam hayalimdeki  gibi. 

Times Square -Times Meydanı

Otelin yeri muhteşem. NY denince akla gelen birçok noktaya yürüme mesafesinde. Zaten NY da yürüme ile keşfedilmesi gereken müthiş sokak manzaraları ile dolu. Biz de öyle yaptık: Yürüdük, yürüdük, yürüdük. Yürüyerek önce Times Square,  ardından da Central Park’a gittik. 


Central Park ve Hayvanat Bahçesi 

Poyraz, Madagaskar filmine bayılıyor. NY Hayvanat Bahçesi’nde geçen bu filmin ardından NY’a gelince gidilecek adreslerden birisi belliydi: Central Park içindeki hayvanat bahçesi. 2 yetişkin ve 1 çocuk için giriş bileti 31 USD. Kredi kartı ile ödemek mümkün. 


Girişte o kadar güzel bir kafeterya var ki! Biz de önce güzel bir kahve içip soluklanmak istedik. Karton kahve 2.45 USD. Kredi kartı ile ödemek mümkün. Kredi kartı kullanımında şifre sorulmuyor.  


Hayvanat Bahçesi gerçekten çok güzel. Dikkatimi çeken noktalardan biri aralıklarla konulan su sebilleri oldu. NY ucuz bir şehir değil. Aksine pahalı bir şehir. Kaldığımız 4 gün boyunca hava da epey sıcak olduğu için bol bol su almak durumunda kaldık. 250 ml.lik bildiğimiz küçük boy sular 2 USD, bir boy büyüğü 3 USD. civarı. Bu nedenle su sebillerini takdir etmek gerek. Müzelerde de su sebiline rastladık. 


Shake Shack Keşfimiz

Artık Central Parkı hallaç pamuğu gibi atıp neredeyse her bir yöresini adımladıktan sonra haşatımız çıkmış bir şekilde yemek yiyecek bir yer aramaya başladık. Natural History Museum’un arka paralelindeki sokağın köşesinde tesadüfen ShakeShack isimli muhteşem bir burgerci keşfettik. 3 harika burger ve içeceğe 22 USD verdik. Yalnız hamburger  “anlatılmaz yenir” cinsinden. Biraz bana Kızılkayalar’ın ıslak hamburgerini anımsattı. Fakat etini hiçbirşeyle kıyaslayamam. Kalın ve bir o kadar da lezzetli bir et. Kaldığımız sure boyunca Shake Shack müptelası olduk. ( O tarihte henüz bizde Shake Shack yoktu. Poyraz o kadar bayıldı ki! Büyüyünce bu markayı Türkiye’ye getireceğim.😊bile dedi. Belli ki kısa bir süre sonra hali hazırda büyümüş birisi de bu cümleyi kurup İstanbul’da Shake Shack şubeleri açtı. ) 

Natural History Museum ( Doğal Tarih Müzesi ) 

Keyifli yemeğin ardından Natural History Museum’u gezdik. Müzenin 2 yetişkin ve 1 çocuk giriş ücreti yaklaşık 50 USD. Fakat bu rakam sadece “önerilen bağış miktarı”. Dolayısıyla daha azını ya da fazlasını ödemek size kalmış. Biz zaten kapanışa 1 saat kala müzeye varınca kendimizde  “pay what you wish” söylemini sorgulama cesaretini bulduk. “Tabii ki istediğinizi ödeyebilirsiniz.” diyen nazik müze görevlisine biz de yüzümüz daha az ödemeye varmadığı için☺️ toplamda 20 USD ödemeyi önerdik ve kartla ödedik. 



Metropolitan Müzesi -MET

Doğal Tarih Müzesi, Central Park’ın batısında. Diğer ünlü bir müze olan Metropolitan ise neredeyse Doğal Tarih Müzesi ile aynı doğrultuda fakat parkın doğusunda. Dolayısıyla sonrasında parkın içinden geçerek doğu kıyısına geçtik. Çok yorgun olduğumuz ve ayrıca kapanış saati geldiği için sadece binasını ve civarını görmek için Metropolitan Müzesi’ne gittik. Müzeleri bitirince, güney istikametinde yürüdük.  

Hava kararınca Times Meydanı’nda dolaştık. Meydanda yer alan dünyanın en büyük Toys R Us mağazasına daldık. Poyraz dilediği her oyuncağı aldı. Rüyada gibi; çok mutlu. 

Dönüş yolunda Burger King benzeri BK adlı bir hamburgercide beyler hamburger menu yerken ben de tavuklu salata aldım. Yine 22 USD civarı bir hesap ödedik. 

Yürüyerek otelimize döndük. 

19 Ağustos  Cuma 2011 (New York)

Central Station

Dün Toys R Us’tan aldığımız oyuncaklardan birinin bir parçası eksik çıktı. Biz de Poyraz ile soluğu Toyz R Us’ta alalım dedik. Ben yolu dün gezmediğimiz sokaklardan, bir önceki gün uçakta izlediğim Arthur filminin bir çok sahnesinin çekildiği Central Station üzerinden geçirdim. İstasyonun tavanı gerçekten çok güzeldi. Ne kadar zamanlı seyretmişim filmi. Yoksa dikkat etmeden geçip gidebilirdim. 

Bryant Park - National Library

Arkan da bu arada epeydir hayalini kurduğu ve araştırmasını yaptığı Nikon fotoğraf makinesini almış, çok keyifli.  Oyuncağımızı hiç sorunsuz değiştirdikten sonra önce Bryant Park’a gidip soluklandık. O kadar güzel bir park ki. Ben sonrasında National Library’yi gezdim. 


Ardından United Nations binasını gezerek otele döndük. 

Downtown

Şimdi istikamet  Downtown. Tekrar yola koyulduğumuzda Union Square‘de dondurma molası verdik. Şu Mc Donald’s ya da Burger King’te satılan yumuşak dondurmalardan var her yerde, karavanımsı arabalar içinde onlardan satılıyor. Üzerlerine envai çeşit ve renkte sos dökülüyor. Fiyatı 3 USD. Dolayısıyla 3 dondurma ve 1 suya 11 USD verip, parkta çimenlere uzanıp, yorgunluk attık. Kısa bir soluklanmadan sonra Soho, Tribeca, Çin ve İtalyan mahallelerini gezdik.


MOMA -Museum of Modern Art / Modern Sanat Müzesi 

Yine haşatımız çıkmış bir şekilde metroya binip Moma’ya yetiştik. Moma dünyanın en ünlü modern sanat müzelerinden birisi. 2 yetişkin ve 1 çocuk giriş ücreti normalde 56 USD. Fakat Cuma günleri saat 16:00-20:00 arası giriş bedava. Nasıl bir kalabalık vardı anlatamam. Sanki bir ülkede savaş çıkmış ve büyük bir mülteci grubu komşu ülkenin sınırına dayanmış gibi. Yerlerde onlarca sırt çantalı turist. İstanbul Modern’in MOMA’ya çok öykündüğünü biliyordum. Bu nedenle de bu müzeyi görmeyi çok istiyordum. Şu kadarını söyleyeyim gerek yeri, gerek iç düzeni gerekse de mevcut koleksiyonu açısından, üstelik restoranı ve mağazası ile İstanbul Modern, MOMA’dan kesinlikle çooook daha güzel bir müze.

Bu gece öyle bir yağmur yağdı ki geceyi kısa kesmek zorunda kaldık. Otele metro ile döndük. 

20  Ağustos Cumartesi 2011 (New York) 

Brooklyn Köprüsü

Bugün hem Dünya Ticaret Merkezi’nin olduğu bölgeye, ardından Brooklyn köprüsüne gittik. 





Özgürlük Heykeli

Sonra da bizi Özgürlük Heykeli’ne götürecek olan Statue Cruises gemisine bindik.  Özgürlük Adası’nı gezmek isteyenlerin programlarını önceden netleştirip biletlerini almaları şart. Zira biletler günler öncesinden bitiyor. Bu nedenle “Canım şimdi çekti.”  dediğinizde gezme şansınız olmaz.  

Organizasyonu yapan Statue Cruises firmasının kredi kartı ile bilet alınabilen bir web sitesi var. 2 yetişkin ve bir çocuk için rakam 31 USD. Buna Battery Park yakınından bineceğiniz gemi ile ulaşım ve heykeli ziyaret bileti dahil. Adaya gidiş ve dönüş yolunda manzara muhteşem. Gemi içindeki büfelerde sadece soğuk içecek satılıyor. Bir de sosis ve birkaç cips türü atıştırmalık. Ada üzerinde çok güzel bir restoran var. Fakat çok kalabalık. Eğer yeme-içme kısmını adaya bırakırsanız uzun süre sıra bekleyip üstelik çok da yüksek rakamlara karın doyurmayı göze almışsınız demektir.  



Guggenheim Müzesi

Akşam da “Pay What You Want” saati için Guggenheim’a yetiştik. Cumartesi 17:45-19:15 arası da Guggenheim için halk günü. Guggenheim girişi 2 yetişkin ve 1 çocuk için 51 USD. Biz bu sefer Doğal Tarih Müzesi’nden sonra daha tecrübelendiğimiz için üçümüz için sadece 10 USD önerdik. Aynı güleryüzlülükle karşılandık. Yani böyle bir gün yapıp ödediğiniz paraya göre de surat yapılmıyor. 1 USD verseniz bile aynı güleryüzü gösterecekleri kesin. 

Guggenheim’ın, içindeki eserlerden önce binası meşhur. Gerçekten de mimariyle ilgili ya da beğenisi olan herkesin başta binası için bu müzeyi görmesi yerinde olur. Poyraz müzedeki birçok esere aynen Moma’da olduğu gibi “Bu da sanat mı ? “diyerek tepki gösterdi. “Bence buradaki en güzel sanat eseri şu kapıdaki Exit yazısı. Çünkü bana özgürlük vaadediyor.” lafına çok güldük ve aynı zamanda da etkilendik. 😊

Bu arada 2 gündür Rockefeller Center’ın olduğu yerdeki Lego mağazasına gitmeye çalışıyoruz. Fakat Toys R Us 22:00’de kapanmasına rağmen burası 20:00’de kapanıyor ve biz de koştur koştur olmamıza rağmen iki gündür 3-5 dakika ile kaçırıyoruz. Bugün de öyle oldu. 15 dakika ile kaçırdık. 


Biz de Central Park’ın köşesinde Apple’ın yoğun bir şekilde ziyaret edilen mağazasına yakın bir köşede oğlumla oturduk ve akşam yemeği yedik. Oğluma sosisli ısmarladım, kendime de merakımdan pretzel aldım. 

NY’ta Çin ve İtalyan mahalleleri dışında sokakta masası olan restoran pek yok. Fakat belediye belirli noktalara sandalye ve masalar koymuş. İster restoranların birinden paket yaptırın ya da bizdeki simitçi tezgahı ya da ufak karavanımsı büfelerden bir şey alın; rahatça oturacağınız yerler bunlar. Adım başı var olan ve her biri birbirinden güzel parklarda da bu tür oturma yerleri var. Öyle rastgele masa sandalyeler de değiller. Hepsi sanki özel bir işletme yerleştirmiş gibi gayet şık. Bu nedenle sokakta olsanız da öyle adet yerini bulsun diye değil gayet keyifle oturup yemeğinizi yiyebileceğiniz hoş mekanlar oluşmuş. 

Sokaktaki tezgahtan akşam yemeği ile NY’a veda ediyoruz. Büyüleyici bir şehir ve kesinlikle tekrar tekrar gelmeyi isteyeceğim ve bir sonraki  seferde daha sakin ve yavaş yaşayarak, yürüyerek tadını çıkarmak isteyeceğim ender şehirlerden biri. Sokaklarında kahve içerek tekrar dolaşmak istiyorum. Gelecek sefere Central Park’ta bisikletli bir gün geçirmek istiyorum. 

Bize NY’u ziyaret etme konusunda ilham veren Cihangir Bey haklıymış. Gerçekten de her köşesinde “yaratıcılık” ruhu olan bir şehir. Gerçi biz sadece turist olarak yer aldık ama sanki her köşesinden birisi size “You Can Do It” diye fısıldıyormuş gibi geliyor. Sizi bir şeylere başlamaya, yeni şeyler yaratmaya teşvik eden, dürten elementlerle dolu bir atmosfer. 

21 Ağustos Pazar 2011 ( New York – Lima)

Bu sefer önce metro sonra da otobüsü kullanarak havaalanına ulaştık. British Airways ile uçuşumuz JFK havaalanınaydı. Bizi Lima’ya götürecek olan Fort Lauderdale aktarmalı Spirit Airlines ✈️ uçuşumuz ise La Guardia’dan. 

Uçuşumuz 10:30’da. Sadece 30 dakika gecikme yaşadık. Uçuş 2 saat sürdü. Saat 13:00 gibi Fort Lauderdale’deydik. Lima uçuşumuz ise 17:15’te. Uçuşlar tıkırında gitti. Lima’ya 21:00 gibi vardık. Spirit Airlines’tan çok memnun kaldık.  Önceleri özellikle ismi de dolayısıyla “Emin misiniz?” tepkisi almıştık duyanlardan. Fakat tereddüt edilecek hiçbir şey yok. Hizmeti de gayet güzel ve fiyatı çok makul. Tavsiye edilir. 

Spirit, İngilizce’de çok sayıda anlamı olan bir sözcük. Duyanların bizimle dalga geçmesine sebep olan daha çok “ruh, can, insan ruhu, peri, cin, iyi saatte olsunlar” 😊 anlamları. Onun yanında, “huy, meşrep, mana, öz” gibi daha derin anlamları da var. Bir anlamı da alkol. 

Facebook’taki Seyahatname isimli seyahat sayfasında eşim, New York seyahatimizi şöyle özetlemiş: 

”Tülay’ın pedimeter (adım ölçer), Poyraz’ın Ben 10 oyuncaklarına, benim Nikom’uma kavuştuğum yer. “

Yürümeye aşık birisi olarak, bir vakit bir yerlerde okuduğum “günde minimum 10.000 adım” ölçüsünü takip için uzun süredir bir adım ölçer peşindeydim. O tarihlerde telefonlarımızda henüz böyle bir uygulama yoktu. İstanbul’da hiç bir spor mağazasında da adım ölçer bulamamıştım. New York. bu arayışımın vuslata erdiği şehir oldu. Cihazı aldığım mağazaya yürüyerek gitmiştik. Oraya kadar ne kadar yol aldık bilemem ama o gün otele döndüğümüzde adım ölçerimin skoru 17 km’ydi. Bu da demektir ki New York’ta geçirdiğimiz 3 gün boyunca günde ortalama 20, toplamda 60 km yol katetttik. Çok yordun bizi New York. Evet yordun ama çok da sevdik seni. New York, New York. 

New York’u Poyraz da o kadar çok sevdi ki ayrılırken bize “Anne, baba, bir iş bulup New York’ta yaşamamız mümkün olur mu?” diye sordu. Bunu yapmanın bizim için zor olabileceğini ama dilerse kendisinin gelecek planlamasını buna göre tasarlayabileceğini belirttiğimizde ise aynen şunu söylemişti: “ Ben çocuk dünyamın coşkusu içindeyken bu şehri yaşamak istiyorum. Sıkıcı yetişkin dünyasına daldıktan sonra değil.”😊




No comments:

Post a Comment