Friday 17 January 2020

MISIR 🇪🇬 2007

Allahım sana şükürler olsun! Birkez daha yola çıkıyoruz. Air Memphis Havayolları'nın MHS 8001 sefer sayılı uçağı ile saat 12:00’de Luksor’a uçacağız.
Yolculuk başlamadan önce zihnimde, arkadaş sohbetlerinde, Arkan ile kurduğumuz hayallerde nerelere gitmedim ki! Sonunda Mısır’da karar kılmamız gerçekten epey maceralı 
Ben “Angkor görülmeden ölünmez!” sözünden etkilenerek bu sene Kamboçya ve Vietnam’a gitmeyi zihnimde kurmaya başlamıştım. Hatta yıllar önce bu seyahati yapan Ümmühan arkadaşım ile buluşup elindeki dökümanları bile aldım. Ümmühan Vietnam’a gitmemiş; Kamboçya-Laos ve Burma’yı gezmiş. Özellikle Burma’yı yani Myanmar’ı çok methetti. Uçuşları, coğrafyayı, Ümmühan’dan aldıklarımı, internetten bulduklarımı önüme koyunca ortaya gerçekten gidilesi, gezilesi bir “Kamboçya-Vietnam-Laos” ve hatta performansımıza bağlı, yedekte tuttuğum bir Kuzey Tayland sürprizli, süper bir program çıktı. Fakat sorun, parayı bir kenara koysam bile zamandı. oldu. 
Böyle bir seyahat için 2 hafta bile yetmezdi. En azından 16 ya da 17 güne ihtiyacımız vardı. Bayramın olduğu hafta yola çıkıp yılbaşı haftasını da ekstradan almak en mantıklısı gözüktü gözüme. Böylelikle işten ayrı kalacağımız iş günü sayısını minimuma indirebilirdim. Fakat bu sefer de Noel zamanı olması nedeniyle Bangkok üzerinden tek bir koltuk bile kalmadığını öğrenince zamanı da dert etmeme gerek kalmadı. Böylelikle bu gezi hayali otomatik olarak devre dışı kaldı. Sonra bayram haftası ve belki 1-2 gün daha ilave edilerek gidilebilecek Hindistan-Nepal araştırmasına giriştim. Fakat Arkan “Oraya gidip mutlu dönmüş kimseyi tanımıyorum. Durup durup moral bozmayalım.” deyince şaşırdım kaldım. Oysa ben tam tersine bu kadar fakirliğe rağmen hala gülümseyebilen insanların ülkesi olarak biliyorum Hindistan’ı. Nirvana’ya ulaşmak için illa da yüksek yaşam standardı gerekmiyor, her şey önce zihinde başlıyor ve bitiyor değil miydi? Neyse, eşimin kafası yeni kurduğumuz reklam ajansını geliştirmekle o kadar meşgul ki en ufak olumsuzluk riskini dahi tatiline taşımak istememesini anlayışla karşılıyorum.
Vietnam olmadı. Hindistan olmadı. Ardından hem yakın hem de vizenin olmamasını da avantaj görerek Hırvatistan ve Saraybosna’yı düşündüm. Eşim ona da taş koydu. Oralar hiç ilgisini çekmiyormuş, daha doğrusu kışın çekmiyormuş. Bir ara Mısır'ı düşünmüştük; hatta Mısır gidiş Tunus dönüş şeklinde yer bile ayırtmış ve fakat uçak biletinin fahişliği karşısında donup kalarak iptal etmiştim.  Eşim “Çok yorgunum; denize girebileceğimiz bir yer olsun.” deyince bu sefer rotayı Tayland’a, Phuket adasına kırdım. Daha önce Hollanda, Danimarka ve Finlandiya’ya gittiğimiz, mükemmel bir yol arkadaşı olan Hakan da bize katılmak
istediğini söyleyince ben de keyiflendim. Yoksa Tayland’a gitmeyi istiyordum ama farklı bir programın parçası olarak... Bunun üzerine vize sorunu olmasa da süremiz dolduğu için pasaportları alıp Emniyet’e gittik. Mısır’ı ilk düşündüğümüzde fikrimizi Metin arkadaşımıza açmış, Onu da davet etmiştik. Metin ilgilenmiş ama kesin yanıt vermemişti. İş Tayland’a dönünce haberdar edelim dedik. O da kalkıp “ Ben kendimi Mısır’a hazırladım.” demez mi!  Poyraz da zaten Emniyet’e giderken “Adaya gidiyoruz!” dememe sevinmek şöyle dursun söylenerek “Ama ben Mısır’a gitmek istiyorum.” deyince ben de eşime “Ben, Poyraz ve Metin Mısır’a gitmek istiyoruz.” diyerek biraz sitem ettim. Zira ada ve deniz onun isteğiydi. Nihayetinde bire karşı 3 oyla rotayı Mısır’a çevirdik. Gerçi ardından Metin arkadaşımız “Bayramın ilk günü Galatasaray’ın maçı var. Gitmek istiyorum ama gidersem de aklım kalacak.” diyerek bizi yarı yolda bıraksa da aslında başta Mısır’ı seçmemize de vesile olmuş oldu. Varolsun! 
İşin en başına dönersek şirketimiz Market İletişim’i ilk kurduğumuz günlerde, haliyle farklılaşan günlük yaşantımız konusunda hem oğlumuzu bilgilendirme hem de gerektiğinde fedakarlık ve işbirliği beklediğimizi amaçlayan bir konuşma yapmıştık. Tabii ki onun dilinde olması açısından örneklerimizi “eğer istediğimiz gibi çalışabilirsek sonuçta bizi heyecanlandıran oyuncakları alabileceğimiz, daha da güzeli merak ettiğimiz yerlere gidip doyasıya gezebileceğimiz” yönünde vermiştik. Poyraz bir gün babasına işlerimizin iyi gidip gitmediğini sormuş.😊Arkan da bu sorunun arkasında neyin yattığını anlamak için sohbeti genişletince Poyraz “İşlerimiz iyi giderse Mısır’a gider miyiz babacığım.“ deyivermiş. Haliyle oğlumun gezip görmek istediği bir rotayı kendiliğinden söylemesi beni çok keyiflendirmişti. Oğlum 30 Ağustos’ta 5 yaş oldu. Gezdiğimiz yerler hakkında her daim çok ilgili ve coşkuluydu. Yine de ilk defa nereye gidelim konusunda bu derece kararlı bir istekte bulunuyor. Sonuçta oğlumun dileği, Metin’in vesilesi, benim çabam ve nihayetinde de Arkan’ın “He“ demesiyle Mısır yolundayız.
Şimdi yola çıkmadan biraz Mısır brifingi:  
Nerede:
Al sana Türkiye gibi iki kıtaya yayılmış bir ülke daha. Bir kanadı Afrika, diğer kanadı Asya kıtasına uzanan büyüleyici bir coğrafya... Deniz olarak da iki kolu var; biri Akdeniz diğeri cennetvari Kızıldeniz. Komşuları ise yoğun aksiyon tadında; batısında Libya, güneyinde Sudan, kuzey doğusunda İsrail ve Filistin.
Mısır deyince hem alan hem de nüfus olarak Türkiye’den büyük bir ülkeden bahsediyoruz. Ne kadar büyük dersek, nüfus olarak %22, alan olarak %28, yani kayda değer...
Başkent: Kahire
Kısa Tarihçe:
Dünya tarihinde o kadar önemli bir ülkeden bahsediyoruz ki kısası nasıl olur bilemiyorum. 30 hanedan ve 190 kralın sahne aldığı bu gösterişli geçmiş; MÖ 3100 ile MS 343 yılları arasında Eski, Orta, Yeni ve Geç Krallık Dönemi olarak şaşaa ve kaos dolu 4 kısma ayrılıyor.
Krallık döneminin ardından yeni sezon bölümleriyle Memluklar, Osmanlılar ve nihayetinde de İngiliz Kraliçesi tarih senaryosuna dahil olur. 3500 yıl kendi krallına sahip olmuş bu kadim medeniyet nihayetinde 1922’de tekrar bağımsızlığını kazanır; 1953’de de cumhuriyet ilan edilir.

Yönetim Biçimi:
Ülkenin resmî adı Mısır Arap Cumhuriyeti
Dil:
Mısırca ve Mısır Arapçası
Din:
Şu an için %90 oranında Sünni Müslüman, kalanı ise Kıpti... Geçmişte ise kitaplara, filmlere konu olmuş çok tanrılı bir inanç.  
Para:
Mısır Poundu, kısaca EGP. Kraliçe çağrıştı zihninizde değil mi! 1 TL 2.69 EGP’ye karşılık geliyor.
Vize:
Var ve şu anki uygulama epey ilginç. Eğer 20 yaşından küçük ya da 45 yaşından büyükseniz sınır kapılarında 1 aylık vize alabiliyormuşsunuz. Bu galiba yaşınız bu aradaysa vizeyi gitmeden almış olmalısınız anlamına geliyorJ
Gezilecek Yerler
Mısır Nil’siz, Nil Mısır’sız düşünülemez. Bu nedenle içinde Nil Nehri olmayan bir Mısır gezisine çıkmayın derim. Her ne kadar içinde 

ona hayat veren bir nehir olsa da Mısır çöl iklimi hakim bir ülke. Bu nedenle yağmura rastlamak çok zor. Hava genelde kurak ve ılıman.Yazları ise aşırı sıcak olabilir. Gezilecek yerler açısından başkent Kahire, piramitler, Luksor, Karnak ve Abu Simbel Tapınakları, Aswan Barajı, zamanınız müsaitse İskenderiye ve belki bir arada ya da ayrı bir zamanda, özellikle de dalmaya meraklıysanız Kızıldeniz.Yani özetle her köşe bucak diyebiliriz.
Yeme İçme
Önce içecekle başlayalım ki bazı şeyler bizim için oldukça tanıdık. Mesela nargile, en favori tad ise massil. Türk kahvesi tutkunları için memleket hasreti giderecekleri kahve ise burada aromalı; en sevilen tad ise kakule. Alkol olarak ise Mısır rakısı olarak tanımlayabileceğim ve adına bakınca içilecek miktara dikkat edilmesi gerektiği izlenimi veren, üzümden imal zibidi J Ayrıca Ömer Hayyam Şarabı olarak bilinen Mısır şarapları da hem seyahatiniz esnasında yemeğin yanında hem de eve dönüşte dost meclislerine ikram olarak düşünülebilir.  
Yemek menüsüne göz attığımızda ise ilk sıraya Falafel yerleşir ki sadece Mısır değil Orta Doğu ülkeleri için de meşhur bir sokak yemeği olup bakla ve nohuttan yapılıyor. Kushari, içinde nohut, mercimek, pirinç, makarna ve bolca domates, soğan, kimyon karışımı sosu olan ağız sulandıran bir yemek. Fuul ise bir tür bezelye yemeği.
Çorba yok mu derseniz et ve sebze ile hazırlanan Melukya ilk akla gelen. Mısırlılar acı ve baharat kullanmaya bayılıyor. Eğer aşırı acı ve baharatlı yemekten haz etmiyorsanız başta zorlanabilirsiniz.
Gelelim tatlıya. Burada da tanıdık bir isim var: Kadayıf. Bizim sütlacımızı andıran Umm-ali’yi de tadabilirsiniz.
Şimdi bundan sonrası için günlük notlarıma emanetsiniz.
SEYAHAT GÜNLÜĞÜ
15 Aralık 2007 Cumartesi
Ne mutlu bize ki geçen sene hem bayram hem yılbaşının çakıştığı muazzam bir Orta Amerika seyahati yapmış, Kurban Bayramını da Guatemala'da kutlamıştık. Bu sene yine bir bayram ve bu sefer oğlumun hayali olan bir ülkeye, Mısır'a gidiyoruz. 
Pegasus’tan kiralanan uçağımıza binip havalanmamız normal uçuş saati 12:00 olmasına rağmen 13:00’ü buldu. 2 saat 35 dakika süren yolculuğumuzun ardından gümrük, bagaj derken havaalanından çıktığımızda saat 16:22’ydi. Arada saat farkı yok.
Benim için seyahatin çok önemli iki noktası var. Birincisi uçakta koltuğuma oturduğum an. Ben yola çıktığıma ancak o koltuğa oturduğumda inanabiliyorum. Ayrıca her ne kadar karayolu ile yolculuk yapmış olsam da genellikle seyahatlerim hep uçakla olduğu için bende uçağa binmenin ayrı bir yeri var. O anı çok seviyorum. İkincisi ise gümrük, bagaj hallettikten sonra vardığım ülkenin havaalanından dışarı çıktığım andır. O dakika hava sıcaklığı, mimari, insanlar, giysiler yani ilk anda beş duyuma hitap eden daha doğrusu algı bombardımanına uğratan tüm detaylarla yeni bir yere adım attığım gerçeğini yaşamaya başlarım.
Para birimi Mısır poundu. 1 $ ile 5 küsür , 1 € ile 8 küsür Mısır poundu alınıyor.
Yolculuğumuzun ilk 4 gününde konaklamamız M/S Armada gemisinde olacak. Mısır yoksul bir ülke, yıllık milli gelir 1.000 $’ın altında. Doktor ayda 150 $, öğretmen ise 80-100 $ kazanıyor. İstihdamı artırmak için liseyi bitiren herkes polis yapılıyor. Mısır’da Cumhurbaşkanı çok önemli. Başbakan var ama pek hükmü yok. Hatta cumhurbaşkanının “Ben ölünce demokrasi devam edecek. Dolayısıyla yerime bir aday belirlemeyeceğim . Halk istediğini seçecek. Benim iki oğlum arasında...” şeklinde fıkralar bile anlatılıyor. Polis demiştik. Ayda 30-40 $ alıyor. Polislere iş çıksın diye trafik ışıkları çalıştırılmıyor. Geceleri araçlar farlarını yakmıyor. Nedeni ise caddelerin ışıl ışıl olması. Mısır’ın elektrik sorunu yok. Zira dünyanın üçüncü büyük barajı ya da dünyanın en büyük yapay gölü de diyebiliriz Mısır’da yer alıyor. Bu nedenle de araçlar geceleri çok aydınlık olan caddelerde far yakmadan da yol alabiliyorlar.
Mısır denince yanına konulacak ilk sözcük:Nil. Mısır’ı yaratan Nil’dir deniyor. Gerçekten gezimiz boyunca Nil olmasa Mısır’ın ve bildiğimiz Mısır tarihinin varolmayacağını biz de anladık.
Mısır için dünyada varolan tarihi eserlerin 1/3’ünü barındırdığı söyleniyor. Bunun 2/3’ü de Luksor’da yer alıyor. İşte Mısır’daki ilk durağımız Luxor bu aritmatik ile dünyadaki tarihi eserlerin %22, diğer bir deyişle 1/5’ini barındıran bir şehirJ
İlk defa bir gemide tatil yapacağız. Yaklaşık 7 yıl önce İzmir’den İstanbul’a gemi ile gelmiştik ama o tamamiyle ulaşım amaçlı bir gemiydi ve minicik, penceresiz bir kamaramız vardı. Saat 17:00 sularında, güneşin batmasına ramak kala gemimize geldik. Gemimiz Nil’in doğu yakasında. Gemimize doğru yol alırken güneşin Nil üzerinden batışını tüm ihtişamıyla izledik. Gerçekten burası büyülü bir 
yer. 
Odalarımıza yerleşip, az bir nefes alıp saat 18:00’de Luksor Tapınağı’nı gezmek için yola çıktık. Açıkçası gece gezebileceğimizi hiç düşünmemiştim. Fakat vardığımızda buranın gündüzden ziyade gece gezildiğinde daha ihtişamlı olduğuna hemen kanaat getiriyorsunuz. Işık ve gölgeler arasında tapınak gerçekten de göz alıcı. Kendimi film setinde gibi hissediyorum. Nil Nehri Afrika’nın güneyinde Victoria Gölü’nden çıkış alıyor ve Mısır’da denize dökülüyor. Yani güneyden kuzeye doğru akan bir nehir. Mısır’da hayat Nil demek olduğu için yön de Nil’e göre konumlandırılmış. Akıp geldiği yön olan güneye her ne kadar bizim zihnimizi tepetaklak yapsa da “Yukarı Mısır”, döküldüğü Kuzeye de “Aşağı Mısır” deniyor.
Nil, Mısır’ı ikiye bir kez daha ayırıyor. Batı ve Dogu olarak. Deniz ve Nil arasında kalan Dogu’ya Decret, Batı’ya ise Kemet (Kara Toprak ) diyorlar. Zira günesin battığı yönde çöl alanı fazla. Üretken  kısım doguda.
Luxor Tapınağı çok etkileyici. Poyraz tapınaktaki yürüme alanındaki toprağın arasından minik bir taş aldı; hatıra olarak.(Tabii ki sıradan bir taşJ)
Gece, akşam yemeğimizi gemide yedik. Masamızı Kemer’de oturan bir çift (Kemal Bey ve esi)  ile Elazıg’da yasayan muhasebeci bir teyze ve yegeni Rusen ile paylastık. Rehberimiz Lokman Çolpantekin çok iyi anlatıyor ve çok iyi Arapça biliyor. (VOT Travel – Valley of Tourism) isimli bir şirketi var, yeni kurmus. Bir de Sezai Gülşen var. O da Gezigen firmasının rehberi. Bazen birlikte hareket ediyoruz. 
Gün doğumunda Karnak Tapınağı
16 Aralık 2007 Pazar
Saat 05:00’te uyandırıldık. Saat 06:00’da Karnak Tapınağı için yola koyulduk. Güneşin doğuşu anında tapınağın güneşi alışı muhteşem ve kelimenin tam da hem sözlük hem de mecazi anlamıyla “göz alıcı” Poyraz bir yanda resim çizerken Arkan ile  ben de huşu içinde fotoğraf çektik.

Kutsal gölün yanındaki minik kalemsi taşın etrafında saatin ters istikametinde 7 kez döndük. Dileklerimizin kabulü için.


Ardından Krallar Vadisi’ne gidip 3 tane Ramses mezarı gezdik. ( 11 tane Ramses var) Poyraz Karnak’tan da taş almıştı, buradan da küp şeklinde bir taş aldı.

Sırada bir tür mermer olan “Alabaster” atölyesine var. Akabinde de Hatçepsut Manastırı ve Memnon Heykellerini gördük.
Gemimiz saat 13:00’te tam öğle yemeği saatinde hareket etti. Restoran tam da su ile hiza olduğu için hem nehri hem de kıyıyı seyredebiliyoruz. 
Tüm öğleden sonrayı geminin en üst katında geçirdik. 6 yaşındaki Elifnaz, annesi Ruhsar Hanım ve babası Yekta Bey ile keyifli bir sohbet yaptık. Elifnaz Erenköy Işık Lisesi’nde okumaya başlamış, ressam olmayı düşleyen ve aynen benim oğlum gibi çekik gözlü, çok tatlı bir kız. Poyraz’a çok minikken çekik gözleri nedeniyle başka bir çocuk “Bu Japonlu mu😊” demişti. Elifnaz da öyle. Ruhsar Hanım makine mühendisiymiş, Yekta Bey de doktor. Onlar da bizim gibi gezmeye meraklı. Hem zevkler hem de kafa yapısı uyuşunca çok güzel kaynaştık. 
Saat 17:00 çay saati. Yemek saatinde olduğu gibi çay saatinde de bir gemi personeli elinde çanı sallaya sallaya tüm gemiyi dolaşıp “kayıntı” saatinin geldiğini müjdeliyor. Bu git gel esnasında geminin dükkanında çok güzel “hayat anahtarı” figürlü anahtarlıklar buldum. Anahtarlıktaki hayat anahtarı figürünü çıkarıp 
kolye yaptım; çok da güzel oldu. Bence bu figür Mısır’dan alınabilecek en güzel hediyelerden. Antik Mısır'da "Ankh" adı verilen kolye sonsuz yaşamı ve yeniden hayata dönmeyi temsil ediyor.  Hemen kız kardeşim ve çok yakın kız arkadaşlarım için de kolyeye dönüştürmek üzere yarım düzine aldım. Ayrıca kardeşime çok güzel bir elbise, ev ve arkadaşlar için magnet. Oğlumun okula götürmesi için kartpostal, Mısır hakkında bir kitap ile Ramses heykeli aldık.
Mısır, kolye koleksiyonum için çok cömert bir ülke oldu. Aşağıdaki fotoğrafta tüm takı ganimetlerim bir arada. Ankh kolyemin sol tarafındaki kartuş kolyede Mısır alfabesiyle "Tülay" yazıyor. Bu kartuş kolyeler o kolyeyi taşıyan kişinin hayattaki varlığını temsil ettiği için oldukça kıymetli bir anlamı var. Meşhor bok böceklerinin ana figür olduğu bir bileklik ve bir de epey gösterişli bir kolye aldım. Hem bok böcekli kolye hem de onun solundaki turkuaz renkli kolyenin boncukları topraktan yapılmış. Anlayacağınız aslında kolye görünümlü heykeller bunlar. Bu nedenle de takmaya kıyamadım. 


Gün batımından sonra odada biraz dinlenme fırsatı buldum; egzersizimi yaptım; Poyraz saat 18:30 gibi uyudu ve nihayetinde günlüğümü yazmaya başladım. Oğlumun uyuyor olması nedeniyle akşam yemeğinde diğer konuklarla daha çok sohbet imkanım oldu. Yemek 
sona erdiğinde masadan kalkmak istemedik. Lokman ve Sezai Beyleri de masamıza davet edip kahve sipariş ettik ve çok keyifli bir gece geçirdik. Arkan’ın turdan, programdan ve özellikle de rehberlerden memnun olduğunu söylemesi benim için büyük bir mutluluk oldu.  Gemimiz Edfu’ya doğru yol alıyor. Geceyarısı için uyandırma yazdırdık. Kanal geçisini izlemek için...
Oda no: 306
17 Aralık 2007 Pazartesi
Geceyarısı uyandırma telefonu ile gözümüzü açtık.  Arkan çok kısa izleyip odaya döndü; bense bekledim. Gemimizin kanala alınması ve sonra havuzun dolup kanal kapağının açılması neredeyse 1 saat sürdü.
Rüya gibi zihnime kazınan kanal geçişinin ardından kısa bir uyku ve tekrar güne merhaba. Sabah uyandığımızda Horus adına yapılmış olan 
Edfu Tapınağını görmeye gittik. 

İyilik Tanrısı Horus’un hikayesini, İsis ve OsirisI, Seth’i dinledik. Gemiden tapınağa faytonlarla gittik ve yine 
faytonla döndük.
Öğlen yine yemek sonrası serbest zamanımız var. Poyraz ile masa tenisi turnuvasını izledik. Ardından da havuza girdik. Daha doğrusu Poyraz girdi; ben sadece ayağımı soktum. Sonra keyifli bir “çay saati” yaptık. 










Saat 18:00de Kom Ombo ( Altın Kum) Tapınağı’nı yıldızlar altında gezdik.Burası çok eski Mısır’da bir tıp merkezi ve doğumhaneymiş. Gece yerel kıyafet gecesi var ama ben Poyraz’ı uyuturken uyuyakaldım, katılamadım.
18 Aralık 2007 Salı


Sabah kahvaltının ardından otobüsle önce Aswan Barajı’na gittik. Lokman, barajın tarihini öyle güzel anlattı ki resmen ağzımız açık kaldı. Ardından, Mısır ve Rusya’nın birlikte yaptıkları Aswan Barajı’nı onurlandırmak üzere inşa ettikleri anıtı gezdik.
Eğer bitseydi dünyanın en büyük dikilitaşı olacakken yapım esnasında farkedilen bir çatlak nedeniyle yarım kalan “Bitmemiş Obelisk”i görmeye gittik.
Sırada bir parfümeri var: Abu Simbel Parfümeri. Önce rahmetli dedemin hacı misleri aklıma geldi ve burada ne işimiz var diye söylendim ama sonrasında geldiğimize memnun oldum. Burada Mısır varolduğundan beri hala aynı yöntemle koku özü üretiliyor. Kendime Lotus, kızkardeşime gül-yasemin ve limon çiçeği karışımı “Mısır Kraliçesi” adında bir koku, okaliptüs özü ve mide rahatsızlıklarına iyi gelen çörek otu özü aldım.


Gemideki yemekten sonra felukalarla Nil’de gezintiye çıktık. Felukayla Mr. Kitchener tarafından hazırlanan Botanik Bahçesi’ni gezdik. Burası bir ada üzerine kurulmuş ve adanın tamamı Botanik Bahçesi. Burunda çok güzel bir çay bahçesi var. Nil Nehri’nin Aswan’a ulaştığı bölgede irili ufaklı bir sürü adacık var ve çok seyirlik.  Burada oturup çay içtik.
Ardından develerle (önce motorlu tekne ile) kervan halinde bir Nbiye köyüne gittik. Poyraz orada konuk olduğumuz evde minik bir timsahı eliyle tuttu. Ben de orada elime kına yaptırdım. Güzel güzel çayımızı kahvemizi içtik, evi gezdik. 

Sonra yine motorlu tekne ile gemimize vardığımızda yemek vakti olmuştu. Yemek sonrası Nbiye gecesi var. Poyraz’ı uyuturken ayık kalmayı başararak ben de gösteri salonuna indim. İyi ki de gelmişim. Danslar muhteşemdi. 
19 Aralık 2007 Çarşamba
Grubumuzun bir kısmı rehberimiz Lokman ile sabah 07:00 uçağı ile Abu Simbel’e uçtu. Oradan da Kahire’ye gidecekler. Biz ise Ruhsar Hanım’lar ile birlikte yavrularımızı bu saatte uyandırmak istemediğimiz için Sezai Bey’lerin Horus grubuna katılarak otobüs ile Abu Simbel’e gideceğiz. Açıkcası 3 saat kurak, çöl içinden yol almayı da bir keyif olarak görüyoruz. Saat 09:00 gibi konvoy dahilinde yola koyulduk. Abu Simbel’e giden otobüsler güvenlik nedeniyle hep konvoy halinde gidiyor.  
Abu Simbel yolunda serap gördük. Açıkcası topluca serap görülebileceğini bilmezdimJ Öğle üzeri Abu Simbel’e geldik. Bu tapınak dün gezdiğimiz barajın ki aynı zamanda dünyanın en büyük yapay gölü olan Nasr Barajının yapımında sular altında kalacağı için yeni yerine her taşı tek tek sökülerek taşınmış ve yeniden monte edilmiş. 
Orijinalinde de dağın içine oyulmuş yani yekpare bir tapınak. Hem ilk yapımı hem de taşınma projesi ile iki kez insanı şaşırtan ve hayran bırakan bir tapınak. Tapınak ilk yapıldığında şimdikinden 200 küsür metre daha baraj yönünde (ki orası şimdi sular altında ) ve de 60 metre daha aşağıdaymış. 
Tapınağı yaptıran kişinin doğum ve ölüm tarihinde güneşin doğuşu tapınakta aynı noktaya geliyor. Ne yazık ki taşınma esnasında bu ikisinin bir arada aydınlanacağı noktayı hesaplayamamışlar bir türlü. Sadece birini becermişler. 
Tapınağı gezdikten sonra aynı yerde Nefertari adlı bir restoranta gittik. Burası zaten sadece tapınakla varolan bir kompleks. Otel, alışveriş alanı, kafe vs. var; yani yerleşim yok. Ardından 5 dakika  uzaklıktaki havaalanına yöneldik..
Air Memphis uçuşu için check-in yaptırmadan bavulları verdik. Böyle bir şey hayatımda ilk kez başımıza geldi. Bize dağıtılan biletler de rastgeleydi. Uçağa hiç böyle binmemiştim. Uçakta da haliyle yer kavramı yok. Bu nedenle herkes boş bulduğu yere oturdu. Arkan, ben ve Poyraz hepimiz ayrı ayrı oturmak zorunda kaldık. Saat 17:30 gibi 

Kahire’ye geldik. Check-out ülke içi olduğundan yok. Bagajımızı alıp otele doğru yola koyulduk. Havaalanı bir uçta, otel öbür uçta. Kahire’yi bir uçtan bir uca geçtik. Otelimiz Intercontinental Pyramids Park Resort çok güzel bir otel. Oda No:186 Sadece resepsiyon ile oda arası çok uzak. Neredeyse 500 m. yol var. Havuz çok güzel gözüküyor ama hem hava soğuk hem de vaktimiz olmayacak. Odalara yerleştikten sonra merkezde Nil kıyısında Imperial isimli sabit bir gemide akşam yemeği yedik. 
Kahire 20 milyon nüfuslu dev bir şehir. Neredeyse %99’u çok bakımsız, eski ve pis. Bayram nedeniyle özellikle kız çocukları 
rengarenk giyinmiş.  Cairoland isimli bir parkın yanından geçtik. Tam bir bayram günü. Dün Aswan’dan yola çıktığımızda da mezarlık çok kalabalıktı.
Kahire gezisi denince şüphesiz Kahire Müzesi olmazsa olmaz. Dünyanın ne kadar çok müzesinde Mısır tarihinde ayrılan özel bir bölüm olduğunu düşünürsek Kahire Müzesi bu açıdan olayın merkezinde yer alıyor. 

20 Aralık 2007 Perşembe
Bayram sabahı! Pürtelaş kahvaltımızı yaptık. Piramitlere gidiyoruz. 


Keops, Kefren, Mikonos ve Sfenks. Keops’un içini de gezdik. Mısır denince insanın ilk aklına gelen piramittir ve deligibiheyecanlı olmamız gerekiröyle değil mi? Değiliz. Zira şu ana kadar o kadar olağanüstü güzellikte gün ve geceler yaşadık, o kadar muazzam tapınaklar gördük ki piramitler onların yanında adeta sıradanlaştı. Bir de Mısır Piramitleri’nden önce Aztek ve Maya Tapınakları’nı görmüş olduğumuz içinJ artık tecrübeliyiz.
Piramitlerle randevumuzun ardından bir papirüs evini gezdik. Anneme Ayet el Kürsü aldım.
Poyraz'ın odasına taşıdığı Mısır ganimetleri ise aşağıda:Piramit, mumya, sfensk ve b.k böceği. Daha ne olsun!
Salonumuzu süsleyen Mısır köşesinde ise ünlü Mısır Kraliçesi Nefertiti, zihnimin kıvrımlarında Mısır ile özdeşleşen bu kedi heykelciği ve mumya formunda kitap bir ayıracı var. 
Yemeğimizi Soire adında bir restoranda yedik. Yolda MS. 700 yılında yapılmış, Afrika’nın ilk camisini gördük. Duvarlardan ibaret, mevsim dolayısıyla çatısı yok. Bugün yemek vakti yağmur yağdı. Pek olmazmış, Kahire’de yağmura denk geldiğimiz için şanslı olduğumuzu söyledi Lokman. Ardından Kahire Müzesi’ni gezdik.

Tutankamon’un hazinelerini gördük. Son olarak da bizim Kapalıçarşı’mızı andıran El-Halil’e gittik. Akşam yemeğimizi de 1. Class isimli bir rentoranda yedik. Yarın gruptan ayrı program yaptık. Eşyalarımızı hazırladık. Poyraz Arapça çizgi film seyretti ve çok mutlu.
21 Aralık 2007 Cuma

Bugün son gün ve aynı zamanda da serbest program. Biz hariç herkes ekstra olarak karar verilen Mehmet Ali Paşa Kalesi ile Eski Şehir’i gezmeye gitti. Biz de her ne kadar Lokman’ın güzel anlatımından mahrum kalmaya kıyamasak da bir güncük de olsa Mısır’ı kendi 
zamanlamamızla, ailecek gezelim istedik. Akşam uçağımız var. Grubun  tamamı zaten bir arada olacağı için bizi otelden havaalanına götürmesi için acentadan gelecek olan Nami ile anlaştık. Zaten taksi tutacaktık, onun yerine Nami bize bu hizmeti verebileceğini söyledi. Önce Firavunlar Köyü’ne gittik. Burası tüm Mısır tarihini canlandırmalarla anlatan bir tema parkı. Tüm seyahat boyunca gördüklerimizin bir özeti gibi oldu. Ardından ne yapalım derken Mehmet Ali Paşa’nın Kalesi’ne 
gitmeye karar verdik. Sağolsun Nami bu arada bizim eşyaları otelden alıp saat 17:00’de de kaleden gelip aldı. Kapanışı kalenin içindeki İtalyan restoranında spagetti bolonez yiyerek yaptık. Sonra alanda diğerleri ile buluştuk. Uçağımız 20:00’de. Saat 22:00 gibi İstanbul’a geldik. Eve gelip yatmamız saat 24:00’ü buldu. Dolu dolu 7 günü arkamızda bıraktık. Oğlumla gittiğimiz 14.ülke oldu Mısır ve “ayın ondördü gibi” büyülü hatıralarıyla zihnimize yerleşti.  Darısı yeni bir seyahate!
Karnak ve Poyraz'ın çizimleri
Mısır'a dair ne varsa üzerimizde:)


No comments:

Post a Comment