Allahım sana şükürler olsun! Birkez daha yola çıkıyoruz. Air Memphis Havayolları'nın MHS 8001 sefer sayılı uçağı ile saat 12:00’de Luksor’a uçacağız.
Yolculuk başlamadan önce zihnimde, arkadaş sohbetlerinde,
Arkan ile kurduğumuz hayallerde nerelere gitmedim ki! Sonunda Mısır’da karar kılmamız
gerçekten epey maceralı
Ben “Angkor görülmeden ölünmez!” sözünden etkilenerek bu sene Kamboçya ve Vietnam’a gitmeyi zihnimde kurmaya başlamıştım. Hatta yıllar önce bu seyahati yapan Ümmühan arkadaşım ile buluşup elindeki dökümanları bile aldım. Ümmühan Vietnam’a gitmemiş; Kamboçya-Laos ve Burma’yı gezmiş. Özellikle Burma’yı yani Myanmar’ı çok methetti. Uçuşları, coğrafyayı, Ümmühan’dan aldıklarımı, internetten bulduklarımı önüme koyunca ortaya gerçekten gidilesi, gezilesi bir “Kamboçya-Vietnam-Laos” ve hatta performansımıza bağlı, yedekte tuttuğum bir Kuzey Tayland sürprizli, süper bir program çıktı. Fakat sorun, parayı bir kenara koysam bile zamandı. oldu.
Böyle bir seyahat için 2 hafta bile yetmezdi. En azından
16 ya da 17 güne ihtiyacımız vardı. Bayramın olduğu hafta yola çıkıp yılbaşı haftasını da ekstradan almak en mantıklısı gözüktü gözüme.
Böylelikle işten ayrı kalacağımız iş günü sayısını minimuma indirebilirdim.
Fakat bu sefer de Noel zamanı olması nedeniyle Bangkok üzerinden tek bir koltuk
bile kalmadığını öğrenince zamanı da dert etmeme gerek kalmadı. Böylelikle bu
gezi hayali otomatik olarak devre dışı kaldı. Sonra bayram haftası ve
belki 1-2 gün daha ilave edilerek gidilebilecek Hindistan-Nepal araştırmasına
giriştim. Fakat Arkan “Oraya gidip mutlu dönmüş kimseyi tanımıyorum. Durup
durup moral bozmayalım.” deyince şaşırdım kaldım. Oysa ben tam tersine bu kadar
fakirliğe rağmen hala gülümseyebilen insanların ülkesi olarak
biliyorum Hindistan’ı. Nirvana’ya ulaşmak için
illa da yüksek yaşam standardı gerekmiyor, her şey önce zihinde başlıyor ve bitiyor değil miydi? Neyse, eşimin
kafası yeni kurduğumuz reklam ajansını geliştirmekle o kadar meşgul ki en ufak
olumsuzluk riskini dahi tatiline taşımak istememesini anlayışla karşılıyorum.
Vietnam olmadı. Hindistan olmadı. Ardından hem yakın hem de
vizenin olmamasını da avantaj görerek Hırvatistan ve Saraybosna’yı düşündüm. Eşim ona da taş koydu. Oralar hiç ilgisini çekmiyormuş, daha doğrusu kışın çekmiyormuş.
Bir ara Mısır'ı düşünmüştük; hatta Mısır gidiş Tunus dönüş şeklinde yer bile ayırtmış
ve fakat uçak biletinin fahişliği karşısında
donup kalarak iptal etmiştim. Eşim “Çok
yorgunum; denize girebileceğimiz bir yer olsun.” deyince bu sefer rotayı Tayland’a,
Phuket adasına kırdım. Daha önce Hollanda, Danimarka ve Finlandiya’ya gittiğimiz, mükemmel bir yol arkadaşı olan Hakan da bize katılmak
istediğini söyleyince ben
de keyiflendim. Yoksa Tayland’a gitmeyi istiyordum ama farklı bir programın parçası
olarak... Bunun üzerine vize sorunu olmasa da süremiz dolduğu için
pasaportları alıp Emniyet’e gittik. Mısır’ı ilk düşündüğümüzde fikrimizi Metin
arkadaşımıza açmış, Onu da davet etmiştik. Metin
ilgilenmiş ama kesin yanıt vermemişti. İş Tayland’a dönünce haberdar edelim
dedik. O da kalkıp “ Ben kendimi Mısır’a hazırladım.” demez mi! Poyraz da zaten Emniyet’e giderken “Adaya
gidiyoruz!” dememe sevinmek şöyle dursun söylenerek “Ama ben Mısır’a gitmek
istiyorum.” deyince ben de eşime “Ben, Poyraz ve Metin Mısır’a gitmek istiyoruz.”
diyerek biraz sitem ettim. Zira ada ve deniz onun isteğiydi. Nihayetinde bire
karşı 3 oyla rotayı Mısır’a çevirdik. Gerçi
ardından Metin arkadaşımız “Bayramın ilk günü Galatasaray’ın maçı var. Gitmek
istiyorum ama gidersem de aklım kalacak.” diyerek bizi yarı yolda bıraksa da
aslında başta Mısır’ı seçmemize de vesile olmuş oldu. Varolsun!
İşin en başına dönersek şirketimiz Market İletişim’i ilk kurduğumuz günlerde, haliyle farklılaşan günlük yaşantımız konusunda hem oğlumuzu bilgilendirme hem
de gerektiğinde fedakarlık ve işbirliği beklediğimizi amaçlayan bir konuşma yapmıştık.
Tabii ki onun dilinde olması açısından örneklerimizi “eğer istediğimiz gibi çalışabilirsek
sonuçta bizi heyecanlandıran oyuncakları alabileceğimiz,
daha da güzeli merak ettiğimiz yerlere gidip doyasıya gezebileceğimiz” yönünde
vermiştik. Poyraz bir gün babasına işlerimizin iyi gidip gitmediğini sormuş.😊Arkan da bu sorunun arkasında neyin yattığını anlamak için
sohbeti genişletince Poyraz “İşlerimiz iyi giderse Mısır’a gider miyiz babacığım.“
deyivermiş. Haliyle oğlumun gezip görmek istediği bir rotayı kendiliğinden söylemesi beni çok keyiflendirmişti. Oğlum 30 Ağustos’ta 5 yaş oldu. Gezdiğimiz yerler hakkında her daim çok ilgili ve coşkuluydu. Yine de ilk defa nereye gidelim konusunda bu derece kararlı bir istekte bulunuyor. Sonuçta
oğlumun dileği, Metin’in vesilesi, benim çabam ve nihayetinde de Arkan’ın “He“ demesiyle Mısır yolundayız.
Şimdi yola çıkmadan biraz Mısır
brifingi:
Nerede:
Al sana Türkiye gibi iki kıtaya yayılmış bir ülke daha. Bir
kanadı Afrika, diğer kanadı Asya kıtasına uzanan büyüleyici bir coğrafya...
Deniz olarak da iki kolu var; biri Akdeniz diğeri cennetvari Kızıldeniz. Komşuları
ise yoğun aksiyon tadında; batısında Libya, güneyinde Sudan, kuzey doğusunda İsrail
ve Filistin.
Mısır deyince hem alan hem de nüfus olarak Türkiye’den büyük
bir ülkeden bahsediyoruz. Ne kadar büyük dersek, nüfus olarak %22, alan olarak
%28, yani kayda değer...
Başkent: Kahire
Kısa Tarihçe:
Dünya tarihinde o kadar önemli bir ülkeden bahsediyoruz ki
kısası nasıl olur bilemiyorum. 30 hanedan ve 190 kralın sahne aldığı bu
gösterişli geçmiş; MÖ 3100 ile MS 343 yılları arasında Eski, Orta, Yeni ve Geç Krallık
Dönemi olarak şaşaa ve kaos dolu 4 kısma ayrılıyor.
Krallık döneminin ardından yeni sezon bölümleriyle
Memluklar, Osmanlılar ve nihayetinde de İngiliz Kraliçesi tarih senaryosuna dahil
olur. 3500 yıl kendi krallına sahip olmuş bu kadim medeniyet nihayetinde 1922’de
tekrar bağımsızlığını kazanır; 1953’de de cumhuriyet ilan edilir.
Yönetim Biçimi:
Ülkenin resmî adı Mısır Arap Cumhuriyeti
Dil:
Mısırca ve Mısır Arapçası
Din:
Şu an için %90 oranında Sünni Müslüman, kalanı ise Kıpti...
Geçmişte ise kitaplara, filmlere konu olmuş çok tanrılı bir inanç.
Para:
Mısır Poundu, kısaca EGP. Kraliçe çağrıştı zihninizde değil
mi! 1 TL 2.69 EGP’ye karşılık geliyor.
Vize:
Var ve şu anki uygulama epey ilginç. Eğer 20 yaşından küçük
ya da 45 yaşından büyükseniz sınır kapılarında 1 aylık vize alabiliyormuşsunuz.
Bu galiba yaşınız bu aradaysa vizeyi gitmeden almış olmalısınız anlamına
geliyorJ
Gezilecek Yerler
Mısır Nil’siz, Nil Mısır’sız düşünülemez. Bu nedenle içinde
Nil Nehri olmayan bir Mısır gezisine çıkmayın derim. Her ne kadar içinde
ona
hayat veren bir nehir olsa da Mısır çöl iklimi hakim bir ülke. Bu nedenle
yağmura rastlamak çok zor. Hava genelde kurak ve ılıman.Yazları ise aşırı sıcak
olabilir. Gezilecek yerler açısından başkent Kahire, piramitler, Luksor, Karnak
ve Abu Simbel Tapınakları, Aswan Barajı, zamanınız müsaitse İskenderiye ve
belki bir arada ya da ayrı bir zamanda, özellikle de dalmaya meraklıysanız
Kızıldeniz.Yani özetle her köşe bucak diyebiliriz.
Önce içecekle başlayalım ki bazı şeyler bizim için oldukça
tanıdık. Mesela nargile, en favori
tad ise massil. Türk kahvesi tutkunları için memleket hasreti giderecekleri kahve ise burada aromalı; en sevilen
tad ise kakule. Alkol olarak ise Mısır rakısı olarak tanımlayabileceğim ve adına
bakınca içilecek miktara dikkat edilmesi gerektiği izlenimi veren, üzümden imal
zibidi J Ayrıca Ömer Hayyam Şarabı olarak bilinen Mısır şarapları da hem
seyahatiniz esnasında yemeğin yanında hem de eve dönüşte dost meclislerine ikram
olarak düşünülebilir.
Yemek menüsüne göz attığımızda ise ilk sıraya Falafel
yerleşir ki sadece Mısır değil Orta Doğu ülkeleri için de meşhur bir sokak
yemeği olup bakla ve nohuttan yapılıyor. Kushari, içinde nohut, mercimek, pirinç,
makarna ve bolca domates, soğan, kimyon karışımı sosu olan ağız sulandıran bir
yemek. Fuul ise bir tür bezelye yemeği.
Çorba yok mu derseniz et ve sebze ile hazırlanan Melukya ilk
akla gelen. Mısırlılar acı ve baharat kullanmaya bayılıyor. Eğer aşırı acı ve
baharatlı yemekten haz etmiyorsanız başta zorlanabilirsiniz.
Gelelim tatlıya. Burada da tanıdık bir isim var: Kadayıf. Bizim
sütlacımızı andıran Umm-ali’yi de tadabilirsiniz.
Şimdi bundan sonrası için günlük notlarıma emanetsiniz.
SEYAHAT GÜNLÜĞÜ
Ne mutlu bize ki geçen sene hem bayram hem yılbaşının çakıştığı muazzam bir Orta Amerika seyahati yapmış, Kurban Bayramını da Guatemala'da kutlamıştık. Bu sene yine bir bayram ve bu sefer oğlumun hayali olan bir ülkeye, Mısır'a gidiyoruz.
Pegasus’tan kiralanan uçağımıza
binip havalanmamız normal uçuş saati 12:00 olmasına rağmen 13:00’ü
buldu. 2 saat 35 dakika süren yolculuğumuzun ardından gümrük, bagaj derken
havaalanından çıktığımızda saat 16:22’ydi. Arada saat farkı yok.
Benim için seyahatin çok
önemli iki noktası var. Birincisi uçakta koltuğuma oturduğum an. Ben yola çıktığıma
ancak o koltuğa oturduğumda inanabiliyorum. Ayrıca her ne kadar karayolu ile
yolculuk yapmış olsam da genellikle seyahatlerim hep uçakla
olduğu için bende uçağa
binmenin ayrı bir yeri var. O anı çok seviyorum. İkincisi ise gümrük, bagaj
hallettikten sonra vardığım ülkenin havaalanından dışarı çıktığım andır. O dakika hava sıcaklığı, mimari, insanlar, giysiler
yani ilk anda beş duyuma hitap eden daha doğrusu algı bombardımanına uğratan tüm
detaylarla yeni bir yere adım attığım gerçeğini
yaşamaya başlarım.
Para birimi Mısır poundu. 1 $ ile 5 küsür , 1 € ile 8 küsür
Mısır poundu alınıyor.
Yolculuğumuzun ilk 4 gününde konaklamamız M/S Armada
gemisinde olacak. Mısır yoksul bir ülke, yıllık milli gelir 1.000 $’ın altında.
Doktor ayda 150 $, öğretmen ise 80-100 $ kazanıyor. İstihdamı artırmak için
liseyi bitiren herkes polis yapılıyor. Mısır’da Cumhurbaşkanı çok önemli. Başbakan
var ama pek hükmü yok. Hatta cumhurbaşkanının “Ben ölünce demokrasi devam
edecek. Dolayısıyla yerime bir aday belirlemeyeceğim . Halk istediğini seçecek.
Benim iki oğlum arasında...” şeklinde fıkralar bile anlatılıyor. Polis demiştik. Ayda 30-40 $ alıyor. Polislere iş çıksın diye trafik ışıkları
çalıştırılmıyor. Geceleri araçlar farlarını yakmıyor. Nedeni ise
caddelerin ışıl ışıl olması. Mısır’ın elektrik sorunu yok. Zira dünyanın üçüncü
büyük barajı ya da dünyanın en büyük yapay gölü de diyebiliriz Mısır’da
yer alıyor. Bu nedenle de araçlar geceleri çok
aydınlık olan caddelerde far yakmadan da yol alabiliyorlar.
Mısır denince yanına konulacak ilk sözcük:Nil. Mısır’ı yaratan
Nil’dir deniyor. Gerçekten gezimiz boyunca Nil olmasa Mısır’ın
ve bildiğimiz Mısır tarihinin varolmayacağını biz de anladık.
Mısır için dünyada varolan tarihi eserlerin
1/3’ünü barındırdığı söyleniyor. Bunun 2/3’ü de Luksor’da yer alıyor. İşte Mısır’daki ilk durağımız Luxor bu
aritmatik ile dünyadaki tarihi eserlerin %22, diğer bir deyişle 1/5’ini barındıran
bir şehirJ
İlk defa bir gemide tatil yapacağız. Yaklaşık 7 yıl önce İzmir’den İstanbul’a gemi ile gelmiştik ama o
tamamiyle ulaşım amaçlı bir gemiydi ve minicik, penceresiz
bir kamaramız vardı. Saat 17:00 sularında, güneşin batmasına ramak kala
gemimize geldik. Gemimiz Nil’in doğu yakasında. Gemimize doğru yol alırken güneşin
Nil üzerinden batışını tüm ihtişamıyla izledik. Gerçekten
burası büyülü bir
yer.
Odalarımıza yerleşip, az bir nefes alıp saat 18:00’de Luksor Tapınağı’nı gezmek için yola çıktık. Açıkçası gece
gezebileceğimizi hiç düşünmemiştim. Fakat vardığımızda buranın gündüzden ziyade
gece gezildiğinde daha ihtişamlı olduğuna hemen kanaat getiriyorsunuz. Işık ve
gölgeler arasında tapınak gerçekten de göz alıcı. Kendimi film setinde gibi hissediyorum. Nil Nehri
Afrika’nın güneyinde Victoria Gölü’nden çıkış alıyor ve Mısır’da denize dökülüyor.
Yani güneyden kuzeye doğru akan bir nehir. Mısır’da hayat Nil demek olduğu için
yön de Nil’e göre konumlandırılmış. Akıp geldiği
yön olan güneye her ne kadar bizim zihnimizi tepetaklak yapsa da “Yukarı Mısır”,
döküldüğü Kuzeye de “Aşağı Mısır” deniyor.
Nil, Mısır’ı ikiye bir kez daha ayırıyor. Batı ve Dogu
olarak. Deniz ve Nil arasında kalan Dogu’ya Decret, Batı’ya ise Kemet (Kara
Toprak ) diyorlar. Zira günesin battığı yönde çöl alanı fazla. Üretken kısım doguda.
Luxor Tapınağı çok etkileyici. Poyraz tapınaktaki
yürüme alanındaki toprağın arasından minik bir taş aldı; hatıra olarak.(Tabii
ki sıradan bir taşJ)
Gece, akşam yemeğimizi gemide yedik. Masamızı Kemer’de
oturan bir çift (Kemal Bey ve esi) ile Elazıg’da yasayan muhasebeci bir teyze ve
yegeni Rusen ile paylastık. Rehberimiz Lokman Çolpantekin çok
iyi anlatıyor ve çok iyi Arapça
biliyor. (VOT Travel – Valley of Tourism) isimli bir şirketi var, yeni kurmus.
Bir de Sezai Gülşen var. O da Gezigen firmasının rehberi. Bazen birlikte
hareket ediyoruz.
Saat 05:00’te uyandırıldık. Saat 06:00’da Karnak Tapınağı için yola koyulduk. Güneşin doğuşu anında
tapınağın güneşi alışı muhteşem ve kelimenin tam da hem sözlük hem de mecazi
anlamıyla “göz alıcı” Poyraz bir yanda resim çizerken
Arkan ile ben de huşu içinde
fotoğraf çektik.
Kutsal gölün yanındaki minik kalemsi taşın
etrafında saatin ters istikametinde 7 kez döndük. Dileklerimizin kabulü için.
Ardından Krallar Vadisi’ne gidip 3 tane Ramses mezarı gezdik. ( 11 tane Ramses var) Poyraz Karnak’tan da taş almıştı, buradan da küp şeklinde bir taş aldı.
Sırada bir tür mermer olan “Alabaster” atölyesine var.
Akabinde de Hatçepsut Manastırı ve Memnon Heykellerini
gördük.
Gemimiz saat 13:00’te tam öğle yemeği saatinde hareket etti. Restoran tam da su ile hiza olduğu için
hem nehri hem de kıyıyı seyredebiliyoruz.
Tüm öğleden sonrayı geminin en üst
katında geçirdik. 6 yaşındaki Elifnaz, annesi
Ruhsar Hanım ve babası Yekta Bey ile keyifli bir sohbet yaptık. Elifnaz Erenköy
Işık Lisesi’nde okumaya başlamış, ressam olmayı düşleyen ve aynen benim oğlum
gibi çekik gözlü, çok tatlı bir kız. Poyraz’a
çok minikken çekik
gözleri nedeniyle başka bir çocuk “Bu Japonlu mu😊” demişti. Elifnaz da öyle. Ruhsar Hanım makine mühendisiymiş, Yekta Bey de doktor.
Onlar da bizim gibi gezmeye meraklı. Hem zevkler hem de kafa yapısı uyuşunca çok güzel kaynaştık.
Saat 17:00 çay saati. Yemek saatinde olduğu gibi çay
saatinde de bir gemi personeli elinde çanı sallaya sallaya tüm gemiyi dolaşıp
“kayıntı” saatinin geldiğini müjdeliyor. Bu git gel esnasında geminin dükkanında
çok güzel “hayat anahtarı” figürlü anahtarlıklar buldum.
Anahtarlıktaki hayat anahtarı figürünü çıkarıp
kolye yaptım; çok
da güzel oldu. Bence bu figür Mısır’dan alınabilecek en güzel hediyelerden. Antik Mısır'da "Ankh" adı verilen kolye sonsuz yaşamı ve yeniden hayata dönmeyi temsil ediyor. Hemen
kız kardeşim ve çok yakın kız arkadaşlarım için de kolyeye dönüştürmek üzere
yarım düzine aldım. Ayrıca kardeşime çok güzel bir elbise, ev ve arkadaşlar
için magnet. Oğlumun okula götürmesi için
kartpostal, Mısır hakkında bir kitap ile Ramses heykeli aldık.
Mısır, kolye koleksiyonum için çok cömert bir ülke oldu. Aşağıdaki fotoğrafta tüm takı ganimetlerim bir arada. Ankh kolyemin sol tarafındaki kartuş kolyede Mısır alfabesiyle "Tülay" yazıyor. Bu kartuş kolyeler o kolyeyi taşıyan kişinin hayattaki varlığını temsil ettiği için oldukça kıymetli bir anlamı var. Meşhor bok böceklerinin ana figür olduğu bir bileklik ve bir de epey gösterişli bir kolye aldım. Hem bok böcekli kolye hem de onun solundaki turkuaz renkli kolyenin boncukları topraktan yapılmış. Anlayacağınız aslında kolye görünümlü heykeller bunlar. Bu nedenle de takmaya kıyamadım.
Gün batımından sonra odada biraz dinlenme fırsatı buldum;
egzersizimi yaptım; Poyraz saat 18:30 gibi uyudu ve nihayetinde günlüğümü yazmaya
başladım. Oğlumun uyuyor olması nedeniyle akşam yemeğinde diğer konuklarla daha
çok sohbet imkanım oldu. Yemek
sona erdiğinde masadan kalkmak istemedik. Lokman
ve Sezai Beyleri de masamıza davet edip kahve sipariş ettik ve çok
keyifli bir gece geçirdik. Arkan’ın turdan, programdan ve özellikle
de rehberlerden memnun olduğunu söylemesi benim için
büyük bir mutluluk oldu. Gemimiz Edfu’ya
doğru yol alıyor. Geceyarısı için uyandırma yazdırdık. Kanal geçisini izlemek için...
Oda no: 306
17 Aralık 2007 Pazartesi
Geceyarısı uyandırma telefonu ile gözümüzü açtık. Arkan çok kısa izleyip odaya döndü; bense bekledim. Gemimizin
kanala alınması ve sonra havuzun dolup kanal kapağının açılması neredeyse 1
saat sürdü.
Rüya gibi zihnime kazınan kanal geçişinin ardından kısa
bir uyku ve tekrar güne merhaba. Sabah uyandığımızda Horus adına yapılmış olan
Edfu
Tapınağını görmeye gittik.
İyilik Tanrısı Horus’un hikayesini, İsis ve Osiris’I, Seth’i dinledik. Gemiden tapınağa
faytonlarla gittik ve yine
faytonla döndük.
Öğlen yine yemek sonrası serbest zamanımız var. Poyraz ile
masa tenisi turnuvasını izledik. Ardından da havuza girdik. Daha doğrusu Poyraz
girdi; ben sadece ayağımı soktum. Sonra keyifli bir “çay
saati” yaptık.
Saat 18:00’de Kom Ombo ( Altın Kum) Tapınağı’nı yıldızlar altında gezdik.Burası çok eski Mısır’da bir tıp merkezi ve
doğumhaneymiş. Gece yerel kıyafet gecesi var ama ben Poyraz’ı uyuturken
uyuyakaldım, katılamadım.
18 Aralık 2007 Salı
Sabah kahvaltının ardından otobüsle önce Aswan Barajı’na
gittik. Lokman, barajın tarihini öyle güzel anlattı ki resmen ağzımız açık kaldı.
Ardından, Mısır ve Rusya’nın birlikte yaptıkları Aswan Barajı’nı onurlandırmak üzere
inşa ettikleri anıtı gezdik.
Eğer bitseydi dünyanın en büyük dikilitaşı olacakken yapım esnasında farkedilen bir çatlak nedeniyle yarım kalan “Bitmemiş Obelisk”i
görmeye gittik.
Sırada bir parfümeri var: Abu Simbel Parfümeri. Önce
rahmetli dedemin hacı misleri aklıma geldi ve burada ne işimiz var diye söylendim
ama sonrasında geldiğimize memnun oldum. Burada Mısır varolduğundan beri hala
aynı yöntemle koku özü üretiliyor. Kendime Lotus, kızkardeşime gül-yasemin ve
limon çiçeği karışımı “Mısır Kraliçesi” adında bir koku, okaliptüs özü ve
mide rahatsızlıklarına iyi gelen çörek otu özü aldım.
Gemideki yemekten sonra felukalarla Nil’de gezintiye çıktık.
Felukayla Mr. Kitchener tarafından hazırlanan Botanik Bahçesi’ni
gezdik. Burası bir ada üzerine kurulmuş ve adanın tamamı Botanik Bahçesi.
Burunda çok güzel bir çay
bahçesi var. Nil Nehri’nin Aswan’a ulaştığı
bölgede irili ufaklı bir sürü adacık var ve çok
seyirlik. Burada oturup çay içtik.
Ardından develerle (önce motorlu tekne ile) kervan halinde
bir Nbiye köyüne gittik. Poyraz orada konuk olduğumuz evde minik bir timsahı eliyle tuttu. Ben de orada elime kına yaptırdım. Güzel güzel çayımızı kahvemizi içtik, evi gezdik.
Sonra yine motorlu
tekne ile gemimize vardığımızda yemek vakti olmuştu. Yemek sonrası Nbiye gecesi
var. Poyraz’ı uyuturken ayık kalmayı başararak ben de gösteri salonuna indim. İyi
ki de gelmişim. Danslar muhteşemdi.
19 Aralık 2007 Çarşamba
Grubumuzun bir kısmı rehberimiz Lokman ile sabah 07:00 uçağı
ile Abu Simbel’e uçtu. Oradan da Kahire’ye gidecekler.
Biz ise Ruhsar Hanım’lar ile birlikte yavrularımızı bu saatte uyandırmak istemediğimiz için Sezai Bey’lerin Horus grubuna katılarak otobüs ile Abu Simbel’e gideceğiz. Açıkcası 3 saat kurak, çöl içinden yol almayı da bir keyif olarak görüyoruz. Saat 09:00 gibi konvoy dahilinde yola koyulduk. Abu Simbel’e giden otobüsler güvenlik nedeniyle hep konvoy halinde gidiyor.
Abu Simbel yolunda serap gördük. Açıkcası topluca serap görülebileceğini
bilmezdimJ Öğle üzeri Abu Simbel’e geldik. Bu
tapınak dün gezdiğimiz barajın ki aynı zamanda dünyanın en büyük yapay gölü olan
Nasr Barajının yapımında sular altında kalacağı için
yeni yerine her taşı tek tek sökülerek taşınmış ve yeniden monte edilmiş.
Orijinalinde de dağın içine oyulmuş yani yekpare bir tapınak.
Hem ilk yapımı hem de taşınma projesi ile iki kez insanı şaşırtan ve hayran bırakan
bir tapınak. Tapınak ilk yapıldığında şimdikinden 200 küsür metre daha baraj yönünde (ki orası şimdi sular altında ) ve de 60 metre daha aşağıdaymış.
Tapınağı yaptıran kişinin doğum ve ölüm tarihinde güneşin
doğuşu tapınakta aynı noktaya geliyor. Ne yazık ki taşınma esnasında bu ikisinin
bir arada aydınlanacağı noktayı hesaplayamamışlar bir türlü. Sadece birini
becermişler.
Tapınağı gezdikten sonra aynı yerde Nefertari adlı bir restoranta
gittik. Burası zaten sadece tapınakla varolan bir kompleks. Otel, alışveriş alanı,
kafe vs. var; yani yerleşim yok. Ardından 5 dakika uzaklıktaki havaalanına yöneldik..
Air Memphis uçuşu için
check-in yaptırmadan bavulları verdik. Böyle bir şey hayatımda ilk kez başımıza
geldi. Bize dağıtılan biletler de rastgeleydi. Uçağa
hiç böyle binmemiştim. Uçakta da haliyle yer kavramı yok. Bu
nedenle herkes boş bulduğu yere oturdu. Arkan, ben ve Poyraz hepimiz ayrı ayrı oturmak
zorunda kaldık. Saat 17:30 gibi
Kahire’ye geldik. Check-out ülke içi
olduğundan yok. Bagajımızı alıp otele doğru yola koyulduk. Havaalanı bir uçta,
otel öbür uçta. Kahire’yi bir uçtan
bir uca geçtik. Otelimiz Intercontinental
Pyramids Park Resort çok güzel bir otel. Oda No:186 Sadece
resepsiyon ile oda arası çok uzak. Neredeyse 500 m. yol var. Havuz çok
güzel gözüküyor ama hem hava soğuk hem de vaktimiz olmayacak. Odalara yerleştikten
sonra merkezde Nil kıyısında Imperial isimli sabit bir gemide akşam yemeği
yedik.
Kahire 20 milyon nüfuslu dev bir şehir. Neredeyse %99’u çok
bakımsız, eski ve pis. Bayram nedeniyle özellikle kız çocukları
rengarenk giyinmiş. Cairoland isimli bir
parkın yanından geçtik. Tam bir bayram günü. Dün Aswan’dan yola çıktığımızda da mezarlık çok kalabalıktı.
Kahire gezisi denince şüphesiz Kahire Müzesi olmazsa olmaz. Dünyanın ne kadar çok müzesinde Mısır tarihinde ayrılan özel bir bölüm olduğunu düşünürsek Kahire Müzesi bu açıdan olayın merkezinde yer alıyor.
20 Aralık 2007 Perşembe
Bayram sabahı! Pürtelaş kahvaltımızı yaptık.
Piramitlere gidiyoruz.
Keops, Kefren, Mikonos ve Sfenks. Keops’un içini
de gezdik. Mısır denince insanın ilk aklına gelen piramittir ve
deligibiheyecanlı olmamız gerekiröyle değil mi? Değiliz. Zira şu ana kadar o
kadar olağanüstü güzellikte gün ve geceler yaşadık, o kadar muazzam tapınaklar
gördük ki piramitler onların yanında adeta sıradanlaştı. Bir de Mısır Piramitleri’nden
önce Aztek ve Maya Tapınakları’nı görmüş olduğumuz içinJ artık tecrübeliyiz.
Piramitlerle randevumuzun ardından bir papirüs evini
gezdik. Anneme Ayet el Kürsü aldım.
Poyraz'ın odasına taşıdığı Mısır ganimetleri ise aşağıda:Piramit, mumya, sfensk ve b.k böceği. Daha ne olsun!
Salonumuzu süsleyen Mısır köşesinde ise ünlü Mısır Kraliçesi Nefertiti, zihnimin kıvrımlarında Mısır ile özdeşleşen bu kedi heykelciği ve mumya formunda kitap bir ayıracı var.
Yemeğimizi Soire adında bir restoranda yedik. Yolda MS. 700
yılında yapılmış, Afrika’nın ilk camisini gördük. Duvarlardan ibaret, mevsim
dolayısıyla çatısı yok. Bugün yemek vakti yağmur yağdı.
Pek olmazmış, Kahire’de yağmura denk geldiğimiz için
şanslı olduğumuzu söyledi Lokman. Ardından Kahire Müzesi’ni gezdik.
Tutankamon’un hazinelerini gördük. Son olarak da
bizim Kapalıçarşı’mızı andıran El-Halil’e gittik. Akşam yemeğimizi de 1. Class
isimli bir rentoranda yedik. Yarın gruptan ayrı program yaptık. Eşyalarımızı hazırladık.
Poyraz Arapça çizgi
film seyretti ve çok mutlu.
21 Aralık 2007 Cuma
Bugün son gün ve aynı
zamanda da serbest program. Biz hariç herkes ekstra olarak karar verilen Mehmet Ali
Paşa Kalesi ile Eski Şehir’i gezmeye gitti. Biz de her ne kadar Lokman’ın güzel
anlatımından mahrum kalmaya kıyamasak da bir güncük de olsa Mısır’ı kendi
zamanlamamızla, ailecek gezelim istedik. Akşam uçağımız var. Grubun tamamı zaten bir arada olacağı için
bizi otelden havaalanına götürmesi için acentadan gelecek olan Nami ile
anlaştık. Zaten taksi tutacaktık, onun yerine Nami bize bu hizmeti verebileceğini
söyledi. Önce Firavunlar Köyü’ne gittik. Burası tüm Mısır tarihini canlandırmalarla
anlatan bir tema parkı. Tüm seyahat boyunca gördüklerimizin bir özeti gibi
oldu. Ardından ne yapalım derken Mehmet Ali Paşa’nın Kalesi’ne
gitmeye karar
verdik. Sağolsun Nami bu arada bizim eşyaları otelden alıp saat 17:00’de de kaleden gelip aldı. Kapanışı kalenin içindeki
İtalyan restoranında spagetti bolonez yiyerek yaptık. Sonra alanda diğerleri
ile buluştuk. Uçağımız 20:00’de. Saat 22:00 gibi İstanbul’a
geldik. Eve gelip yatmamız saat 24:00’ü buldu. Dolu dolu 7 günü arkamızda bıraktık.
Oğlumla gittiğimiz 14.ülke oldu Mısır ve “ayın ondördü gibi” büyülü
hatıralarıyla zihnimize yerleşti. Darısı
yeni bir seyahate!
Karnak ve Poyraz'ın çizimleri |
Mısır'a dair ne varsa üzerimizde:) |
No comments:
Post a Comment