Sunday 14 March 2021

TANZANYA 🇹🇿 2013

Hayalleri süsleyen Afrika safarilerinin cennet mekanlarının başında Mara Irmağı gelir. Bu isim size pek tanıdık gelmedi mi yoksa? Oysa nehrin kuzeyi Kenya sınırları içindedir ve Masai Mara olarak bilinir. Suyun güneyi ise Tanzanya’nındır ve adı, belgesellerden hepimizin fazlasıyla aşina olduğu Serengeti’dir. Sanırım şimdi oldu, değil mi?

Afrika’ya ilk seyahatimizi Kenya’ya yaptık ve haliyle ancak Mars’a gidecek olsak duyacağımız heyecanı yaşamıştık. O vakitler ikisinden biri şeklinde bir seçim yapmaya kıyamadığımız için ikisini de yani hem Masai Mara hem Serengeti’yi görmek gönlümüzden geçmiş ama teknik sebeplerden ( vize☹️ hikayesi aşağıda) dolayı Tanzanya kısmet olmamıştı. Yani aslında Tanzanya bize kıymıştı. Olsun. Biz kin tutmadık.😊 Tanzanya’yı defterden silmedik. O vakit, bu vakitmiş. Tam 13 yıl gecikmeyle de olsa nihayetinde hayalimizin diğer yarısı gerçek oldu. İyi de oldu. Kenya’da sadece iki kişiydik. Arkan ve ben. Şimdi ise 11 yaşındaki oğlumuz Poyraz ve kadim dostumuz Metin de bizimle... Hatta Tanzanya’ya adım attıktan sonra Hollandalı bir genç, Hice da aramıza katıldı. Böylece Big Five’ın peşinde muhteşem bir beşli olarak yol aldık. 

Baştan sona seyahatimizin akışı:

Itenary 

2 Ağustos 2013 Cuma İstanbul TÜRKİYE - Entebbe UGANDA 🇺🇬 ✈️ 

3 Ağustos 2013 Cumartesi Entebbe UGANDA 

4 Ağustos 2013 Pazar Entebbe -Bwindi Inpenetrable Park 🚙   

5 Ağustos 2013 Pazartesi Bwindi Inpenetrable Park -ormanda trekking

6 Ağustos 2013 Salı  Bwindi, köy ziyaretleri -Musanze RUANDA🇷🇼 🚙 

7 Ağustos 2013 Çarşamba Volcanoes National Park, trekking- Musanze  

8 Ağustos 2013 Perşembe  Musanze -Kigali 🚌 

9 Ağustos 2013 Cuma  Kigali - Bujumbura BURUNDİ 🇧🇮 🚌 

10 Ağustos 2013 Cumartesi Bujumbura - TANZANYA 🇹🇿 sınır 🚌 

11 Ağustos 2013 Pazar  Mwanza 

12 Ağustos 2013 Pazartesi Mwanza - Serengeti

13Ağustos 2013 Salı  Serengeti - Ngorongoro  

14 Ağustos 2013 Çarşamba  Ngorongoro - Lake Manyara

15 Ağustos 2013 Perşembe  Arusha - Darüsselam 

16 Ağustos 2013 Cuma  Darüsselam - ZANZİBAR 🚢  

17 Ağustos 2013 Cumartesi  Zanzibar

18 Ağustos 2013 Pazar  Zanzibar - Darüsselam 🚢 

19 Ağustos 2013 Pazartesi Darüsselam - İstanbul TÜRKİYE 🇹🇷 

KISACA TANZANYA 🇹🇿 

Nerede

Doğu Afrika’nın en ünlü ülkelerinden olan TANZANYA, doğusunda Hint Okyanusu ile kutsanmış dünya güzeli bir coğrafyada. Komşuları ise her biri göz alıcı, insana hayaller kurduran ülkeler: Kuzeyde Kenya ve Uganda; batıda Ruanda, Burundi, Kongo; güneyde Zambia, Malawi ve Mozambik ile kucaklanan ülke, görüleceği üzere, kendisi kadar komşuları ile de dikkat çekici. ( An itibariyle bu birbirinden çekici 8 komşudan sadece Malawi ve Kongo’ya ayak basmadığımı iftiharla söylemek isterim.) 

Yüzölçümü ve Nüfus: 

Türkiye’nin 783.562 kilometrekarelik büyüklüğüyle kıyaslandığında, bu seyahatin başındaki üç ülke olan Uganda, Ruanda ve Burundi’nin toplamı bile ancak ülkemizin yarısına tekabül ediyor. Oysa TANZANYA öyle mi! 945.087’lik boyutu ile bizden büyük bir ülke. 

Nüfusu ise 58 milyon.

Başkent:

Kafa karıştırıcı bir yere geldik. İnternette arama yaptığınızda kimi yerde karşınıza Dodoma, çoğu yerde ise İngilizce yazılışı ile Dar es Salaam gelebilir. Ülke 1961’de bağımsızlığını kazandığında ilk başkent -kısaca Dar olarak bahsedilen- Darüsselam olmuş. 1996’te ise başkenti ülkenin daha orta coğrafyasına taşıma niyetiyle Dodoma seçilmiş. Fakat o zamandan beri tam olarak tüm kurumlar Dodoma’ya taşınamamış. Haliyle de ortaya, uygulamada 2 tane başkent çıkmış.  

Yönetim Şekli:

Ülkenin resmî adı Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti, kısaca TBC. 1992’de çok partili sisteme geçen ülkede, bugüne  kadar tek başına CCM (Devrim Partisi) aralıksız iktidarda. Ülke, uzun yıllar başarısız bir Afrika sosyalizmi deneyimi geçirmiş.

Dil:

Ülkenin resmî dili Swahili ve İngilizce. 

Din:

Nüfusun üçte biri Müslüman, üçte ikisi ise Hıristiyan.

Trafik:

Afrika’nın bir çok ülkesinde, geçmişin Birleşik Krallık sömürge mirası nedeniyle trafik akışı soldan, araçlarda da haliyle direksiyon sağda. Tanzanya bu ülkelerden biri. Kenya da öyle; Uganda da. Ruanda ve Burundi ise dönüşüm sağlamış yani şu anda Türkiye gibi. 

Afrika’da trafik akışı sol şerit olan tüm ülkeler: Botswana, Kenya, Lesotho, Malawi, Mauritus, Mozambik, Namibya, Güney Afrika, eSwatini (Swaziland ), Tanzanya, Uganda, Zambiya,Zimbabwe. ( Bu ülkelerden henüz ayak basmadıklarım Malawi, Mauritus ve Namibya)  

Para:

TZS, Tanzanya şilini. 

1 TL = 307 TZS

1 $   =  2317 TZS

Vize:

Vize gerekiyor. Son haliyle turistik vize havaalanından 50 $’a alınabiliyordu. Şu anda değişmiş olabilir. 

Tanzanya’ya ilk kez 2000’i 2001’e bağlayan yılbaşı döneminde gitmeye niyetlenmiş, dönemin kıt internet ve bilgi paylaşımı kasıtlarına rağmen azimle onlarca eposta yazıp çizerek kabaca bir Kenya-Tanzanya programı hazırlamıştık. Kenya, Allah onlardan razı olsun, bizden vize istemiyordu. Tanzanya istiyor ve işlemler de Ankara’dan yürütülüyordu. Yaklaşık 1 ay öncesinden pasaportları Ankara’daki Tanzanya Büyükelçiliği’ne kargo ile göndermiştik. Bekle, bekle, bekle... Seyahate 1 hafta 10 gün kalmasına rağmen hala ses yok. Neden? Efendim, meğerse Türkiye o tarihlerde Tanzanya’nın “Terörist Ülkeler” listesindeymiş. ☹️ Bu nedenle tahkikat uzun sürüyormuş. Hem bu açıklamayı sinir bozucu bulduğumuz hem de az daha beklersek bu sefer pasaport elimize geçmediğinden Kenya’ya dahi gidemeyeceğimiz için seyahatin Tanzanya ayağını iptal ettik ve derhal pasaportlarımızın iadesini istedik. Tanzanya yerine,  Kenya’dan sonra zaten uçağımızın da aktarma yaptığı Birleşik Arap Emirlikleri’ni programa dahil ettik. 

Aradan geçen 13 yılın ardından bu sefer Tanzanya vizesi gayet seri bir şekilde gerçekleşti. Sadece sınırda, yanımızda taşıdığımız ve bugüne kadar diğer ülkelerde bir kez bile bahsi edilmeyen aşı kartlarımız sorgulandı. Gerçi bunun sorulma tavrını biz “sağlık hassasiyeti”nden ziyade rüşvet almak için kapı bulma araştırması olarak yorumladık. O nedenledir ki siz siz olun, hem aşılarınızı yaptırın hem de aşı kartlarınızı pasaportlarınızın yakınında bulundurun.

Kısa Tarihçe:

Tanzanya’yı da kısaca anlatmak mümkün mü bilemedim şimdi. Zira sazın telini “bir toz bulutuydu” diyerek titreştirmeye yaraşır bir ülke burası. Nitekim, bilinen en eski insan yerleşimleri bu coğrafyada bulundu. Hatta sadece insan değil dinazor da...

Avrupalıların bölgeyi keşfi ise 1498’de Vasco da Gama ile başlar. Derken 1525’te Portekizliler bölgede sömürge kurar. 18. yüzyılda ise Ummanlı Arapların gelişiyle Portekiz hakimiyeti sona erer. Ülkenin sınırları o dönemde Tanganyika Gölü’ne kadar genişler, başkenti ise 1840’ta şimdi Zanzibar olarak bilinen Zengibar’a taşınır. Zengibar, o dönemde Arap köle ticaretinin merkezi haline gelir. 

Son olarak İngiliz hakimiyetine geçen ülke, ancak 1961’de bağımsızlığını kazanır. Bağımsızlık ilan edildiğinde ülke Tanganika adını alır, zira sadece anakarada olan toprakları kapsamaktadır. 

Zengibar ise ancak 1963’te bağımsızlığını kazanır ve 1964’te Tanganika ile birleşir. Ülkenin adı da bu iki ismin birleşimi olarak Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti olur. 

Tanganika ile birleşilmesine rağmen aslında Zanzibar hala otonom bir yapıyı sürdürür. Hatta öyle ki, Tanzanya’nın bizim de mağduru olduğumuz, vize eziyeti çektirdiği yıllarda, anakarayı pas geçip doğrudan Zanzibar’a gelenlere kolayca vize veriliyordu. Hala da öyle...

Nesi Ünlü?

🇹🇿 Listenin başına, belgesellerin de efendisi olan Serengeti’yi koyarım. Afrika savan hayatının en kutsal mekanlarından biri olan bu milli parkta safarinin mücevherleri olan “Big Five” yani beş büyüğü; Aslan, leopar, fil, bufalo (Afrika mandası) ve gergedan görebilirsiniz. 

🇹🇿 Serengeti kadar Ngorongoro da ülkenin yaban hayatının merkezlerinden biri. 

🇹🇿 Ernest Hemingway’in Kilimanjaro’nun Karları kitabıyla daha da ünlenen Kilimanjaro’yı da unutmamak gerek. 

Gelelim, oğluma hamile olduğumu öğrendiğim günden itibaren gün sektirmeden tutmaya başladığım günlüğümün sayfalarına. Bu seyahate ait neler çiziktirmişim... Ne yazık ki günlük 13 Ağustos’tan öteye gidememiş. Yazdım ve yanlışlıkla bir kısmı silindi mi yoksa hiç mi yazamadım... Gerçi kendimi tanıdığım için yazmamış olmama imkan yok diyorum. Seyahatin olağanüstü temposu nedeniyle gezerken yazmanın pek imkanı yoktu. Döndüğümde ise o dönemki işyerimin çılgın temposunu hesaba katarsam bir yerden sonra yazamamış ve hatta yarım bıraktığımı bile unutacak kadar kendimi işe kaptırmış olma ihtimalim var.  Dolayısıyla 13 Ağustos’a kadar olanlar günlük notlarımdan, devamı ise sadece hafızamda kalanlardan oluşuyor. 

🌏 SEYAHAT GÜNLÜĞÜ

10 Ağustos 2013 Cumartesi  

Burundi-Tanzanya Sınırı 

Dünden beri öyle bir tempo içindeyiz ki! Burundi’den Tanzanya’ya ulaşım konusunda iletişim kurabildiğim tek yer olan otelden aldığım bilginin hatalı çıkması nedeniyle, normal programımızdan bir gün önce Tanzanya’ya doğru yola çıkmak zorunda kaldık.

Dünyanın en fakir ülkesine rüzgar gibi girdik ve çıkıyoruz. Şartlar zorlayıcı olsa da gördüklerimiz o kadar etkileyici ki! Kaldı ki eğer her şey jilet gibi olsun isteseydik sadece Avrupa’yı gezerdik. Buralarda aksiliklerin olması normalin bir parçası. 

🚌 🏃‍♀️ 🏃‍♂️ Burundi-Tanzanya Sınır Geçişi 

Burundi-Tanzanya sınırına geldiğimizde tüm kara sınırlarında olduğu gibi bir tarafta pasaportumuza damga vurulduktan sonra yürüyerek diğer tarafa doğru ilerledik. Etrafımızda arabalar var ve bizi araçla gitmeyi teklif ediyorlardı. Israrları reddedip yürüyeceğimizi söyleyince karşımızdakiler gülmeye başladı. Meğerse iki sınır arasındaki araf tam 8 km.ymiş. Bunu anlayınca inadı bırakıp😊 bir araba ile anlaştık. Zaten içinde şoför hariç 2 kişi vardı. Ben, Arkan ve Poyraz arkaya sıkıştık. Metin de bagajın içine, eşyalardan sonra kalan tüm hacmi kaplayacak şekilde sıkıştı. Halimiz gülünesi... Biz de güldük.🤣 

Tanzanya sınırına geldiğimizde ilk defa aşı kartları ( belli ki yoktur biz de  sakalımızı alırız) edasıyla soruldu ama olduğu için avuçlarını yaladılar. 

☘️ Bugün eziyetli olsa da şanslı günümüz. Zira sınır kapanmak üzere ve aldıkları son kişiler biziz. Arkan sınır işlemlerini tamamlarken biz de Metin ile döviz bozduracak bir yer aradık. Konaklama ve otobüs durumunu araştırdık. Gerçekten de şanslı günümüz. Zira Mwanza’ya giden haftanın tek otobüsü yarın saat 05:00’de kalkıyor. 

🏨 🥘 Sınırda Yaşamak, Konaklama, Yemek 

Tuttuğumuz taksi bizi otellerin olduğu bölgeye götürdü. Tam karşısı da zaten otogar. Biletimizi aldık almasına ama ben epey gürültü çıkardım. Zira adam yolun 14 saat süreceğini söyledi. Oysa rehber kitapta yolun 7-8 saat süreceği yazıyordu. Adam “Şoföre bağlı. Lastik falan patlar vs. “ deyince nasıl olup da bir yolun 2 katına çıkabildiğini, lastik patlamasının standart mı olduğunu vs. söyleyip kişi başı 20.000 TZS vererek aldığımız biletleri iade ettim etmesine ama alternatif de olmayınca gerisin geri satın aldık. 

Otobüsün sabah saat 05:0’de kalkacağını öğrenince de aslında biraz uzakta bir otel tavsiye edilmesine rağmen gecenin köründe bir de taksi ile uğraşmayalım, “gecikiriz mazallah” diyerek tam yolun karşısındaki nuh nebiden kalma, getto temalı yerleri dolaştık. 

🏨 Nihayetinde kötünün iyisi babında Social Guest House’da karar kıldık. 2 oda tuttuk ve geceliğine bizim paramızla 12 TL verdik. Odada sadece bir yatak ve komodin var. Ama Allah için yatağın cibinliği mevcut. Tuvaletler açık alanda, minik bir avlu içinde. Banyo da öyle. Önünde bir kazan içinde su ısıtmışlar. Kenarda da kova. O şekilde dilersen yıkanabiliyorsun. Herhalde ömrümde bu kadar ilkel bir konaklama tesisinde kalmamıştım. Kisi başı maliyetin 3 TL olduğunu gözetirsek bu kadar ucuzunda da kalmamıştım. 

🥘 Eşyalarımızı bırakıp karnımızı doyuracak bir yer aradık. Zira, Burundi Bujumbura’da konakladığımız Shammah Otel’deki kahvaltıdan bu yana sadece muz yiyerek günü geçirmiştik. Tam otogarın karşısında, sokakta cızbız et yapan seyyar satıcılar vardı. Poyraz aslında onlardan yemek istedi ama biz yine de neme lazım diyerek daha lokantavari bir yerde karar kıldık. Sipariş ettiğimiz tavuk ve et çorbası ile pilavın sunumu tarifini şu an yapmamın imkan dahilinde olmadığı korkunçlukta gözüküyor ve daha da fenası felaket kötü kokuyordu. Tam iyi ütülmemiş tavuklar iğrenç bir kesim halinde çorbanın içinden kabus gibi yükseliyor ve çok itici kokuyordu. Pilavın da belli ki altı yanmış ve galiba 20. defadır ısıtılmıştı. Poyraz o kadar yorgun ve açtı ki! Nihayetinde artık havlu atıp az ötedeki etçilerden “Bundan daha kötü başımıza ne gelebilir ki”🥺 diyerek keçi eti sipariş ettik. Keçi şiş bizi utandırdı ve çok lezzetli çıktı. Kaldı ki zaten en baştan itibaren mis gibi kokuyordu. En azından Poyraz’ın karnının doyduğunu görmek beni rahatlattı. Ayrıca da ileriki günlerde Poyraz’a rahatsızlık vermedi. 

🌟 Yeryüzünde gördüğüm en güzel gökyüzü buradaydı. Samanyolu muhteşem. Adeta uzaydaydık. Arkan ve Poyraz’ın lüks seyahat muhabbeti ve bana göre “nankör kedi” tavırları kalbimi kırsa da bu muazzam güzelliği görmeme engel olmadı. 

Kazandaki sıcak su ile ayaklarımızı yıkadık. İçme sularımızla dişlerimizi fırçaladık ve yattığımız yeri bilemeyecek şekilde yorulmuş bedenlerimizle 05:00’de sökecek şafak vaktine kadar kendimizi uykuya bıraktık. 

11 Ağustos Pazar 

Kabanga- Mwanza 

9 gün, 10 gece ve 3 ülkeyi gerimizde bırakıp Afrika’nın en ileri, en gelişmiş, en çok turist çeken ve coğrafi açıdan en büyük ülkelerinden biri olan Tanzanya’nın Burundi sınırında yer alan Kabanga’dayız. 05:00’te kalkan otobüsümüzle Victoria Gölünün güneyinde yer alan ve Serengeti’nin batı kapısına 2 saatlik uzaklıktaki Mwanza’ya doğru ilerleyeceğiz. Mwanza şu anda benim gözümde aylarca denizde kalmış, yolunu kaybetmiş, fırtınada kalmış bir denizci için karanın anlamı ne ise aynı anlamı taşıyor. Ya da bir müslüman için Kabe ne ise... Bir ulaşsak! Zira o andan sonra 3 gün kendimizi bir turun kollarına teslim edeceğiz ve en azından hiçbir şeyle uğraşmayıp hizmetin keyfini süreceğiz. 

Bize söylenen tahmini yolculuk süresi 14 saat. Saat 21:00 gibi orada olmayı bekliyoruz. 

Sabah hareket saatinden az önce kasalar dolusu pilici otobüsün arkasına yüklediler. Acayip bir koku ve cik cik sesi içindeyiz. Bizim jargonla ördek tabir ettiğimiz araya alınan  yolcuların rakamı istihap haddinin çok çok ötesinde. Saatlerce ayakta olmalarına rağmen bir ulaşım aracı bulmanın mutluluğu içindeki bu insanları seyrediyorum. Pencere kenarında oturduğum için şanslıyım. Arkan ise kıçı suratına yapışmış ördeklerden dolayı çok sıkıntıda. Ayrıca o kadar çok sarsıntılı bir şekilde yol alıyoruz ki! Her sarsıntıda cam kilidi yerinden çıkıyor ve yolun kırmızı toprağı olanca gücüyle aracın içine bomba patlamış gibi doluyor. Ve tabii ki her zıplamada arkadaki piliçler de koro halinde ciklemeye başlıyor. Poyraz’ın toz nedeniyle burnu dolmuş ve hem fiziksel hem de ruhsal açıdan canı bu kadar sıkılmış olmasaydı içinde bulunduğumuz duruma epey gülebilirdik. O kadar absürd yani. 🙄

Bir de yolda doğru dürüst ihtiyaç molası verilmiyor. Artık doğanın çağrısı dayanılmaz boyuta geldiğinde içimizden birini otobüste nöbete bıraktık ördek alımı esnasında. 1 -2 dakikada iş görmeye çalışmakla otobüsü kaçırma riski arasında helak olduk. Toz, sarsıntı, ördek kıçı, Poyraz’ın “nefes alamıyorum” haykırışları, açlık, altımıza yapacak raddeye gelmemiz.... derken tüm bu işkencelerin üzerine bir güneş doğuverdi. Saat 12 civarı Mwanza’ya çok yakın bir yerde olduğumuzu farkederek içim içime sığmadı. Boş yere kimseyi heveslendirmeyeyim diye önce söylemeye çekindim. Zira hem dün gece bileti alırken hem de bu sabah otobüse binerken 14 saat denilmişti. Fakat sonuçta Lonely Planet bu yol için 7-8 saat diyordu. Şükürler olsun ki doğruymuş. Zaten kısa bir süre sonra ufukta gölü gördük. Feribota bindiğimizde yarım saat sonra Mwanza’da olacağımız söylendi. Otobüsün ağır havasından çıkıp bacaklarımızı ve ciğerlerimizi açma fırsatı bulmak harikaydı. Şansımız yaver gitti ve feribotta Arkan’a yanaşıp sohbet eden bir Tanzanya’lı eğer Mwanza’nın içinde kalacaksak feribottan inince tekrar otobüse binmememizi önermiş. Zira otobüs garı şehrin epey dışındaymış. Hem oraya ulaşmaya hem geri dönmeye zaman ve daha çok taksi parası vermemiz gerekirmiş. Biz de bunun üzerine üzerinde Ferrai yazan dışı seni içi bizi yakan otobüsümüze koşup bagajdan eşyamızı aldık. Siyah çantamız her zıplamamızda arabanın içine dolan kırmızı toprak sayesinde tamamen toprak rengi olmuştu. 

🏨 Mwanza Konaklama 

Feribottan iner inmez bindiğimiz taksi önce gideceğimiz Treehouse’ı bilir gibi davrandı, sonra bulamadı. Bizi alıp götürdüğü yer o derece ıssız ve garip gözüküyordu ki dün geceki festival filmi tadındaki konaklamamızdan sonra ikinci bir festival filmini hiçbirimizin kaldıracak durumu yoktu. Tam taksi şöförüne bizi buradaki en pahalı otele götür demek üzereyken nihayetinde Treehouse’u bulduk. Yazışmaları yürüttüğümüz Winnie’nin sıcak karşılaması ve mekanın güzelliği, sıcaklığı 2 gündür yaşadığımız yorgunluğun travmasına merhem oldu adeta. 

İyi ki internetten tesadüfen burayı bulmuşum. Tüm seyahatimiz boyunca kalmaktan en çok keyif aldığımız yer burası oldu. Winnie, çok yorulmuş ve acıkmış olduğumuzu tahmin ettiğini söyleyerek bize öyle güzel bir kahvaltı sofrası hazırladı ki! Bugün zaten kahvaltı edememiştik. Hepsi ev yapımı olan reçel, tereyağ, meyveler, süt, kahve, çay... Rehabilitasyon merkezinde gibiyiz. Allah yüzümüze baktı derler ya aynen öyle. Burasını Kanadalı bir kadın kurmuş. Sokak çocuklarına yönelik kaynak üretiyorlar. Konaklama bedelleri de bu amaçla kullanılıyor. Zaten burayı seçmemin bir nedeni de vereceğimiz paranın bu kara kıtanın çocukları için kullanılacak olmasıydı. 

Arkan, Poyraz ve Metin mekandan o kadar memnun kaldı ki! Hepsi de bana bu seçimim için teşekkür ettiler. Treehouse’un her köşesi harika. Bir gün kendime ait müstakil bir evim olursa aynen böyle inşa ve dekore etmek isterim. O derece benim gibi bir ev. 

Bu arada günün diğer sürprizi ise safari için anlaştığımız firma olan  Masumin’den geldi. Yarın başlayacak olan 1 gece konaklamalı 2 günlük turumuza Hollandalı bir gencin daha dahil olmak istediğini söylemişlerdi. Bu mesajı Burundi’deyken görebilmiş ama hem cep telefonumun şarj problemi hem de iki gündür perişan bir halde kapsama alanından uzak yollarda olmamızdan dolayı yazışamamıştım. Yemeğimizi yiyip duşumuzu aldıktan sonra Masumin’in sahibi ve uzun süredir yazıştığım Muhammed bizi almaya geldi. Metin dizi nedeniyle dinlenmek istedi ve Poyraz ile birlikte Treehouse’da kaldı. Biz de Arkan ile birlikte Masumin Ofisine gittik. Ailecek bir seyahat dilediğimizi ve bu son dakika haberini kabul etmeyeceğimizi söyledik. “Fakat parasını aldık Hollandalı’nın “dediler. Ve bizi ikna etmek için de turu 2 gece 3 güne çıkaracaklarını ve bu genişleme için bizden para almayacaklarını söylediler. Hollandalının da çok düzgün bir çocuk olduğunu temin ettiklerini belirttiler. Bu sayede bütçeden tasarruf etmek için programdan çıkardığımız Ngorongoro kamp konaklaması bize hediye edilmiş oluyordu. Ayrıca bir de göl turu hediye edilecekti.  Bundan iyisi Şam’da kayısı diyerek ama belli de etmeyip “Çocukcağıza yazık olmasın”😊 diye sanki zoraki kabul etmişcesine “Evet “ dedik. Buranın iyi tarafı ödemeyi kredi kartı ile yapacak olmamızdı. Ödememizi yaptık ve bizi tekrar Treehouse’a bıraktılar. 

Treehouse’un harika bir göl manzarası var ve güneş tam da gölü kızartarak batıyor. Tam bu saatte Arkan ve Metin bira, ben de kahve keyfi yaptım. 

Winnie’den bize akşam yemeği için bir yer önermesini istediğimizde bize buranın en büyük otellerinden birinin restoranını tavsiye etti. Sağolsun birisini de bize eşlik etmesi için verdi. Zira hava karardıktan sonra ortam zifiri karanlık ama yıldızlar muhteşem. Vardığımız otel gerçekten de pek hoştu. Nefis bir yemek yedik. Dönüşte kendi başımızaydık ama korkmadık. Yıldızların güzelliğine bayıla bayıla Treehouse’a ulaştık. Her şey o kadar temiz ki! Dünkü yerden sonra burada uyumak bize çok ama çok iyi geldi. 



12 Ağustos Pazartesi

🦁 🐘 🐆 🦏 🐃 Serengeti

Çok ama çok güzel bir kahvaltı. Bakmaya da yemeye de doyum olmuyor. Mavi boncuklarımdan birini ve bolca bahşişi helal olsun diyerek Winnie’ye takdim ettik. 

Masumin’in Land Cruiser aracı bizi almaya gelmişti. Yaşasın lüks. Artık 3 gün Afrika’yı zengin bir beyaz gibi gezecektik. Yolda önce içecek ve yiyeceklerimizi hazır eden dükkana uğrandı, yol hazırlığı için gerekli malzemeler alındı. Ardından da başta seyahatimizin sadece 3 gününü paylaşacağımızı düşündüğümüz ve ilk duyduğumuzda burun kıvırırken 1 haftayı birlikte geçirip kendisine ayılıp bayılacağımız sevgili Hice ile tanıştık. Hice, 25 yaşında Beden Eğitimi öğretmeni bir genç. Tip olarak Kıvanç Tatlıtuğ’u andırıyor. Karakter olarak çok düzgün, özgüveni yüksek, iletişim becerisi tavan ve üste bir de yakışıklılığı eklenince “Allah sahibine bağışlasın” şeklinde tadından yenmez bir genç. Ayrıca yaş olarak içimizde Poyraz’a en yakın o olduğu için 1 hafta boyunca Poyraz’a hem abilik hem arkadaşlık eden ve “İyi ki aramıza katıldı. O olmasa bu kadar keyif alamazdık” dediğimiz harika bir yol arkadaşı oldu. Üstelik de varlığı ile gezimizi güzelleştiren Hice sayesinde aynı paraya daha bütçeli bir safari fırsatı da yakalamış olduk. 



Serengeti Batı Kapısı Mwanza’ya 2 saat uzaklıkta. Kapıya ulaştığımızda önce öğle yemeğimizi yedik ve meşhur Serengeti’ye adım attık. Çok geçmeden bir aslan ailesi ile karşılaştık. Zürafalar, filler, zebralar, babunlar, öküz başlı antiloplar, dikdikler, timsahlar, buffalolar .... Güzelim Afrika önümüzden akıp gidiyor. Doğanın içine süper kamufle olmuş çita ve leopar görmek harikaydı. Hice’ın şahin gibi gözleri var maşallah. Rehberimiz Charles (ki aynı zamanda şoförümüz ) ve ahçımız hayvanları uzaktan görmekte çok başarılar ama Hice onlardan da iyi. Çoğu zaman Hice farkediyor ve epey bir bakındıktan sonra işaret ettiği yerdeki hayvanı ayırt edebiliyoruz. 


 





Bir bir Big Five’ı oluşturan hayvanları (Aslan, fil, leopar, bufalo, gergedan) görmenin keyfini yaşadıktan sonra hava kararmadan kamp yerine ulaşmak için yola koyulduk. 




Muhteşem bir gün batımı, yaşadığımız bu olağanüstü günün üzerine krema oluyor adeta. 

Kamp yeri ise harika. Rengarenk çadırlar kurulmuş bile. Biz de 4 kişilik bir sahra çadırı ile Hice için 1 kişilik bir çadır kurduk. Ahçılar için bir mutfak alanı, bir de yemekleri yemek için ayrı bir alan var. Aşçımız yemeği hazırlarken biz de etrafı keşfettik. 




Hava kararınca yine muhteşem bir yıldız şöleni ortaya çıktı. Burası Loki’nin kamp versiyonu gibi bir yer. İyi ki kampta kalmışsız. Olağanüstü bir tecrübe. Herkes kendi masasını getirmiş durumda. Aşçımız bizim masamızı açıp üzerine Masai tarzı kırmızı bir örtü serdi. Çorbamız, yemeğimiz, ardından çayımız ve kahvemizle tam bir kamp sefası yaşadık. Poyraz, Hice ile o kadar çok sohbet ediyor ki bazen biz de laf alabilmek için Poyraz’a müdahale edip susturmak zorunda kalıyoruz. Poyraz; gezi olayları, Penguen dergisindeki espriler, başbakanımız, Suriye, Uçan Hollandalı derken her telden ve adeta bir yetişkin gibi fikir yürütüp konuşuyor. Vallahi oğlumla gurur duydum. Hem İngilizcesi hem de hür fikirleri için. Masadaki sohbetimiz saatlerce sürdü. Hayatımın en keyifli gecelerinden birisiydi. Üstelik bu sabah tanıdığımız Hice’ı bu kadar çabuk ve bu kadar çok benimsemek, sabah hiç tanımazken şimdi adeta ailemizin bir parçası gibi yakın hissetmek ne kadar güzel! Aynı gezi zevkine sahip insanların yıldırım hızı ile yakınlaşmasına, seyahatin insanlar arasındaki uzakları yakın etmesine aşığım. Üstelik de bu kampın enerjisi tam benim hayalelediğim gibi. Havanın ısısı da çok güzel. Gece olmasına rağmen insan üşümüyor. Fakat etraf epey karanlık ve biz portatif lamba getirmediğimiz için tuvalette bir elimizde lamba diğer el ile iş görme konusunda biraz zorlanıyoruz 



Geceden o kadar keyif alıyoruz ki yatasımız gelmiyor. Fakat yarın saat 05:30 gibi kalkıp şafak vakti safariye çıkacağız. Hayvanların kahvaltı saatini yakalamak için bu gerekli. Poyraz çok yorgun. Sabah uyumayı tercih ediyor. O kadar yoruldu ki! 

13 Ağustos Salı 

Serengeti - Ngorongoro

Sabahın kör vakti olmasına karşın, uyanma motivasyonumuzun harikalığı hemen uykumuzu açtı. Yine de hava epeyce serin. Sabahın bu vaktinin hep güçlü bir enerjisi olduğuna inanırım. Hele ki buranın atmosferi de üzerine eklenince... Doğanın kahvaltısına ve besin zincirine tanıklık ettikten sonra saat 07:00 suları kampa döndük. Aşçımız kahvaltımız hazır ederken biz de Poyraz’ı uyandırdık.

Bundan 13 sene önce Tanzanya’ya ilk niyet ettiğimizde aklımızda sadece Serengeti vardı. Oysa geçen zaman içinde Ngorongoro’nun adını o kadar sık duydum ki! Haliyle bu seyahatte görme konusunda en büyük heyecan duyduğum yerlerden birisi de bu krater gölü idi.






Bildik Afrika savan manzaraları dışında uzaysı bir görüntü, tuhaf sarı bir renk, buz mavisi arası tonlar ve bu renklerin arasını dolduran envai çeşit Afrika canlıları... Etrafta zebil gibi öküz başlı antiloplar, zebralar... Hipnotize olmuş bir şekilde sağa sola, yere göğe bakıyoruz. 

                            



Dün geceki kampımız o kadar keyifliydi ki bu geceyi de iple çekiyoruz. Gerçi bilmediğimiz bir şey var. Serengeti’nin rakımı 1000’lerdeyken burası 2300 m. Gece çöktüğünde aynen çöl misali öyle bir gündüz-gece sıcaklık farkı oldu ki! Afrika’da böyle bir soğuk gece hesap etmediğimiz için epey üşüdük ve hatta üşümekten uyku uyuyamadık desek yeridir. Öyle ki gece uykumun orta yerinde hiç adetim olmamasına rağmen tuvalete gitme ihtiyacı hissettim. O uzay yolu efektindeki gökyüzünün altında çadırdan çıkıp tuvaletlere gittim. Bir de ne göreyim. Tuvaletin kapısının önünde tanımlayamadığım, adeta koç büyüklüğünde bir hayvan. Sanki dev bir kapibara. Gerçi onlar Afrika’da yaşamıyor. Fakat o kadar acil durum içindeyim ki karşımda aslan olsa kışt deyip kovalayacağım. Nasıl bu kadar soğukkanlı davrandım hala kendime inanamıyorum. 

Gece uyku faslından önceki zaman, yani akşam yemeği yine çok keyifliydi. Burası neredeyse Serengeti’den bile daha kalabalık. Dünyanın dört bir yanından gelenler gezginlerle hep bir aradayız.  Çocuklu aile göremedim. Genelde Hice (Hays diye okunuyor)  yaşındakiler çoğunlukta. Bir ara Poyraz ve Hice arasında sohbet çok derinleşiyor. Hice, Poyraz’ın anlattıklarından o kadar etkileniyor ki “İnanamıyorum, ben şimdi 11 yaşında bir Türk çocuğu ile Hollanda tarihi üzerine mi sohbet ediyorum.” diyerek gülümsüyor. Vallahi biz de inanamıyoruz. Nereden öğreniyor tüm bunları! 

14 Ağustos Çarşamba  

Ngorongoro-Lake Manyara

Gecenin ayazında donduk ama çok şükür sabah kahvaltısıyla kendimize geldik, içimiz dışımız ısındı. Arkan, sabah duşu rutinini buz gibi suya rağmen burada da bozmadı ve duşunu aldı. Tüm ilkelliğine rağmen Kabanga sınırında Social Guest House’da varil içindeki sıcak suyun varlığı aklıma geldi. Yaman çelişkiler diyarı burası.

Bugün Safari’nin son günü. Daha doğrusu hediye edilen gece bitti, şimdi de hediye gün başladı. Bugünün programında Lake Manyara Milli Parkı var. Serengeti ve Ngorongoro’nun çıplak savan alanlarına kıyasla burası çok daha orman duygusunda. Hayallerimi süsleyen 2 efsane adreste, dolu dolu 2 gün safari, geceleri ise uzay yolunun altında kamp yaptıktan sonra ruhum o derece doygun ve tamlık hissi içinde ki bugün olduğum yerde bile dursam dünyanın en mutlu insanıyım. Haliyle bugün gördüğümüz her şey fazladan güzel, yaptığımız her sohbet fazladan tatlı... 








Hice ile de neredeyse akraba olduk. Ne güzel oldu bu delikanlının aramıza katılması. Seyahatin sürprizlerine bayılıyorum. Varlığıyla bizi şenlendiren bir yol arkadaşı olmanın yanısıra üzerine bir de bu sayede Afrika’da harika bir gün ve gecenin de sponsoru oldu. Evrenden torpilimiz olduğu günler yaşıyoruz. 


Bugün, tur firması ile son günümüz. Bu akşam için Arusha yakınındaki  konaklamayı ben rezerve etmiştim. Rehberimizden bizi o adrese bırakmasını istedim. Hice da bize takılacağını ve eğer yer varsa bizimle konaklayacağım söyledi. Zaten bir şekilde sıkışır ve yer yaratırız ona. Gel gör ki belirtilen adreste öyle bir konaklama yok. Daha doğrusu bir otel ya da pansiyondan ziyade bir köy evi var. Açıkçası Social Guest House bile oranın yanında 5 yıldız kalır. Birbirimize bakındık, olmaz diye kafa salladık. Eksik olmasın rehberimiz arabayla bizi söz konusu bölgedeki tüm konaklama adreslerine götürdü. Tek tek hepsini gözümüzle görüp sonunda temiz pak minik bir yerde karar kıldık. Ardından rehber ve aşçımıza teşekkür edip, helallik ve bahşişimizi verdik. 

Akşam yemeği için sokağa çıkıp yemek yenecek bir yer aradık. Neredeyse tüm yerleşim adeta 8. sınıf bir sanayi mahallesi ve tüm dükkanlar da ilkel bir lastikçi görünümünde. Sokak lambası yok. Gökyüzü Samanyolu ile kaplanmış. Belli ki bulunduğumuz yerdeki tek turist bizi. Haliyle kalabalığın arasına karışmak gibi bir durum yok. Her durumda ayrığız. Hele ben kadın, Poyraz ise çocuk olarak daha da çok dikkat çekiyoruz. 

Buralarda beyaz adama (kadına) muzungu deniyor. Yani bir tür hitap. “Hey sen yabancı😊” der gibi. Özellikle çocuklar bu sözcüğü söyleyip ardından kıkırdıyor. Üç beş çocuk yaklaşıp olur da bir şey verirsek diye gülümsüyor. Çöp bile versek onlar için kıymetli. Başlarda çocuklar için şeker, boncuk gibi şeyler getirmiştim ama öyle bir haber alma servisleri var ki! İki çocuğa verince anında 20 çocuk adeta sihir gibi saniyesinde ortaya çıkıyor. Bunu kavrayınca artık bu tür bir cömertlik sergilemekten vazgeçtim.

Akşam yemeği için içimize sinen bir yer bulup oturduk. Yemeği yedikten sonra hesabı istedik. Kopartılmış bir kağıt parçasına elle döküm yapılmış. İngilizce hesap “bill”dir. Bize gelen kağıtta Total Billy yazması komiğimize gitti. Bu “ly” eki tıpkı Sezercik, Yumurcak derkenki cik eki gibi lafa bir sevimlilik katmış. Hesap-çık olmuş. 😊 Galiba Tanzanya’nın bu yöresinde Kıbrıs usulü söylemler var. 

Yarın Darüsselam’a gidiyoruz. 

15 Ağustos Perşembe 

Arusha - Darüsselam 

3 günlük Avrupa standartlarındaki konforlu ulaşımının ardından yine Afrika yollarına Afrikalı standardında revan oluyoruz. 

🚌 Darüsselam Otobüs Yolculuğu

Darüsselam’a yolculuk neredeyse tüm günümüzü aldı. Yol boyunca kesintisiz olarak Abba’nın “I believe in angels” (Meleklere inanıyorum) şarkısı çaldı durdu. Neredeyse 100 noktada yolcu alınırken diğer taraftan ise ne yemek ne de tuvalet molası verilmeyen, toz toprak içindeki yollardan akıp giden aşırı sarsıntılı bir yolda dinlenen bu şarkı bir süre sonra insanda “Allahım sana geliyorum.”😊 duygusu yaratıyor. 

Nihayetinde gecenin karanlığında ulaştığımız Darüsselam Otogarı’nın kaosunu tarife imkan yok. Meğerse otobüste geçirdiğimiz zaman spa kıvamındaymış. Öyle rahatsız edici ki!  Distopik filmlerde dünyanın yok olduğu ve geride kalan bir avuç insanın ilkel şartlarda yaşadığı sahneler vardır ya işte Dar Otogarı adeta bu filmler için kurulmuş bir film platosu gibi. Tek farkla ki bu sahne daha dünya yıkılmadan buradakilerin rutini. 

Hice’ın bundan sonraki günler için planı tesadüf bu ya bizimle tıpatıp aynı. O da yarın Zanzibar’a geçecek. Sadece adada O bizden daha uzun kalacak o kadar. Gözünü sevdiğimin Avrupalıları. Hice tabii ki adada bizden çok kalabiliyor. Zira, gencecik çocuğun bile bunca yıllık iş kıdemime rağmen benden çok yıllık izni var. 😊

🏨 Darüsselam Konaklama

Hice, bu gece için bir yer ayırtmamış. Nereye gideceğini bilmiyordu. Bizimle gelmesini önerdim. Mutlaka yer vardır dedim. Kalacağımız Econolodge sonuçta bütçe dostu bir yer. Hice, güya euro para kazanan biri ama Allah için çocuk çok iktisatlı. Kalacağımız yerin otel ama hostel ayarında olduğunu anlayınca bize takıldı. Otele gitmek için bindiğimiz taksici ile yol boyunca Hice öyle güzel muhabbet etti ki bu girişkenliğine bayıldım. Sonuçta 24-25 yaşındaki çocuk. Hice buraya aslında doktor olan sevgilisini ziyarete gelmiş. Onu gördükten sonra da ülkeyi gezmeye başlamış. Kız arkadaşı bir tür sınır tanımayan doktor. Kız buraya gelmeyi yıllar önce kafaya koymuş. Öyle ki sırf bunun için Swahili dilini öğrenmiş. Epeydir de burada çalışıyormuş. 

Econolodge’a geldiğimizde Hice için de yer vardı. Bütçesi de uygundu. Bina oldukça büyük, heybetli. Sosyalist ülke binalarına benziyor. Belli ki ülkenin geçmişindeki sosyalist dönemden kalma. 

16 Ağustos Cuma  

Darüsselam -Zanzibar 

Otelimizdeki kahvaltının ardından Zanzibar’a gitmek için feribot bileti aldık. Vakti beklerken de biraz etrafı dolaştık. Allahtan şehrin içi otogardan daha iyi görünümde. Sonuçta Hint Okyanusu kıyısındayız. Denizin verdiği bir tatlı huzur ve enerji var. 


Pazar gününe kadar ZANZİBAR’dayız. Bu cennet adada geçirdiğimiz eşsiz zamanlar bir sonraki blog yazısında. 

Bir şimdi son günü konuşalım. 

18 Ağustos Pazar  

Zanzibar - Darüsselam 

Feribotla tekrar Darüsselam’a döndüğümüzde akşam olmak üzereydi. İstanbul’a dönüş uçağımız gece yarısından sonra kör bir saatte. En fazla 2-3 saatlik bir uyku vaktimiz var elimizde. Hiç yoktan iyidir diyerek doğrudan havaalanına gitmek yerine bu gece için de otelde ve yine Econolodge’da konaklıyoruz. 

Dar’a ilk geldiğimiz gece Hice ile bindiğimiz ve epey muhabbet ettiğimiz taksicinin telefonunu almıştık. Onunla da daha o gün bizi havaalanına götürmesi için anlaşmıştık. 

Eşyalarımızı hazırladık. Neredeyse uyandıktan sonra 10 dakika içinde otelden çıkacak şekilde her şeyi hazır edip bu olağanüstü güzel seyahatin son ve en kısa uykusuna yattık. 


19 Ağustos Pazartesi  

Darüsselam - İstanbul

Sabahın ilk saatleriyle İstanbul’dayız. Hala inanamıyorum. Uganda, Ruanda, Burundi, Tanzanya, Zanzibar. Gerçekten buralarda mıydık biz! Eve adım atar atmaz hızla duş aldım. Ekibim için aldığım hediyeleri çantama atıp süratle işyerine gittim. 16 milyonluk şehirdeki hayatımıza, kürkçü dükkanımıza, rutinimize geri döndük. Seyahatin anıları ise durdukça demlenecek, gezdiğimiz yerlerin hatıraları ömür boyu zihnimizde tatlı tatlı dolanmaya devam edecek.  



No comments:

Post a Comment