Friday 2 April 2021

KARS ARDAHAN 🇹🇷 2013

 

Noel tatilinde Kars yolcusuyuz.😊 Kimbilir kaç kez niyet ettik Kars’a ve Sarıkamış’a. Kısmet 2013 yılı Aralık ayınaymış. Seyahat amacımız ise kayak. Ayağıma kayakları takıp ilk kez kaymayı öğrendiğim yer Uludağ’dır ve daha o saniye kayak yapmaya aşık olmuşumdur. Benim gibi köyde geçen yılları boyunca  zihninde yıllarca buz pateni kareografisi yapmış ve İstanbul’a okumaya gittiğinde varlığını öğrendiği ilk buz pistinde paten yapmayı öğrenmiş birisi için bu aşk hiç de şaşırtıcı değil tabii ki. Kayak ile aramda bunca yıldır bir dargın bir barışık devam eden ilişkide😊 tek engel ise fahiş konaklama fiyatları olmuştur. 

Ara ara günübirlik ya da hafta sonu gittiğimiz Kartalkaya turları ile fasılalarla nefsimizi köreltmiştik. Bugüne kadar Poyraz ve Arkan ile birlikte Uludağ, Kartalkaya ve Kartepe’de kayak yapma şansımız olmuştu. Henüz Poyraz’ımız aramıza katılmadan önce Ilgaz Dağı’nda ve Palandöken’de kayak yapmışlığımız da vardır. Bu beşi içinde favorim ise Kartalkaya idi. Aslında ağaçlı doğası ve pistlerinin genişliği nedeniyle gönlüm Uludağ’dan yana olsa da pistlerin adeta hafta sonu Kadıköy Bahariye kalabalığına ( kayan değil yaya olarak dolaşan nüfus babında) sahip olması hiç hoşuma gitmiyordu. Hem aşırı kalabalık hem aşırı pahalı... Acaba nerede ve nasıl hem uygun fiyatlı hem de sakin bir kayak tatili yaşayabilirdik? 

Yanıtı oğlumun okulunun Noel tatilinde buldum. Küresel ısınma nedeniyle Aralık ayında Uludağ, Kartepe ya da Kartalkaya’da kar olma ihtimali oldukça düşüktü ve eğer yeteri kadar uzağa gidersek kar bulma ihtimalimiz artacaktı. Daha önce Palandöken’e gittiğimiz ve aklımda kaldığı kadarıyla kalbimde çok yer etmediği için Sarıkamış’ta karar kıldım. Üstelik olur da kar yağmaz ya da az yağarsa epeydir aklımda olan gezileri yapıp Kars, Çıldır Gölü ve Ani Harabeleri’ni ziyaret edebilirdik. Kaldı ki henüz sezon başlamadığı için kayak otellerinin Aralık ayı fiyatları, okullu çocuğa sahip bir aile olarak diğer zorunlu seçenek olan sömestire kıyasla müthiş ekonomikti. Neredeyse sömestirin 1 kişisi fiyatına 3 kişi konaklama yapmamız mümkün olacaktı. Uçak biletini de erkenden aldık mı işlem tamamdı. Konaklama süresi 3 ya da daha fazla olunca, havaalanı-otel arası ulaşımını da otel karşılıyor. Bundan iyisi Sarıkamış’ta kayak diyerek planları kurmaya başladım. 

Bu seyahatte tek endişem Sarıkamış’ın ve Kars’ın o meşhur soğuğu. Evet, ben çok fazla üşümem ama dağ bir başka tabii ki! Ayrıca dona dona kayak yapmanın benim için dahi hiç cazip tarafı yok doğrusu. Artık ne çıkarsa bahtımıza. Sonuçta, yolu seçince yolun getirdikleri de kabulümüzdür. Arkan’ın tek itirazı ise kayak günlerinden birini gezmeye ayırma fikrime yönelik. Her ne kadar daha uygun bir konaklama fiyatı ödesek de yine de günlük otel fiyatı çok ucuz değil. Kayak gibi son derece pahalı bir uğraş için gittiğimiz Sarıkamış’ta 1 tam günü kayak yapmak yerine gezmeye ayırmayı lüks bulduğunu söylüyor. Eğer hala aynı fikirde olursa tek başıma ya da oğlumla o günü değerlendirebileceğimizi, isterse kendisinin kaymaya devam edebileceğini söyledim. 

21 Aralık 2013 Cumartesi ( İstanbul -Kars)

Sabah kahvaltısını Sabiha Gökçen Havaalanı'ndaki Nissan Lounge'da yaptık. ( O tarihlerde Hyundai’de çalışmakla birlikte hala çok sevdiğim Nissan Micra aracımı kullanmaya devam ediyordum. ) Seyahatin benim için en keyifli kısımlarından birisi bu an. 


Uçuşumuz çok rahattı. Havaalanı minicik. Sanki hangardan bozma gibi bir mimarisi var, yani mimari detay yok. Saçaklarda mızrak gibi yere uzanmış buz sarkıtları bize adeta Kars’a Hoşgeldiniz diyor. Hava soğuk ama çok soğuk değil. Meşhur Kars soğuğu bu olamaz herhalde diyorum kendi kendime. 


Sarıkamış’ta Toprak Otel'de kalıyoruz. Bizi havaalanından aldılar. Doğrusu havaalanı ile otel arası ulaşımın bu kadar kolay ve pratik olduğunu hiç düşünmemiştim. Normalde kayak otelleri dağdadır. Bir yerden sonra döne döne tırmanıp dağın tepesine ulaşırsınız. Hatta kimi zaman gerek duyulursa bir yerde durulur, zincir takılır. Düzlükteyken çoğu zaman etrafta zerre kar bile olmayabilir, irtifa katettikçe karı görmeye başlarsınız. Burada bunların hiçbiri yok. Neredeyse yol ile otel aynı irtifada. Bisikletle bile yola çıksanız varırsınız misali. 


Otele vardığımızda saat tam 12:00 idi. Odamız çok güzel. Nefis bir manzarası var. Yemeğimizi yedikten sonra kayak keyfimizi başlattık. Burası bugüne kadar gördüğüm en güzel kayak merkezi. Pist ve manzara çok ama çok güzel. 


Bir otel görevlisine merak edip soruyorum. Çok soğuk değil hava, bu normal mi diye. Görevli, siz bakmayın diyor. Şanslısınız. Soğuk ama o kadar soğuk değil ama bakın yine de saçaklardan buz sarkıyor. Hakikaten. Hava soğuk ama üşüme hissi yok bende. 

Şu meşhur toz kar aklıma geliyor. Duyarım hep ama nasıldır ilk defa göreceğim. Bir kere içinde Swarovski kristalleri varmış gibi parlıyor. Boşuna kar kristali dememişler. Sanırım onlara bu ismi veren kişi önce toz karı gördü de bu adı yakıştırdı. Elinizdeki kar değil de sanki kum gibi, akıyor. Aaaaaa diyorum o an. Çok güzel ama bununla kartopu oynanmaz, kardan adam yapılamaz. Şimdi burada çocuklar hiç kartopu oynayamıyor mu? Ya kardan adam? Gerçi çocukken içine taş saklayıp kartopu yapan şuursuz haylazlar geliyor aklıma. Buradaki insanların kalbi çok yumuşak olmalı diyorum. Baksana kimsenin kafasına gözüne gelecek kartopu bile yapmamış bu insanlar. 

22 Aralık 2013 Pazar (Sarıkamış) 

Nefis petek balı eşliğinde nefes kesen manzaraya karşı kahvaltımızı ettik. Çok uzun yıllardır 4 gün üst üste aynı otelde kalacak şekilde bir seyahat yapmamıştık. Arkan da ben de çok dinleniyoruz. Burası bize çok iyi geldi. Öğleden sonra Poyraz 1 saat ders aldı. Öğlen oğluma tepedeki kafede sucuk ekmek ısmarladım. 


Akşam gün batımı öncesi de Arkan ile birlikte sıcak şarap içtik. Burada hiçbir yerde görmediğim güzellikte bir gün batımı var. Arkan da ben de büyülenmişcesine beyaz dağların bittiği noktadan önce turkuaz, üzerine pembe bir şerit yaratan bu ruhani güzelliğe bakakaldık. Manzara gençlerin deyimiyle "manyak" güzellikte. Akşam olduğunda bugünün bütün ömrüm boyunca yaşadığım en güzel günlerden birisi olduğunu düşündüm. Sonradan farkettim ki bugün 22 Aralık. Hayatımda bu tarihte hep çok güzel olaylar yaşadım. Bugün de böyle zirve günlerden birisi oldu. Onlardan biri ve en özeli ise oğlum Poyraz’a hamile olduğumu öğrendiğim gün olması. 22 Aralık 🙏 

Arkan ve Poyraz, ne kadar pist varsa hepsinde kayıyorlar. Ben ise ana pisti tavaf edip duruyorum. Çok geniş bir pist bu. Dönüşleri çok dar yaparak enlemesine kayıyorum yamacı. Böylelikle oluyor mu sana iki kilometrelik pist yirmi iki kilometre. Ağaçlıklı pistleri oldum olası sevmişimdir. Burası aynen öyle. Hele o manzara. Her kayışımda gördüğüm güzelliğe şükrediyorum. Sanki cennetteyim. Böyle uhrevi güzellikte karın keyfini çıkarırken aynı karın ve soğuğun binlerce vatan evladını yuvasından, ailesinden ayrı koyduğunu hatırlamak insanın bağrına oturuyor. Ruhları şad olsun. Daha çok gelmeli buralara diyorum. Daha çok kalkındırmalı bu bölgeyi. Geçmişin acılarını unutmadan ama üzerine iyilik, bolluk, bereket koyarak olmalı.

23 Aralık 2013 Pazartesi (Sarıkamış) 

Poyraz bugün öğlene kadar 2 saat daha ders aldı. Çok güzel kayıyor. 

Öğlen oğluma yine sucuk ekmek ısmarladım. 3 gündür nefis bir kış güneşi bize eşlik ediyor. Tam bir HBDGO mekanı, zamanı... Yani Hayat Bundan Daha Güzel Olamaz. Düşleyip, bekleyebileceğimden bile daha mükemmel zaman geçiriyoruz.

Öğlen Berna ve Yavuz isimli İzmirli bir çift ile tanıştık

Poyraz ile akşam bilardo oynarken tanıştığımız bir aile var. Çocukların ismi Deniz ile Fuat Can.


Odamızda " O Ses Türkiye " izlemek çok keyifliydi. Oldum olası otel odasında televizyon izlemenin bizim için ayrı bir keyfi vardır. Odamızın geniş bir balkonu var, ormana bakıyor. Sanki müstakil bir orman kulübemiz var hissi yaratıyor. Odamızdaki tablo çok güzel. Bakıyorum Gültekin Çizgen yazıyor. Gerçek olabilir mi? 

24 Aralık 2013 Salı ( Kars - Ardahan) 

Bugün araç kiraladık. Serhat isminde bir şoförümüz var. Etrafı keşfetmek için sadece bir günümüz olunca aracı kendimiz kullanmayalım istedik. Böylelikle muhabbet edecek, bize sağı solu anlatacak bir rehberimiz de olur. Bir nedeni de bu bölgeye mümkün olduğunca daha çok katkı sağlamak. Dolayısıyla amacımız lüks değil bereket. 


Önce Çıldır Gölü'ne gittik. Göl, coğrafi olarak Ardahan sınırları içinde. Eskiden Kars Ardahan adeta bir isim tamlaması gibi kullanılırdı. Şimdi ise Ardahan bir il. Plakası 75. 



Böyle bir güzelliğe tanık olmamıştık. Göl buz tutmuş. Yer yer karla kaplı. İleride sazlıktan bir adacık. Uzay gibi bir yer. Olağanüstü. Herhalde bu kadar güzel bir yeri bir de kutuplara gittiğimizde görebiliriz. 





Normalde zemini cam olan binalarda, merdivenlerde yürürken huzursuz olurum ama burada buz üzerinde yürümek için dayanılmaz bir istek hissettim. Etrafta balık avlayan bir kaç kişi var. Merak etmeyin, yeterince kalın, diyorlar. “Şubat ayında festivalimiz olur. O zaman atlı arabalar dolaşır gölün üzerinde. Şimdi daha buz o seviyede değil ama o vakte kadar kalınlaşır”, diyorlar. Demek bir de Şubat ayında gelmek gerek diyorum. 







( Şimdi Çıldır deyince akla gelen onlarca imaj var. Atlı kızaklar, göl buzu kesilerek avlanan balıklar... Bizim gittiğimiz yıl bunların hiçbiri daha popüler olmamıştı. O gün göldeki tek misafir bizdik. Bizim haricimizde ise balık tutmaya gelen bölge insanı vardı sadece. Doğu Ekspresi - Kars hattında bilet bulamama trendi ise henüz başlamamıştı. Tüm bunlar “az sonra” tadında aparda bekliyormuş. Biz gidip geldikten sonra öyle bir Kars, Çıldır turizm patlaması oldu ki havalara uçtum. Zira bu güzelliği gördüğümde “Allahım ben nasıl oldu da böyle dünya güzeli bir yeri bu kadar geç gördüm”, diye hayıflanmış ve bir taraftan da nihayetinde gördüğüme özellikle de kışın gördüğüme çok mutlu olmuştum. Döner dönmez bu Çıldır’tan 😊 güzelliği yedi düvel ile paylaşıp, herkese mutlaka Kars’a, Ardahan’a gidin diyecektim. ) 

Öğlen rotamızı Ani Harabeleri’ne çevirdik. Karlar altında bir düşler ülkesi. Sanki Narnia. O kadar beğendik ki, özelliklere "İyi ki kışın gelmişiz" dedik. Hiç böylesini görmemiştik. 


Karşımız Ermenistan, aramızda Arpaçay. Gördüğüm güzelliğin gerçekliğine inanamıyorum. Nisan ayında ya da yazın yani kar yokken de eminim çok güzeldir ama bence buranın zirve  güzelliği kışın. Burası kış ruhunda bir diyar. 



Harabelerin ortasından kahverengi briketleri ile yükselen Ermeni Kilisesi bilgisayarla oturtulmuş gibi. Sanki Yüzüklerin Efendisi film platosu. Bir köşede ise İpek Yolu’nun altın çağlarından kalma bir Kervansaray. Öyle güzel bir han girişi var ki anlatmam mümkün değil. 

Hava çok soğuk olduğu için cep telefonumun bataryası koma durumunda. Bu nedenle neredeyse hiç fotoğraf çekemiyorum. Profesyonel kamera taşıyan Arkan çekiyor fotoğrafları. Demek telefonu fotoğraf makinesi gibi kullanmanın mümkün olmadığı zamanlar ve mevsimler de var ve burası onlardan birisi. Çıldır’tan Güzellik’in ardından şimdi de Ani’den Gelen Güzellik ile kendimizden geçmiş durumdayız.

Kars'a da zamanımız kalmıştı. Fakat güneşin gücü kaybolduktan sonra “ Nerede o meşhur Kars soğuğu.” sorumun yanıtı olanca gücüyle mesaisine başlamıştı. Soğuk adeta jilet olmuş, kesip duruyor. Poyraz üşümeye başladığı için Kars'ı arabanın içinden bakarak turladık. Arkan ara ara arabadan inip fotoğraf çekiyor. Kale, kilise, sokaklar... akıp gidiyor pencemizden. Kısa fasılalarla ben de arabadan iniyorum. Çıldır ve Ani’yi öğle saatlerinde gezmek çok akıllıcaymış. Daha doğrusu burada her yeri öğle saatlerinde gezmek en doğrusu. Onun haricinde kutup kaşifi gibi giyinmek gerekiyor. 






Otele vardığımızda çay saati başlamak üzüreydi. Kahve salonunda bu kadar harika bir keşif gününün ardından İstanbul'da Saklambaç kitabını okuyarak kahvemi yudumlamak ömre bedeldi doğrusu. 

Poyraz, dün tanıştığı çocukların yanısıra bugün tanıştığı başka bir çocuk ile de çok güzel oynadı. 

25 Aralık 2013 Çarşamba ( Kars-İstanbul)  

Kendi kendimize nazar mı değirdik ne! Poyraz güne kusarak başladı ve İstanbul'a vardıktan sonra da devam etti. O kadar kötü hissetmiş olmalı ki bir ara "Anne ben ölecek miyim!" diye sordu. Canım benim!

Bu arada otelden ayrılmadan önce ahşap işi 3 tane dev boyutlu mumluk aldım. Hayalini kurduğum bahçe katı evim için. 

Bu seyahat de ne bekledim ne buldum dersem... Belki 10 bekliyordum aldığım 1000’in üzerinde. Bir kere daha dünyanın en güzel ülkesinde yaşadığımızı gördüm. Hiç şüphem yoktu zaten ama bu kadarı da çok fazla! Bu kadar mı güzel olur bir memleket! 🧿 

2017 Şubatında bir kez daha gelmek kısmet oldu Sarıkamış’a. Gerçi Sarıkamış diyorum ama Sarıkamış’ın sadece kayak merkezini gördük. 2017 model yılı seyahatimizde ise bizzat Sarıkamış’ın içinde konakladık. Her gün ilçeden kayak merkezine gidip geldik. O, ayrı bir BLOG yazısı olacak, zira onun yılından ziyade ruhu bir başka. Bu seyahatte kayak merkezi otelinde kalmak Afrika’da lodge’da kalmak gibi. Oysa bir dahaki sefere kaldığımız yer yine otel olsa da şehrin merkezinde çok mütevazi bir ilçe oteliydi ve Sarıkamış’ın ruhunu da o meşhur soğuğunu da iliklerimize kadar hissettik. Bu seyahatte turisttik, o seyahatte daha bir yerlisi olduk. Hani birine memleket nere diye sorarken “İçinden mi?” derler ya işte 2017 Şubatındaki Sarıkamış tam da İÇİNDEN. Günlüğümün yazdığım tabletimin ana sayfasında ise 2013 Aralık ayından beri değişmeyen bir fotoğrafım var. Çıldır Gölü üzerindeki o unutulmaz anların yadigarı. 





No comments:

Post a Comment