Friday 5 February 2021

UGANDA 🇺🇬 2013

 2 Ağustos 2013 Cuma – 19 Ağustos 2013 Pazartesi

DOĞU AFRİKA

UGANDA – RUANDA – BURUNDİ – TANZANYA – ZANZIBAR

Fih – Africa

Finally It’s Happening: Africa!

Dile kolay! 18 gün. 4.5’tan 5 ülke. 300’e yakın e-posta ve nihayetinde Fih Africa!

Tam 3 yaz önce THY, Entebbe ve Darüsselam’a inanılmaz ucuz tanıtım fiyatlarıyla direkt uçuş seferleri başlattı. O dönemde bu coğrafyayı odağıma almış ve hatta ortaya hoş bir sözcük çıkarıyor diye TUR’u oluşturan ülkeleri yani Tanzanya-Uganda ve Ruanda’yı zihnimden geçirmiştim. Fakat... Afrika’yı gezen bilir ki bu herkesin rüyası kıtayı orta karar bütçe ile keşfedemezsiniz. Seçenekler beyaz veya siyah gibi nettir; gri bölge yoktur. Bu coğrafyayı ya bir Afrikalı standardında dolaşırsınız ya da aristokrat gibi lüks içinde! Arası yok ne yazık ki! Dolayısıyla o dönemde bileti ucuza bulsak bile aradaki olayları finanse edecek durumda değildik. Gerçi bu seyahat evvelinde de çok bonkör bir durumumuz yoktu ama yine de seyahatin kapsamını geniş tutacak bir finansal yapıdaydık. 

31 Aralık 2012; Arkan, Poyraz ve benim 2009’da Uzakdoğu yolculuğu için İstanbul-Bangkok gidiş-dönüş biletlerimizi aldığımız tarihten bugüne, biriken millerimizin son kullanım tarihiydi. THY sitesinde geçen sene yaptığım bir araştırma esnasında, İstanbul- Entebbe ya da Darüsselam (Dar)  arası uçuşların hediye mil karşılığının, İstanbul ile herhangi bir Avrupa ülkesi arasındaki puan ile aynı olduğunu hayret ve sevinçle keşfetmiştim: 20.000 mil

Oysa İstanbul-Cape Town arası tıpkı İstanbul-New York gibi 50.000 mil puandı. Yıl boyunca ara ara baktığımda da bu yapının değişmediğini görmek beni Doğu Afrika seyahatine ısındırmaya başlamıştı. Fakat bir sorun daha vardı: Yıl bitmek üzereydi ve biz henüz kişi başı 20.000 mili tamamlayamamıştık. Sırf milleri kullanalım diye gidişi mil ile alsak bile dönüşü ücretli yapmak maliyet açısından astarı yüzünden pahalı hale getireceği için hiç de akıl karı olmayacaktı. Tam bu sırada THY yepyeni bir uygulamayı devreye sokarak eskiden sadece elit sınıfta tanıdığı avans mil uygulamasını ekonomi sınıfına da taşıdı. Bu uygulama ile eksik her 1000 mil 25 Euro karşılığı satın alınabilecekti. Görüldüğü üzere evren de bu işe olur vermiş durumda ve habire önümüzdeki engelleri kolay eyliyor. 😊 İş yerimin özel bir proje toplantısı için beni Kore’ye göndermesi ve havayolu olarak da THY’yi seçmesi sayesinde ben 20.000 mili aşmıştım zaten. Arkan için 6.000, Poyraz içinse 3.000 mil eksiğimiz vardı. Dolayısıyla 225 Euro vererek eksiği tamamladım ve biletlerimizi 30 Aralık 2012 tarihinde kestirdim. ( O tarihteki Euro kuru 2,35 TL) İlave olarak, kişi başı 400 TL’ye yakın da vergi ödedim. Sonuçta, toplamı yaklaşık 4.500 TL değerindeki biletlerin kabaca 3.000 TL’si mil puanlarımızla karşılanmış oldu. Allah bin bereket versin ! 

İstanbul’dan, önce Uganda Entebbe’ye uçacaktık; dönüşümüz ise Darüsselam, Tanzanya üzerinden olacaktı ve seyahatin hazırlığı için de 7 aylık süremiz vardı. Uzunca bir süre bu seyahate hazırlanamadım. Zira aynı tarihte başka bir seyahatin, sömestir için Fransa-Monaco-Andorra-İspanya’nın biletlerini almış ve dolayısıyla önceliği ona vermiştim. Sömestir seyahatinden döndükten sonra da uzunca bir süre bu derece çetrefilli bir seyahatin çatısını kurmak için gerekli ilk adımı bir türlü atamadım. Ancak Nisan ayında bir Cumartesi günü, rotayı çizip otellere mesaj göndermeye başladım. Bu süreçte, araya bir de Burundi’yi katıverdim. Böylelikle ortaya TURB gibi bir seyahat planı çıkıverdi.: Tanzanya –Uganda- Ruanda- Burundi 

Plan şu şekildeydi: 

Önce UGANDA’da  Entebbe’ye gidiyor ve hem yol yorgunluğunu atıp hem de Victoria Gölü’nü görüyoruz. Ardından Bwindi Inpenetrable Park’a gidip goril safarisi yapıyoruz. 

Oradan RUANDA’ya geçip Volcanoes Natural Parkı ziyaret edip trekking yapıyoruz. Sonra başkent Kigali’ye geçip Hotel Ruanda ve soykırım anıtını geziyoruz. 

Güneye olan yolculuğumuz devam ediyor ve küçücük bir ülke olan BURUNDİ’ye geçiyoruz. Lake Tanganyika ziyaretinin ardından TANZANYA’ya ayak basıyor ve bu sefer Victoria Gölünü tam güneyden görecek olduğumuz Mwanza’ya geçiyoruz. Mwanza çıkışlı bir tur alarak Serengeti ve Ngorongoro’da safari yapıyoruz. Safari sonrası Arusha üzerinden Dar’a (Darüsselam) geçiyor ve oradan da feribotla ulaşacağımız Hint Okyanusu’nun incilerinden ZANZİBAR’da bembeyaz kumlar üzerinde yorgunluk atıyoruz. Son durak, uçuş için tekrar Dar olacak şekilde seyahatimizi noktalıyoruz. 

Uçuşumuz 2 Ağustos Cuma akşamı. Cumartesi saat 03:00 civarı Entebbe’deyiz. Dönüş ise 19 Ağustos Pazartesi gece 03:30 suları Dar’dan. İstanbul’a varmamız saat 10:00 civarı olacak.   

Bu olağanüstü rotada 4 kişiyiz. 2009 tarihli Tayland-Vietnam-Kamboçya-Laos, ardından 2011’deki Peru-Bolivya-Paraguay-Arjantin-Brezilya (New York kısmına Metin dahil olmamış, Peru’dan itibaren aramıza katılmıştı.) seyahatinde de bizimle olan kadim dostumuz, biricik Metin kardeşimiz de bizimle. 

Itenary 

2 Ağustos 2013 Cuma İstanbul TÜRKİYE - Entebbe UGANDA 🇺🇬 ✈️ 

3 Ağustos 2013 Cumartesi Entebbe UGANDA 

4 Ağustos 2013 Pazar Entebbe -Bwindi Inpenetrable Park 🚙   

5 Ağustos 2013 Pazartesi Bwindi Inpenetrable Park -ormanda trekking

6 Ağustos 2013 Salı  Bwindi, köy ziyaretleri -Musanze RUANDA🇷🇼 🚙 

7 Ağustos 2013 Çarşamba Volcanoes National Park, trekking- Musanze 

8 Ağustos 2013 Perşembe  Musanze -Kigali 🚌 

9 Ağustos 2013 Cuma  Kigali - Bujumbura BURUNDİ 🇧🇮 🚌 

10 Ağustos 2013 Cumartesi Bujumbura - TANZANYA 🇹🇿 sınır 🚌 

11 Ağustos 2013 Pazar  Mwanza 

12 Ağustos 2013 Pazartesi Mwanza - Serengeti

13Ağustos 2013 Salı  Serengeti - Ngorongoro  

14 Ağustos 2013 Çarşamba  Ngorongoro - Lake Manyara

15 Ağustos 2013 Perşembe  Arusha - Darüsselam 

16 Ağustos 2013 Cuma  Darüsselam - ZANZİBAR 🚢  

17 Ağustos 2013 Cumartesi  Zanzibar

18 Ağustos 2013 Pazar  Zanzibar - Darüsselam 🚢 

19 Ağustos 2013 Pazartesi Darüsselam - İstanbul TÜRKİYE 🇹🇷 

Seyahati planladığım dönemde Arkan’ın işleri epey durgundu. Seyahat zamanına kadar Arkan’ın işlerinin açılacağı yönünde güçlü bir sezgim vardı. Öyle de oldu. Haziran ayında önemli bir iş aldılar ve çok yoğun çalışmaya başladılar. Dolayısıyla 2.5 günü bayram tatiline denk gelen seyahatimizin 1.5 haftası iş zamanı demekti. Bu süreçte iş ortağı Ali epey yoruldu. Fakat Arkan da evvelinde en az o kadar yorulmuştu 

Bu sefer Afrika’yı gerçek bir Afrikalı gözü ve şartları ile gezdik. Hani derler ya “Dibini gördük bu kara kıtanın”. Büyük yerleşimler harici elektriğin ve suyun olmadığı, çocukların çoğunun yalınayak, bebeklerin donsuz fakat her baktığımız yerin fotoğraf güzelliğinde, insanların her şeye rağmen çok güleryüzlü, çocukların ve kadınların çok güzel olduğu ve hele o çocukların dünya tatlısı baktığı bir yer burası. 

Sokaklar tozdan geçilmiyor, ortalama hız azami 30 km. Sokak lambası yok. Geceleri öyle karanlık ki! Özellikle Tanzanya-Burundi sınırında, Kabanga’da gördüğümüz samanyolunun güzelliği unutulur gbi değil. Kendimi uzayda gibi hissettiğim bir andı. 

KISACA UGANDA CUMHURİYETİ 🇺🇬 

Nerede

UGANDA, Afrika’nın doğusunda yer alan dünya güzeli bir ülke. Kuzeyinde Sudan, doğusunda Kenya. güneyinde çoğu sınırı Victoria Gölü ile oluşan Tanzanya, güney batıda Ruanda ve batıda ise Kongo ile sınır bir ülke. Daha komşularını sayarken bile insanın gözü kamaşıyor.  Bu seyahate, söz konusu egzotik komşulardan Tanzanya ve Ruanda da dahil. Arkan ile 2000’i 2001’e bağlayan yılbaşı döneminde Kenya’ya gitmiş ve bu vesile ile Afrika’ya ilk adımı atmıştık. Komşulardan geriye kalan Sudan ve Kongo’yu ziyaret için kanımca daha fazla dünya barışı gerekiyor. 🌎 ☮️ 

Bu arada dikkatinizi çekmiştir. Burası bir landlocked ülke, yani denizi yok. Gerçi gölü var, teselli adına. 

Yüzölçümü ve Nüfus: 

Türkiye’nin 783.562 kilometrekarelik büyüklüğüne kıyasla %30 oranında bir ülke burası.

Ülkenin nüfusu ise 42 milyon. 

Başkent:

Uçuşun Entebbe’ye olması sizi yanıltmasın. Başkenti Kampala

Yönetim Şekli:

Cumhuriyet

Dil:

Resmi diller İngilizce ve Swahili. Bunun haricinde 5-6 tane daha yerel dil var. 

Din:

%84 Hıristiyan, %14 Müslüman

Para:

Para birimi Uganda şilini. 1 $ yaklaşık 2500 Ush. Tabii ki bu 50 $ ve üstü para bozdurunca geçerli. Daha az banknotları bozdurmak istediğinizde kur düşüyor. 

( Bu not 2013 Ağustosu için geçerli. Günlüğümde aynen böyle yazmışım. O tarihte 1$=1.95 TL. Kısaltmayı Ush olarak kullanmışım ama kimi yerde Uganda Şilini UGX olarak da yazılıyor. )

2021 Şubat başı itibariyle durumlar ise 1 $= 3.679 UGX

1000 UGX yaklaşık 1,94 TL.

1 $ ise 7,13 TL. 


Vize:

Yolculuğumuzun ilk durağı olan Uganda, Türk vatandaşlarından vize istiyor, fakat alması kolay. Ülkeye ulaştığınızda 50 US$’ı hazır etmeniz yeterli. 

Kısa Tarihçe:

15. yüzyıldan itibaren bölgede bir çok krallık kurulur. Bunlardan biri olan Buganda, şimdi bile hala devam ediyor. 19. yüzyılda bölgeye gelen Arap tacirler kanalıyla İslamiyet ile tanışır. 

1860’da bölgeye Avrupa’dan ilk gelen Britanyalı John Hanning Speke, Nil Nehri’nin kaynağını da bu vesile ile bulur. 

1894’te İngiltere himayesine giren ülke, kahve ve pamuk üzerine yoğunlaşmış. 

Ülke, bağımsızlığını ise 9 Ekim 1962’de kazanır.

O tarihe kadar Kral Mutesa II ünvanı ile Buganda Krallığı’nı yöneten Edward Mutesa ülkenin ilk devlet başkanlığına seçilir. 

Mutesa’yı görevden alarak 1966’da iktidara geçen Obete ise 1971 tarihli askeri darbe İdi Amin tarafından devrilir. İdi Amin’i anlatan bir Hollywood filmi var. The Last King of Scotland. Amin, bu vesileyle onu canlandıran Forest Whitaker’a Oscar kazandırdı. 

Ülke, 1971-79 arasında İdi Amin diktatörlüğü altında yönetilir ve 300.000 kişinin cinayete kurban gittiği karanlık yıllar yaşanır. 1986’dan itibaren günümüze tekrar normalleşme sürecine giren ülkede Yoweri Museveni tam 7 dönemdir başkanlık görevini sürdürmektedir. 

Nesi Ünlü?

🇺🇬 Bana göre Uganda’nın en ünlüleri arasında tabii ki de goriller var.

🇺🇬 Ülke, Ekvator çizgisi üzerinde. 

🇺🇬 Ekvator diyoruz, Afrika diyoruz ama burası adeta Karadeniz gibi yeşil ve yağmurlu bir ülke. 

🇺🇬 Her ne kadar pozitif bir figür olmasa da İdi Amin ismi çoğu kişinin kulağına aşinadır.  

🌏 SEYAHAT GÜNLÜĞÜ

 2 Ağustos 2013 Cuma

İstanbul - Entebbe 

✈️ 2 Ağustos Cuma günü işten yarım gün izin aldım. HSBC Lounge keyfini sonuna kadar yaşamak istedik. THY’ye bayılıyorum. Check-in kontuarını çok erken açıyor ve biz de böylelikle Lounge keyfini saatlerce sürdürebiliyoruz. Özellikle de yolculuğumuzun taşıdığı yorgunluk seviyesi gözetildiğinde bu Lounge keyfi bize spa gibi gelecekti. 

Eşim, oğlum, kadim dostum... Uçuşa az bir vakit kala kadehlerimizi “This time for Africa!” diyerek kaldırdık! Şükürler olsun! Hayallerimdeki bir rota daha gerçek oluyor! 

18:20 kalkışlı uçağımız 8.5 saatin ardından Uganda saati ile 02:50’de Entebbe’de olacak. 

Yolculuğumuzun ilk durağı olan Uganda, Türk vatandaşlarından vize istiyor, fakat alması kolay. Ülkeye ulaştığınızda 50 US$’ı hazır etmeniz yeterli. 

Para birimi Uganda şilini. 1 $ yaklaşık 2500 Ush. Tabii ki bu 50 $ ve üstü para bozdurunca geçerli. Daha az banknotları bozdurmak istediğinizde kur düşüyor. 

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Entebbe

🏨 Entebbe Konaklama

Bugüne kadar seyahatlerimim tamamında expedia.com ya da booking.com kanalıyla ulaşım ve konaklama işlemlerimi çözmüştüm. Bu sefer  ağırlıklı olarak Lonely Planet ve internetten bulduğum adresleri kullanarak ulaşım ve konaklamayı çözümlemek durumunda kaldım. Bu nedenle de seyahat evvelinde  300’e yakın yazışma yapmak durumunda kaldım.

Entebbe’de kalacağımız Entebbe Backpacker çok komiktir ki geceleme rayici olarak tüm seyahat boyunca kalacağımız en makul yerlerden biri olmakla birlikte kredi kartı kabul eden de tek konaklama yeriydi. Çok popüler olduğu Lonely Planet’te belirtildiği için ilk rezervasyon talebini de burası için yapmıştım.  

Entebbe Backpackers’tan Colin isminde biriyle onlarca yazışma yaptım. Uçağımız hayli garip bir saatte Entebbe’de olacağı için hostelden bizi havaalanından almalarını istemiştim. 20.000 Ush vererek ( yani 8 $, bizim paramızla yaklaşık 16 TL)  bu hizmeti alabilecektik. Havaalanında işlemlerimizi tamamlayıp çıktığımızda Colin’i bizi bekler bulmak büyük mutluluk oldu benim için. Kullandığı aracın Toyota Land Cruiser olduğunu görmek ise müthiş şaşırttı. Afrika’da bir backpackers mekanın aracının Land Cruiser olması ne yaman çelişkidir 


Entebbe Backpackers, Church Road üzerinde. Bizim odamız 3 numara, Metin 2. No.lu odada kaldı. Odamızın bahçeye açılan bir kapısı var. Müstakil bir oda görüntüsü veriyor. Metin’inki ise resepsiyonun olduğu alanda. Çok geç saatte geleceğimizi dikkate alarak pijamalarımızı kolay bir yere yerleştirmiştik. Bu nedenle odamıza girer girmez hemen uyku moduna geçtik.

Oda rayici ise 3 kişilik oda için 50.000Ush, single oda için 35.000 Ush. Bizim paramızla ne anlama geliyor dersek 3 kişilik aile odamızın 1 gecelik karşılığı takribi 39 TL 

🍳 Uganda’da Kahvaltı 

Çok geç yatmamıza rağmen uyanmamız çok keyifli oldu. Dışarıdan gelen kuş sesleri ve ortamın kokusu harika. Bahçede bir hareketlilik söz konusu. Erkenden uyanmış olan konukların ve çalışanların sesi duyuluyor. Bizim odamızın önünde bir veranda var. Hostelin oldukça geniş bir bahçesi bulunuyor ve kapımızı açınca güzel bir manzaramız var. Geceyarısı gelince etrafı tam anlayamamıştık. 


Bahçede, üzerinde Kananga yazan dev, garip bir araç var. Scania gövdesi üzerine yerleştirilmiş dev bir safari aracı. İspanya şirketiymiş. Onlarca kişi bu araçla yolculuk ediyor. İçinde adeta gizli bir mutfak var. Sabah kahvaltılarını çoktan bitirmişler, bulaşıkları yıkıyorlardı. 

                                     

Kahvaltı için kahve istedim. Termosa doldurup verdiler. İç iç bitiremiyoruz. Nefis Uganda kahvesi. Metin de Afrika çayı istemiş. Sütlü ve zencefilli. Bayıldık tadına. Tüm seyahatimiz boyunca her fırsatta Afrika çayı içtik. 

Kahvaltımızı verandamızda yaptık. Sanki Afrika’da yazlık evimizdeymişiz gibi hissettik. O kadar keyifliydi ki! Hava nefis. Bu keyfe dalınca zamanın nasıl geçtiğini anlamadık bile. O esnada hava bulutlandı ve yoğun bir yağış başladı. Bu doğaya yağmur o kadar yakışıyor ki! Aslında ekvatora yakınız, Afrika’dayız ama burası epey yağış alıyor. 

🦍 UGANDA ve GORİL TREKKİNG

Yarın orman turumuz için gideceğimiz Nkuringo için bugün öğleye kadar ödememizi yapmamız ve bunun için de Nkuringo Camp’in ofisine gitmemiz gerekiyor.  Colin’den rica ettik, bizi arabayla Nkuringo Camp Ofisi’ne götürdü. Kendi başımıza kolay kolay bulamayacağımız bir yerdeydi ofis. Dekor olarak çok daha düzgün bir yer konumunda. Aylarca yazıştığım Betty ve Lidya ile nihayetinde tanıştım. Çok kibar ve profesyoneller. Yanımda getirdiğim mavi boncukların birini ofise hediye ettim. Diğerini de Colin’e verdim. 

Seyahat planında Uganda’nın ve Impenetrable Forest’ın yer almasının en önemli nedeni goril trekking yapabilmekti. 

Bu amaçla yaptığım araştırmada Inpenetrable yani Geçitvermez ormanının en güzel bölümü olarak Nkuringo ve en keyifli mekanı olarak da Nkuringo Gorilla Camp’in adı geçiyordu. Fiyatları kıyasla daha fazla olmasına rağmen gitmişken profesyonel hizmet verdiği tescillenmiş bir yer olsun diyerek burayla da yazışmaya başlamıştım. İyi ki de yapmışım. Zira mekanın sahibi olan İngiliz Robert sayesinde düş kırıklığı yaşamak ve para kaybetmekten kurtulduk. 

Uganda’da goril trekking yapmanın bütçesi kişi başı 500$. Ve biz ailecek 1500 $ vermeyi göze almak üzereydik. Tek sorun Poyraz’ın yaşıydı. Zira 15 yaşın altına trekking izni verilmiyordu. Fakat bu konuda yazıştığım bir başka yer özel bir dilekçe ile bunu çözebileceklerinden bahsetmiş ben de oğlumun ne kadar güçlü ve sorumlu bir çocuk olduğunu ve daha önce bir dünya yere gittiğini belirten bir yazı göndermiştim. Oysa Robert, bunun dilekçe ile ilgili olmadığını söylüyordu. Kendisinin de 12 ve 10 yaşlarında 2 kızı olduğunu belirten Robert, eğer bu iş bununla ilgisi olsaydı kendi çocuklarını çoktan tura dahil etmiş olacağından bahsediyordu. 

Meğerse işin aslı çocukları korumak değil gorilleri korumakmış. Yetişkin olmayan bireylerdeki çocukluk hastalıkları, biz insanları hasta etmese bile DNA’sının %95’i insan ile aynı olan gorilleri öldürebiliyormuş. Bu nedenle de 15 yaşın altındakilere bir şekilde goril permit verilse bile trekking gününde yapılan kimlik kontrolü esnasında 15 yaşın altındakilerin tura katılmasına izin verilmiyormuş. Üstelik para iadesi de yapılmıyormuş. Biz de oğlumuzu geride bırakıp tura gitmeyeceğimize göre hem para vermiş ve hem de hayal kırıklığı yaşamış olacaktık. Bu nedenle Robert’a minnet duydum. 

Bir ara goril görmeyeceksek eğer bu turu tamamen mi iptal etsek diye de düşünmüştüm ama sonunda ileride barış geldiğinde bu işi Kongo’da yaparız😊 diyerek yola devam etmeye karar verdik. Metin de ilk etapta rakamı çok bulup üzerine biz de katılmayınca, O da goril turundan vazgeçmeye karar verdi. Bunun üzerine kampta kalarak orman keyfi yapmaya karar verdik. Kamp görevlileri, bizi Entebbe’den ulaşımı yaklaşık 11 saat sürecek olan Impenetrable Park’a ulaştıracaktı. Ormanda bir bütün gün Ivy Trail adı verilen rotada yürütüş yapacaktık. Diğer gün ise Community Visit programımız vardı. Aynı gün yine kampın ayarladığı bir araç ile Ruanda’ya geçecek ve Musanze’ye gidecektik. 

Dolayısıyla minnet duyarak seçtiğimiz Nkuringo Gorilla Camp ve kampın tüm çalışanları gezimizin en güzel anlarından bazılarına evsahipliği yapacak ve burayı seçtiğimize çok memnun kalacaktık. 

Gezimizden tam 1 gün önce Metin goril turuna katılmaya karar verdi. Şanslıydı ki tam 1 tanecik kalan permit ( katılım izin formu) bulmayı başardı. 

🇺🇬 Entebbe Keşif Gezisi 

Nkuringo Ofisi’nden ayrılıp Wildlife Park’ı gezmeye gittik. 2 yetişkin ve 1 çocuk için giriş ücreti 38$ ve nakit olarak ödeniyor. 



Burası bir açıkhava hayvanat bahçesi. Tam da Victoria Gölü’nün kıyısında. Önce güzel bir kahve keyfi yaptık göl kıyısındaki kafede. Sonra da keyifli bir ritimde parkı gezdik. 




Etraf hayvanlardan ziyade her biri süper tatlı ve renkli olan çocuklarla dolu. Rengarenk üniformaları ile etraf okul gezisine gelen her yaştan çocuk parkı kaplıyor. Ayrıca aileleri ile gezen çocuklar var. Genelde çiftlerin en az 4 çocuğu var. Etraf kocaman kara gözlü, dünya tatlısı çocuklarla dolu.



Parkı gezerken karıncalara dikkat etmek gerekiyor. Çok fena ısırıyorlar. Bir de yol sorduğunuzda size yardımcı olan park görevlilerinin sizlerden bahşiş beklentisinde olduğunu hatırda tutmak gerekiyor.




Doya doya parkı gezdikten sonra yürüyerek şehrin içine doğru ilerledik. Jane Goodall Foundation’ın önünde fotoğraf çektirdik. 

Şehrin merkezine yaklaştıkça yolda tavuk kanadı tarzı etçilerin sayısı artıyor. Sokak yemeği burada çok yaygın. Fakat Afrika’daki ilk günümüzde bu tür bir maceraya atılmaya pek istekli değiliz. Fakat Poyraz’ın tavukların kokusunda ve kendisinde aklı kaldı.

🥘 Entebbe Akşam Yemeği 

Lonely Planet’in tavsiye ettiği yerlerden birini akşam yemeği için seçtik: Gately Inn. Harika bir bahçesi ve süper bir dekoru var. 


Gölge yetişen Tulipia isminde bir balığı denemeye karar verdik. Ne yazık ki Poyraz için sipariş ettiğimiz tavuğun yerine yanlışlıkla hamburger geldi ve yoğunluk nedeniyle tavuk yapamadılar. Dolayısıyla oğlum ne hamburgeri ne de bizim balığı isteyerek yemedi. Bizim için yemek çok keyifliyken Poyraz’ın aklı yiyemediği ve canının çektiği tavukta kaldı. Bari tavuğu yiyemedi diye canının çektiği milkshake’i aldık. 

4 Ağustos Pazar

Entebbe-Nkuringo 

Gönülsüz yenilen aş ya karın ağrıtır ya baş!” sözü gerçek oldu. Sabaha karşı Poyraz karnının ağrıdığını ve bu yüzden bütün gece uyuyamadığını söyleyerek bizi uyandırdı. Ateşi var. Poyraz’ın yanına uzanarak bir parça uyumasını sağladım. Sabah saat 07:00 gibi Nkuringo kamptan bir şoför bizi gelip alacaktı. Dolayısıyla erkenden kalkıp en azından bir lokma birşeyler yiyip içelim dedik. Poyraz’ın ne yiyecek ne içecek hali var. O, uyumaya devam etti. 

🚐 Entebbe-Nkuringo Arası 11 Saat Yolculuk

Şoförümüz yarım saat gecikti. Bu esnada Poyraz bir posta kusup içindeki safrayı attı. Şoförümüz Patrick, Poyraz’ın durumunu öğrenince çok ilgi gösterdi ve aracı kullanırken sık sık arkaya bize bakıp ne durumda olduğunu sorup bazı tavsiyelerde bulundu. Aracımız Toyota minibüs. 7 kişilik olması harika. Bu şekilde yaklaşık 11 saat sürmesini bekledimiz yolculuk boyunca Poyraz’ın uzanıp uyuma imkanı olacak.

Nkuringo Yolu, Kampala üzerinden geçiyor. Burası keşmekeş bir halde. Çok yoğun trafik var. Her taraf şiş kepap tarzı et ya da envai çeşit meyve satan satıcılarla dolu. Kimi satıcıların üzerine Pepsi baskılı önlükler var. 


Patrick’in dediğine göre bunlar bir vakfa bağlı çalışıyor. Malzemeleri vakıf alıyor, bunlar da satışını gerçekleştiriyor ve maaş alıyorlar. Kalan gelir ise benzeri kişilerin ailelerini desteklemek için kullanılıyor. Dolayısıyla ticari kuruluşlar da onların ayırt edilmesini sağlayacak kıyafetlerle onlara destek sağlamış oluyor. 

Sağolsun Patrick, yol boyunca fotoğraf açısından zengin noktalarda gerek aracı yavaşlayıp gerekse durarak bizi soluklandırıyor. Poyraz’ın sarsıntıdan rahatsız olmaması için de bu zor yol koşullarında maksimum hassasiyet gösteriyor. 40 bile zor gösteren Patrick 55 yaşında olduğunu söyleyip bizi şaşırtıyor. 7 çocuğu varmış. İnanılmaz. 

Yol boyunca yürüyen ve çok şık giyinmiş insanlar görüyoruz. Özellikle kadınlar pırıl pırıl neon renkli kumaş elbiseleriyle göz alıcı. Pazar ayini içinmiş tüm bu şatafat. Şu yoklukta bile varlarını yoklarını Pazar ayini kıyafetine yatırmış olmaları çok ironik. Zira sokaklarda gördüğümüz çocukların çoğunun ayakkabısı ve epey küçük yaşta olanların totosunda donu bile yok. 

🌎 Ekvator Çizgisi 

Yolun en büyük sürprizlerinden birisi Ekvator’dan geçmek oldu. Nedense, hala kuzey yarımkürede olduğumuzu düşünmüş ve varacağımız noktanın da ekvatorun altında kaldığına dikkat etmemişim. Kenya seyahatimizde Arkan ile bu tecrübeyi yaşamıştık. Şimdi bunu Metin ve Poyraz’ın da yaşayacak olmasına çok mutlu oldum. 



Gerçi, Poyraz araçtan ilk başta inmek istemedi. Biraz çay molası verip rahatladıktan sonra Ekvator noktasında biraz dolanıp fotoğraf çektirmeye enerjisi ve gönlü oldu. Arkan ve Metin ise süper matrak kareler çektiler. O kadar iyi vakit geçirmişiz ki molanın neredeyse 1 saate uzadığını farketmemişiz bile. Nihayetinde yolcu yolunda gerek diyerek tekrar yola koyulduk. 




🚌 Yola Devam

Bir noktada tekrar durduğumuzda etrafta sıra sıra kasap dükkanı vardı. İşin ilginç yanı ise binaların tepesinin -ki her biri önü açık barakalar şeklindeydi- onlarca akbabayla dolu olmasıydı. Burada da yine foto-stop molası verdik. 

Yol boyunca odun kömürü yapılan noktalar gördük. Ayrıca kerpiçler kule haline getirilip çamurla sıvanıp alttan ocak gibi yakılarak tuğlaya dönüştürülüyor. Yine yol boyunca onlarca tuğla dönüşümü yapılan kimi yakılmayı bekleyen, kimi dumanı üstünde kimi de zaten dönüşüm geçirmiş onlarca kerpiç kulesi gördük. 


Her taraf fotoğraf hazinesi şeklinde. Nereye bakıp neyi çekeceğimizi şaşırıyoruz. İnsanlar, kıyafetler ve hele çocuklar çok güzel. O gözler harika. Ayakkabı pek yaygın değil. Varsa da acayip mavi ya da yeşil renkli kaba saba terlikler var. Bu terliklere seyahatimizin diğer durakları olan Ruanda, Tanzanya ve Burundi’de de rastlayacaktık. Demek ki tüm Afrika’ya dağıtım yapan bir terlik kralı var! 😊

🥘 Yolda Yemek Molası 

Öğle yemeği molası verdiğimiz yer Afrika standartlarına göre çok iyi. Burada bizim ülkemizdeki gibi benzin istasyonu ve restoran bulmak çölde AVM aramak gibi absürt bir durum. Yemeklerin güzel, ortamın ve tuvaletlerin hijyen olduğu bir nokta bulmak öpüp de başa konulası bir durum. Tabii ki bir İngilizin yönetimindeki turizm şirketi ile dolaşan beyazlar olmanın ayrıcalığını ve verdiğimiz paranın hakkını görüyoruz. Söz konusu yolculuk yani sadece ulaşım için 4 kişi 575 USD ödüyoruz. Bu rakama öğle yemeğimiz dahil değil. Fakat bu bedeli sonuna kadar hakeden bir rakam olduğunu söylemeliyim. Özellikle Poyraz’ın hasta olduğu bir günün mümkün olduğu kadar az yürümeli olması ve aracın da uyumaya imkan veren genişlikte, şoförümüzün de ilgili ve sarsıntısız yolculuk sunması o kadar yerindeydi ki gün boyunca istirahat etmesi Poyraz’ın 1 günde nekahet dönemi geçirip kendisini toparlamasına yaradı. Bu çok önemliydi zira yarın 17 km.lik bir trekking bizi bekliyordu. 



Kampa ha vardık ha varıyoruz derken saat 21:30 oldu. Bu arada foto-stop yaptığımız noktaların birinde çok sayıda muz almıştık. Yol boyunca o kadar çok muz yedik ki! Süper minik ve süper lezzetliydiler. Ayrıca çok ucuza avokado aldım. Meyveleri aldığımız noktada saçları örgülü çok güzel bir kız vardı. Arkan kızın elini öpüp etraftakilerin tezahüratları eşliğinde fotoğraf çektirdi. Çok keyifli zaman geçirdik. 

Akşam kampa vardığımızda zifiri karanlıktı ve hava da epey soğuktu. Elimize gaz lambaları verdiler ve o an yanımıza lamba almadığımızı farkettim. En azından uyduruk bir lamba almıştım; iyi kötü onu kullandık. 

Akşam yemeği süperdi. Poyraz’ın durumunu gören çalışanlar çadırımıza zencefilli çay gönderdiler. Yataklardaki sıcak su torbaları, beklediğim ve özlediğim bir detaydı. Tuvaletler çadırdan uzak bir noktada. Açıkçası, gece geldiğimiz için etrafı anlayamadık ve pek de uyum sağlayamadık. Poyraz’ın hala hasta ve yorgun durumu da biraz beni yordu. Yine de bu derece saf bir ( elektriksiz ) doğanın içinde olmak harikulade. 

5 Ağustos Pazartesi

Nkuringo Gorilla Camp -Bwindi Impenetrable Forest 

Uyanınca ne kadar muhteşem bir yerde olduğumuzu farkettik. Metin, goril safari için çok erkenden kalkıp gitmişti. Biz ormanda trekking yapacağımız için daha geç uyandık ve hiç acele etmeden, tadını çıkararak, keyifle kahvaltı ettik. 

Oğlu ve kızı goril trekkinge katılmış, Poyraz yaşında oğluyla kahvaltı eden İsrailli bir anne ile sohbet ederek kahvaltımızı yaptık. Poyraz, iletişim konusunda çok rahat. Hastalığını da tamamen atmış durumda. Kamptaki tüm görevliler dün gece tanıştıkları Poyraz’ın sağlık durumu konusunda gerçek, samimi bir ilgi içindeler. Çok hoşumuza gitti. 

🌳 🏃‍♀️ Ivy Trail

Bizim katılacağımız trekking rotasının adı Ivy Trail. Saat 10:00’da başladığımız yürüyüşümüz 7 saat sürdü; bu süre boyunca 17 km. yürüdük ve sayısını hatırlamadığım kadar çok dere tepe geçtik. Yürüyüşün toplam bütçesi 400$. Kişi başı 100$’dan 300$’ı öğle yemeği dahil, ormanda trekking için. 100 $’ı ise ormanda yürüdüğümüz 17 km.yi tekrar geri yürümemek ve olayı tadında bırakma adına bizi kampa geri getirecek araç için verdik. Dolayısıyla yürüyüşü bitirdiğimiz menzilde bize tahsis edilmiş bekleyen bir araç olacak. İşte kendimi İngiltere Kraliçesinin sülalesindenmiş gibi hissettiğim anlardan birisi.😊


Rehberimiz Adolf ile sabah trekkinge başlayacağımız Milli Park giriş kapısına geldiğimiz güvenlik görevlileri ile milliyetimizi tahmin etme üzerine bir tahmin yarışı yaptık. Güya 5 seferde de bilemezlerse bizi ücret almadan parka alacaklardı. Bilemediler ve biz yine de parayı ödedik ama çok keyifli bir başlangıçtı. Bu vesileyle onlarla fotoğraf da çektirdik. Bu arada yürüyüş için her birimize tepesinde goril oyması olan ahşap sopalar verdiler. O kadar sevimliler ki! İnsan "Keşke benim olsa!" diyor. Sadece yürüyüş içinmiş bunlar. Günün sonunda bizde kalmayacakmış.  

Park ofisi, yürüyüşe çıkan gruplara biri polis diğeri asker 2 görevli tahsis ediyor. Dolayısıyla ben, Arkan ve Poyraz’dan ibaret 3 kişilik grubumuza bir rehber, bir asker ve bir polis olmak üzere 3 kişilik destek grubu eşlik etti. Son derece güvenli bir yürüyüş oldu.😊
Öğle yemeği molasında beslenme paketlerimiz çok cömertti. Yarısı ile tıka basa doyduk. Bu esnada Adolf’ün kızkardeşler temalı şaşırtmalı soruları bizi epey güldürdü. Yürüyüşün son saatinde acayip bir yağmur yağdı. Yağmur ormanlarında bir yürüyüş zaten yağmursuz tam olmazdı. 

Çok uzun bir yol yürümemize rağmen çok haşat olmadık. Yürüme hızımız ve molalar gayet iyiydi. Yürüme rotası üzerinde çok sayıda tepe vardı ve biz çok sayıda tepeye tırmandık indik, tırmandık indik. Goril görme şansımızı sorduğumda “Olası ama düşük “ dediler. Zira yerleşim yerlerine inmemeleri için etrafa çay dikiliyormuş. Goriller bu bitkiden pek hoşlanmıyormuş. Böylelikle doğal bir bariyer oluşuyormuş. 

Akşam olduğunda kampa dönmek için sabırsızlandık zira dün gece çok geç gelmiştik. Hava buz gibiydi, su kalmamıştı; elektrik yoktu. Sabah görebildiğimiz kadarıyla kamp alanı çok keyifliydi. Herkesler dönmeden kampa ulaşıp su bitmeden ve hala sıcakken öncelikle duş almak istedik. Kampa vardığımızda gerçekten de ilk gelenlerdendik. Güneş enerjisiyle ısıtılan suyumuz buraya taşınıyor. Dolayısıyla pervasızca kullanmamak gerekiyor. Maaile yıkandıktan sonra çay saatinin keyfini çıkardık. Kamp gerçekten de çok güzel. 



O esnada Metin elinde goril sopası ile çıkageldi. 500 dolar verdiği goril trekkingi tamamlayıp dönmüştü. Bu paraya değdiğini söyledi. Elindeki sopadan bu sabah trekking esnasında bizlere de vermişlerdi. Tepesinde çok güzel sevimli goril kabartmaları olan yürüyüş sopalarının istenince verildiğini bilsek biz de isterdik Gerçi bir taraftan da biz Ivy Trail yürüyüşüne adam başı 100 USD verdik. Metin ise kişi başı 500 USD verdiği bir yürüyüşe katıldı, diye kendi kendime rasyonelize ettim olayı! 

Uganda Kültürü’nden Notlar 

👋 Bugün yürüyüş esnasında Adolf’ten öğrendiğimiz yerel bilgilerden ilki “merhaba”. Bunun için “Agandi” demek yeterli. Birine “Agandi” dediğinizde mutlaka size “Nice “ diye karşılık veriliyor. Birisi size “Agandi” derse de siz “Nice “ diye karşılık vermelisiniz. Biz bunu öğrenip kimi zaman erken davranıp Agandi diyen olduk kimi zaman da bizden önce Agandi diyene Nice dedik ve her seferinde de karşımızdakini şaşırttık. Bu inceliği bildiğimizi tahmin etmeden söyledikleri bu yerel selamlamalarına karşılık almaktan hem mutlu oldular hem de şaşırdılar. Tabii ki kısacık da olsa karşılaşmalarımızda onların dilinden konuşmak bizi de mutlu etti. 

💐 Bir diğer bilgi ise inanılmaz güzel kırmızı çiçeğe sahip dikenli ağaçlar. Bunlara FireTree deniyor. Anlamı bizdeki mavi boncuk ya da üzerlik bitkisi benzeri. Amacı hem kem gözden korumak hem de bereket getirmek. Bu nedenle özellikle arazilerin sınırına bu ağaç dikiliyor. Sınırları ayırmak kadar o alanın içindeki bereketi korumak, tehlikeyi dışarıda tutmak için. 

🥣 Kampta Akşam Yemeği

Akşam Agatha ve Winnie başta olmak üzere herkes yine Poyraz’a hal hatır sordu. Hele de bugün tam 17 km. yürüdüğünü öğrenince hayretler içinde kaldılar. 

Kampta kalan herkes tek bir masa etrafında yemek yiyor. Elektrik yok. Gaz lambaları var sadece. Ortam harika. Burası sadece yemek yemek için yapılmış bir alan. O kadar. Çadırların olduğu alan farklı, duş alınan yer farklı. Yani 3 kısımdan oluşuyor kamp. Tuvalet&duşlar, konaklama alanı ve yemek alanı olmak üzere. Jeneratör akşam kısa bir süre çalışıyor. O esnada da herkes bir şeyler şarj ediyor. Jeneratörün yanı görülmeye değerdi. Onlarca fotoğraf makinesi, telefon, tablet, bilgisayar. Dün telefonumun şarjı az kalmış ama elektrik olmadığı için şarj edememiştim. Sabah da zaten bir iki poz fotoğraf çeker çekmez şarjı bittiği için telefonumu fotoğraf için hiç kullanamadım. Allahtan bu olasılığı gözeterek normal fotoğraf makinesi getirmiştim. 

Yemekte harika bir domates çorbası vardı. Poyraz bu çorbaya bayıldı. Bir tabak daha ikram edebileceklerini söyledi Agatha. Fakat sıradaki et yemeği de harika gözüktüğü için Poyraz ete de yer bırakmak için bu teklifi pozitif ikilem nedeniyle reddetti.😊 Yemeklerin her biri ayrı harika. Hem lezzet hem de sunum olarak. Tabii ki ortamın harikalığı ise ayrı bir lezzet. Dün o kadar geç gelmemiş olsak ve tabii ki Poyraz da hasta olmamış olsaydı daha da çok keyfini çıkarırdık. En azından bugün doya doya keyfini sürebildik. 

Oğlumla çadırı paylaşıyoruz. Arkan da Metin ile birlikte çadırda kalıyor. Oğlum ile o kadar güzel sohbet ediyoruz ki. Kıkır kıkır gülmemizden Arkan bizi uyarmak zorunda bile kaldı. Tabii ki etraf huşu içinde bir mekan olunca gülmek bile dikkat çekiyor. Dağ manzarası müthiş. Yıldızlar müthiş. Havanın kendisi, kokusu, berraklığı, temizliği müthiş. 

Yakında bir okul var. Çocukların şarkılarını duyuyoruz. 

6 Ağustos Salı 

Köy Ziyareti (ardından) Ruanda kara sınır geçişi🇷🇼

 
Bugün Metin de kahvaltıda bizimle. Yine rahat rahat kahvaltı ettik. Herkes bizden önce ya trekkinge gitmiş ya da kamptan ayrılmış. Bu nedenle kahvaltıda sadece dördümüz vardık. Nefis bir kahvaltının ardından Coımmunity Visit yani köy ziyaretleri için hazırız. Rehberimiz Agatha. Agatha’nın saçları örgü ve çok güzel yüzü var. Saçları için iltifat ediyorum; gülümsüyor.

Metin’e verilen gorilli sopadan istiyoruz. Yapan usta şu sıralar ortada yokmuş. Kampın yöneticisi olan kadın ( Robert harici ) high season olması nedeniyle bu sopalara kendisinin çok ihtiyacı olduğunu söylüyor nazikçe. Bulabileceğimizi düşündüğü başka bir yerden bahsediyor ve yürüyüş esnasında Agatha’nın bizi oraya götürebileceğini söylüyor.

 Metin’e verdiklerini zannettiğim sopayı da nazikçe geri alıyorlar. Meğerse bizim Metin sopaya zorla el koymuş

Çok güzel bir köyden geçerek yürüyüşümüze başlıyoruz. Nkuringo Köyü. Boyaları dökük evler, önünde oynayan çocuklar, başında yük sırtında bebeğini taşıyan kadınlar çok güzel. Herkes güleryüzlü; her yer ayrı fotoğraf. 

👶 Köyden çıkıp dağların arasında keçi yolu kıvamında bir yola giriyoruz. Rengarenk giysisi ile bir kadın dikkatimizi çekiyor. Her iki elinde de çok ağır olduğu belli olan 2 su bidonu var. Adı Medias’mış. Sırtında da minicik bir bebek var. Kara gözleri muhteşem. Burnu sümük içinde. Bu muhteşem, sümüklü bebeğin adı da çok anlamlı: Precious. Medias’ın 7. bebeğiymiş. 

Çantamda Başak’ın düğününde nikah şekeri niyetine verilen boncuklu ayna aklıma geldi birden. Çantamdan çıkarıp Medias’a verdim. Precious’ın güzel yüzüne bakmak için kullanması amacıyla...  Bu vesileyle de bolca fotoğraf çektik. Burada insanlar fotoğraf çektirmeye gönüllü ve çok yoksul oldukları için karşılığında birşeyler verilmesine de ihtiyaç duyuyorlar. Böyle olunca biz de gönül rahatlığı ile onlarca müthiş fotoğraf çektik. 


⛪️ Agatha bizi Ortodoks kilise inşası için kerpiç hazırlayan köylülerin yanına götürdü. İmece usulü çamur karıp, kerpiç döküyor, kurutuyorlar. Kiliseyi tepenin üzerine inşa edeceklermiş. O nedenle kuruyan kerpiçleri de kadınlı erkekli köylüler tepeye taşıyor. Tepede o kerpiçleri bir kule haline getirip yakarak briket haline getirecekler; ardından da inşaatta kullanacaklar. Entebbe’den gelirken yol boyunca bu şekilde kerpiç-briket dönüşümü için kubbe haline getirilip yakılmayı bekleyen ya da yakılmış olan onlarca kule gördük. Bu kadar küçük bir yerde bu zamana kadar kilise olmamasını garipsedik. Meğerse varmış ama Katolik kilisesiymiş. Bu insanlar Protestan oldukları için kendilerine ait bir kilise yapıyorlarmış. O kadar küçücük yerde ve bu kadar zorlu bir coğrafyada dinin bu kadar güçlü olması insanı şaşırtıyor. Dine bu kadar bel bağlamalarına rağmen bu kadar fakir olmaları da ayrı bir ironi. 

👩 Kadınlar burada çok yük taşıyor. Hem maddi hem de manevi olarak. Başlarında taşıyabildikleri ağırlık 20 kilo, kollarında da 10 kilo ile toplamda 30 kilo yük taşıyabiliyorlar. Genelde  ilave olarak sırtlarında da bir bebek oluyor. 



Biz onları seyrederken onlar da bizi özellikle de Poyraz’ı seyrediyorlar. Nedeni ise dün Poyraz’ın 17 km. yürüdüğünü duyup şoka girmişler. Burada insanlar doğal olarak köy içindeki hayatlarını yürüyerek idame ettiriyorlar ve günde 17 km. yol yürüyecekleri bir hayatları olmuyor. Günde 17 km. yürümek için üste bir de 100 USD verdiğimizi öğrenseler esas o zaman şoka girerlerdi herhalde.😊


🤭 Yol üzerinde gördüğümüz kimi tarım arazilerinin eğimi neredeyse 80 derece idi. Kadınlar bu arazinin tepesine açtıkları çukura bebeklerini başları dışarıda kalacak şekilde gömüp keçi gibi tarım yapıyorlar. Hayatımda bu kadar eğimli tarım arazisi görmedim. Fakat burada zaten düzlük alan bulmak zor ve çok az. Her yer dere tepe şeklinde. Bu eğimde dağcılar bile karabina ile kendilerini sabitleyip çalışır, burada kadınlar bir de bebek taşıyıp iş yapıyorlar ya helal olsun!

🌞 Yürüyüşümüzün 3 saati gayet keyifliydi. Hatta bir ara Poyraz “Anne bu hava harika. Nefes aldığımı hissediyorum. Keşke bu havayı stoklayıp götürebilsek İstanbul’a.” dedi. Böyle ruhumuz çocuklar gibi şen, uçuş uçuş bir ruhla konuşup tam da müthiş bir final yaptığımızı zannettiğimiz noktada, kamp yerine dönüşümüz güneşin alnında, yokuş yukarı ve bitmeyen  “Az kaldı, az kaldı, az sonra “ sarmalına takılıp insanı öldürmese de süründüren 1 saatlik eziyete dönüşünce Poyraz’da şalter atıp bizimki de sınıra dayandı. Poyraz yaşadığı fiziki zorlanmanın ve aşırı sıcağın yarattığı bunalmanın etkisiyle ağlamaya başladı. Gerçekten de 2 günde 27 km. yürümek oğlumu çok yordu. Keşke şu son 1 saat olmasaymış nasıl lezzet alırmışız bugünden. Yazık oldu! Kendi nazarımız değdi. 🧿

Dün, dönüş yolu için araca verdiğimiz 100$’ın anlamı bugün çıktı. Gerçi bugünkü rota için de bizi sunulan bu tür bir seçenek yoktu. Kaldıki dünkü yürüyüşün bittiği saatte hava serin, dönüş yolu ise orman dışında bir alan olduğu için nerdeyse dümdüzdü; sadece mesafe olarak çok uzundu. Bugünkü dönüş yolu ise düne kıyasla kısa olsa da resmen katır gücü gerektirecek derecede uber yokuş ve güneş de beynimizi matkapla delercesine tepemizdeydi. 

🇺🇬 🦍 UGANDA’ya ve GEÇİTVERMEZ ORMANA VEDA

Poyraz’ın öğle yemeğinde de gözyaşları dinmedi. Yemek sonrası, kamp çalışanlarından Ema bizi Ruanda’nın Musanze şehrine ulaştıracak. 

🧿 Kamp çalışanları ile vedalaşma anı geldiğinde mavi boncuklarımdan birini Patrick, birini Agatha diğerini de mutfak çalışanlarından Winnie’ye verdim. 

Poyraz’ın gözü yaşlı hali onları da etkilemiş olmalı ki kamp müdiresi Poyraz’a dün yürüyüş esnasında kullandığı ve normalde kimselere vermedikleri o goril oymalı yürüyüş sopasını hediye etti. Poyraz, hala içinde bulunduğu duygusallığı atamadığı için pek karşılık vermese de bu jest bizim hoşumuza gitti. Zira bu kadar yorucu bir dönüş olacağını bize söyleselerdi eğer, o noktadan itibaren bir araç ayarlanması için ilave bütçe ödemeyi kabul edebilirdik. En azından telafi için bu derece ince bir jest düşünülmesi, bu son 1 saat yaşanmasa harikulade anılarla ayrılmamız garanti olan ve son saatte üzerine gölge düşen bu yeri, yine kalbimiz onarılmış olarak geride bırakmamıza neden oldu. 

Söz konusu sopa o tarihten beri Poyraz’ın odasının daimi konuğu. Yatağının başucunda nöbetine devam ediyor. 



No comments:

Post a Comment