Friday 10 April 2020

MALTA 🇲🇹 2009

O dönemler günlük tutmadığım için tam tarihi hatırlayamamakla birlikte muhtemelen 1998 yılıydı. Zira evliyiz ama henüz Poyraz ortada yok. 😊 1996’da evlendik, oğlum ise 2002’de Dünyaya geldi. Eşimle birlikte Malta’ya gittik, hem de tam 1 hafta. New York’un bile 3 günde altını üstüne getirmiş kişiler olarak, 1 hafta boyunca Eskişehir’in 1/10’u kadar minnacık bir adada ne kadar sıkıldığımızı tahmin bile edemezsiniz. O zaman keşfetmiştim, daha doğrusu emin olmuştum. Benim için seyahat demek hareket demek. Gerçi dinlenmiştik ama aşırı dinlenmiştik... Ben dinlenmenin bile hareketlisini seviyorum demek ki😊 Haliye adım atmadık köşe bırakmamıştık Malta’da.
İşte bizden tam 11 yıl sonra bu sefer oğlumuzu uğurladık Malta’ya; bizsiz, okul arkadaşları ve öğretmenleriyle. Daha 7 yaşında, ilkokul 1. sınıf öğrencisi. Malta’da bir okulla kardeş okullar. 1 hafta kalınacak seyahatte hem okula hem denize gidecek hem de ülkeyi keşfedecekler. 
Malta’nın küçüklüğü ve ne kadar güvenilir, huzurlu bir ülke olduğunu düşünürsek o yaştaki çocuklar için kanımca mükemmel bir seyahat adresi.
NEREDE
Malta, Akdeniz’de minicik bir ada ülkesi. Aslında Avrupa ve Afrika arasında kalıyor. İtalya’nın Sicilya adasına 93, Libya’ya ise 497 km. mesafede. 
Ülke ada ülkesi daha doğrusu adalar ülkesi. 3 büyük, 2 küçük adadan oluşuyor. Büyüklerden en büyüğü ve ülkeyle aynı adda olanı aynı zamanda başkentin de bulunduğu Malta, diğerleri ise Gozo ve Comino.
Malta’nın yüzölçümü sadece 316 kilometrekare. Türkiye’nin yaklaşık 780 bin küsür olduğunu hatırlarsak, küçüklüğü neredeyse binler mertebesinde. Keza nüfusu da öyle. Sadece 500 bin. 
Malta’ya yakınlığı nedeniyle İtalya’dan adaya hem çok sayıda ve uygun fiyatlı uçak seferi hem de Sicilya’dan feribot var. 
BAŞKENT
İşte kare bulmacalarda ya da bilgi yarışmalarında çıkabilecek bir sorunun yanıtı daha: Valletta. Çift “l” ile. 😊
YÖNETİM ŞEKLİ
Cumhuriyet. 1964’ten beri. 
KISA TARİHÇE 
Tarihçeye başlarken adada trafiğin soldan aktığını söylersem zaten ipucu vermiş olurum. Ada’nın yakın geçmişinde Kraliçenin😊 yani İngilizlerin izi var. 
Malta, bir ada hem de Akdeniz’in ortasında bir ada olunca, tarihin önemli ve özellikle de denizci tüm uygarlıklarının hedefi olur; Kartacalılardan Fenikelilere, Romalılardan Bizans’a kadar. 870’lerde sahneye Araplar çıkar. 1091’e kadar huzurlu bir sürecin ardından bu sefer Normanlar, Almanlar, İspanyollar peşi sıra gelir. 
Bu resmî geçitin içinde Osmanlı’nın da dolaylı olarak bir payı bulunuyor. Zira Kanuni, 1522 yılında Rodos’u keşfedince oradaki şövalyeleri adadan sürer. Onlar da geleceği görür gibi Games of Throne😊 Adasına yani Malta’ya yerleşirler. St. John Şövalyeleri yani Malta Şövalyelerinin gelişiyle Malta’nın bugünkü kültürü şekillenmeye başlar.
Osmanlı, 1565 yılındaki adayı fethetmek istediğinde ise şövalyeler adlarına yaraşır bir savunma sergiler ve Osmanlı’nın 100 yıllık yenilmezlik rekorunu alt üst eder. Bu olayla birlikte şövalyelerin lideri Jean de Valletta Avrupa’da ünlenir ve adaya yardım seferberliği başlar. Surlarla çevrili bir şehir inşa edilerek Valletta’nın adı verilir. 
Şövalyelerin dönemi 1798’de Napolyon’la kapanıp yönetim önce Fransızlara, 1800’de ise son olarak İngilizlere geçer. Ta ki 1964’e kadar. 
DİL
Ülkenin iki resmî dili var. Biri Maltaca diğeri ise sömürge döneminden miras olan İngilizce. Öyleki İngilizce öğrenmek isteyenler için en popüler dil okulu adreslerinden birisi de Malta. Hem ülkemize yakınlığı hem de İngiltere’ye kıyasla yaşam ve eğitim ücretlerinin daha ekonomik olması Malta’yı duygusal olarak😊 daha çekici hale getiriyor.
DİN
Hıristiyanlık
VİZE
Avrupa Birliği üyesi olduğu için Shengen vizesi gerekiyor. 
PARA
AB ortak para birimindeki ülkelerden biri olarak Malta’da Euro kullanılıyor. 
NERELERİ GEZİLİR?
Ülke, özellikle çekimleri 2011 yılında başlayan Games of Thrones dizisi ile daha da ünlendi. Bu dizinin öncesinde ve sonrasında da çok sayıda filme ev sahipliği yapmış. Örnek vermek gerekirse: Popeye ( bizim bildiğimiz tabirle Temel Reis), Gladyatör, Troy, Munich, Assassin’s Creed, Captain Phillips, World War Z, Monte Cristo Kontu, Clash of Titans...
Gezilecek yerler arasında Saint John’s Manastır ve Katedrali, Milli Kütüphane, sizi Ortaçağ’a ışınlayacak olan eski şehir merkezi Mdine (Yani Medina) sayılabilir. 
Doğal olarak bir ada ülkesinde yapılacak en başta gelen aktivite ise kıyıları, kumsalları gezmek ve yüzmek...
Ada ülkesinde olmanın avantajını kullanarak motosiklet ya da bisiklet ile keşif yapmak çok zevkli. 
Ülke minicik olmasına rağmen UNESCO Dünya Kültür Mirası kapsamında 3 esere sahip. Bunlar:
1- Başkent Valletta: Şehrin tamamı kültürel miras kapsamında. Şehir, inşa edilirken çağının çok ötesinde bir plan ve detayla inşa edilmiş. Dolayısıyla da gerek kültürel gerekse de mimarı açıdan, şehircilik açısından önemli bir yere sahip.
2- Hal Saflieni Hypogeum : MÖ 2500’lere uzanan bir sunak ve nekropol. Kireçtaşının oyulmasınlar yapılmış etkileyici bir yapı.
3- Megalitik Malta Tapınakları: Malta ve Gozo adalarına dağılmış ve geçmişi Bronz çağına uzanan 7 tapınak var. 

NE YENİR? NE İÇİLİR? 
Akdeniz’deyiz. Haliyle de mutfak bize çok yabancı değil ve ne mutlu ki zeytin var. 
Diğer taraftan ada ülkesi olunca deniz ürünleri de sofrayı coşturacak demektir. 
Adada patates de çok tüketilen bir yiyecek. 
Biz Malta’ya gittiğimizde Malta eriği diye bir şey görmedik. Bu ad nereden böyle dendi bilemiyorum. Zira bu meyvenin anavatanı Çin’miş. Belki Çin’den Avrupa’ya yayıldığında bizden önce Malta’ya geldi, biz de onlardan gördük falan... 😊
SEYAHAT GÜNLÜĞÜ
Bu seyahatte sadece oğlum ve okul arkadaşları yer aldığı için doğal olarak gezilen yerlerle ilgili bir günlük yok. Bu nedenle aşağıda sadece oğlumu uğurladığımız ve karşıladığımız günlere ait notlarımı paylaşmak istiyorum:
18 Mayıs 2009 Pazartesi
Büyük gün geldi. Oğlumu uğurluyoruz. Verdiğimiz 50 Euro harçlık onu çok heyecanlandırdı. Bu dönemde çok tutkun olduğu magnetik oyuncak serisinden almak istediği dinazora para kalsın diye ( Fiyatı 56 TL civarıymış. Euro da o vakitler 2 TL) Malta’da sadece 20 Euro harcayacağını söyledi. 😊
Pasaport kontrolüne geçmeden önce sarılıp öpüştük. Bana o kadar çok sarıldı ve öptü ki! 
Sınıf arkadaşı ve kankası Defne ( benim tabirimle Zeyna Defne😊) hep yanında, eli omuzunda. Merak etmeyin diyerek el sallayıp uzaklaştılar. Canlarım benim. 
19-24 Mayıs 
Okul bizlerle ara ara fotoğraf paylaşıyor. Böylelikle gün gün uzaktan da olsa programlarından haberdar oluyoruz. 
Çocuklar büyükçe bir evde kalıyorlar. Yani bir otel ya da motel değil. Önce kahvaltı alışverişi yapmışlar. Sabah kahvaltılarını kendileri hazırlıyorlar. Öğretmenleri sadece yumurtalarına yardım ediyor. Masayı hazırlamak, süt, reçel... ardından da toparlama yine çocukların görevi.
Hafta boyunca kardeş okuldalar. Birlikte ders yapılıyor, aktivitelere katılıyorlar. Öğle yemekleri hep birlikte okulda yeniyor. 




Okul bitiminde ise çantalarını eve bırakıp doğru plaja... Her gün yüzüyorlar. 
Akşam yemeklerini ise her gece dışarıda yeniyor. 
Hafta sonu ise şehir gezisi zamanı. 
Malta’nın simgesi olan şövalyeler, katedraller, müzeler, sokaklar...
Hepsi birer birer keşfedildi.


( Seyahatten bir hafta sonra okuldaki Veli görüşmesi esnasında seyahate katılan öğretmenlerden o dönemle ilgili izlenimlerini aldık. Sınıf öğretmeni Nilüfer Hanım, seyahat süresince Poyraz’ın kendine ve eşyalarına hayranlık uyandıracak derecede sahip olduğunu, kalabalık ortamlarda da çok uyumlu ve dikkatli davrandığını söyledi. 
Yine seyahate katılanlardan Beden Eğitimi öğretmeni Güner Hoca ise çok sevimli bir anısını anlattı.  Malta’daki üçüncü günlerinde çocuklar hatır hutur kaşınmaya başlamış, Poyraz hariç. Öğretmenler önce bir şey dokundu diye endişe etmişler. Biraz araştırdıklarında ise sorunun kaynağına ulaşmışlar. Nedeni tuz, deniz tuzu... Çocuklar her gün okul sonrası kumsala gidiyor, dönüşte de evde kendileri duş alıyor. Poyraz dışında kimse o kadar gün sabun ve şampuan kullanmadan duş aldığı ve çok da iyi durulanmadığı için üzerlerinde biriken tuz nedeniyle kaşınmaya başlamışlar. Poyraz, yıllardır yüzmeye gittiği için kendi başına duş almaya çok alışık. Bu nedenle her seferinde güzelce duşunu aldığı için kendini kaşınmakta kurtaran yegane çocuk olmuş. Neyse sonra zaten tüm çocuklar bu konuda bilinçlenince kaşıntı konusu da tatlı bir tuzlu anı olarak kalmış. 😊

Ne tuhaf değil mi! İnsan, evladına özen gösteriyor, üzerine titriyor ve aynı zamanda da onu bağımsız kılmak için özbakım becerilerini artıracak, özgüvenini inşa edecek tutum ve davranışlar içerisine giriyor. Fakat neyi ne kadar iyi yaptığı, ancak kendisi devreden çıkıp çocuğu başka bir ortama girdiğinde anlaşılıyor. )  
25 Mayıs Pazartesi 
Poyraz’ı bu bir hafta zarfında telefonla sadece 2 kez aradık. Oğlumun onu hiç aramasak bile “Neden aramadınız?” demeyeceğini biliyorum. Oldum olası telefonda konuşmaya meraklı değildir. En uzun telefon konuşması bile 60 saniye sürmemiştir. ( Şu an 17 yaşında olmasına rağmen bu huyu pek değişmedi. Malum şimdiki gençler konuşmaktan çok yazışıyor. ) Yine de arkadaşlarının olası “Annen baban hiç aramadı mı?” sorusuna maruz kalmasın diye aradık. O iki telefondan sonuncusu dün akşamdı. Seyahatin nasıl geçtiğini sorduğumuzda “ Yarın hepsini anlatacağım.😊” dedi. Oğlumun sesi bana nedense son konuştuğumuza kıyasla daha kalın geldi. Bu kadar kısa sürede bu mümkün olabilir mi?
Çocukları havaalanından uğurlamıştık ama dönüşlerinde okuldan alacağımız söylenmişti. Arkan ile oğlumuzu karşılamak için okula gittiğimizde çoktan gelmiş olduklarını gördük. Poyraz, sanki normal bir okul günüymüş gibi kendi halindeydi. Bizi gördüğünde hiçbir şey yapmadı. Ne bir çığlık, ne koşup kucağımıza zıplamak, sarılmak...😊 “Bugün yorgunsundur.” diyerek eve götürmesek hemen çıkıp dolaşma niyetinde. 
50 Euro’luk harçlığından 28€ harcamış, “ 44 TL’m kaldı.” dedi. Bir an önce, hedefindeki şu mıknatıslı eklemleri olan dinazoru almak istiyor. Fakat 12 TL’lik açığı var. “ 1 hafta hiç dışarıda yemek yemesem üzerini siz tamamlar mısınız?” diye sordu; el sıkıştık, anlaştık.   
Eve gidip eşyalarımızı bıraktıktan sonra oyuncağı ilk gördüğü mağazaya gittik. Günün sürprizi ise bütçesini yaparken 56 TL olan oyuncağın şu anda 42.50 TL’ye inmiş olması. Eeeee, niyet ve gayret edene evren de yardım ediyor. 
Oğlumun harçlığıyla aldıkları ise aşağıda. Bir yunus heykelciği ile bir de dev örümcek.

Oğlum, bu geçen 1 hafta zarfında kendi işini yapmaya daha da çok alışmış. Onu ilk karşıladığımız andan eve, odasına gelinceye kadar bavuluna hep kendisi sahip çıktı ve taşıdı. Odasına geldiğinde de kendisi açtı. Fermuarını açtığımızda her şey o kadar muntazam katlanmıştı ki sanki yolculuk boyunca bir kez dahi açılmamış gibi. Şaşırarak “Toparlanmana öğretmenin mi yardımcı oldu?” diye sordum. O da hemen “Yardım etmeyi teklif etti ama benim gibi yapamaz diye ben istemedim. “ dedi. 😊 Çok etkilendiğimi söylemeliyim. Zira Poyraz’a kıyafetleri aynen mağazalardaki gibi katlamayı öğretmiştim O da aynen öyle katlamış. Kullanılanlar kirli torbasında, diğerleri neredeyse rafa kaldırılacak düzende... Bravo oğluma.
Poyraz'ın Malta ganimetleri arasında bir de topaç var. Guatemala'dan aldığımız etnik topaca kıyasla daha topaç görünümlü bir bir topaç bu. Üzerindeki ahtapot boyaması çok sevimli. Oldum olası hayvanlar, özellikle de denizaltına meraklı olan oğlumun ilgi ve heyecanına %100 uyan bir obje.

Bir ara “ Süt ister misin!” diye sordum. “Evet” der demez hemen kalktı; mutfağa gidip kendi sütünü hazırladı. Oysa ben oğluma ikram etmeye hazırdım. Hani yoldan gelen yetişkinlere çay, kahve ikramı türünde... 
Özetle, oğlum zaten kendine çok yeter, bağımsız bir çocuktu; bu seyahat onu daha da çelikledi, becerisini daha da geliştirdi. Sevgili okulumuza da çok teşekkürler. 7-9 yaş aralığında bir otobüs dolusu çocukla yurt dışı seyahati düzenlemek, zaten onların çocuklara güvenini gösteriyordu. Biz de hem çocuklarımıza hem de onlara güvendik...
Bir ebeveynin ve okulun en büyük görevi ve hedefi, çocuğu kendine yeteceği bir hayata hazırlamak değil midir zaten. 




  



No comments:

Post a Comment