Tuesday 7 January 2020

İSPANYA - MADRİD 🇪🇸 2007


Orta Amerika seyahatimizin hem gidiş hem de dönüş uçakları Air Iberia ile uçtuğumuz için İspanya üzerindendi. Söz konusu rotaya o tarihlerde en fazla uçuş yapan ve haliyle de en uygun bütçeli biletler de yine Air Iberia’ya aitti. O vakte kadar epey seyahat etmiş olmamıza rağmen İspanya’ya hiç gitmemiş, transfer uçuş olarak bile hava ve kara sahasına girmemiştik. Dolayısıyla tam da Noel gecesini Barselona ve Madrid havaalanlarında geçirmek; ardından da dönüşte yarım güncük bile olsa Başkent Madrid’de İspanyol toprağına basmak bizim için çok manidardı. 
Keşiflerle altın çağını yaşayan İspanya’nın kolonyal döneminin izlerini taşıyan ülkeleri gezmeye İspanya’dan başlayıp yine oraya dönmek de bence fazlasıyla anlamlıydı.
Dolayısıyla kısacık da olsa hem gidiş uçuşlarımız hem de Madrid’teki kısa ama gönülçelen zamanımızı paylaşmak istiyorum. 
2006 Noel-2007 Yılbaşı döneminde, tam da “Arkadaşa bakıp çıkacaktık” tadındaki seyahatimizle selam verdiğimiz İspanya’ya, 2013 sömestirinde tekrar gitme fırsatı bulduk. Bu sefer Barselona’ya gittik ve İspanyol arkadaşlarımızla doya doya gezdik. O gezi şimdilik zamanını, sırasını bekleyecek. Zira şu anki akışa göre oğlum daha 4.5 yaşında.😊
Günlük notlarına geçmeden kısacık bir İSPANYA brifingi geçelim: 
Nerede: 
Avrupa’da, İberya Yarımadasında, Atlas Okyanusu ve Akdeniz’e kucak açmış bir ülke. Komşuları Batısında Portekiz, kuzey doğusunda ise Andorra ve Fransa.
Türkiye ile  kıyaslandığında alan olarak %65, nüfus olarak ise %60 kadarı. 
Başkent:
Madrid
Kısa Tarihçe:
Fenikeliler, Keltler ve Yunanlılarla şenlenen, nihayetinde Romalılarla birlikte Hıristiyanlıkla tanışan İber Yarımadası, 711’de Afrika’dan esen Müslümanlık rüzgarıyla 1492’ye kadar Endülüs’te raks etti. 
Bu tarih tanıdık geldi değil mi! Evet! Amerika’nın keşfi. Diğer bir deyişle İspanya’nın Dünya sömürge imparatorluğu tacını taktığı dönem. 19. yüzyıla gelindiğinde ise tüm sömürgenleri bağımsızlıklarını ilan etmiş ve geriye sadece İspanya’nın kendisi kalmıştı.
1. Dünya Savaşı’nın dışında kalmayı başaran ülke ne yazık ki 1936’da kendini feci bir iç savaşın içinde buldu. 1939’dan 1975’e kadar Franco dönemi yaşayan ülke, sonunda anayasa değişikliği yaparak bugünkü 17 özerk devlet ve 2 özerk şehirden oluşan yapısına kavuştu. 
Yönetim Biçimi:
Parlementer demokrasiye dayalı monarşi. Yani hem başbakanı hem de kralı var. 
Dil: 
İspanyolca. Orta Amerika seyahatimizde, gittiğimiz ülkelerden Belize haricindeki hepsi yani Meksika, Guatemala, Honduras ve Küba eski sömürge devletleri olmanın getirdiği kolonyal bağla İspanyolca konuşuyorlardı. Hem de ne konuşmak; dibine kadar. İngilizce bilen vatandaş bulmanın zor olduğu ülkeler burası. Seyahat grubumuzda tam da bu ülkelerin keşif döneminde İspanya’dan sürülen ve Osmanlı’nın kucak açtığı Seferad Musevilerinin büyük büyük torunları vardı. İyi ki de vardılar. Çok zarif ve renkli insanlar; harika seyahat arkadaşları olmalarının yanısıra 500 yıldır İspanyolcalarını da yaşattıkları için bize iletişim konusunda epey yardımcı oldular. Türkiye’de çok kısıtlı kullandıkları İspanyolcalarına alan sağlayan bu seyahat onları ayrıca mutlu etmişti. İşin komik tarafı ise Madrid’te yaşandı. Buradaki İspanyolca’yı anlamak ve ayak uydurmakta zorluk çektiler. Nedeni ise 500 yıllık zaman farkı. Bizimkiler 500 yıl önce keşfedilen ülkelerle aynı türde İspanyolca konuşurken, anadilin vatanı olan İspanya’daki dil evrilmiş, farklılaşmıştı. Bu tıpkı bizim şu anki Türkçemizle 1500’lerdeki Osmanlıca farkı gibi. Yani İspanya’da birisi bir tür “Bana kal geldi😊” derken 500 yıl öncesinden derin dondurucuda kalan dilin sahiplerine de anlayamamaktan kal geliyordu.😊 Bu da bize seyahatten en az gezdiğimiz yerler kadar ilginç bir anı olarak kaldı
Din: 
Katolik. Seyrettiğim festival filmlerinin de etkisiyle olsa gerek boşanmaya ve kürtaja karşı katı kurallarıyla bilinen Katolik Hıristiyanlık denince aklıma ilk gelen ülkedir İspanya. 
Para: Euro
Vize : Shengen  
Gezilecek Yerler:
Madrid, Barselona, Endülüs kapsamına giren şehirler 
( Malaga, Sevilla, Cordoba, Granada), Valencia, Toledo.. özetle anakaradaki neredeyse tüm şehirler. İşin bir de deniz kısmına dalarsak... Burada da özellikle çılgın ve süper zengin partileriyle ünlü Akdeniz adası İbiza ve neredeyse tüm Avrupa’nın popüler ekonomik tatil noktası Atlas Okyanusundaki Kanarya Adaları...
Özetle İspanya hem deniz, hem tarih hem de gurme, üçü bir arada. mükemmel karışım bir ülke. Türkiye gibi🙏 Her köşesinden tarih, doğa ve lezzet fışkırıyor. 
Yeme İçme
Hani şu “Yediğin içtiğin sana kalsın bize gezdiğini anlat!” lafı vardır ya işte İspanya bunun tam tersi. Adamlar resmen yemek için yaşıyor. Dolayısıyla ülkeyi bir İspanyol gibi gezmek isteyenler normalden fazla zaman ayırsın.😊 İspanya mutfağı denince bizdeki mezelerin karşılığı olan Tapas yiyebileceğiniz Tapas Barlar adeta ülkeyi fethetmiş durumda. Deniz ürünleriyle dolu pilavları paella da mutfağın gediklilerinden. Bir de meşhur İspanyol omletleri var. Börek gibi kalın ve soğuk da yenebiliyor. İspanyol mutfağı denince benim ilk aklımda kalan ise soğuk çorbaları olmuştu. İlk denediğim soğuk çorbalar olan domates ve özellikle de kavun çorbasından hiç hoşlanmamıştım ama belki şimdi tatsam farklı düşünebilirim. 
Bundan sonra artık günlük notlarıma emanetsiniz! 
SEYAHAT GÜNLÜĞÜ
24 Aralık Pazar 2006 (İstanbul-Barcelona-Madrid-Mexico City uçuş)
“Uçakta koltuğuma oturmadan gerçekliğine inanamayacağım “ dediğim an geldi çok şükür. Normalde çoğu insanın yapmayacağı bir seyahate çıkıyorum. Tam 1 sene önce gitmek için ön hazırlık yapıp, vizeler ve yol ayarlamaları; tabii ki bir de süresi dolayısıyla bir kenara koymak zorunda kaldığım seyahate nihayet çıkabiliyorum. 
( Bu seyahat üzerinde epey çalışmış, gidilen rotanın uzaklığı nedeniyle benzer kültürü paylaşan ülkeleri bir arada görebileceğim bir güzergah kurgulamıştım. Kafama takılan tek konu kara geçişlerinin ne derece kolay olabileceği ve de o noktalara ulaşım konusuydu. O vakit şimdiki gibi çok bilgi kaynağı yok. Bu ülkelere tur bile yok. Dolayısıyla yakın  tarihinde iç savaş yaşamış, şimdi durulmuş, büyüleyici güzelliklere sahip bu ülkelerde ulaşımla ilgili kısım biraz kafamı kurcalıyordu. Ben tam bunları düşünürken inanılmaz bir şey oldu ve neredeyse benim rotanın aynısını yapmış -üzerine bir de hediye olarak Küba eklemiş- bir firma buldum. Adını ilk defa duyduğum bu firma ile görüştüğümde seyahate 36 gün kalmıştı. Kararımı o gün verip turu aldım zira Meksika vizesi için konsolosluk 35 gün süre veriyordu. Yani 1 gün sonra istesem de katılamazdım. Zaten firma sahibi de bunu gözeterek bana kendi ferdi bütçem ile rekabet edercesine harika bir fiyat verdi.) 
Bugüne kadar turla hiç seyahat etmemiştik; çünkü kendi başımıza daha özgür ve de daha ekonomik gezebiliyorduk. Bu seyahatte tura pozitif bakmamın nedeni ise zaten kimsenin o tarihlerde pek de aklında olmayan bir rotanın hazırlanmış olmasıydı. Dolayısıyla hedef kitle zaten bizim gibi gezenlerdi.
Arkan’a seyahati 14 Aralık’ta söyledim. Son dönemde o kadar koşuşturuyordum ki seyahate çıkma heyecanını yaşamaya fırsatım bile olmadı. Havaalanında Berlin’de yaşayan arkadaşım Sevim’in eşi Berlin Askeri Ateşesi olan Ali ile karşılaştık. Çok hoş bir tesadüf oldu. Bizi Berlin’e davet ediyor.
Travel Boutique ile gittiğimiz seyahatte (Şu anda Ejder Turizm adını kullanıyor.) rehberimiz Metin hariç 24 kişiyiz. Biz hariç kalan 21 kişiden, 1 hafta önce seminerde tanıdığımız Karayel Bey ve eşi Serpil Hanım var. Rota kadar ilk defa bir geupla seyahat edecek olmanın da heyecanı içindeyiz. 
Uçağımız Madrid üzerinden Mexico City’ye gidiyor. Aktarma uçuşumuz bile aslında aktarmasız aktarmalı.😊 Madrid’e Barselona‘ya uğrayarak uçuyoruz. 
Barselona’da uçak içinde 1 saate yakın bekledikten sonra Madrid’e uçtuk. Yaklaşık 3 saat sonra yerel saatle 20:00'de Madrid’deydik. Havaalanlarında yaklaşık 6 saat geçirdik. Allahtan HSBC Lounge kartımız var. Noel nedeniyle gece sadece 24:00’e kadar açık olsa bile 4 saat rahat rahat zaman geçirdik. Burada gruptan Tülin Hanım ve Ahmet Bey ile tanıştık. 2 saat alanda oyalandık. Kafe dışında tüm dükkanlar kapalı. Her yerde "Feliz Navidad yani "Mutlu Noeller" yazıları var. Oğlumun çok sevdiği Kaşif Dora çizgi filminde  öğrenmiştim bu sözü. Şimdi karşılaştığımız tüm görevlilere söyleyip sık sık pratik etmek çok keyifliydi.
25 Aralık Pazartesi 2006 (madrıd - Mexico City)
Türkiye saati ile 15:00’te Mexico City’ye ulaştık...
Ve araya giren güzeller güzeli ülkeler. Meksika, Guatemala, Honduras, Belize, Küba...
( Henüz okumamış olanlar bu ülkeler için geçmiş 5 haftayı gözden geçirebilir. )
9 Ocak 2007 Salı (Küba Havana - İspanya Madrid ) 
... 19:30’da tekerlek Hose Marti Havaalanı için dönmeye başladı. Bagaj ve pasaport kontrol işlemleri ne mutlu ki gelişin aksine bu sefer çok erken bitti. Saat 20:30 bile olmadan içerideydik. Uçağımız 23:30’da kalkacak. Şu anda bekliyoruz. Yaklaşık 9 saat uçuşun ardından Madrid’e yarın öğleden sonra 15:30’da varacağız. Ertesi gün İstanbul uçağımız 08:30’da. Yine bir sabahın şavkında seyahatimizin son gününe yelken açıyoruz. Sona yaklaştığımız için olsa gerek geride kalan 17 günün hatıraları hem dimağımda hem de damağımda eşsiz lezzetlerle kendini anımsatıyor.  Darısı bir sonraki seyahatin başına. 
10 Ocak 2007 Çarşamba (İspanya - Madrid) 
İspanya saati ile 14:00’den önce uçağımız Madrid’in yeni inşa edilmiş güzel çatılı havaalanına indi. 
İşlemlerimiz tamamlanıp yola çıktığımızda saat 15:00’ti. En azından hava  kararmadan Madrid’i görme şansımız olacak. Biz alana inmeden önce havaalanı otoparkına bombalı eylem yapılmış. Onlarca araba bir yün yumağına dönmüş şekilde bir yerde bekliyordu.  Otelimiz Senator Grand Via o kadar merkezi ki! Taksim’de The Marmara Oteli ne ise konumu o. Madrid ise düşündüğümden çok daha güzel, estetik bir şehir. İstanbul- Ankara ne ise Barselona ve Madrid odur
diyenler bence yanılmış, hem de çok. Bu Paris’i anımsatan kentin bana göre bizim Ankara’mızla kıyaslanamayacak bir tarihi ve estetik zenginliği var. Dolayısıyla hür irademle gelmeyeceğim bu şehir ( Ankara benzetmesi nedeniyle... ) piyangodan çıkmış gibi oldu benim için.  Bu da bana gösterdi ki kim ne derse desin ben bir yeri merak ediyorsam kendi gözümle görmeliyim. Zira hepimizin zevki de öncelikleri de parmak izimiz gibi birbirinden farklı. 
Gündüz devrilip gece olduğunda ayrı bir güzellik inen şehri ışıklar altında dolaştık ama hava gerçekten çok soğuk. Bu dönemde görmeye alıştığım ve fiyatlarına hep şaşırdığım 3-4 günlük 190 Euro’luk Madrid ya  da Barselona turlarını şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Soğuk o kadar keskin ki uzun süre sokakta gezinmenin imkanı yok. Bu durumda da kenti gezmek çok zor. 5 dakika dolanıp ardından ısınmak için bir yere girmek gerekiyor. 
Oteldeki odamız çok güzel amma velakin soğuk. 45 dakika duşun altında kalıp ancak ısındım. (Demek ki soğuk gerçek bir  soğuk olunca ben de üşüyebiliyormuşum. 😊) Saat 23:00 gibi uyudum. Poyraz ve Arkan ise erkenden, 21:30 gibi uyuyakaldılar.













11 Ocak 2007 Perşembe (Madrid - İstanbul ) 
Rüyanın son günü. Sabah 04:30’a uyandırma yazmışlar. 05:30’da kahvaltı, 06:00’da yola çıktık. Uçağımız 08:50’de. Yine Barselona aktarmalı gidiyoruz. Uçuş öncesi dün gitmeye niyetlenip uçağında rötar olunca yine bize katılan Roza Teyze, Ahmet-Tülin çifti ve Can ile HSBC Lounge’daydık. Her şey burada başladı diye iç geçirdik. 
Türkiye’ye gelişimiz 15:00’i buldu. Bagajları alıp, sürümüzle😊 vedalaşıp çıkıncaya kadar 16:00, Havaş’ın aracını bulup deniz otobüsüne varıcaya kadar 17:00 ve eve ulaşıncaya kadar saat 18:00 oldu.
İspanya aktarmalı başlayan, Meksika, Guatemala, Honduras, Belize ve Küba’yı kapsayan, Madrid’de minik bir mola ile sonlanan Orta Amerika gezimiz bizim için hem bu kadar uzak, hem bu kadar uzun, hem de bu kadar çok ülkeyi kapsayan ilk seyahatimizdi. 
İki kıta ( evimizin Anadolu Yakası’nda olduğunu hesaba katarsak 3
😊) 6 ülke ( memleketle birlikte 7) ve yarım düzine kara geçişi arasına inci gibi dizilen seyahatimiz bizi öyle pişirdi; öyle rahatlattı ki! Artık seyahat için sadece iki şeye ihtiyacımız olduğunu biliyoruz: Yıllık izinleri ayarlamak ve en ucuz uçak biletini bulmak. Gerisi Lego gibi, yaratıcılığımıza kalmış. Akla gelmeyen ülkeleri, akla gelmeyen ülkelerle kombinlemek. ✈️ 😎 

MUTLU SON










No comments:

Post a Comment