Friday 17 April 2020

ANKARA 🇹🇷 2006

Sene 2006. Aylardan Nisan. Günlerden Pazar. Tarih 23 Nisan. 🇹🇷
Oğlumu yolcu ediyoruz. İstikamet: Ankara 
Yuva arkadaşları ve öğretmenleri ile birlikte Anıtkabir’i ziyaret edecekler. 23 Nisan kutlamaları kapsamında Cumhurbaşkanı’nın davetli listesindeler. 😊
Oğlum henüz 3.5 yaşında. Ankara’ya giden çocukların hepsi de okul öncesi. 
Oğlum yuva yaşına geldiğinde, tam gönlümüze göre bir anaokulunu evimizden neredeyse bir taş atımı mesafede buluvermiştik. Biricik oğlumuzun gittiği bu anaokulunun ne tesadüf ki adı da Biricik’ti. 
Sahipleri Lale Hanım ve Doli Hanım ile tanıştığımızda aradığımız yeri nihayetinde bulduğumuzu anlamıştık. 
Zira okul araştırması esnasında görüştüğümüz yöneticiler bize hep çocuklara ne verdikleri anlatılıp durmuştu. Oysa bizim odağımızda, çocuğumuza ne verileceğinden ziyade “çocuğumuzdan bir şey alınmaması” daha öncelikliydi. O bir şey de doğuştan getirdikleri deha ve yaratıcılıktan başka bir şey değildi. Daha doğrusu “almadan verilmesi” önemliydi.
Anne baba olarak en büyük dileğimiz ve hedefimiz evladımızın kendine yeten, bağımsız, fikri ve vicdanı hür bir birey olarak yetişmesiydi. 
Biricik ile tanışmamızın ilk gününden itibaren doğru yerde olduğumuzu, söylemlerin ötesinde, okulun eylemleri içinde bizzat deneyimledik. 
Okulda en küçükleri Kaplumbağalar’dan başlayan Ördekler ve Tavşanlar olmak üzere sadece 3 sınıf vardı. Poyraz şimdilik Kaplumbağa. İnsanlık için küçük ama kendisi için büyük adımlarla ilerliyor. 😊
Armağan, İrem ve Banu Öğretmenler çocukların hem zihnilerini hem kalplerini hem de ruhlarını besliyor. 
Okul, özel bir anaokulu olmakla birlikte çocukları el bebek gül bebek değil aksine hayatın içinde ve sorumluluk alarak yol almasını sağlayacak şekilde eğitimine devam ediyordu. Bu kapsamda yaptığı muazzam çalışmalardan birisi de işte bu Ankara ziyareti oldu. 
Malum, her sene 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kapsamında düzenlenen seremonilerden birisi de Cumhurbaşkanı’nın belirli sayıda okulu Köşk’te kabul etmesidir. İşte bu sene bizim anaokulumuz da bu kapsamda devletin en başındaki kişi ile yani Ahmet Necdet Sezer ile tanışacak. 
Çocukları sabahtan öğretmenleri ile birlikte Ankara’ya uğurladık. 
Okul, bu gezi için ülkenin en iyi turizm acentalarından biri ile anlaşmış ve o dönem için en güvenilir otobüs firmasından araç kiralanmış. 


Sadece öğretmenler ve çocuklar gidiyor. Tek bir veli yok. Seyahat bilgisi bize ulaştığında en ufak bir tedirginlik dahi yaşamadan oğlumuzun katılımına Evet dedik. 
Çocukken çok heves ederdim Ankara’daki 23 Nisan kutlamalarının içinde olmaya. Oğlumuza kısmetmiş. Hem de daha 3.5 yaşındayken. 
O yaşta çocuk ne hatırlar ki demeyin. Dün bu yazıyı hazırlamak için fotoğraf seçimi yaparken oğlum ne yaptığımı sordu. Söylediğimde ise geziyi hatırladığını söyledi. Aradan 14 yıl geçmiş olmasına rağmen hatırlıyor. 
Gerçi burada hatırlamaktan daha önemli bir konu var. Bu tür anlar, kavramlar, paylaşımlar bir binanın harcı gibi, ince ince çocuğun karakterine nakşediliyor ya da terim olarak söylersek kodlanıyor. Bu nedenle sizin hatırlamaz dediğiniz her olay çocuğun zihninde ve karakterinde kendine yer buluyor. 
Çocuklar için Ankara programının 3 ana etkinliği var. 
İlki şüphesiz Anıtkabir ziyareti. Böyle bir günde Ata’mızın ruhuna, onu ziyarete gelen çocuklardan daha çok ne ışık ve huzur verebilir ki!






Diğer ana etkinlik ise Cumhurbaşkanı ziyareti. 
Çocuklar Cumhurbaşkanına sunulmak üzere bir de mektup hazırlamışlar. 
Mektubun metni şöyle: 
“Sevgili Cumhurbaşkanımız,
Biz, laik, demokratik ve çağdaş bir Türkiye için akıl ve bilimin yolundan ayrılmayacağımıza söz verdik. 
Siz de bize görevinize devam etmeseniz bile bizim için bizimle beraber olacağınıza söz verir misiniz? 
Sizi çok seviyoruz. “
Cumhurbaşkanı da kendisini ziyaret eden çocukların herbirine teşekkür edip, bir hediye vermiş. Bir yapboz. 

Üzerinde “T.C. Cumhurbaşkanı Ahmet N.Sezer Armağanıdır.” yazıyor. Böylelikle oğlumun hükümet düzeyinde aldığı ilk armağan, üzerinde orman hayvanları bulunan pastoral bir yapboz. 😊
Çok efendi bir devlet adamıydı Necdet Sezer. Hani şu sosyal medyada işine metro ile giden İskandinav başbakanı ya da cumhurbaşkanlarını görüp imreniriz ya doğallık ve mütevaziliklerine. Aslında Sezer sayesinde bizim de tam öyle bir cumhurbaşkanımız olmuştu. Oğlumun bu ziyareti bana göre tarihi bir anlam taşıyor ve çok kıymetli.
Anıtkabir ve Cumhurbaşkanı ziyaretinin akabinde doğal olarak bir de şehir keşfi eklenmiş programa. Kaleiçi başta olmak üzere çocuklar üzerlerindeki kırmızı bando kıyafetleriyle 23 Nisan sayesinde cıvıl cıvıl çocuk sesleri ile yıkanan başkentin sokaklarını turlamışlar. 




Akşam konaklama mekanı ise öğretmenevi.  
Çocukların ne çok eğlendiğini fotoğraflardan görmek mümkün. 



Herkesin anne babası ararsa bizimki de meraklanmasın diye bir tur telefonla aradık oğlumuzu. Gerçi biliyoruz ki Poyraz öyle şeylere takılmaz. Zaten tahmin ettiğimiz gibi telefon görüşmemiz 60 saniye bile sürmedi. Poyraz “Nasılsınız?” sorumuza “İyi” deyip arkadan kuş şakıması gibi sesi gelen arkadaşlarının arasına katılmak için sabırsızlığını gösterip hemen “iyi geceler” deyip telefonu kapadı. 
1 gece ve 2 gün. Çocuklar, 23 Nisanda gittikleri seyahatten 24 Nisan’da döndüler. 
Çocuklar o kadar mutlu indiler ki otobüsten. Öğretmenlere çocukları yolcu ederken teşekkür etmiştim. Çocuklarımıza bu yaşta böyle bir deneyim yaşattıkları için. Geldiklerinde bir kez daha teşekkür ettim. Onlar gibi öğretmenler ve böyle çocuklar gerekli bize. 


Ne yazık ki bu güzel okul, etrafı saran, çocukları daha ana sınıfından alıp üniversiteye kada götüren dev kurumların gölgesi arasında güneşsiz kaldı; sahipleri okulu devretmek zorunda kaldı. 
Biz şanslıydık ki oğlum böyle bir anlayış ile okul hayatını adım attı. Ve yine çok şanslıydık ki bu anlayış çizgisinde bir ilkokul ile de yolumuza devam ettik. Okullar, oğlumun yaşı ile büyüdü, genişledi. Ana okulu, ilkokul, ortaokul... hepsinde de okullar, okuldaki tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin birbirini tanıyacakları kadar büyüklerdi, yani küçüklerdi. 😊 

Zira ben kampüs büyüklüğündeki okulları sadece üniversiteye yakıştırıyorum. Okulların nüfusu ve alan büyüklüğü çocuğun yaşı ile büyümeli, çocuk içinde kaybolmamalı, tüm arkadaşlarını ve öğretmenlerini tanıyabilmeli. Gidilen okulda gerçek çimen, ağaç ve toprak olmalı. Hem de öyle peyzajlı değil üzerinde koşmalık, yatıp uzanmalık, dallarına tırmanmalık. 
Okulları AVM gibi yaparsak... ne ekersek onu biçeriz... 
Atatürk demiş ki:
Küçük hanımlar, küçük beyler.
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.
Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz. !”
“ Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır.”
🙏🇹🇷








No comments:

Post a Comment