Friday 1 May 2020

Edirne TÜRKİYE 🇹🇷 2004 / 2017

Edirne.
Eski Osmanlı başkenti.
Sınır şehri. Hem de bir değil iki komşuyla. Pazarkule ve İpsala’dan Yunanistan’a, meşhur Kapıkule ile Bulgaristan’a doğru yol aldığımız şehir.
Edirne denince aklıma ilk olarak, Toyota grubumuzla Saroz koyunda yaptığımız o unutulmaz çadır kampı ve deniz tatillerimiz gelir. Bu, tadı hala dimağımızda olan anların ardından, bölgeyi çok sevip yakınlarda bir bağ evi alan kadim dostlarımız Elif ve Alp’in vesilesiyle defalarca gelip gittik Edirne’ye. Güneşin, ayçiçeklerinin, havanın, denizin, kumun tadını doyasıya çıkardık. Edirne hava karasularında tüm bunları yıllarca yaptık da Edirne merkezine gitmek bir türlü kısmet olmadı. 
Ta ki 2004 yılı 1 Şubat’ına kadar. Eşim, o vakitler 1.5 yaşında olan oğlum Poyraz, şansımıza o gün turu olmayıp bize katılan ve haliyle gönüllü rehberlik yapan Taner arkadaşımız ve Toyota grubumuzdan yine kadim arkadaşımız biricik Metin‘imiz bizimleydi.
Tarih özel bir tarih. Kurban Bayramı’nın ilk günü. Biz de böyle bir günde makuz talihimizi kırıp Edirne şehir merkezine gitmeye karar verdik. 
Hedef: Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” dediği Selimiye Camisini gezmek. Yani öyle ciğer yemek değil. 😊 Zira eşim ciğer yemez. Yememekle kalmaz kokusuna bile dayanamaz, kendinden geçer, bayılacak gibi olur. O gün ne yedik hatırlamıyorum. Esnaf  lokantalarının birinde güzel bir et yemeği yemiş olduğumuz kesin. Yazmamışım, o kadarı da aklımda kalmamış. 
Ziyaretimiz günübirlikti. Malum Şubat. Kış ortası. Hava soğuk. 
Eser, harika. Koca Sinan, ustalığını konuşturmuş. Mekanı cennet olsun. 
Koca Sinan, tam 80 yaşındayken, 1575 yılında camiyi yapmış ve bu muhteşem eser dimdik bir şekilde bugünlere kadar gelmiş. Fakat... 2004 yılı şubatında gittiğimizde biz ziyaretçiler için 21. yüzyılda yaraşır bir tuvalet yoktu. Hadi diyelim ki bizim yaşımızdakiler ne tuvaletler gördü yetişirken, biz alışığız ama... Cami dediğin inanç demek, temizlik demek. Hem ruhsal hem bedensel. Temizlik imandan gelir demiyorlar mı! Bu durumda temiz pak bir tuvalet beklemek en doğal hakkımız. En büyük sıkıntıyı oğlumun altını değiştirirken yaşadım. Etrafta buna uygun bir yer olmaması ve tuvaletlerin iticiliği o an beni o kadar rahatsız etti ki! Gözlediğim ve yaşadığım tecrübe adeta ülke olarak neden turizmde potansiyelimize uygun bir noktada olmadığımızın yanıtı gibiydi. 
Haliyle bu deneyim benim için o anda o muhteşem eserin yarattığı hazzı gölgeledi. Çocuklarıyla geleceklerin hiç düşünülmemiş olması beni düşündürdü. Hemen bir yetkili bulup durumu izah ettim. Zira kendi kendime çalıp söylemeyi hiç sevmem. Bir şeyden şikayet ediyorsam harekete geçmeliyim. Benim yapabileceğim bir işse yapmalı, değilse yapabilecek olanı harekete geçirmeli, en azından mevcut durum hakkında geri bildirim vermeli ve daha iyisi için teşvik etmeliyim.  

Derken aradan yıllar yıllar geçti. Edirne merkezine bir kez daha gitmek kısmet oldu. Hem de muhteşem bir tarihte, Hıdrellez döneminde yani Kakava şenlikleri zamanı. Sene 2017. Bu sefer yanımda can arkadaşlarımdan Nazan ve Nazan’ın arkadaşı Yasemin var. 1 gece iki günlük bir programla, tur dahilinde gidiyoruz. Hem de kaç otobüs dolusu şeklinde. 
Aşağıda bu seyahatin kısa günlük notları var. Ne tesadüf ki bu neşeli mi neşeli seyahatin ilk tohumu 1 Mayıs’ta atılmış. Yola çıkmadan 4 gün önce. 
SEYAHAT GÜNLÜĞÜ 
1 Mayıs 2017 Pazartesi ( Seyahatin tohumu atılıyor
Poyraz'ı eve bıraktım. Kopan gitar teli için tekrar tel almak ve mümkünse de taktırmak için Ataşehir’de, Bulvar 216’da bulunan Dore Müzik Mağazasına gittim. Ne yazık ki tel takan kişi çıkmış, sadece teli aldım.
Evinin bu kadar yakınına gelince Nazan’ı aradım. Müsaitmiş, hemen geldi; Harvard Cafe'de buluştuk. Ben ona yazın birlikte Karayipler'e gitmeyi önerdim. O da bana bu cuma Edirne’ye, Kakava şenliklerine gitmeyi.😊 Gönül ister, amma velakin işler ahtapot gibi 8 koldan her tarafımı sarmış durumda. Ne yapsak, ne etsek...
4 Mayıs 2017 Perşembe (Seyahat için izin alınıyor) 
İki gün üst üste neredeyse gece yarısına dayanan saatlerde işten çıkınca, artık kendimi cuma günü için izin isteme konusunda fazlasıyla hak sahibi buluyorum. Sadece şu iki günde bile 1 işgünü saatinden daha çok fazla mesai yaptım. Üstelik yönetici olduğum için fazla mesai ücreti de almıyorum. ☹️ Sonuç olarak izin istedim ve yarın Edirne’ye gidiyorum. 
Şenlikler için yanımıza renkli kıyafet alıyoruz demişti Nazan. Aşırı renkli diye bugüne kadar neredeyse hiç giymediğim, annemin aldığı mavi tonlarındaki Hint işi elbiseyi bavuluma koydum. Eşimin, Mavi Tur'dan hatıra olsun diye kayıkla teknemize yanaşan kadınlardan aldığı, ucu balık motif oyalı turkuaz eşarbı da başıma dolayacağım. 
5 Mayıs 2017 Cuma (İstanbul-Edirne yolculuğu başlasın) 
Dar vakitte seyahate çıktığım oldu da bu kadarı da fazla dar oldu.😊 Neyse, hazırlık zamanı dar olsa da keyfi geniş olacağına inanarak yola çıkıyorum. Otobüsümüz Saat 06:30'da Kadıköy Evlendirme Dairesi’nin önünden kalktı. Yasemin, bize Mecidiyeköy'de katıldı. 
Hava şeker gibi. Nazan ile çok benzer giyinmişiz. Bej, yeşil tonlarında dar bir pantolon üzerine yeşil tonlarında askılı bluz. İkimizde de kıvırcık saç, ince postür... 
Turun yaş ortalaması 70. Kadınlar bizi, özellikle de beni görünce " Gençler üşümüyor" diyor. Komiğime gitti. 47 yaşın " genç" tanımlandığı bir gruptayım. Fakat biz de zaten yaşımızdan çok daha genç gözüküyoruz. 😊
Edirne'ye ulaştığımızda kent meydanında bandolar vardı ve şenlik için tören başlamıştı.



İlk durağımız Avrupa'daki örneklerine kıyasla 200 yıl öncesinde kurulmuş olan Şifahane....


Ardından meşhur ciğerini tadacağımız kent merkezine, meşhur Ciğerci Niyazi'ye gittik. Karaağaç'ta yetişen kurutulmuş biberleri çok lezzetli. Yoğurt efsane, ciğer enfes... Layığıyla pek güzel doyduk.

Ardından eski sokaklar, İlhan Koman'ın evi, sinagog...



Derken Tunca Nehri kıyısında Cafe Lalezar. Önünde bizi davul zurna ile karşılayan müzisyenler.
Nehir kenarında kahve keyfi ve tahinli Hayrabolu Tatlısı.






Ardından Lozan Anıtı alanı ve Karaağaç İstasyonu.
 

Otel'e uğrayıp şenlik kıyafetlerimizi giydik. Hepimiz ışıldıyoruz.


Kırkpınar Güreşlerinin de yapıldığı  Eski Sarayiçi, şenliklere de ev sahipliği yapıyor.



Şenlik Protokolü'nün ardından başlayan müzikler harikaydı. Danslar, Balkan şarkıları... 




Özellikle Blues Brothers tadında müzisyenler New York'lu cazcılara 10  bastı.
Şenlik ateşi yandıktan sonra alandan ayrıldık.






Akşam yemeğimiz için Buzhane'ye gittik.
Gece boyunca halk oyunları ekipleri ve her dilen şarkı söyleyen müzisyenlerle çok güzel bir gece oldu. Özellikle her tür Balkan dili ile söylenen şarkılar çok hoştu. Seyirciler arasında Yunan bir grup da vardı ve onlar için de Yunanca şarkılar söylendi. Yazın planladığım Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya gezisi evvelinde suyun bizim yakasında bir tas almak hoşuma gitti.



Akşam Otel'e geldiğimizde peçetelerimizi yakarak üzerinden atladık.
Dileklerimizi yazıp bir gül dalının arasına koyduk.


6 Mayıs 2017 Cumartesi ( Edirne ve eve dönüş) 
Sabah 04:30'da dileklerimizi Tunca Nehri'ne atmak için tekrar Sarayiçi'ne gittik. Öyle bir kalabalık ki! Düğün dernek çalgı çengi tam gaz. 


Bu etkileyici dilek seromonisi için ardından kahvaltı içim ötele döndük.
Sabah kahvaltısını herkes içeri salonda yaparken sadece biz bahçede yaptık. Sonuçta genciz ve üşümüyoruz diye değil sadece zira masa kalmamıştı ve bu da bizim için fırsat oldu. Zaten oldum olası açıkhavada yemek yemeği tercih etmişimdir.
Bugünkü programımızda önce Edirne'yi Balkan Harbi’nde tam 155 gün savunan Şükrü Paşa ve askerlerin anısına yapılan Şükrü Paşa Şehitliği, ardından da camiler var. 



Önce Mimar Sinan'ın ustalık eseri Selimiye.
Sonra Eski Camii
Üç Şerefeli Camii... Mimar Müslihiddin 





Verilen serbest zamanda önce bir kahvehaneye oturup yorgunluk kahvelerimizi içtik. Devamında ise dün ciğer yediğimiz yerde bu sefer köfte yedik.
Ardından da badem ezmesi, bademli kurabiye ve Hıdırellez Kurabiyesi aldık.
Gezinin son durağı Uzunköprü. Avrupa'nın en uzun köprüsü.
Köprünün başlangıç yerinde, 1908'de Meşrutiyet ilanı ile yapılan ve ilk Demokrasi anıtı olan bir eser var. Üzerinde Arapça, Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik ve Adalet yazıyor. Çok etkileyici 


Keşfe devam ediyoruz. İşte, Muradiye Camii
Vaftizci Yahya Kilisesi....Şimdi Müze


Ve birbirinden renkli sokaklar.

Dönüş yolunda harikulade bir doğa olayına tanık olduk ve gökkuşağının altından geçtik. Hal böyle olunca da sabah nehre bıraktığımız dileklerimizin gerçek olacağına daha çok inandık. Görsellik muhteşem.
Pronto Tur’un rehberi Betil Hanım’ın konuşması çok edebi. Sevdik.
Bize dün, bugün hep çok güzel mitolojik hikayeler anlattı: Apollo...Defne...
Kibele...
Seyahat bütçesine gelince... Pronto Tur'a ödediğimiz kişi başı rakam 364 TL . 
Bu rakama kahvaltı, bir akşam yemeği, ulaşım, otel ve müze girişleri dahil. 
2 gün boyunca öğle yemeği ve çay-kahve keyfine 50 TL harcadım. Hediyeler için de yaklaşık 50 TL. Yani total bütçe 464 TL. 👍
Bu 2 gün boyunca yaşadıklarımız ve ömür boyu  verecek hatıralar ise paha biçilemez. 🙏



No comments:

Post a Comment