Thursday 26 March 2020

LAOS 🇱🇦 2009

Geçmişin Milyon Fil Krallığı
Bugünün nesli tükenmek üzere olan komünist ülkelerinden biri
Laos...
Tayland-Kamboçya-Vietnam seyahatinin ucuna, tamamen mühendis kafası ile “kıt kaynakların efektif kullanımı”😊 şeklinde ve o kadar yol gitmişken diyerek eklemiştim bu ülkeyi. Seyahatin ana çatısını kurup ince işini işlemeye başladığımda ise neredeyse en çok iple çektiğim ülke haline geldi. Özellikle Luang Prabang’ta, sabahın sisi içinde tapınaklarından çıkan binlerce Budist rahibin, turuncu bir nehir gibi sokaklardan aktığı anları zihnimde o kadar çok kurmuştum ki!
Şimdi yola çıkmadan önce biraz ülkeyi tanıyalım.
Evvelinde ise, zamanlama olarak 2009 sömestirine denk gelen seyahatimizin akışını hatırlatayım. Bu seyahatimizde diğerlerinden farklı olarak üç değil dört kişiyiz. Eşim, ben, oğlum ve kadim arkadaşımız Metin. Sadece Laos kısmında ise sayımız tekrar üçe düştü. Bunun hikayesi ise günlük notlarımda:
1.       Gün, 23 Ocak Cuma : Türkiye İstanbul - Tayland Bangkok(uçak)
2.       Bangkok -Aran (Taksi)
3.       Aran Tayland- Siem Reap Kamboçya (Taksi)
4.       Siem Reap (Angkor Wat)
5.       Siem Reap - Phnom Penh ( otobüs)
6.       Phnom Penh Kamboçya- Saigon-Vietnam (otobüs)
7.       Saigon-Mekong Deltası-Saigon (Ho Chi Mihn City)
8.       Saigon-Hanoi (uçak)
9.       Halong Bay
10.   Halong Bay-Hanoi
11.   Hanoi
12.   Hanoi Vietnam- Luang Prabang - Laos (uçak)
13.   Luang Prabang
14.   Luang Prabang-Viantiane (uçak), Viantiane Laos - Tayland sınırı-Bangkok(tren)
15.   Bangkok
16.   Bangkok
17.   Gün, 8 Şubat 2009 Pazar: Bangkok Tayland -İstanbul Türkiye (uçak)
NEREDE:
Güneydoğu Asya’da bulunan ülke, batısında Tayland, güneyinde Kamboçya, kuzeyinde Çin, batısında ise Vietnam ile komşu. Bu tür denize kıyısı olmayan ülkelere İngilizcede “landlocked” yana kilitlenmiş deniliyor. Öyle olunca da benim ister istemez bu tür ülkelere karşı bir sempatim var. Yani bir tür mağduriyetlerine karşı şefkat. Denizleri yok, yazıkkkk😊 Gidelim, gezelim de üzülmesinler, şeklinde.
Türkiye ile kıyaslandığında alan olarak yaklaşık %30’u kadar olan Laos, nüfus olarak ise sadece %9 oranında, sakin bir ülke.
BAŞKENT: Viantiane
YÖNETİM BİÇİMİ:
Resmî aldı Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti olan ülkenin yönetimi sosyalist tek partili cumhuriyet.
KISA TARİHÇE:
Laos’ta yaşayanların, buraya 8-10 yüzyıllarda Çin’den gelen ve Tay yani bugünkü Tayland halkının bir kolu olduğu kabul edilir. Bölgenin ilk devleti ise Khmer İmparatorluğu’nun desteği ile 1354 yılında kurulan ve 18. Yüzyıla kadar hakimiyetini sürdüren Lan Xang yani Milyon Fil Krallığı. Bir dönem Siyam Krallığı’nın egemenliğine giren ülke daha sonra Vietnam ve Kamboçya ile birlikte bölgedeki Fransız sömürge alanına dahil olur. Ta ki 19 Temmuz 1949’a kadar. Bu tarihte kısmı bağımsızlık kazanır.
Vietnam tarihçesinde de belirttiğim gibi Fransızların bölgeden çekilmesinin ardından  1954 yılında, Cenevre Antlaşması ile Laos, Kamboçya, Güney ve Kuzey Vietnam olarak bölgede 4 bağımsız devlet kurulur.
Vietnam Savaşı süresince Amerika, Vietnam’a destek verdiği gerekçesiyle zaman zaman Laos’a da saldırır ve ülke oldukça zor zamanlar geçirir. Savaşın sona ermesinin ardından ise 1975 yılında Laos’ta komünist bir rejim kurulur.
DİL:
Lao, ( Eski Fransız sömürgesi olması nedeniyle Fransızca da hala yaygın olarak kullanılıyor.)
DİN:
%65 Budist, %30 yerel inanışlar, kalan çok küçük yüzde ise Müslüman, Hıristiyan ve ataist.
VİZE:
Vize gerekiyor. Hatta değişiklik olmadıysa yeşil pasaportlular için dahi gerekiyordu. Biz vizeyi ülkeye ulaştığımızda havaalanında almıştık. Fakat bu bile zaman zaman değişebiliyor; zira evvelinden alınması gereken dönemler de oldu. Bu nedenle seyahat zamanı en güncel uygulamayı kontrol etmek şart. Zira bizden birkaç sene sonra “kapıdan alınıyor” duyumuyla giden bir arkadaş o tarihte değişen uygulama nedeniyle ülkeye alınmamış yani resmen kapıdan geri gönderilmişti. Gitmeden önce iyice sorup öğrenin.
PARA:
LAK olarak kısaltılan Lao Kip’i tıpkı Vietnam parası Dong ve Kamboçya Rieli gibi bol sıfırlı.
1$= 9.110 LAK
1TL=1.418 LAK
NERELERİ GEZİLİR?
Tropikal muson iklime sahip ülke Mayıs-Kasım arası bol yağış alıyor. Aralık-Nisan arası ise kurak mevsim. Dolayısıyla seyahat zamanının hem sıcaklık hem de yağış gözetilerek kurak mevsimde yapılması seyahat konforunu ve kolaylığını artıracaktır.
Bizim seyahatimizde iki ziyaret noktamız vardı.
-      İlki Luang Prabang
-      Diğeri ise başkent Viantiane.
Eğer zaman kısıtlı ise muhakkak gidilmesini tavsiye edeceğimiz yer kesinlikle Luang Prabang olacak. Her sabah gün doğarken binlerce rahibin halk tarafından sunulan yemek ikramlarını almak için tapınaklarından çıkıp şehrin sokaklarından turuncu bir nehir gibi akışını izlemek, bu dünyadaki en etkileyici ritüellerden birisi. Milyon Fil ülkesindeki Bin Rahip töreni, gerçekten de kaçırılmayacak bir deneyim.
NE YENİR? NE İÇİLİR?
Ülkenin mutfağının hem komşuları Tayland ve Vietnam, hem de bir dönem sömürgesi olduğu Fransızlardan etkilendiğini belirtelim.
Baharatı bol noodle çorbaları, haşlanmış pirinçle sunulan baharatlı et yemekleri en sevilenler.
Ayrıca tatlılarda da bolca tropik meyve ve süt görebilirsiniz.
Benim dikkatimi ise en çok acı ve tatlının birlikte kullanımı çekti. Sevene lafım yok ama ben nedense bu acı-tatlı ortak yapımlarını sevemedim gitti. Acı soslar bile içine yanlışlıkla reçel konmuş gibi. O nedenle masadaki sosları yemeğe boca etmeden önce bir kaşığın ucuna azıcık koyup lezzet testi yapmanızı öneririm. Aksi halde, yiyebileceğiniz bir yemek bile bu tür bir tat karışımını sevmiyorsanız eğer sosladıktan sonra mundar olabilir.😝
Artık yola çıkabiliriz. Bundan sonrasında günlük notlarıma emanetsiniz.
YOLCULUK GÜNLÜĞÜ
3 Şubat Salı 2009 ( Hanoi Vietnam - Luang Prabang Laos, uçak)
( Laos’a gitmek epey maceralıydı. O nedenle filmi biraz geriye sarıp önce Vietnam’ın başkenti Hanoi’ye dönelim.)
Havaalanına gitme vakti geldi. Her noktada daha da ağırlaşan sırt çantalarımızı taksiye yükleyip 1 saat uzaklıktaki havaalanının yolunu tuttuk. Uzaklığı nedeniyle bu hatta çalışan taksiler ayrı. Sadece havaalanına gidip geliyorlar. Uçağımız 18:30’da Laos’un Luang Prabang şehrine uçuyor. Yolu yarıladığımızda, Arkan ve Metin Saigon’dan aldığımız yerel sanatçılara ait orijinal resim rulolarını otelde unuttuklarını farketti. Seyahatimizin bütçesiyle orantıladığımızda önemli bir para ödediğimiz resimleri almak için Metin taksiyi durdurdu ve karşı şeride geçip otele geri döndü.
Uçağı kaçırmasın, geldiğinde işlemleri pratik olsun diye onun eşyalarını da bizim üzerimizden check-in’e sokmaya karar verdik. Bu nedenle de hem eşyalarını hem de pasaportunu almıştık. Son dakikada yetişeceği malum olduğu için en azından bagajsız doğrudan geçiş yapar diye düşündük. Bu noktada bizi bekleyen esas sürprizden ise habersizdik. 
( Otelde unuttuğumuz tablolar şimdi evimizi süslüyor. Aşağıdaki fotoğraflar bu tablolara ait. )

Belki Metin için o yokken dahi check-in yapabiliriz diye tüm pasaportları uzatınca görevli bir pasaportu geri çevirdi. Metin’inkini şimdi check-in'e almayacaklarını düşünürken uzattıkları pasaport Arkan’ınkiydi. 1 Ağustos 2009 tarihinde dolacak pasaport süresi nedeniyle sorun olduğunu söylediler. Laos en az 6 ay istiyormuş.      (Dünyadaki diğer ülkeler gibi😊) Arkan’ın pasaport süresi ise 6 aydan 3 gün azalmıştı. “Nasıl olur? Vietnam bize ayın 7’sine kadar vize verdi. O da 6 aydan 7 gün eksik oluyor. Üstelik Laos’ta sadece 2 gün kalacağız. 7 Şubat’ta Bangkok’tan İstanbul’a dönüş biletimiz alındı.” dememize, “Biz bir aileyiz, bizi ayırmayın.” diye sızlanmamıza rağmen “kural kuraldır” dediler. Yine de çok rica ettik, bizi kırmayıp birilerine sormaya karar verdiler. Yarım saat sonra “ Hayır” yanıtı geldi. Ben inanmak istemiyorum. Yeryüzünde o kadar ülke arasında Laos’ seçmişiz, gelmişiz kapısına ve alınmıyoruz. Motomot düşünüyorlar, biraz inisiyatiflerini kurcalayalım diye bir girişimde daha bulundum. “Bakın otelin parasını ödedik. Luang Prabang’tan başkent Viantiane’ye uçak biletinin parasını ödedik. Luang Prabang’ta fil safarisi aldık, parasını ödedik. Biz çalışan insanlarız. Sizin ülkenizi seçip birikimlerimizi size vermişiz. Paramızı da ödemişiz. Şimdi nasıl ben eşimi, oğlum babasını bırakıp gidelim. Gitmezsek de o kadar para ne olacak?” diye sızlandım. Kadın görevli bir tur daha görüşmeye ikna oldu. Fakat sonuç yine “0”. Bu arada Metin geldi. Artık 5 dakika içinde uçağa binmezsek hiçbirimiz binemeyecek. Arkan haliyle çok şaşkın. Sabah bir ara bana aslında Laos’a gitmek istemediğini ben istediğim için gidiyor olduğunu söylemişti. Ben ise üzüntülü bir şekilde bir taraftan da eşime “Allahtan başka bir şey isteseymişsin olacakmış” diye sitem ediyorum. Oğlumuz Poyraz ise hem ağlıyor hem de “Babamı bırakmak istemiyorum ama fil safarisine gitmeyi de çok istiyorum” diye sızlanıp duruyor. 
Sonuçta Metin, ben ve oğlum programı planladığımız gibi sürdürmeye yani Laos uçağına binmeye, eşimle de 2 gün sonra Bangkok’ta buluşmaya karar verdik. Sonuçta istemediğimiz bir şekilde de olsa eşimin de dilediği oluyor, aslında gitmek istemediği bir yere bunu planlamasa da zaten gidemiyordu. Tabii ki son dakikaya kaldığımız için tüm eşyaları da uçağa taşımak zorunda kaldık.
Saat 20:00 civarı Luang Prabang’a vardık. Vize için normalde 30 $ veriliyor ama 18:00’den sonra 5$ fazla mesai ücreti alınıyormuş. 😊Poyraz için ücret alınmadı. Bir taksi tuttuk. Daha doğrusu sıraya giriyorsun. Sıramız geldiğinde bindiğimiz araç (hepsi öyle) üstü açık bir kamyonet. Arkaya kasayı çevreleyen bankvari koltuk konulmuş, püfür püfür gidiyorsun. 
Otelimiz o kadar küçük ki ev demek daha doğru. Alt ve üst katında ikişerden toplam 4 oda var. Allahtan odalarımız çok güzel. Tam Lao mimarisi.
Eşyaları odaya bırakır bırakmaz hemen Arkan’ı aradım. Ne yazık ki 6 ay davası nedeniyle onu bizim uçuşun ardından Tayland uçağına da almamışlar. Daha doğrusu koskoca başkent havaalanında bilet satış ofisi yok. Kös kös Hanoi’ye dönmek zorunda kalmış. Yine günlerdir kaldığımız Phuc Loi Oteli’ne (Şanslı ve Mutlu😃) dönmüş. İşin komik tarafı Metin o kadar son saniyede yetişti, resimleri almak için otele gidip riske girdi, taksi parası verdi fazladan. Oysa zaten Arkan dönmek zorunda kaldı. Ben yine de Hanoi’deki tapınakta yerel dilde yazdırdığı “Şanslı” yazısını unuttuğu için bunları yaşadığımıza inandım. Daha en başından resimleri ve yazıyı yanımıza alsaydık belki şansımız dönerdi. Bu arada bu sabah Laos ile ilgili yorumu haricinde bir de “Artık Hanoi’den çok sıkıldım” demişti. Büyük lokma yiyip büyük konuşmamak gerek. ☹️
Metin ile odalarımıza yerleştikten sonra hemen bir internet kafe bulduk. Ben seyahat acentasına mesaj gönderip eşimin durumunu açıkladım ve yarınki programda eşimin yer alamayacak olması nedeniyle ücret iadesi istedim. Tüm ödemeyi rezervasyon anında kredi kartından yapmıştım. 
Mesaj işini hallettikten sonra da biraz kenti gezdik. O kadar güzel ki eşimin gelememesi hem içimi sızlattı hem de biz vazgeçmeyip geldiğimiz için çok memnun oldum. Bu geziyi planlamaya başladığımda önce sadece bu kadar yakınına gelmişken burayı da bırakmayalım diye programa aldığım ülke, araştırmalarım ilerledikçe görmeyi en çok merak ettiğim yer haline gelmişti. Özellikle de burası, Luang Prabang. O kadar başka bir yer ki. Çok güzel ve huzurlu. Nefis restoranlar var. Tüm binalar en fazla 2 katlı. Uzun bir ana caddesi ve her iki tarafta ana caddeye bir sıra paralel sokakları var. Burası her iki yanından da nehir geçen uzun bir burun gibi düşünülebilir. Dar ama uzun bir yerleşim.
Ana cadde, sabahın ilk saatlerinde budist rahiplerin yemek yürüyüşüne şahit oluyor. Bizim otelimiz de bu anayolun bir alt sokağında, 20 metre aşağısında sadece. Bu konumda bir otel bulmak için günlerce uğraştım. O kadar doluydu ki her yer. Artık neredeyse yer bulamayacağımızı düşünmeye başlamıştım. Otelimiz genel itibariyle imkanlarıyla kıyaslandığında en pahalı otel konumunda. Gerçi otel bile denemez, daha çok pansiyon havasında. Üstelik kahvaltı bile yok. Yine de yer bulabildiğimize şükrediyorum. Otelimizin adı Sopha Hotel. Resepsiyondaki çocuk çok iyi İngilizce bilmese de çok güleryüzlü.
Gece kısa da olsa ana caddeyi dolaşırken kulağımıza Türkçe çalındı. Meğerse Anadolu Üniversitesi öğrencileriymiş. Varuna Gezgin çalışanları. ( www.varunagezgin.com ) Gezilerimi hazırlarken iki ana kaynağım var. Biri Dünyaca ünlü Lonely Planet, diğeri ise hemşehrimin sitesi olan Varuna Gezgin. Hatta bu seyahat için de göz atmıştım. Gençlerle karşılaşmak çok hoşuma gitti. Dünya küçük. 🌏
4 Şubat 2009 Çarşamba (Luang Prabang )
Saat 06:00 gibi uyanıp bir üst sokağa yürüdük. Bizden önce gelip beklemeye başlamış bir Hollandalı genç ile sohbet etmeye başladık. Onlar, bu tören için satış yapan kadınlardan hasır bir kap içinde pirinç almışlar. Rahipler geçerken onlara yiyecek sunmamız gerektiğini söyledi. Çiçek de verilebilirmiş. Eğer yiyecek aldıysanız aldığınız kadın sizin için kaldırımın üzerine mat benzeri bir yaygı seriyor. Biz de bir sepet pirinç aldık. İçinde bildiğimiz haşlama pirinç var. Yağsız, tuzsuz. Birazdan uzaktan rahipler görünmeye başladı. 
Gün de yeni yeni ışıyor. Gencecik çocuklar. Burada aynen askerlik gibi belirli yaşa gelen çocuklar 3 hafta tapınağa gidiyor. 
Sabahları bu yürüyüş esnasında omuzlarındaki askılarla taşıdıkları kaplara halktan topladıkları yemeklerden dolduruyorlar. Ne toplarlarsa paylaşarak yiyorlar. En son öğleden sonra 15:30’da yemek yiyorlar. Bu toplanan yiyecekleri gün boyunca yetirmeleri gerekiyor. Önce 10-15 kişilik gruplar halinde farklı tapınaklardan çıkıp yürümeye başlayan çocuk budistler bir süre sonra günün iyice ışımasıyla adeta bir karınca sürüsü halini almaya başladılar. 
Siz deyin 500 ben diyeyim 1000 tane turuncu giysili Budist ip gibi dizilmişler. Yemek kordonunun önünde nazikçe eğilip yiyecek verenlere kaplarını açıp, yiyeceği aldıktan sonra bir sonrakine, bir sonrakine şeklinde devam ediyorlar. Ben de birer lokmacık birer lokmacık elimdeki pirinci bitirinceye kadar önümden geçenlerin kaplarına koydum. Çok da kibar ve utangaçlar. Eğer ben elimle yiyecek uzatmıyorsam asla kaplarını açıp beklemiyorlar. Yani istemek yok, biz sunarsak alıyorlar.
Biz tesadüfen törenin başladığı rotanın başına yakın bir yerde konuşlanmışsız. Rahipler ip gibi iyice kalabalıklaşınca ve pirincimizi de bitirince yerimizden kalkıp ilerleyen bu turuncu ipi takip etmeye başladık. Ben ne yazık ki fotoğraf makinemin şarjı bitmek üzere olduğu ve şarj aletim de Arkan’da kalan çantada olduğu için o kadar düşüne düşüne fotoğraf çekiyorum ki. Adeta bu küçük budistlerin yemek diyeti gibi fotoğraf diyeti yapıyorum. Oysa önümde dünyada sayılı görebileceğim olaylardan biri vuku buluyor ve ben çatır çatır fotoğraf çekmeyi dilerken fil safarisine de yetsin diye “Sophie’nin Seçimi” şeklinde fotoğraf çekiyorum. Bu arada hafıza da doldu dolacak. Arada birbirine benzer ya da lüzumsuz çektiğim fotoğraflardan eledim ama daha fazla gerilere de gidemiyorum. Malum bu da pil yiyen bir işlem. Adeta “sen kocanı bırakır mısın al işte...” diyen bir durum.😇 Allahtan yanımda Metin var da benim çekemediğimi söylüyorum, o çekiyor. Yine de benim gözümle görüp denklanşöre kendi basmam gibi değil ama yine d anı işte.
Tabii ki bu erken saatte kalkınca etrafı da ilk kez gündüz gözüyle görmüş ve biraz da gezmiş olduk. Köşebaşında bizim döner pilavcıların tezgahına benzer bir tezgahta sandviç hazırlayan bir kadın gördük. Yan dükkandan aldığı elektrikle çay-kahve de yapıyor. Hemen güzel bir peynirli sandviç ve kahve aldım. Burada kahveyi özellikle “black” istemezseniz doğrudan süt katılmış olarak geliyor. İçine katılan süt de aslında kıvamlı ve şekerli bir süt. Benim gibi şekerin zerresini çayına kahvesine koymayan birisi için içimi mümkün değil. Kahvesi güzel ama şekeri nedeniyle içemedim. Fakat sandviç nefisti. Seyahat programında en heyecanla beklediğim kısmı görmüş oldum. Arkan gelebilse eminim O da çok beğenirdi. 
Aynen Halong gezisi öncesinde olduğu gibi bu sabah da fil safarisi için birisi bizi gelip alacak mı diye heyecanla bekliyoruz. Ben kocamı, oğlum babasını, Metin de kadim dostunu bırakıp gelmiş bu program uğruna.
Neyse bir kez daha internet kanalıyla yaptığımız bir işlem daha pürüzsüz bir şekilde halloldu. Şöför ve rehberimiz saat 08:30 gibi bizi aldılar ve yaklaşık 45 dakika uzaklıkta orman içinde bir alana götürdüler.
İçinden nehir geçen güzel bir ormanlık alandayız. Fil sıramızı beklerken yaşlı bir fili muzla besledik. Oğlum bayıldı. 
Kamboçya’da Angkor Wat tapınak alanında, gün batımı zamanı oğlumun sadece 20 dakikalığına binebildiği file şimdi 1,5 saat kadar binip orman içinde dolaşacak, nehirden geçeceğiz.  

Oğlumla ben bir file Metin de tek başına ayrı bir file bindi. 

Tabii ki filin sürücüleri var. Bir süre sonra çocuk istersek yer değiştirebileceğimizi söyledi.Poyraz çok hevesliydi, hemen yer değiştirip filin kafasına oturdu. Nehirde giderken bir ara suyun sığlaştığı bir noktaya geldiğimizde ben de cesaretimi toplayıp oğlumun yanına geçtim. Böylece neredeyse 1 saat filin kulaklarına yakın yolculuk ettik.

Filin bu kadar yüksek olduğuna inanamıyorum. Bazı yokuşları inerken neredeyse yere paralelmişiz gibi hissettim. Bazen çok hızlanıyor gibi geldi. Çok yavaştı ama yavaşlık içinde birden hızlanınca sanki 100 küsürle gidiyormuşsunuz duygusuna kapılıyorsunuz. Bir hayvana ve böylesine güzel bir doğaya bu kadar yakın olmak gerçekten olağanüstü.
Eşimin “Laos’a gitmeyi hiç istemiyorum, sen istiyorsun diye gidiyorum.” lafını hiç dememiş olmasını ve şu an bizimle olmasını dilerdim. Bazen evren bir şeyi çok istersek bize yardım eder. Eğer dün buraya gelmeyi çok istiyor olsaydı 6 aydan 3 gün az pasaport konusu bir şekilde tolere edilebilirdi, buna inanıyorum.
Neşe içinde fil safarimizi tamamlayıp, inince teşekkür olarak filimize bir sürü muz verdik. 

Öğle yemeğimizi de nehre bakan bir tepede, olağanüstü bir manzara eşliğinde yedik. Yemekler gayet güzel. Burası uzun yıllar Fransız sömürgesi olmuş. Fransız yaşam tarzı ülkeye sinmiş. Yemeklerde bunu görmek mümkün.


Yemek sonrası yaklaşık 3 saat sürecek orman yürüyüşümüze başladık. 
Yolu yarıladığımızda tepelerin eteklerinde çok ilkel koşullarda yaşayan bir köye uğradık. 


Çırılçıplak dolaşan çocuklar bile vardı. İnsanlar sazdan kulübelerde yaşıyorlar.


Köşe bucak köyü dolaştık. Okulunu gezdik. Tropik iklim nedeniyle okul da püfür püfür. Duvar yok. Onun yerine sadece aralıklı ahşap bir düzenek yapılmış.




Yürüyüşün sonunda şelaleye geldik. Mevsim nedeniyle suyun en az olduğu dönem ama yine de güzel. Yürürken epey piştik. Bu nedenle yüzmek iyi geldi. Çok da acıkmışız. Sadece bira ve cips tarzı şeyler var. Bulduğumuzu yedik. Yemek ve su çok iyi geldi.
Ara ara eşimi arıyorum telefonla ama ulaşamıyorum. Pasaport işini halletti mi merak ediyorum. Eğer çözdüyse dün binemediği uçağa bugün binip en azından Luang Prabang’ın gecesini, sabah da rahipleri görür diye düşündüm. Evet safari için şansı yoktu belki ama bu büyüleyici şehri ve rahiplerin sabah yürüyüşünü görmek için bile bence değer. Saat 15:00 suları. Dün 18:30’da uçağa binmiştik. Belki görevliler dün binemediği uçak biletini iade edeceklerini söylemişlerdi, onun yerine bugün binebilir. Tam bu esnada Arkan’dan pasaport süresini uzattığına dair mesaj aldım ama ne yazık ki birden kapsama alanının dışında kalarak Arkan’a ulaşamadım. Pes... Arkan’ın gerçekten de Laos’a gelmemesi gerekiyor demek ki. Her işte bir hayır vardır, diye düşünüp avunmaya çalışıyorum.
Saat 18:00 gibi otelimize geri döndük. Şehrin tepesindeki tapınağı gezdik. Ardından yemek için çıktık. Poyraz ve kendim için istediğim spagetti çok nefir olabilirdi eğer nefis et sosunun içine şeker konulmasaymış. Allahım burada her şeyin içinde şeker var.
Bu arada oğlumu televizyonda seyrettiği Ben10’den zor koparıp odamızdan çıkarmıştım. Yemek sonrası gezdiğimiz mağazalardan birinde oğlum yaşlarında bir çocuk televizyon izliyordu. O da Ben10 seyrediyordu. Poyraz hemen “Anne görüyorsuz. Ben10 dünyada çok seviliyor. Nereye gitsem onu seyreden çocuklar var. “ dedi. 😊
Biraz pazarı turladık. Çok renkli. Dilimlenmiş meyveler çok güzel ve ucuz. Biraz aldık. Aynı şekilde dilimlenmiş envai çeşit kekler de nefis gözüküyor. Kahvaltı için oğluma biraz kek ve meyve aldım. Sabahki tecrübemi kullanarak kahve siparişimi de sütsüz olarak söyledim. Bu haliyle kahve gerçekten çok güzel. 
Şehir o kadar güzel ki yatmak istemiyoruz. Pazar toparlanana kadar dolaştık.

5 Şubat 2009 Perşembe (Luang Prabang- Viantiane Laos, uçak  )
Rahipleri gitmeden bir kez daha görelim dedim. 
Bu arada eşim de dün gece yarısı Bangkok’a ulaşmış. Normal programımıza göre kalacağımız otelde yer yokmuş, ona yakın başka bir otele yerleşmiş. Dün onun için epey zor geçmiş. Tabii ki bunda benim 7 kg .lık sırt çantama karşın onun 20 kg.lık bir yük taşıması da etkili tabii ki. Hepsi de kendi eşyası.
Hep şehir diyorum ama yanlış söylüyorum aslında burası bir kasaba. Bu nedenle de geldiğimizden beri tanışıp muhabbet ettiğimiz kişileri birkaç kez tekrar görme şansımız oldu.
Rahiplerden sonra kahvaltımızı ettik. Dünkü yerde aynı sandviç ama bu sefer çay içtim. Fakat acı sostan biraz fazla koymuşum sandviçime ve sonuç olarak yiyemedim. Fazla acı olduğu için değil, acı sosun bile çok şekerli olamsı nedeniyle...
Kahvaltı sonrası sebze meyve pazarını gezdik. Gerçekten çok güzeldi.
Tapınakları, nehir kenarını, mağazaları, kitapçıları, antikacıları dolaştık. Büyüleyici bir yer. Keşke 1 gün daha kalabilseydik.
Bu arada tanıştığımız kişilerden birkaçı da eşimle benzer durumda kalmışlar ama kara sınırıyla geçiş yapıyorlarmış ve görevli ile biraz konuşmadan sonra “Bir daha olmasın” diyerek geçmelerine izin verilmiş. Bizim bir talihsizliğimiz de uçakla gelmek olmuş. O kadar ülke içinde uçarak gittiğimiz de bir tek Laos’tu.
“Kalbimiz Ege’de kaldı” misali çok tatlı duygularla Luang Prabang havaalanına gittik. Öğlen uçağı ile başkent Viantiane’ye uçuyoruz. Viantiane’yi gezme zamanımız yok. Bu rotayı sadece ulaşım amaçlı kullanıyoruz. Başkente vardığımızda taksiyle havaalanından şehir merkezine geçtik. Amacımız Tayland sınırında bineceğimiz tren için ülke sınırına gitmek. Şehir merkezinde bizi sınıra götürecek araçlara bineceğimiz bir ofis var. Burada bizim gibi trene binecek olanlar sınıra taşındı. Açıkcası bu kısımda epey oyalandık. Havaalanı, şehir merkezi, sınır derken Viantiane’yi gezmesek de şu turların dediği gibi bir tür “ şehir turu” yapmış olduk aslında. Burası doğal olarak bir kent, üstelik de başkent. Luang Prabang’ın sakinliği ve zerafetinin ardından burası bana fazla “kent” gözüktü.
Sınır kapısından sonra tekrar başka otobüsle bu sefer dostluk köprüsünden geçerek karadan Tayland’a geçtik. Burada 18:00’de kalkacak yataklı trenimize bindik. İlk defa yataklı bir trende yolculuk yapıyoruz. Poyraz bayıldı. Hele 10 saniyede yatakları yapan, olağanüstü güleryüzlü ve becerikli görevliler harika. Kompartıman açık, biraz eşyalar konusunda huzursuz olsam da yine de bir noktadan sonra oğlumla kıvrılıp uyuduk.
Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz kolye, bu ülkeden aldığım tel hediyelik. Etnik kolye koleksiyonumun nadide parçalarından birisi. Boncukların üzerindeki etamine benzeyen el emeği göz nuru, ülkenin sanatı hakkında da göz doldurucu bir fikir veriyor.

6 Şubat 2009 Cuma   (Viantiane Laos -Bangkok Tayland, tren)
Yaklaşık 13 saat sonra 07:00 sularında Bangkok’taydık.
...
Milyon Fil Ülkesi...
Bin Budist kasabası
Her şeyin hem acı hem tatlı yendiği ülke...
Duygu olarak da hem acıyı hem de tatlıyı yaşadığımız bir ülke oldu.
Yedek listeden programa dahil etmiştik.
Dönerken kalbimizin asil listesindeydi.
İyi ki gitmişiz. 🙏


No comments:

Post a Comment